26 Şubat 2010 Cuma

Bugünün Caz Ruhu Nublu'da, Nublu Mart Ayında Babylon'da


Cüce ay Şubat, adına yakışır hızlılıkta 48 saat sonra aramızdan bir sene sonra yeniden görüşmek üzere ayrılacak ve yerini yarı kış, yarı bahar Mart'a bırakacak. Boşuna demiyor halk türküleri "zemheriden ötesi bahar" diye, koskoca kışı yedik, bitirdik farkında mısınız?



Her yeni ayı içimizde kıpırtılarla karşılıyoruz. Yaşama dair umutlarımız kanımızı kaynatırken, gelecek günlerde neler yaşayacağımızın bilinmezliği yarı heyecan, yarı tedirginlik duygusunu salıyor içimize. Yine de yeni olan herşeye dair bitmek tükenmek bilmeyen merakımız bizi zinde tutuyor, umudumuzu taze tutuyor. Biz, gelen yeni ay ile yaşama dair beklentilerimizi gözden geçirirken, İstanbul da yeni bir festivali karşılamaya hazırlanıyor: Nublu Caz Festivali.


Nublu Caz Festivali, New York'lu caz severlerin mabedi Nublu'da caz efsaneleriyle genç müzisyenleri ile bir araya getiren ilk festivalin ardından İstanbul'da da dinleyicisiyle buluşuyor. Program zengin: İstanbul'u ikinci evi belleyen (iyi ki!), konser öncesi sohbetleriyle kalp çalan ve trompetinde şeytan tüyü taşıyan Erik Truffaz'dan gecenin ev sahipliğini yapan ve Linda'nın hayranı olduğu İlhan Erşahin'e, soyadından anlayacağınız üzere Bobby McFerrin’in yetenekli mahdumu Taylor McFerrin'den 70‘lerin efsane trompetçisi Eddie Herderson’a, cazın yenilikçi ve enerjik yüzünün yeni nesil temsilcisi Rubin Steiner’den, 2008 Mercury adayı Portico Quartet’e; Bora Uzer'den iyi müzik dinleyicilerini en fazla heyecanlandıran 123'e kadar birbirinden güzel müzisyen "Music of Now / Bugünün Müziği" mottosu altında Babylon sahnesinde yerini alıyor.


"Kaçıracağınız her konser, pişmanlık sebebiniz olur" demişler, yalan da değil. Eğer ki iyi müziğe niyetiniz varsa, aşağıdaki konserlerin birinde "Alternatif-İstanbul" diye ses verin, biz sizi duyarız.


02.03.2010 - Taylor McFerrin Istanbul Premier with BORA UZER & Friends


03.03.2010 - 123


05.03.2010 - İlhan Erşahin's İst. Ses's feat. Eddie Henderson


06.03.2010 - I Led 3 Lives feat. Rubin Steiner


11.03.2010 - Erik Truffaz & Sly Johnson feat. Philippe Garcia


Biz bunları seçtik, ama siz kombine bilet alarak Babylon'un kapısında yatabilir, diğer müzisyenleri de dineyebilirsiniz. Biletler halihazırda Biletix ve Babylon Gişe'den alınabilir. Festivalin nabzını Facebook'taki sayfasından tutabilir, eliniz değmişken konsere ısınma maiyetinde performans videolarını izleyebilirsiniz.


Bugünün cazını şekillendiren müzisyenlerle başlayacak bir ay ne denli kötü olabilir ki? Hadi gel artık Mart! Yanında güzel umutları, Tim Burton'ın Alice In Wonderland'ini ve Jane Champion'un Bright Star'ını getir. Alkazar Sineması'nın kapanacağı haberlerinin 1 Mart şakası olduğunu söyle, bizi yenile, yüzümüzü güldür.



Bugünün Caz Ruhu Nublu'da, Nublu Mart Ayında Babylon'da


Cüce ay Şubat, adına yakışır hızlılıkta 48 saat sonra aramızdan bir sene sonra yeniden görüşmek üzere ayrılacak ve yerini yarı kış, yarı bahar Mart'a bırakacak. Boşuna demiyor halk türküleri "zemheriden ötesi bahar" diye, koskoca kışı yedik, bitirdik farkında mısınız?



Her yeni ayı içimizde kıpırtılarla karşılıyoruz. Yaşama dair umutlarımız kanımızı kaynatırken, gelecek günlerde neler yaşayacağımızın bilinmezliği yarı heyecan, yarı tedirginlik duygusunu salıyor içimize. Yine de yeni olan herşeye dair bitmek tükenmek bilmeyen merakımız bizi zinde tutuyor, umudumuzu taze tutuyor. Biz, gelen yeni ay ile yaşama dair beklentilerimizi gözden geçirirken, İstanbul da yeni bir festivali karşılamaya hazırlanıyor: Nublu Caz Festivali.


Nublu Caz Festivali, New York'lu caz severlerin mabedi Nublu'da caz efsaneleriyle genç müzisyenleri ile bir araya getiren ilk festivalin ardından İstanbul'da da dinleyicisiyle buluşuyor. Program zengin: İstanbul'u ikinci evi belleyen (iyi ki!), konser öncesi sohbetleriyle kalp çalan ve trompetinde şeytan tüyü taşıyan Erik Truffaz'dan gecenin ev sahipliğini yapan ve Linda'nın hayranı olduğu İlhan Erşahin'e, soyadından anlayacağınız üzere Bobby McFerrin’in yetenekli mahdumu Taylor McFerrin'den 70‘lerin efsane trompetçisi Eddie Herderson’a, cazın yenilikçi ve enerjik yüzünün yeni nesil temsilcisi Rubin Steiner’den, 2008 Mercury adayı Portico Quartet’e; Bora Uzer'den iyi müzik dinleyicilerini en fazla heyecanlandıran 123'e kadar birbirinden güzel müzisyen "Music of Now / Bugünün Müziği" mottosu altında Babylon sahnesinde yerini alıyor.


"Kaçıracağınız her konser, pişmanlık sebebiniz olur" demişler, yalan da değil. Eğer ki iyi müziğe niyetiniz varsa, aşağıdaki konserlerin birinde "Alternatif-İstanbul" diye ses verin, biz sizi duyarız.


02.03.2010 - Taylor McFerrin Istanbul Premier with BORA UZER & Friends


03.03.2010 - 123


05.03.2010 - İlhan Erşahin's İst. Ses's feat. Eddie Henderson


06.03.2010 - I Led 3 Lives feat. Rubin Steiner


11.03.2010 - Erik Truffaz & Sly Johnson feat. Philippe Garcia


Biz bunları seçtik, ama siz kombine bilet alarak Babylon'un kapısında yatabilir, diğer müzisyenleri de dineyebilirsiniz. Biletler halihazırda Biletix ve Babylon Gişe'den alınabilir. Festivalin nabzını Facebook'taki sayfasından tutabilir, eliniz değmişken konsere ısınma maiyetinde performans videolarını izleyebilirsiniz.


Bugünün cazını şekillendiren müzisyenlerle başlayacak bir ay ne denli kötü olabilir ki? Hadi gel artık Mart! Yanında güzel umutları, Tim Burton'ın Alice In Wonderland'ini ve Jane Champion'un Bright Star'ını getir. Alkazar Sineması'nın kapanacağı haberlerinin 1 Mart şakası olduğunu söyle, bizi yenile, yüzümüzü güldür.



Mart'tan Sonra Son Çıkış



Bizim cenahta gündem yoğun. Ev sahibi "on yıllık ilişkimizin sonuna geldik, güzel ayrılalım" dedi, taşınma kapıda. Yeni evin konuşlandığı yer Üsküdar'da mı olmalı, yoksa Bostancı'dan şaşmamalı mı? 2 odalı mı, yoksa 3 odalı mı? Çift tuvalet mi, tek tuvalet mi? Yerler tahta parke mi laminant mı? Mobilyalar değişmeli mi, aynı kalmalı mı? Bildiğimiz tek şey var ki, o da süreç ağır ve sinir bozucu.


