Zaman zaman yabancı bir şehirde okumaktan bahsederim. Genellikle şakayla karışık laf dokundurma şeklinde olan bu yazılardan birini geçtiğimiz yıllarda Birgün Gazetesi yayınlamıştı. Eskişehir’deki esnafın öğrencilere tutumunu anlatmıştım, yazıyı okuyan insanlar bana attıkları e-maillerle destek olmuşlar, bir çamaşır makinası tamircisi ise aynı yolla ulaşarak yazıma konu olan bozuk makinamı kontrol etmeye seve seve gelebileceğini bildirmişti. Şehirde 2. senemdi ve sevinmiştim: Bu şehir hala duygusunu yitirmemiş. Yazıyı bulsam da buraya da eklesem keşke, ama sanırım annem bir yerlere kaldırdı anıdır diye… Ama bu sefer keyifli şeylerden bahsedemeyeceğim.
Bu sefer bir alelade merhabayı bile esirgeyen karşı komşunun yılan dilini arkamızdan nasıl savurduğuyla ilgili olacak sözlerim. Bizim kızlardan birini alıkoyan evsahibi bu karşı komşunun bizim eve girip çıkanlardan rahatsız olduğunu söylediğini bildirmiş dün. Eve girip çıkan parantez içinde erkeklerden kasıt kızlardan birinin nişanlısı, diğerinin sevgilisi ve benim 5 senelik can ciğer arkadaşımdır ki yıllar boyunca belki birkaç kere gelip gitmiş, yatıya kalmışlardır. Bense prensip olarak erkek arkadaşlarımı ya da yeni tanıştıklarımı eve atmıyorum.(!) Diğer ev arkadaşım sevgilisiyle çıkmak üzereyken kapıda bu insanlarla bir kere karşılaştıklarını ve adamın dik dik baktığını söyledi bu anlatılanlar üzerine. “Ben başımıza böyle bir şey geleceğini tahmin etmiştim.” dedi kırgınca. Biliyorduk elbette böyle adice dedikodulara subje olacağımızı, uzaydan gelmedik ya, bu ülkede gençliğimizi yaşıyoruz.
Kimseye hesap verme zorunluluğumuz yok, evde ne istersek yaparız diye saçma sapan savunma mekanizmalarına girişmek niyetinde değiliz, en nihayetinde yaşadığımız bu boktan ülkenin sosyal yapısının farkında olan, aklı başında hatunlarız. Ama hiçbirimizi tanımadan ve iki-üç görmeyle adımızı fütursuzca or.spuya çıkarıveren bu ahlak bekçilerine karşı da nasıl bir tutum sergileyebileceğimizi bu ülkedeki binlerce öğrenci, dul veya yalnız yaşayan kadın gibi bilmiyoruz. Görmezden gel? Olmuyor. Şakaya vur? Onu yapıyoruz zaten. Ciddiye al, kafanı dağlara taşlara vur? Bunu da hep yapıyoruz zaten. Ve ne yazık ki biliyoruz: Birilerinin elinde etiket üzerine yapıştırmak için gözü gözetleme deliğine yapışık, kulağı da kapı eşiğinde beklemekte…
Olayın siniri geçtikten sonra gittim okuldaki kızlarla komşuyu çekiştirdim. Hani kendi yaşadıklarınla benzer şeyler yaşamış insanlarla konuşur, konuşur, konuşur açılırsın ya, öyle bir duygu. Onlar anlattı ben dinledim, güldük filan feşmekan ama hatırladıkça geliyor gelenlerim tabi. Bu adı komşu kendileri ne olduğu belli olmayan şahıslar bir süre telefon faturalarının postalanmadığını düşünecekler. Bizim de kendimize göre bir adalet anlayışımız var en nihayetinde, hem saçtıkları mikropların karşılığında 3-5 kuruş fazla faiz ödemişler, az bile. Canımızı daha fazla sıkarlarsa elektrik sayaçlarıyla oynamak, Amelié filmindeki gibi diş macunu yerine basur kremi koymak ve su damacanalarını çalmak gibi B planlarımız mevcut. Şaka mı? Hayır.
Not: Dün boyunca siteye ulaşamayan arkadaşlarım merak etmesin. Alternatif-İstanbul, yeni sunucusuna geçti. Bu demek oluyor ki yeniliklerle yoluna devam edecek. Arşiv şimdilik çalışmıyor, düzeltene kadar İstanbul'a Dair bölümünden eski yazılara ulaşabilirsiniz.
0 yorum:
Yorum Gönder