Öte yandan Şubat'ın son günü başımıza iş açtık. Fikri ortaya atan bendim. Evde bir köşede duran el emeği göz nuru takıları satmaya kalkıştım. Sonra yüzde 100 el yapımı defterlere illüstrasyon çizmekle meşgul Linda'yı ayarttım. O evinde dikiş dikerek harikalar yaratan Mutlu'yu aramıza kattı. Olduk mu size üç cevval kadın gücü? Sonra Gökşen'le Meltem'e "hadi siz de gelin, sarılıp koklaşalım, konuşup gülelim" dedik. Pazar günü Feriköy Bit Pazarı'nın bizden çekeceği var. Tanımanız kolay, en fazla kahkaha sesi yükselen masa bizimki.


Pazardan önce Cumartesi var. Uyanır uyanmaz Yeah Yeah Yeahs'in 80'ler tınılı "Dragon Queen"i ile gözümü açarım. Sabahtan sunum tamamlamak gerek. Belki kargo şirketi kapımı çalar, paketten Vosvos: Bir Kaplumbağa Yolculuğu (1931-2003) adlı kitabım çıkar. Öğleye Ozanfendi'nin benim için bulduğu evi görmece. Nurcan Teyze ile dedikodu yapmaca. Öğleden sonra belki Public'te gündüz gözü ile disko topu altında salınmaca. Akşamına Babylon'da The Veils kesin plan. Kadehte vişne-votka. The Veils ile ortak noktamız Sylvia Plath ne de olsa. Bana değil, ama Santana severlere son seçenek Ghetto'da Ayhan Sicimoğlu ve Saz Arkadaşları'ndan "Santana Revisited".


Gün 24 saat, fazla değil. Yatcaz, kalkcaz, yatcaz kalkcaz, bir bakmışız Mart gelmiş.


Mart'tan Sonra Son Çıkış



Bizim cenahta gündem yoğun. Ev sahibi "on yıllık ilişkimizin sonuna geldik, güzel ayrılalım" dedi, taşınma kapıda. Yeni evin konuşlandığı yer Üsküdar'da mı olmalı, yoksa Bostancı'dan şaşmamalı mı? 2 odalı mı, yoksa 3 odalı mı? Çift tuvalet mi, tek tuvalet mi? Yerler tahta parke mi laminant mı? Mobilyalar değişmeli mi, aynı kalmalı mı? Bildiğimiz tek şey var ki, o da süreç ağır ve sinir bozucu.


Öte yandan Şubat'ın son günü başımıza iş açtık. Fikri ortaya atan bendim. Evde bir köşede duran el emeği göz nuru takıları satmaya kalkıştım. Sonra yüzde 100 el yapımı defterlere illüstrasyon çizmekle meşgul Linda'yı ayarttım. O evinde dikiş dikerek harikalar yaratan Mutlu'yu aramıza kattı. Olduk mu size üç cevval kadın gücü? Sonra Gökşen'le Meltem'e "hadi siz de gelin, sarılıp koklaşalım, konuşup gülelim" dedik. Pazar günü Feriköy Bit Pazarı'nın bizden çekeceği var. Tanımanız kolay, en fazla kahkaha sesi yükselen masa bizimki.


Pazardan önce Cumartesi var. Uyanır uyanmaz Yeah Yeah Yeahs'in 80'ler tınılı "Dragon Queen"i ile gözümü açarım. Sabahtan sunum tamamlamak gerek. Belki kargo şirketi kapımı çalar, paketten Vosvos: Bir Kaplumbağa Yolculuğu (1931-2003) adlı kitabım çıkar. Öğleye Ozanfendi'nin benim için bulduğu evi görmece. Nurcan Teyze ile dedikodu yapmaca. Öğleden sonra belki Public'te gündüz gözü ile disko topu altında salınmaca. Akşamına Babylon'da The Veils kesin plan. Kadehte vişne-votka. The Veils ile ortak noktamız Sylvia Plath ne de olsa. Bana değil, ama Santana severlere son seçenek Ghetto'da Ayhan Sicimoğlu ve Saz Arkadaşları'ndan "Santana Revisited".


Gün 24 saat, fazla değil. Yatcaz, kalkcaz, yatcaz kalkcaz, bir bakmışız Mart gelmiş.


25 Şubat 2010 Perşembe

David Bowie Hayranlarına Müjde!




David Bowie’nin Mart ayında yayınlanacak olan 2 CD’den oluşan A Reality Tour albümü belki de sizin olabilir!

David Bowie hayranlarından sadece 1 kişinin olacak bu özel hediyeyi kazanmak için müzikseverlerin yapması gereken tek şey, Sony Music Türkiye’nin resmi internet sitesi www.sonymusic.com.tr ‘deki David Bowie ile ilgili soruya doğru yanıt vermeleri. 1 ay süreyle yayında olacak yarışma için geri sayım başladı!


DAHA ÖNCE YAYINLANMAMIŞ BONUS ŞARKILARLA BİRLİKTE TAM 33 CANLI BOWIE ŞARKISININ YER ALDIĞI 2 CD’LİK İMZALI DAVID BOWIE ALBÜMÜ SİZİN OLABİLİR!




David Bowie son olarak 2003 yılında “Reality “albümünü ve buna eşlik edecek şekilde 2004 yılında ise “A Reality Tour” DVD’sini yayınlamıştı. Bowie hayranlarının uzun süren özleminin ardından yayınlanacak olan “A Reality Tour” DVD’sinin 2010 tarihli bu 2 CD’lik konser albümünde tüm şarkılar yeniden master edildi.


Efsanevi sanatçı David Bowie’ nin kendisine birçok ödül kazandıran “A Reality Tour” konser kayıtları şimdi 2 CD’lik bir albüm olarak müzik severlerle buluşuyor!


Sanatçının “A Reality Tour” kapsamında İrlanda’nın Dublin kentinde verdiği; harikulade konserin yer aldığı bu albüm efsanevi sahne şovu ile izleyenlere tam bir müzik ziyafeti sunuyor. David Bowie, 2003 – 2004 yılında gerçekleşen dünya turnesi kapsamında 700.000’den fazla hayranıyla buluşmuştu.


Daha önce aynı isimle yayınlanan DVD’den farklı olarak bu 2 CD’lik 2010 versiyon albümde daha önce yayınlanmamış bonus şarkılar da yer alıyor!

“The Man Who Sold the World” (1971),

“Changes” (1972),

“Ziggy Stardust” (1972),

“All the Young Dudes” (1972),

“Rebel Rebel” (1974),

“Fame” (1975),”

“Heroes” (1977),

“Ashes To Ashes” (1980),

“Under Pressure” (1981),

“I’m Afraid Of Americans” (1997),

Heathen (2002) ve Reality (2003) albümden 10’a yakın şarkı!

1971 tarihli LP ““The Man Who Sold The World”den başlayarak günümüze uzanan şarkılarla efsanevi müzik ikonu David Bowie’nin kariyerini özetleyen bu çok özel arşivlik albümü sakın kaçırmayın!

A REALITY TOUR by DAVID BOWIE

CD One –1. Rebel Rebel • 2. New Killer Star • 3. Reality • 4. Fame • 5. Cactus • 6. Sister Midnight • 7. Afraid • 8. All The Young Dudes • 9. Be My Wife • 10. The Loneliest Guy • 11. The Man Who Sold The World • 12. Fantastic Voyage • 13. Hallo Spaceboy • 14. Sunday • 15. Under Pressure • 16. Life On Mars? • 17. Battle For Britain (The Letter).

CD Two – Selections: 1. Ashes To Ashes • 2. The Motel • 3. Loving The Alien • 4. Never Get Old • 5. Changes • 6. I’m Afraid Of Americans • 7. “Heroes” • 8. Bring Me The Disco King • 9. Slip Away • 10. Heathen (The Rays) • 11. Five Years • 12. Hang On To Yourself • 13. Ziggy Stardust • Bonus tracks: 14. Fall Dog Bombs The Moon • 15. Breaking Glass • 16. China Girl.


*Basın Bülteni


David Bowie Hayranlarına Müjde!




David Bowie’nin Mart ayında yayınlanacak olan 2 CD’den oluşan A Reality Tour albümü belki de sizin olabilir!

David Bowie hayranlarından sadece 1 kişinin olacak bu özel hediyeyi kazanmak için müzikseverlerin yapması gereken tek şey, Sony Music Türkiye’nin resmi internet sitesi www.sonymusic.com.tr ‘deki David Bowie ile ilgili soruya doğru yanıt vermeleri. 1 ay süreyle yayında olacak yarışma için geri sayım başladı!


DAHA ÖNCE YAYINLANMAMIŞ BONUS ŞARKILARLA BİRLİKTE TAM 33 CANLI BOWIE ŞARKISININ YER ALDIĞI 2 CD’LİK İMZALI DAVID BOWIE ALBÜMÜ SİZİN OLABİLİR!




David Bowie son olarak 2003 yılında “Reality “albümünü ve buna eşlik edecek şekilde 2004 yılında ise “A Reality Tour” DVD’sini yayınlamıştı. Bowie hayranlarının uzun süren özleminin ardından yayınlanacak olan “A Reality Tour” DVD’sinin 2010 tarihli bu 2 CD’lik konser albümünde tüm şarkılar yeniden master edildi.


Efsanevi sanatçı David Bowie’ nin kendisine birçok ödül kazandıran “A Reality Tour” konser kayıtları şimdi 2 CD’lik bir albüm olarak müzik severlerle buluşuyor!


Sanatçının “A Reality Tour” kapsamında İrlanda’nın Dublin kentinde verdiği; harikulade konserin yer aldığı bu albüm efsanevi sahne şovu ile izleyenlere tam bir müzik ziyafeti sunuyor. David Bowie, 2003 – 2004 yılında gerçekleşen dünya turnesi kapsamında 700.000’den fazla hayranıyla buluşmuştu.


Daha önce aynı isimle yayınlanan DVD’den farklı olarak bu 2 CD’lik 2010 versiyon albümde daha önce yayınlanmamış bonus şarkılar da yer alıyor!

“The Man Who Sold the World” (1971),

“Changes” (1972),

“Ziggy Stardust” (1972),

“All the Young Dudes” (1972),

“Rebel Rebel” (1974),

“Fame” (1975),”

“Heroes” (1977),

“Ashes To Ashes” (1980),

“Under Pressure” (1981),

“I’m Afraid Of Americans” (1997),

Heathen (2002) ve Reality (2003) albümden 10’a yakın şarkı!

1971 tarihli LP ““The Man Who Sold The World”den başlayarak günümüze uzanan şarkılarla efsanevi müzik ikonu David Bowie’nin kariyerini özetleyen bu çok özel arşivlik albümü sakın kaçırmayın!

A REALITY TOUR by DAVID BOWIE

CD One –1. Rebel Rebel • 2. New Killer Star • 3. Reality • 4. Fame • 5. Cactus • 6. Sister Midnight • 7. Afraid • 8. All The Young Dudes • 9. Be My Wife • 10. The Loneliest Guy • 11. The Man Who Sold The World • 12. Fantastic Voyage • 13. Hallo Spaceboy • 14. Sunday • 15. Under Pressure • 16. Life On Mars? • 17. Battle For Britain (The Letter).

CD Two – Selections: 1. Ashes To Ashes • 2. The Motel • 3. Loving The Alien • 4. Never Get Old • 5. Changes • 6. I’m Afraid Of Americans • 7. “Heroes” • 8. Bring Me The Disco King • 9. Slip Away • 10. Heathen (The Rays) • 11. Five Years • 12. Hang On To Yourself • 13. Ziggy Stardust • Bonus tracks: 14. Fall Dog Bombs The Moon • 15. Breaking Glass • 16. China Girl.


*Basın Bülteni


24 Şubat 2010 Çarşamba

İstanbul İçinde Ağlak Hayaletlerin Gezdiği Molozkent mi Oluyor?

26 Ağustos'ta Alternatif-İstanbul'da Cumhuriyet Gazetesi'nde okuduğum bir yazıdan söz etmiştim. "Sinema Salonları Zor Durumda” başlıklı haberde bağımsız filmlerin gösterildiği sinemaların yanı sıra, büyük zincirlere bağlı salonların da kapanma tehlikesi altında oduğu belirtiliyordu. O gün benim İstanbul'umu, benim sinemalarımı düşünüp tedirgin olmuştum. Tedirginliğimi de şu cümlelerle aktarmıştım: "Alkazar Sineması bir sinema filmini epi topu 25 kişilik bir salona gösterebiliyorsa, ya da İstanbul’un o çok meşgul insanları film festivallerinde kaçırdıkları filmleri Yeşilçam Sineması’nda izleyebileceklerini bilmiyorlarsa... Bu mekanlar birer birer kapandığında “İstanbul değerlerini kaybediyor, yerine kimbilir neler açılır?” diye ağlaşmak geçici etki yaratan ama fuzuli bir çaba olarak kalacaktır..."



Az önce CNNTürk'te okuduğum bir haber, tedirginliğimi haklı çıkarır nitelikteydi. Haber metninde yazan sözcükler teker teker dağılıp nihayet toplandıklarında kısaca şu berbat cümleyi oluşturdular: "
1923'ten bu yana kısa molaların dışında hep ayakta kalmayı başarmış Tarihi Alkazar Sineması, 1 Mart 2010 tarihinde sonsuza dek veda edecek." Alkazar Sineması'nın işletmecileri, İstanbul için çok ama çok vahim olan bu haberin gerekçesini şu cümlelerle anlatmış: "Alkazar Sineması, çok uzun bir zamandan beri sınırlı sayıdaki izleyicisinin film izlemek için ödediği bilet satış geliri ile yetinmek zorundaydı. Kendileri de birer Alkazar sevdalısı olan Alkazar Sineması'nın işletmecileri, son yıllarda bu işletmeyi yaşatmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, maddi ve manevi her türlü özveride bulundular ama işte buraya kadar..."


"Her türlü zorluğa direnmeye çalıştık" diyor Alkazar'ın işletmecileri. "Biz Alkazar Sineması ile büyüdük", "Bizim için Alkazar Sineması'nın yeri ayrıdır" diyen gençlerle burada tanıştıklarını, onların taleplerini yerine getirmeye, beğenilerini yönlendirmeye, etkilemeye çalıştıklarını ve izleyicilerin "Alkazar sevdası" nedeniyle her türlü olanaksızlığa, zorluğa direnmeye çalıştıklarını söylüyorlar. Arkasından o acı gerçek geliyor: "Ancak ne yazık ki artık maddi ve manevi olarak direnecek gücümüz kalmadı. Alkazar Sineması, çok uzun bir zamandan beri sınırlı sayıdaki izleyicisinin film izlemek için ödediği bilet satış geliri ile yetinmek zorundaydı. Kendileri de birer Alkazar sevdalısı olan Alkazar Sineması'nın işletmecileri, son yıllarda bu işletmeyi yaşatmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, maddi ve manevi her türlü özveride bulundular ama işte buraya kadar..."


"İşte buraya kadar." En tiksindiğim sözcük öbeği. Son zamanlarda beni ben yapan her yerden sıkça duyulur oldu. 26 Ağustos'taki yazımın başlığı "Kaybeder Gibi Oldukarımız" idi. O başlıkta yine kalelerimin düşmeyeceğine dair bir umut kırıntısı vardı. O umut kırıntısı İstanbul'u kaybettiği kültür mekanlarının molozlarında ağlak hayaletlerin gezdiği tuhaf ve terkedilmiş bir beton yığını olarak değil, yılın tüm zamanlarında yaşayan, akıp giden bir şehir olarak görme umudunu taşıyordu.


Bana "fazla iyimsersin" diyenler gene haklı çıktı.

İstanbul İçinde Ağlak Hayaletlerin Gezdiği Molozkent mi Oluyor?

26 Ağustos'ta Alternatif-İstanbul'da Cumhuriyet Gazetesi'nde okuduğum bir yazıdan söz etmiştim. "Sinema Salonları Zor Durumda” başlıklı haberde bağımsız filmlerin gösterildiği sinemaların yanı sıra, büyük zincirlere bağlı salonların da kapanma tehlikesi altında oduğu belirtiliyordu. O gün benim İstanbul'umu, benim sinemalarımı düşünüp tedirgin olmuştum. Tedirginliğimi de şu cümlelerle aktarmıştım: "Alkazar Sineması bir sinema filmini epi topu 25 kişilik bir salona gösterebiliyorsa, ya da İstanbul’un o çok meşgul insanları film festivallerinde kaçırdıkları filmleri Yeşilçam Sineması’nda izleyebileceklerini bilmiyorlarsa... Bu mekanlar birer birer kapandığında “İstanbul değerlerini kaybediyor, yerine kimbilir neler açılır?” diye ağlaşmak geçici etki yaratan ama fuzuli bir çaba olarak kalacaktır..."



Az önce CNNTürk'te okuduğum bir haber, tedirginliğimi haklı çıkarır nitelikteydi. Haber metninde yazan sözcükler teker teker dağılıp nihayet toplandıklarında kısaca şu berbat cümleyi oluşturdular: "
1923'ten bu yana kısa molaların dışında hep ayakta kalmayı başarmış Tarihi Alkazar Sineması, 1 Mart 2010 tarihinde sonsuza dek veda edecek." Alkazar Sineması'nın işletmecileri, İstanbul için çok ama çok vahim olan bu haberin gerekçesini şu cümlelerle anlatmış: "Alkazar Sineması, çok uzun bir zamandan beri sınırlı sayıdaki izleyicisinin film izlemek için ödediği bilet satış geliri ile yetinmek zorundaydı. Kendileri de birer Alkazar sevdalısı olan Alkazar Sineması'nın işletmecileri, son yıllarda bu işletmeyi yaşatmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, maddi ve manevi her türlü özveride bulundular ama işte buraya kadar..."


"Her türlü zorluğa direnmeye çalıştık" diyor Alkazar'ın işletmecileri. "Biz Alkazar Sineması ile büyüdük", "Bizim için Alkazar Sineması'nın yeri ayrıdır" diyen gençlerle burada tanıştıklarını, onların taleplerini yerine getirmeye, beğenilerini yönlendirmeye, etkilemeye çalıştıklarını ve izleyicilerin "Alkazar sevdası" nedeniyle her türlü olanaksızlığa, zorluğa direnmeye çalıştıklarını söylüyorlar. Arkasından o acı gerçek geliyor: "Ancak ne yazık ki artık maddi ve manevi olarak direnecek gücümüz kalmadı. Alkazar Sineması, çok uzun bir zamandan beri sınırlı sayıdaki izleyicisinin film izlemek için ödediği bilet satış geliri ile yetinmek zorundaydı. Kendileri de birer Alkazar sevdalısı olan Alkazar Sineması'nın işletmecileri, son yıllarda bu işletmeyi yaşatmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, maddi ve manevi her türlü özveride bulundular ama işte buraya kadar..."


"İşte buraya kadar." En tiksindiğim sözcük öbeği. Son zamanlarda beni ben yapan her yerden sıkça duyulur oldu. 26 Ağustos'taki yazımın başlığı "Kaybeder Gibi Oldukarımız" idi. O başlıkta yine kalelerimin düşmeyeceğine dair bir umut kırıntısı vardı. O umut kırıntısı İstanbul'u kaybettiği kültür mekanlarının molozlarında ağlak hayaletlerin gezdiği tuhaf ve terkedilmiş bir beton yığını olarak değil, yılın tüm zamanlarında yaşayan, akıp giden bir şehir olarak görme umudunu taşıyordu.


Bana "fazla iyimsersin" diyenler gene haklı çıktı.

23 Şubat 2010 Salı

Kaplumbağa'nın Yolculuğu



Yıl...Hmmm. Ufaktım, hatırlamıyorum. Evde bir takım konuşmalar duyuyordum, bir araba sahibi olmaktan bahsediyordu evdekiler, şöyle keseye uygun, az benzin tüketeninden. Markalar konuşuldu, hmm, ya o çok yakıt tüketir, öteki pahalıdır, o çürük araba, tamponuna dokunsalar 1 ay hastanede yatarsın. ''A,aa, ne geldi aklıma bak, şu bizim X' in kırmızı Wolkswagen'i var ya, satılıkmış. Hem uygun fiyata da verir belki bize.'' Hemen telefonlar edildi, bilgiler alındı. Birkaç gün sonra artık ailenin yeni üyesi, apartmanın önüne park edilmişti. Kıpkırmızı, bombeli camlı, yuvarlak hatlı bir yaratık!


Sesi evlere şenlik, 2 sokak öteden duyup, ''Aaa, babam gelmiş.'' derdik. Siyah kumaşın üzerine kırmızı ekose çizgili koltuk kılıfları da çok uyumluydu Vosvos'umuzla. Mahallede ki çocuklar, bizim kırmızılı sokağın başından görününce hemen takılırlardı peşine. Birkaç tanesi laf eder gibi oldu ama hemen ağızlarının payını aldılar: ''Ooolum, bu senin Ferrari'ne beş basar. Nabeer!'' Bir vosvos ile bir Ferrari'yi kıyaslamak belki biraz fazla hayalcilik ama söz konusu bir Vosvos ise aranızda oluşan bağın tarifini yapmak zor.


Cem Çobanlı, Vosvos: Bir Kaplumbağa Yolculuğu (1931-2003) adlı kitabında hayatının bir döneminde Vosvos sahibi olanların aşina olduğu bu bağı anlatmayı denemiş. İçinde savaşların, katliamların, büyük acıların, büyük buluşların, büyük mutlulukların, umutların ve aşkların yer aldığı çok uzun yılların, neredeyse koskoca bir yüzyılın öyküsünü kaleme almış. Vosvos'tan Jaguar'a ve Anadol'a, Ferdinand Porsche'den Abidin Dino'ya ve Uğur Mumcu'ya, Beatles'tan Bezgin Bekir'e, çiçek çocuklarının Woodstock'ından Barışa Rock'a ve Vosvos şenliklerine, ralli şampiyonu Vosvoslardan Herbie'ye, Vosvosla büyüyen çocuklardan oyuncaklara ve Vosvoslu pullara kadar renkli bir yolculuğu satırlara dökmüş. 196 maddeden oluşan popüler ve resimli Vosvos terimleri sözlüğü, 1945'ten 2003'e, yıllara göre Vosvos üretimi sayıları, teknik özellikler 750'nin üzerinde fotograf, resim, şema, tablo ve karikatürü de ekleyerek bu özel arabayı seven herkesin kütüphanesinde yer alması gereken bir eser yaratmış.


Bir Kaplumbağa Yolculuğu (1931-2003), ikinci baskısını 2007 yılında "Vosfest özel baskısı" olarak gerçekleştirmişti. Kendi arşivinize almak, sevdiklerinize hediye etmek, insanlara vosvos sevdasını anlatmak için paylaşabileceğiniz bu kitaptan sadece 150 adeti 10 Lira fiyatla satışa sunuluyor. Kitapseverler, 11 Mart Perşembe akşamı Taksim Kaset Cafe Bar'da kitabın yazarı ile bir araya gelebilir, imzalı kitaplarını özel fiyatıyla edinebilirler.





Kaplumbağa'nın Yolculuğu



Yıl...Hmmm. Ufaktım, hatırlamıyorum. Evde bir takım konuşmalar duyuyordum, bir araba sahibi olmaktan bahsediyordu evdekiler, şöyle keseye uygun, az benzin tüketeninden. Markalar konuşuldu, hmm, ya o çok yakıt tüketir, öteki pahalıdır, o çürük araba, tamponuna dokunsalar 1 ay hastanede yatarsın. ''A,aa, ne geldi aklıma bak, şu bizim X' in kırmızı Wolkswagen'i var ya, satılıkmış. Hem uygun fiyata da verir belki bize.'' Hemen telefonlar edildi, bilgiler alındı. Birkaç gün sonra artık ailenin yeni üyesi, apartmanın önüne park edilmişti. Kıpkırmızı, bombeli camlı, yuvarlak hatlı bir yaratık!


Sesi evlere şenlik, 2 sokak öteden duyup, ''Aaa, babam gelmiş.'' derdik. Siyah kumaşın üzerine kırmızı ekose çizgili koltuk kılıfları da çok uyumluydu Vosvos'umuzla. Mahallede ki çocuklar, bizim kırmızılı sokağın başından görününce hemen takılırlardı peşine. Birkaç tanesi laf eder gibi oldu ama hemen ağızlarının payını aldılar: ''Ooolum, bu senin Ferrari'ne beş basar. Nabeer!'' Bir vosvos ile bir Ferrari'yi kıyaslamak belki biraz fazla hayalcilik ama söz konusu bir Vosvos ise aranızda oluşan bağın tarifini yapmak zor.


Cem Çobanlı, Vosvos: Bir Kaplumbağa Yolculuğu (1931-2003) adlı kitabında hayatının bir döneminde Vosvos sahibi olanların aşina olduğu bu bağı anlatmayı denemiş. İçinde savaşların, katliamların, büyük acıların, büyük buluşların, büyük mutlulukların, umutların ve aşkların yer aldığı çok uzun yılların, neredeyse koskoca bir yüzyılın öyküsünü kaleme almış. Vosvos'tan Jaguar'a ve Anadol'a, Ferdinand Porsche'den Abidin Dino'ya ve Uğur Mumcu'ya, Beatles'tan Bezgin Bekir'e, çiçek çocuklarının Woodstock'ından Barışa Rock'a ve Vosvos şenliklerine, ralli şampiyonu Vosvoslardan Herbie'ye, Vosvosla büyüyen çocuklardan oyuncaklara ve Vosvoslu pullara kadar renkli bir yolculuğu satırlara dökmüş. 196 maddeden oluşan popüler ve resimli Vosvos terimleri sözlüğü, 1945'ten 2003'e, yıllara göre Vosvos üretimi sayıları, teknik özellikler 750'nin üzerinde fotograf, resim, şema, tablo ve karikatürü de ekleyerek bu özel arabayı seven herkesin kütüphanesinde yer alması gereken bir eser yaratmış.


Bir Kaplumbağa Yolculuğu (1931-2003), ikinci baskısını 2007 yılında "Vosfest özel baskısı" olarak gerçekleştirmişti. Kendi arşivinize almak, sevdiklerinize hediye etmek, insanlara vosvos sevdasını anlatmak için paylaşabileceğiniz bu kitaptan sadece 150 adeti 10 Lira fiyatla satışa sunuluyor. Kitapseverler, 11 Mart Perşembe akşamı Taksim Kaset Cafe Bar'da kitabın yazarı ile bir araya gelebilir, imzalı kitaplarını özel fiyatıyla edinebilirler.





Küba'dan yepyeni ve benzersiz bir ses: Mayra Andrade - "Stória, Stória..." Albümü Müzik Marketlerde!



Küba’dan yepyeni ve benzersiz bir ses; MAYRA ANDRADE ile Küba’ya ve Brezilya’ya uzanan müzikal bir yolculuk!

2006 yılında yayınladığı “Navega” isimli albümüyle dikkatleri üzerine çeken Cape Verde’li sanatçının 4 yıl aradan sonra yayınladığı “Storia storia” CD’si Atlantik Okyanusu’nu aşarak Türkiye’de de yayınlanıyor!


Mayra Andrade 1985 yılında Küba’da dünyaya geldi. İlk yıllarını Cape Verde’de geçiren sanatçı 90’lı yıllarda başta Senegal, Angola ve Almanya olmak üzere çeşitli ülkelerde yaşadı. 6 yaşından itibaren Fransızca konuşabilen sanatçı, 2000’li yıllarda farklı kültürlerin buluştuğu kozmopolit şehir Paris’e taşındı. Bu şehir Mayra’nın hayatında hem müzikal hem de kişisel anlamda çok büyük anlam ifade etmeye başladı.


Gitarla kendi bestelerini ve şarkı sözlerini yazan sanatçı ilk albümünün ardından verdiği konserlerle hayran kitlesini genişletti. Konserlerini tamamlamasıyla birlikte, 2008 yılının sonbaharında yeni albümü üzerine çalışmaya başlayan Mayra, onu çok iyi tanıyan müzisyen dostları ile kayıtlarını tamamladı.


Geleceğin Cesaria Evora ’sı olarak lanse edilen Andrade, “Storia storia” albümünde günlük yaşam, hayat ve aşk üzerine hikâyeler anlatıyor. Sosyopolitik mesajlarla dolu “Juana”’da Cape Verde’li kadınların yaşadığı zorluklara, Berlin Duvarı’nın yıkılışına ve sıradan insanların geleceklerinin belirsizliğine değinirken, “Konsiensa”’da ise hayatta yerinde sayan bir insan olmamak için kendine yalvarıyor. Albümle aynı ismi taşıyan “Storia Storia”da Mayra’ya Brezilyalı bir çocuk korosu eşlik ediyor ve tüm renklerin bir arada yaşadığı çok kültürlü bir dünyada yaşadıkları için Tanrı’ya şükrediyorlar. “Seu” üç yıldır sanatçının kafasında dolanan çok güzel bir melodiden ortaya çıkıyor!

Birbirinden güzel duyulan enstrümanların ve Mayra’nın benzersiz sesi eşliğinde Küba’ya oradan Brezilya’ya doğru esen bu rüzgâra kulak verin, pişman olmayacaksınız!



*Basın Bülteni

Küba'dan yepyeni ve benzersiz bir ses: Mayra Andrade - "Stória, Stória..." Albümü Müzik Marketlerde!



Küba’dan yepyeni ve benzersiz bir ses; MAYRA ANDRADE ile Küba’ya ve Brezilya’ya uzanan müzikal bir yolculuk!

2006 yılında yayınladığı “Navega” isimli albümüyle dikkatleri üzerine çeken Cape Verde’li sanatçının 4 yıl aradan sonra yayınladığı “Storia storia” CD’si Atlantik Okyanusu’nu aşarak Türkiye’de de yayınlanıyor!


Mayra Andrade 1985 yılında Küba’da dünyaya geldi. İlk yıllarını Cape Verde’de geçiren sanatçı 90’lı yıllarda başta Senegal, Angola ve Almanya olmak üzere çeşitli ülkelerde yaşadı. 6 yaşından itibaren Fransızca konuşabilen sanatçı, 2000’li yıllarda farklı kültürlerin buluştuğu kozmopolit şehir Paris’e taşındı. Bu şehir Mayra’nın hayatında hem müzikal hem de kişisel anlamda çok büyük anlam ifade etmeye başladı.


Gitarla kendi bestelerini ve şarkı sözlerini yazan sanatçı ilk albümünün ardından verdiği konserlerle hayran kitlesini genişletti. Konserlerini tamamlamasıyla birlikte, 2008 yılının sonbaharında yeni albümü üzerine çalışmaya başlayan Mayra, onu çok iyi tanıyan müzisyen dostları ile kayıtlarını tamamladı.


Geleceğin Cesaria Evora ’sı olarak lanse edilen Andrade, “Storia storia” albümünde günlük yaşam, hayat ve aşk üzerine hikâyeler anlatıyor. Sosyopolitik mesajlarla dolu “Juana”’da Cape Verde’li kadınların yaşadığı zorluklara, Berlin Duvarı’nın yıkılışına ve sıradan insanların geleceklerinin belirsizliğine değinirken, “Konsiensa”’da ise hayatta yerinde sayan bir insan olmamak için kendine yalvarıyor. Albümle aynı ismi taşıyan “Storia Storia”da Mayra’ya Brezilyalı bir çocuk korosu eşlik ediyor ve tüm renklerin bir arada yaşadığı çok kültürlü bir dünyada yaşadıkları için Tanrı’ya şükrediyorlar. “Seu” üç yıldır sanatçının kafasında dolanan çok güzel bir melodiden ortaya çıkıyor!

Birbirinden güzel duyulan enstrümanların ve Mayra’nın benzersiz sesi eşliğinde Küba’ya oradan Brezilya’ya doğru esen bu rüzgâra kulak verin, pişman olmayacaksınız!



*Basın Bülteni

22 Şubat 2010 Pazartesi

Kadıköy'ü Neden Seviyorum?

Kadıköy1


İki gece, üç gün önce kulağımda 80'lerden kalma notalar, kanımda Dunia'da içtiğim vişne-votkalar olduğu halde Kadıköy sokaklarındayım. Ayağım büyük disko topu altında dansetmekten şişmiş,yüzüm sıcaktan hafifçe kızarmış, gözlerimde dostlarla yaşamı ve eğlenceyi paylaşmanın verdiği ışıltı var. "Güzel", diyorum, yaşantım herşeye rağmen güzel ve özel. Sağlıklıyım, hareket etmek için kimseye bağımlı değilim. Kimse bana neden yüksek sesle kahkaha attığımı sormuyor, ya da eteğimin neden diz üstünde olduğunu, ya da neden herkesin ortasında hoplayıp zıpladığımı...


Kadıköy3

Gözüm görüyor, burnum koku alıyor, henüz acı ile tatlı arasındaki farkı anlıyorum. Renkleri görüyorum, dokunduğum yerin yumuşak mı, sert mi olduğunu anlayabiliyorum.

Kadıköy4



Geçen yıllar bana en çok yaşadığım yerlerle ilgili meraklı olmayı öğretti. Merakımı kaybetmeden, faltaşı gibi açılmış gibi gözlerle sokaklarda dolaşmayı öğretti. İşte o yüzden İstanbul'da Kup Griye'nin yalnızca Baylan Pastanesi'nde yenileceğini, İstanbul'da Kerebiç tatlısının Çiya'da bulunabileceğini, ev yapımı Frigo ya da mozaik pasta için Mabel'e gitmem gerektiğini, Dunia'da vişne-votka'nın 13 lira olduğunu, Karga'nın çatı katında yeraltından çıkma filmler gösterildiğini, Liman Kahvesi'nde müziğin sesinin bazen yanındakini duyamayacak kadar yüksek olduğunu, aradığım DVD'yi Orta Dünya'da sorabileceğimi,aradığım bir müzik CD'sini Zero Müzik'te bulabileceğimi,Moda Sineması'nın koltuklarının altın varaklı ve eflatun renkli olduğunu bilmeyi, soranlara da söylemeyi severim.





Kadıköy'ü sevmem tam 10 senemi aldı. Çünkü her an yeni bir şey görebileceğim, merakımı besleyip büyüten bir semt olduğunu anladım.



Artık vazgeçilmezim.



Kadıköy'ü Neden Seviyorum?

Kadıköy1


İki gece, üç gün önce kulağımda 80'lerden kalma notalar, kanımda Dunia'da içtiğim vişne-votkalar olduğu halde Kadıköy sokaklarındayım. Ayağım büyük disko topu altında dansetmekten şişmiş,yüzüm sıcaktan hafifçe kızarmış, gözlerimde dostlarla yaşamı ve eğlenceyi paylaşmanın verdiği ışıltı var. "Güzel", diyorum, yaşantım herşeye rağmen güzel ve özel. Sağlıklıyım, hareket etmek için kimseye bağımlı değilim. Kimse bana neden yüksek sesle kahkaha attığımı sormuyor, ya da eteğimin neden diz üstünde olduğunu, ya da neden herkesin ortasında hoplayıp zıpladığımı...


Kadıköy3

Gözüm görüyor, burnum koku alıyor, henüz acı ile tatlı arasındaki farkı anlıyorum. Renkleri görüyorum, dokunduğum yerin yumuşak mı, sert mi olduğunu anlayabiliyorum.

Kadıköy4



Geçen yıllar bana en çok yaşadığım yerlerle ilgili meraklı olmayı öğretti. Merakımı kaybetmeden, faltaşı gibi açılmış gibi gözlerle sokaklarda dolaşmayı öğretti. İşte o yüzden İstanbul'da Kup Griye'nin yalnızca Baylan Pastanesi'nde yenileceğini, İstanbul'da Kerebiç tatlısının Çiya'da bulunabileceğini, ev yapımı Frigo ya da mozaik pasta için Mabel'e gitmem gerektiğini, Dunia'da vişne-votka'nın 13 lira olduğunu, Karga'nın çatı katında yeraltından çıkma filmler gösterildiğini, Liman Kahvesi'nde müziğin sesinin bazen yanındakini duyamayacak kadar yüksek olduğunu, aradığım DVD'yi Orta Dünya'da sorabileceğimi,aradığım bir müzik CD'sini Zero Müzik'te bulabileceğimi,Moda Sineması'nın koltuklarının altın varaklı ve eflatun renkli olduğunu bilmeyi, soranlara da söylemeyi severim.





Kadıköy'ü sevmem tam 10 senemi aldı. Çünkü her an yeni bir şey görebileceğim, merakımı besleyip büyüten bir semt olduğunu anladım.



Artık vazgeçilmezim.



20 Şubat 2010 Cumartesi

Gündüz Güzellerine Gündüz Partileri



Siz belki gece herhangi bir yerde eğlencenin dibine vurduktan sonra, Beyoğlu Lale'de ya da Dolapdere'deki Apik'te bir çorba içmeyi gelenek haline getirmişsinizdir. Bundan yine vazgeçmeyin, ama seçeneklerin arasına gündüz partilerini de ekleyin. Zira İstanbul, dünyadaki bu akımdan geri kalacak en son şehir.


Eğlenmek için geceyi bekleyemeyen gündüz güzelleri için Miller, gündüz partisi geleneğinini Boğaza nazır Bistro Funfatale'e taşıyor. Gece eğlencesinden biraz “gün ışığı” kadar farkı olacak olan Miller gündüz partilerinin ilki “Miller Saturday Afternoon Fever adı altında 20 Şubat Cumartesi (yani bugün) başlıyor. Funfatale'in geleneksel gündüz partilerinin bundan sonra Miller ile devam edeceğini de ekleyelim. Bundan böyle her cumartesi 16:00-20:00 arasında Dj Discoman’in başarılı solist Asli Demirer ile birlikte gerçekleştirdiği Live Project performansına dahil olmak mümkün olacak.


Girişin ücretsiz olacağı bu partiye dahil olmak için yapmanız gereken, saat 16:00'dan sonra Kuruçeşme'deki Bistro Funfatale'de yerinizi almak. Gerisini müzik yoluna koyacaktır.


Adres; Les Ottomans, Muallim Naci Caddesi 68 Kuruçeşme


Gündüz Güzellerine Gündüz Partileri



Siz belki gece herhangi bir yerde eğlencenin dibine vurduktan sonra, Beyoğlu Lale'de ya da Dolapdere'deki Apik'te bir çorba içmeyi gelenek haline getirmişsinizdir. Bundan yine vazgeçmeyin, ama seçeneklerin arasına gündüz partilerini de ekleyin. Zira İstanbul, dünyadaki bu akımdan geri kalacak en son şehir.


Eğlenmek için geceyi bekleyemeyen gündüz güzelleri için Miller, gündüz partisi geleneğinini Boğaza nazır Bistro Funfatale'e taşıyor. Gece eğlencesinden biraz “gün ışığı” kadar farkı olacak olan Miller gündüz partilerinin ilki “Miller Saturday Afternoon Fever adı altında 20 Şubat Cumartesi (yani bugün) başlıyor. Funfatale'in geleneksel gündüz partilerinin bundan sonra Miller ile devam edeceğini de ekleyelim. Bundan böyle her cumartesi 16:00-20:00 arasında Dj Discoman’in başarılı solist Asli Demirer ile birlikte gerçekleştirdiği Live Project performansına dahil olmak mümkün olacak.


Girişin ücretsiz olacağı bu partiye dahil olmak için yapmanız gereken, saat 16:00'dan sonra Kuruçeşme'deki Bistro Funfatale'de yerinizi almak. Gerisini müzik yoluna koyacaktır.


Adres; Les Ottomans, Muallim Naci Caddesi 68 Kuruçeşme


17 Şubat 2010 Çarşamba

8. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali Yaklaşıyor!


Eveet, 8. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali yaklaşıyor. 12 Mart - 18 Nisan tarihlerinde gerçekleşecek festival bu yıl için kendisine tek bir tema seçmekten ziyade, dünyanın binbir noktasından kadınların, umutsuzluktan umut çıkaran filmlerini izleyicilerle buluşturmayı hedefliyor. Slogan da belli: "Kadınlarda umut var!"

20 ülkeden 53 film, panel ve söyleşiler ile İstanbul, Kars, Sinop ve Creteil-Paris’te, 8. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali ile sinefillerle buluşacak.

Festival İstanbul'da, Fransız Kültür Merkezi, Goethe Enstitüsü, İstanbul Modern salonlarında, ardından 10-11 Nisan'da Kars, 17-18 Nisan'da Sinop’ta olacak. Ayrıca bu yıl, Creteil Kadın Filmleri Festivali (Festival De Films De Femmes) ortaklığıyla 31 Mart - 6 Nisan tarihleri arasında Türkiye'den kadınların filmleriyle Fransa'da olacak.

Festival ekibinden gelen açıklama şu şekilde:

"Yeryüzü zor bir yıl geçirdi. Türkiye de, kadınlar da… Yine, gözyaşımızla, başörtümüzle, anne olmamız, tenceresi boş olmamız hasebiyle, ‘namus’, ‘iffet’ timsalleri ya da cezalıları olarak yani düşünce, duygu, düşten azade sırf bedenden ibaret yeryüzü misafirleri olarak anıldık ya da hepten unutulduk. Biz de yine, bu yılın festival programını, kadınların düşünceleri, duyguları, deneyimleri, en çok da düşlerini ve umutlarını bir kez daha paylaşmak ve hatırlatmak için hazırladık…"
Peki Festivalde Neler Var?
- Marleen Gorris Toplu Gösterimi
- Carole Roussopoulos Anısına
- Ermenistan KIN (Kadın) Filmleri Festivali Seçkisi
- Jin Jiyan Azadi!
- Cins Cinsiyet Cinsiyetler
- 30 Yıl Sonra 12 Eylül
- Sinemada Kadınlar: Melek ya da Şeytan, Masum ya da Fettan ya da Hiç Kimse!
bölümlerinde gösterilecek filmlerin yanı sıra Anneke Smelik’in katılacağı bir panel, yönetmenlerle söyleşiler... İstanbul’da her akşam film gösterimleri ve özel etkinliklerle Akşam Festivali, festival kapanışında 2. Altın Bamya Ödülleri... 20 ülkeden, yüzlerce kadından umutlu filmler, kadınlardan umut var!
Ayrıntılı program çok yakında, yine Alternatif İstanbul'da !

8. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali Yaklaşıyor!


Eveet, 8. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali yaklaşıyor. 12 Mart - 18 Nisan tarihlerinde gerçekleşecek festival bu yıl için kendisine tek bir tema seçmekten ziyade, dünyanın binbir noktasından kadınların, umutsuzluktan umut çıkaran filmlerini izleyicilerle buluşturmayı hedefliyor. Slogan da belli: "Kadınlarda umut var!"

20 ülkeden 53 film, panel ve söyleşiler ile İstanbul, Kars, Sinop ve Creteil-Paris’te, 8. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali ile sinefillerle buluşacak.

Festival İstanbul'da, Fransız Kültür Merkezi, Goethe Enstitüsü, İstanbul Modern salonlarında, ardından 10-11 Nisan'da Kars, 17-18 Nisan'da Sinop’ta olacak. Ayrıca bu yıl, Creteil Kadın Filmleri Festivali (Festival De Films De Femmes) ortaklığıyla 31 Mart - 6 Nisan tarihleri arasında Türkiye'den kadınların filmleriyle Fransa'da olacak.

Festival ekibinden gelen açıklama şu şekilde:

"Yeryüzü zor bir yıl geçirdi. Türkiye de, kadınlar da… Yine, gözyaşımızla, başörtümüzle, anne olmamız, tenceresi boş olmamız hasebiyle, ‘namus’, ‘iffet’ timsalleri ya da cezalıları olarak yani düşünce, duygu, düşten azade sırf bedenden ibaret yeryüzü misafirleri olarak anıldık ya da hepten unutulduk. Biz de yine, bu yılın festival programını, kadınların düşünceleri, duyguları, deneyimleri, en çok da düşlerini ve umutlarını bir kez daha paylaşmak ve hatırlatmak için hazırladık…"
Peki Festivalde Neler Var?
- Marleen Gorris Toplu Gösterimi
- Carole Roussopoulos Anısına
- Ermenistan KIN (Kadın) Filmleri Festivali Seçkisi
- Jin Jiyan Azadi!
- Cins Cinsiyet Cinsiyetler
- 30 Yıl Sonra 12 Eylül
- Sinemada Kadınlar: Melek ya da Şeytan, Masum ya da Fettan ya da Hiç Kimse!
bölümlerinde gösterilecek filmlerin yanı sıra Anneke Smelik’in katılacağı bir panel, yönetmenlerle söyleşiler... İstanbul’da her akşam film gösterimleri ve özel etkinliklerle Akşam Festivali, festival kapanışında 2. Altın Bamya Ödülleri... 20 ülkeden, yüzlerce kadından umutlu filmler, kadınlardan umut var!
Ayrıntılı program çok yakında, yine Alternatif İstanbul'da !

15 Şubat 2010 Pazartesi

İstanbul'a Fransız Öpücüğü


Edith Piaf kadar içli, Jacques Brel kadar yürek acıtıcı, Serge Gainsbourg kadar iç gıcıklayıcı değiller belki ama müziğin her türünde gitgide artan güzellikte işler çıkaran yeni bir nesil var Fransa'da. Aklıma ve müzikçalarıma bir çırpıda gelenler; Kid Loco,
Zazie, Arnaud Fleurent-Didier ve Juliette Noureddin.

Ben gibi Fransız müziği deyince aklına yalnızca yukarıdaki isimler gelen müzik dinleyicisi için yararlı olabilecek bir etkinlik var bu haftanın takviminde: “Les Frenchies En Live”. Fransa’da kullanılmış veya atık kumaş ve kıyafetleri değerlendirerek yeni giysiler yaratan ve Fransız şarkıcı ve gruplarına koleksiyonlarını giydiren D.D. Creations markasının hayata geçirdiği “Les Frenchies En Live” projesinin kağıt üzerindeki amacı, Türk-Fransız kültürel değişimine katkıda bulunmak ve kamuoyu oluşumuna katkı sağlamak. İşin müzikseverleri ilgilendiren yanıysa, slam, elektronik, rock ve pop’a kadar farklı müzik tarzlarında üretim yapan Fransız müzisyenlerin canlı performanslarını dinleyebilmek.

Hem Fransız yeni nesil müzisyenlerle tanış olmak, hem de İstanbul'un 9/8'lik ritmi ile nasıl bir ritim tutturacaklarına tanık olmak için kenara yazmanız gereken ilk tarih, 17 Şubat. Slam geleneğini sürdüren Luciole'ün ardından İstanbul'da izleyebileceğimiz ikinci isim ise, 19 Mart'ta İstanbul'da olacak olan Arnaud Fleurent-Didier. Elliott Smith, Neil Young, Dinosaur Jr, Sonic Youth ve Nirvana'dan esinlenmiş bir müzikle haşır neşir olmak isteyenler ise, 16 Nisan'da Lula Fortune'ı beklemeliler.


Bütün bu konserler için gitmeniz gereken mekan; Alt. Nam-ı diğer Tomtom Sokak'taki Indigo.


İstanbul'a Fransız Öpücüğü


Edith Piaf kadar içli, Jacques Brel kadar yürek acıtıcı, Serge Gainsbourg kadar iç gıcıklayıcı değiller belki ama müziğin her türünde gitgide artan güzellikte işler çıkaran yeni bir nesil var Fransa'da. Aklıma ve müzikçalarıma bir çırpıda gelenler; Kid Loco,
Zazie, Arnaud Fleurent-Didier ve Juliette Noureddin.

Ben gibi Fransız müziği deyince aklına yalnızca yukarıdaki isimler gelen müzik dinleyicisi için yararlı olabilecek bir etkinlik var bu haftanın takviminde: “Les Frenchies En Live”. Fransa’da kullanılmış veya atık kumaş ve kıyafetleri değerlendirerek yeni giysiler yaratan ve Fransız şarkıcı ve gruplarına koleksiyonlarını giydiren D.D. Creations markasının hayata geçirdiği “Les Frenchies En Live” projesinin kağıt üzerindeki amacı, Türk-Fransız kültürel değişimine katkıda bulunmak ve kamuoyu oluşumuna katkı sağlamak. İşin müzikseverleri ilgilendiren yanıysa, slam, elektronik, rock ve pop’a kadar farklı müzik tarzlarında üretim yapan Fransız müzisyenlerin canlı performanslarını dinleyebilmek.

Hem Fransız yeni nesil müzisyenlerle tanış olmak, hem de İstanbul'un 9/8'lik ritmi ile nasıl bir ritim tutturacaklarına tanık olmak için kenara yazmanız gereken ilk tarih, 17 Şubat. Slam geleneğini sürdüren Luciole'ün ardından İstanbul'da izleyebileceğimiz ikinci isim ise, 19 Mart'ta İstanbul'da olacak olan Arnaud Fleurent-Didier. Elliott Smith, Neil Young, Dinosaur Jr, Sonic Youth ve Nirvana'dan esinlenmiş bir müzikle haşır neşir olmak isteyenler ise, 16 Nisan'da Lula Fortune'ı beklemeliler.


Bütün bu konserler için gitmeniz gereken mekan; Alt. Nam-ı diğer Tomtom Sokak'taki Indigo.


11 Şubat 2010 Perşembe

Iron Man 2 Filminin Müzikleri AC/DC'den


iron-man-2-casting-call.jpg


2010 Mayıs ayında vizyona girecek olan ve Robert Downey JR, Gwyneth Paltrow, Scarlett Johanson, Mickey Rourke’lu geniş kadrosuyla gişe hasılatlarını alt üst edecek bir film; IRON MAN 2 ’nin muhteşem soundtrack albümü AC/DC imzalı.

Nisan sonunda yayınlanacak olan AC/DC albümü, bildiğimiz diğer soundtrack’lerden biraz farkl.ı! Sony Music etiketiyle yayınlanacak olan “AC/DC: Iron Man 2” adlı albümde yer alan film müziklerinin tamamı AC/DC’ye ait. 1976’dan günümüze dek gelen 15 AC/DC şarkısının yer aldığı albümdeki en az 3 şarkı ise filmde baştan sona yer alacak!


Filmin yönetmeni ve sıkı bir AC/DC hayranı olan Jon Favreau Iron Man 2’nin açılış sahnesinde prömiyerini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğimiz “Shoot To Thrill” şarkısını ve bitiş jeneriğinde ise Nisan ayında yayınlanacak olan albümün 2. single’ı “Highway To Hell” parçalarını kullanıyor!


Filmin enerjisini ve atmosferini en iyi yansıtan müzikler!


AC/DC’nin geçtiğimiz aylarda “Black Ice Dünya Turnesi” kapsamında verdiği Buenos Aires konseri sırasında kaydedilen inanılmaz görüntülerden ve Iron Man 2 filminden çok özel görüntülerle hazırlanan “Shoot To Thrill” videosunu AC/DC’nin resmi internet sitesi www.acdcrocks.com adresinden izleyebilirsiniz. Bu şarkı, AC/DC’nin 50 milyonun üzerindeki bir satış rakamı ile tüm zamanların en çok satılan albümlerinden biri kabul edilen “Back In Black” albümünde yer alıyordu.


( Ayrıca Iron Man 2 film fragmanı için tıklayın: http://ironmanmovie.marvel.com )


Yayınlandığı anda tam 31 ülkede #1 numara olan AC/DC albümü “Black Ice” Amerika’da 7 milyon satış başarısı gösterirken, ana vatanı dışında da 12.2 milyon satarak 2008’de tüm ülkeler toplamında en çok satan albüm oldu. Amerika’da ve Avrupa’da gerçekleşen AC/DC “Black Ice” turnesi tüm dünyada hâsılat rekoru kırdı ve aynı yıl içinde Converse markası tarafından AC/DC temalı 5 farklı tasarımda ayakkabı üretildi. 2003 yılından beri toplam 33 milyon albüm satan grubun Ocak-Mart arasında Yeni Zelanda, Avustralya ve Japonya, Mayıs - Haziran döneminde ise Avrupa’da konserleri olacak !!!


AC/DC: Iron Man 2

1. Shoot to Thrill

2. Rock ‘N’ Roll Damnation

3. Guns for Hire

4. Cold Hearted Man

5. Back in Black

6. Thunderstruck

7. If You Want Blood (You’ve Got It)

8. Evil Walks

9. T.N.T.

10. Hell Ain’t a Bad Place to Be

11. Have a Drink on Me

12. The Razor’s Edge

13. Let There Be Rock

14. War Machine

15. Highway to Hell


*Basın Bülteni

Iron Man 2 Filminin Müzikleri AC/DC'den


iron-man-2-casting-call.jpg


2010 Mayıs ayında vizyona girecek olan ve Robert Downey JR, Gwyneth Paltrow, Scarlett Johanson, Mickey Rourke’lu geniş kadrosuyla gişe hasılatlarını alt üst edecek bir film; IRON MAN 2 ’nin muhteşem soundtrack albümü AC/DC imzalı.

Nisan sonunda yayınlanacak olan AC/DC albümü, bildiğimiz diğer soundtrack’lerden biraz farkl.ı! Sony Music etiketiyle yayınlanacak olan “AC/DC: Iron Man 2” adlı albümde yer alan film müziklerinin tamamı AC/DC’ye ait. 1976’dan günümüze dek gelen 15 AC/DC şarkısının yer aldığı albümdeki en az 3 şarkı ise filmde baştan sona yer alacak!


Filmin yönetmeni ve sıkı bir AC/DC hayranı olan Jon Favreau Iron Man 2’nin açılış sahnesinde prömiyerini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğimiz “Shoot To Thrill” şarkısını ve bitiş jeneriğinde ise Nisan ayında yayınlanacak olan albümün 2. single’ı “Highway To Hell” parçalarını kullanıyor!


Filmin enerjisini ve atmosferini en iyi yansıtan müzikler!


AC/DC’nin geçtiğimiz aylarda “Black Ice Dünya Turnesi” kapsamında verdiği Buenos Aires konseri sırasında kaydedilen inanılmaz görüntülerden ve Iron Man 2 filminden çok özel görüntülerle hazırlanan “Shoot To Thrill” videosunu AC/DC’nin resmi internet sitesi www.acdcrocks.com adresinden izleyebilirsiniz. Bu şarkı, AC/DC’nin 50 milyonun üzerindeki bir satış rakamı ile tüm zamanların en çok satılan albümlerinden biri kabul edilen “Back In Black” albümünde yer alıyordu.


( Ayrıca Iron Man 2 film fragmanı için tıklayın: http://ironmanmovie.marvel.com )


Yayınlandığı anda tam 31 ülkede #1 numara olan AC/DC albümü “Black Ice” Amerika’da 7 milyon satış başarısı gösterirken, ana vatanı dışında da 12.2 milyon satarak 2008’de tüm ülkeler toplamında en çok satan albüm oldu. Amerika’da ve Avrupa’da gerçekleşen AC/DC “Black Ice” turnesi tüm dünyada hâsılat rekoru kırdı ve aynı yıl içinde Converse markası tarafından AC/DC temalı 5 farklı tasarımda ayakkabı üretildi. 2003 yılından beri toplam 33 milyon albüm satan grubun Ocak-Mart arasında Yeni Zelanda, Avustralya ve Japonya, Mayıs - Haziran döneminde ise Avrupa’da konserleri olacak !!!


AC/DC: Iron Man 2

1. Shoot to Thrill

2. Rock ‘N’ Roll Damnation

3. Guns for Hire

4. Cold Hearted Man

5. Back in Black

6. Thunderstruck

7. If You Want Blood (You’ve Got It)

8. Evil Walks

9. T.N.T.

10. Hell Ain’t a Bad Place to Be

11. Have a Drink on Me

12. The Razor’s Edge

13. Let There Be Rock

14. War Machine

15. Highway to Hell


*Basın Bülteni

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons