29 Kasım 2007 Perşembe

45'lik Şarkılar Konseri

BOGAZİÇİ GÖSTERI SANATLARI TOPLULUGU'NDAN 45'LİK ŞARKILAR




Barış Manço'dan Timur Selçuk'a, Cem Karaca'dan Erol Büyükburç'a, Tülay German'dan Orhan Gencebay'a 60'lar ve 70'ler… Aranjmanlardan Anadolu Pop'a, Hafif Müzik'ten Arabesk'e popüler müzikler… Ve "Her Yerde Kar Var"dan "Aldırma Gönül"e, "Kol Düğmeleri"nden "Üryan"a, "Emrah"tan "Batsın Bu Dünya"ya 45'lik şarkılar…



Türkiye'de, '70'li yılların popüler müzik ortamı üzerine araştırmalar yapan 45'lik Şarkılar, bu dönemi örnekleyen şarkılardan oluşan repertuarıyla izleyici karşısına çıkıyor. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu bünyesinde yürütülen çalışmalar sonucunda şekillenen 45'lik Şarkılar konserinde, alışılageldik konser formlarının dışına çıkılıyor.





Konser:


Tarih: 10 Aralık 2007


Saat: 19:30



Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampus



Albert Long Hall (Saatli Bina)


Büyük Toplantı Salonu (BTS)



Bilet Satýþ ve Rezervasyon:




Tam: 15 YTL , Balkon: 10 YTL, Öðrenci: 10 YTL




Tel: 0535 540 08 44 / 0506 532 69 50


bufk@boun.edu.tr


http://bufk.boun.edu.tr/

45'lik Şarkılar Konseri

BOGAZİÇİ GÖSTERI SANATLARI TOPLULUGU'NDAN 45'LİK ŞARKILAR




Barış Manço'dan Timur Selçuk'a, Cem Karaca'dan Erol Büyükburç'a, Tülay German'dan Orhan Gencebay'a 60'lar ve 70'ler… Aranjmanlardan Anadolu Pop'a, Hafif Müzik'ten Arabesk'e popüler müzikler… Ve "Her Yerde Kar Var"dan "Aldırma Gönül"e, "Kol Düğmeleri"nden "Üryan"a, "Emrah"tan "Batsın Bu Dünya"ya 45'lik şarkılar…



Türkiye'de, '70'li yılların popüler müzik ortamı üzerine araştırmalar yapan 45'lik Şarkılar, bu dönemi örnekleyen şarkılardan oluşan repertuarıyla izleyici karşısına çıkıyor. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu bünyesinde yürütülen çalışmalar sonucunda şekillenen 45'lik Şarkılar konserinde, alışılageldik konser formlarının dışına çıkılıyor.





Konser:


Tarih: 10 Aralık 2007


Saat: 19:30



Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampus



Albert Long Hall (Saatli Bina)


Büyük Toplantı Salonu (BTS)



Bilet Satýþ ve Rezervasyon:




Tam: 15 YTL , Balkon: 10 YTL, Öðrenci: 10 YTL




Tel: 0535 540 08 44 / 0506 532 69 50


bufk@boun.edu.tr


http://bufk.boun.edu.tr/

45'lik Şarkılar Konseri

BOGAZİÇİ GÖSTERI SANATLARI TOPLULUGU'NDAN 45'LİK ŞARKILAR




Barış Manço'dan Timur Selçuk'a, Cem Karaca'dan Erol Büyükburç'a, Tülay German'dan Orhan Gencebay'a 60'lar ve 70'ler… Aranjmanlardan Anadolu Pop'a, Hafif Müzik'ten Arabesk'e popüler müzikler… Ve "Her Yerde Kar Var"dan "Aldırma Gönül"e, "Kol Düğmeleri"nden "Üryan"a, "Emrah"tan "Batsın Bu Dünya"ya 45'lik şarkılar…



Türkiye'de, '70'li yılların popüler müzik ortamı üzerine araştırmalar yapan 45'lik Şarkılar, bu dönemi örnekleyen şarkılardan oluşan repertuarıyla izleyici karşısına çıkıyor. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu bünyesinde yürütülen çalışmalar sonucunda şekillenen 45'lik Şarkılar konserinde, alışılageldik konser formlarının dışına çıkılıyor.





Konser:


Tarih: 10 Aralık 2007


Saat: 19:30



Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampus



Albert Long Hall (Saatli Bina)


Büyük Toplantı Salonu (BTS)



Bilet Satýþ ve Rezervasyon:




Tam: 15 YTL , Balkon: 10 YTL, Öðrenci: 10 YTL




Tel: 0535 540 08 44 / 0506 532 69 50


bufk@boun.edu.tr


http://bufk.boun.edu.tr/

27 Kasım 2007 Salı

Minor ' a acilen ev arıyoruz !


Elimizden geldiğince hayatımızı paylaştığımız canlılara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Fotoğrafta gördüğünüz Minor, 7 yaşında bir Cocker. Sahibi bir süre önce vefaat ettiği için ailenin geri kalanları yaşanan bahçeli evden bir apartman dairesine taşınma kararı almış ve bu nedenle de Minor'u yanlarında götürmek istemiyorlarmış. Eğer Minor'a bakabilecek birileri bulunmazsa o da sokağa bırakılmış hayvanlar arasına katılıcak.

Minor çok sağlıklı ,canayakın ,enerji dolu ve hala kendini çocuk sanan bir köpek.Kendine bakıcak bir aile bulamazsa bu hava şartlarında sokakta ne kadar şansı olur bilmiyoruz. Minor 'u sahiplenmek isterseniz lütfen

0546 458 75 56 nolu telefondan Ayşin Hanım a ulaşınız. Eğer sahiplenemiycekseniz ama etrafınızda köpek bakmak isteyen birileri varsa ve bu bilgiyi onlara iletirseniz, Minor için büyük bir iyilik yapmış olucaksınız.

Unutmayın , aile çok kısa zamanda taşınıyor ve acilen bir ev bulmamız lazım Minor' a.



Duyarlılığınız için şimdiden teşekkür ederiz.


Minor ' a acilen ev arıyoruz !


Elimizden geldiğince hayatımızı paylaştığımız canlılara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Fotoğrafta gördüğünüz Minor, 7 yaşında bir Cocker. Sahibi bir süre önce vefaat ettiği için ailenin geri kalanları yaşanan bahçeli evden bir apartman dairesine taşınma kararı almış ve bu nedenle de Minor'u yanlarında götürmek istemiyorlarmış. Eğer Minor'a bakabilecek birileri bulunmazsa o da sokağa bırakılmış hayvanlar arasına katılıcak.

Minor çok sağlıklı ,canayakın ,enerji dolu ve hala kendini çocuk sanan bir köpek.Kendine bakıcak bir aile bulamazsa bu hava şartlarında sokakta ne kadar şansı olur bilmiyoruz. Minor 'u sahiplenmek isterseniz lütfen

0546 458 75 56 nolu telefondan Ayşin Hanım a ulaşınız. Eğer sahiplenemiycekseniz ama etrafınızda köpek bakmak isteyen birileri varsa ve bu bilgiyi onlara iletirseniz, Minor için büyük bir iyilik yapmış olucaksınız.

Unutmayın , aile çok kısa zamanda taşınıyor ve acilen bir ev bulmamız lazım Minor' a.



Duyarlılığınız için şimdiden teşekkür ederiz.


Minor ' a acilen ev arıyoruz !


Elimizden geldiğince hayatımızı paylaştığımız canlılara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Fotoğrafta gördüğünüz Minor, 7 yaşında bir Cocker. Sahibi bir süre önce vefaat ettiği için ailenin geri kalanları yaşanan bahçeli evden bir apartman dairesine taşınma kararı almış ve bu nedenle de Minor'u yanlarında götürmek istemiyorlarmış. Eğer Minor'a bakabilecek birileri bulunmazsa o da sokağa bırakılmış hayvanlar arasına katılıcak.

Minor çok sağlıklı ,canayakın ,enerji dolu ve hala kendini çocuk sanan bir köpek.Kendine bakıcak bir aile bulamazsa bu hava şartlarında sokakta ne kadar şansı olur bilmiyoruz. Minor 'u sahiplenmek isterseniz lütfen

0546 458 75 56 nolu telefondan Ayşin Hanım a ulaşınız. Eğer sahiplenemiycekseniz ama etrafınızda köpek bakmak isteyen birileri varsa ve bu bilgiyi onlara iletirseniz, Minor için büyük bir iyilik yapmış olucaksınız.

Unutmayın , aile çok kısa zamanda taşınıyor ve acilen bir ev bulmamız lazım Minor' a.



Duyarlılığınız için şimdiden teşekkür ederiz.


26 Kasım 2007 Pazartesi

Koynumda Çiçekler

S5000188


"Abla, bi dakka! Gömleğimin içine şu çiçekleri sokuşturayım, öyle çek."

Koynumda Çiçekler

S5000188


"Abla, bi dakka! Gömleğimin içine şu çiçekleri sokuşturayım, öyle çek."

Koynumda Çiçekler

S5000188


"Abla, bi dakka! Gömleğimin içine şu çiçekleri sokuşturayım, öyle çek."

24 Kasım 2007 Cumartesi

Mahşer-i Cümbüş





Bu akşam güzel bir deneyim yaşadık. Küçük bir tiyatro salonunda samimi bir ortamda sergilenen , Tiyatro Sporu olarak adlandırılan, doğaçlama bir oyuna gittik. Adı Mahşer-i Cümbüş. Aslında bu isim grubun adı. Oyun içinde Mahşer ve Cümbüş sürekli olarak birbirleri ile yarışıyorlar. Gönüllerde hepsinin yeri aslında birde olsa oyunun sonunda bir kazanan bir de kaybeden oluyor ama en önemlisi bol kahkaha atarak güzel zaman geçirmiş insanların pozitif yorumlarının kalması sanıyorum. Marşer-i Cümbüş 2 perdeden oluşan bir oyun sergiliyor. Her bölümde 4 farklı spor yapılıyor aslında ve her birinin teknikleri farklı farklı. Oyunlarda çabuk düşünme, hafıza, çeviklik ve yaratıcılık bence en ön planda olan şeylerdi. Seyirci ile interaktif bir şekilde gerçekleştirilen oyun hem izleyicinin yaratıcılığını hem de oyuncuların yaratıcılıklarını ortaya koyuyor.


Hayalhane, Taksim'den Beyoğlu'na doğru giderken Sadri Alışık Sokağı'ndaki karakolunun yan binasının 5. katında. Tiyatroda oyun başlamadan önce izlemeye gelenlerkalabalıktan dolayı biraz huysuzlansalar da ve oyun süresince içerisi çok havasız da olsa , güzel bir saat geçiriyor insan Mahşer-i Cümbüş ile. (bu arada biz baya bir aradık tiyatroyu ve hatta mekanın önünden geçmemize ve komşu cafe'ye isimlerini sormamııza ragmen mekanın çok tanınmıyor olması, sanıyorum gelişi güzel asılmış bir sürü tabeladan kaynaklanıyor. yoksa kolay mekana ulaşması.)


Oyunlarını aslında cok anlatmak istemiyorum ve mutlaka gidip izlemeli ve birebir yaşamalısınız diyorum ama kısaca özetleyerek tanıtacak olursam; 3 er kişilik 2 gruptan oluşuyor Mahşer-i Cümbüş grubu, oyunlarına seyircilerden çeşitli konularda kelimeler isteyerek başlıyorlar ve doğaçlama oyunlarına başlıyorlar. Bence en zorlu yerlerden birisi alfabe ile yapılanıydı; ellerinde türkçe alfabenin tüm harflerinin olduğu bir defter oluyor , seyircilere bu harflerden birini sectiriyorlar ve alfabe sırasına göre oyun başlıyor. Her gruptan 2 oyuncu geliyor , oyuna ilk başlayan oyuncu o seçilen harfle ( örneğin K ) başlayan bir skeç başlatmak zorunda , partneri ise oyun akışında ona cevap verirken eşinin söylediği harfin sonrasında gelen harf ( yani L ) ile başlamalı ve hersey spontane olmalı. Oyuncular bu arada zamanla da yarısıyorlar ve girişi gelişmesi ve sonucu olan bir oyun ortaya koymak zorundalar. Her oyunun sonunda puanlamayı seyirci alkışları ile yapıyor.


Mahşer-i Cümbüş ekibinin gösterilerini herkese tavsiye ederim.


Her Cumartesi saat 20:30'da Mahşer-i Cümbüş' ün "Tiyatro Sporu" ve her Cuma günü saat 20:30' da ise" Beyin Fırtınası" adlı gösterilerini izleyebilirsiniz.


Bilet fiyatlarına gelince öğrenci/ tam 15 YTL. Aynı zamanda Cumartesi günleri grubu Fox TV de saat 00:00'da "Anında Görüntü Show" da izleyebilirsiniz. Şimdiden herkese iyi eğlenceler dilerim.

Ayrıntılı bilgiyi www.mahsericumbus.com dan da bulabilirsiniz.


Mahşer-i Cümbüş





Bu akşam güzel bir deneyim yaşadık. Küçük bir tiyatro salonunda samimi bir ortamda sergilenen , Tiyatro Sporu olarak adlandırılan, doğaçlama bir oyuna gittik. Adı Mahşer-i Cümbüş. Aslında bu isim grubun adı. Oyun içinde Mahşer ve Cümbüş sürekli olarak birbirleri ile yarışıyorlar. Gönüllerde hepsinin yeri aslında birde olsa oyunun sonunda bir kazanan bir de kaybeden oluyor ama en önemlisi bol kahkaha atarak güzel zaman geçirmiş insanların pozitif yorumlarının kalması sanıyorum. Marşer-i Cümbüş 2 perdeden oluşan bir oyun sergiliyor. Her bölümde 4 farklı spor yapılıyor aslında ve her birinin teknikleri farklı farklı. Oyunlarda çabuk düşünme, hafıza, çeviklik ve yaratıcılık bence en ön planda olan şeylerdi. Seyirci ile interaktif bir şekilde gerçekleştirilen oyun hem izleyicinin yaratıcılığını hem de oyuncuların yaratıcılıklarını ortaya koyuyor.


Hayalhane, Taksim'den Beyoğlu'na doğru giderken Sadri Alışık Sokağı'ndaki karakolunun yan binasının 5. katında. Tiyatroda oyun başlamadan önce izlemeye gelenlerkalabalıktan dolayı biraz huysuzlansalar da ve oyun süresince içerisi çok havasız da olsa , güzel bir saat geçiriyor insan Mahşer-i Cümbüş ile. (bu arada biz baya bir aradık tiyatroyu ve hatta mekanın önünden geçmemize ve komşu cafe'ye isimlerini sormamııza ragmen mekanın çok tanınmıyor olması, sanıyorum gelişi güzel asılmış bir sürü tabeladan kaynaklanıyor. yoksa kolay mekana ulaşması.)


Oyunlarını aslında cok anlatmak istemiyorum ve mutlaka gidip izlemeli ve birebir yaşamalısınız diyorum ama kısaca özetleyerek tanıtacak olursam; 3 er kişilik 2 gruptan oluşuyor Mahşer-i Cümbüş grubu, oyunlarına seyircilerden çeşitli konularda kelimeler isteyerek başlıyorlar ve doğaçlama oyunlarına başlıyorlar. Bence en zorlu yerlerden birisi alfabe ile yapılanıydı; ellerinde türkçe alfabenin tüm harflerinin olduğu bir defter oluyor , seyircilere bu harflerden birini sectiriyorlar ve alfabe sırasına göre oyun başlıyor. Her gruptan 2 oyuncu geliyor , oyuna ilk başlayan oyuncu o seçilen harfle ( örneğin K ) başlayan bir skeç başlatmak zorunda , partneri ise oyun akışında ona cevap verirken eşinin söylediği harfin sonrasında gelen harf ( yani L ) ile başlamalı ve hersey spontane olmalı. Oyuncular bu arada zamanla da yarısıyorlar ve girişi gelişmesi ve sonucu olan bir oyun ortaya koymak zorundalar. Her oyunun sonunda puanlamayı seyirci alkışları ile yapıyor.


Mahşer-i Cümbüş ekibinin gösterilerini herkese tavsiye ederim.


Her Cumartesi saat 20:30'da Mahşer-i Cümbüş' ün "Tiyatro Sporu" ve her Cuma günü saat 20:30' da ise" Beyin Fırtınası" adlı gösterilerini izleyebilirsiniz.


Bilet fiyatlarına gelince öğrenci/ tam 15 YTL. Aynı zamanda Cumartesi günleri grubu Fox TV de saat 00:00'da "Anında Görüntü Show" da izleyebilirsiniz. Şimdiden herkese iyi eğlenceler dilerim.

Ayrıntılı bilgiyi www.mahsericumbus.com dan da bulabilirsiniz.


Mahşer-i Cümbüş





Bu akşam güzel bir deneyim yaşadık. Küçük bir tiyatro salonunda samimi bir ortamda sergilenen , Tiyatro Sporu olarak adlandırılan, doğaçlama bir oyuna gittik. Adı Mahşer-i Cümbüş. Aslında bu isim grubun adı. Oyun içinde Mahşer ve Cümbüş sürekli olarak birbirleri ile yarışıyorlar. Gönüllerde hepsinin yeri aslında birde olsa oyunun sonunda bir kazanan bir de kaybeden oluyor ama en önemlisi bol kahkaha atarak güzel zaman geçirmiş insanların pozitif yorumlarının kalması sanıyorum. Marşer-i Cümbüş 2 perdeden oluşan bir oyun sergiliyor. Her bölümde 4 farklı spor yapılıyor aslında ve her birinin teknikleri farklı farklı. Oyunlarda çabuk düşünme, hafıza, çeviklik ve yaratıcılık bence en ön planda olan şeylerdi. Seyirci ile interaktif bir şekilde gerçekleştirilen oyun hem izleyicinin yaratıcılığını hem de oyuncuların yaratıcılıklarını ortaya koyuyor.


Hayalhane, Taksim'den Beyoğlu'na doğru giderken Sadri Alışık Sokağı'ndaki karakolunun yan binasının 5. katında. Tiyatroda oyun başlamadan önce izlemeye gelenlerkalabalıktan dolayı biraz huysuzlansalar da ve oyun süresince içerisi çok havasız da olsa , güzel bir saat geçiriyor insan Mahşer-i Cümbüş ile. (bu arada biz baya bir aradık tiyatroyu ve hatta mekanın önünden geçmemize ve komşu cafe'ye isimlerini sormamııza ragmen mekanın çok tanınmıyor olması, sanıyorum gelişi güzel asılmış bir sürü tabeladan kaynaklanıyor. yoksa kolay mekana ulaşması.)


Oyunlarını aslında cok anlatmak istemiyorum ve mutlaka gidip izlemeli ve birebir yaşamalısınız diyorum ama kısaca özetleyerek tanıtacak olursam; 3 er kişilik 2 gruptan oluşuyor Mahşer-i Cümbüş grubu, oyunlarına seyircilerden çeşitli konularda kelimeler isteyerek başlıyorlar ve doğaçlama oyunlarına başlıyorlar. Bence en zorlu yerlerden birisi alfabe ile yapılanıydı; ellerinde türkçe alfabenin tüm harflerinin olduğu bir defter oluyor , seyircilere bu harflerden birini sectiriyorlar ve alfabe sırasına göre oyun başlıyor. Her gruptan 2 oyuncu geliyor , oyuna ilk başlayan oyuncu o seçilen harfle ( örneğin K ) başlayan bir skeç başlatmak zorunda , partneri ise oyun akışında ona cevap verirken eşinin söylediği harfin sonrasında gelen harf ( yani L ) ile başlamalı ve hersey spontane olmalı. Oyuncular bu arada zamanla da yarısıyorlar ve girişi gelişmesi ve sonucu olan bir oyun ortaya koymak zorundalar. Her oyunun sonunda puanlamayı seyirci alkışları ile yapıyor.


Mahşer-i Cümbüş ekibinin gösterilerini herkese tavsiye ederim.


Her Cumartesi saat 20:30'da Mahşer-i Cümbüş' ün "Tiyatro Sporu" ve her Cuma günü saat 20:30' da ise" Beyin Fırtınası" adlı gösterilerini izleyebilirsiniz.


Bilet fiyatlarına gelince öğrenci/ tam 15 YTL. Aynı zamanda Cumartesi günleri grubu Fox TV de saat 00:00'da "Anında Görüntü Show" da izleyebilirsiniz. Şimdiden herkese iyi eğlenceler dilerim.

Ayrıntılı bilgiyi www.mahsericumbus.com dan da bulabilirsiniz.


22 Kasım 2007 Perşembe

Wax Poetic'den İstanbul Ninnileri

WAXPOETIC-S



Mevsim kış, mevsim rakı masasında muhabbet mevsimi. Yalnızca güzel havalar bizi mahvedecek diye bir kaide yok ya, her daim yoldan çıkmaya hazır olmak lazım. Madem yoldan çıkmak ile rakı muhabbetini bir tuttuk, yanına gönül okşayıcı müzikler de katmak lazım ki iki lafın belini kırarken arada çeşni olsun, meze olsun, tadı olsun.

Rakı masasında her zaman fasıl dinlenip söylenecek değil ya, Şehr-i İstanbul’u anlatmaya cüret eden (bknz: grubun 2. albümü, ki sırf bu albüm için bile sevilesiler.) Wax Poetic de iyi bir tercih olabilir pekala. Henüz Wax Poetic ile tanışmamış olanlar için ise güzel bir fırsat; kendileri 23-24 Kasım geceleri Babylon’da canlı performanslarıyla arz-ı endam edecekler.


"1997 yılında, kurulan Wax Poetic, Erşahin’in New York’taki canlı müzik kulubü Nublu’daki doğaçlama canlı performanslarından esinlenerek birlikte çalışmaya karar veren müzisyenlerden oluşuyor. Hip-hop, acid-jazz, groove, trip-hop ve drum’n bass gibi güncel sokak ritmlerini elektronik bir altyapıda Ortadoğu ezgileriyle kaynaştıran Wax Poetic, Erşahin’in “Harikalar Diyarı”, “Love Trio” ve “Temple of Soul Sessions” gibi farklı projelerindeki hit’leri kendi tarzında yorumluyor. Kruder & Dorfmeister ve Thievery Corporation gibi isimlerin bile hayranlıkla takip ettiği ve remix’leri ile desteklediği Wax Poetic, New York’ a özgü tüm renk, ses ve titreşimler ile Babylon’da."

Konuklar: Nil Karaibrahimgil; Otto


Ayakta 30 YTL Öğrenci 20 YTL



Wax Poetic'den İstanbul Ninnileri

WAXPOETIC-S



Mevsim kış, mevsim rakı masasında muhabbet mevsimi. Yalnızca güzel havalar bizi mahvedecek diye bir kaide yok ya, her daim yoldan çıkmaya hazır olmak lazım. Madem yoldan çıkmak ile rakı muhabbetini bir tuttuk, yanına gönül okşayıcı müzikler de katmak lazım ki iki lafın belini kırarken arada çeşni olsun, meze olsun, tadı olsun.

Rakı masasında her zaman fasıl dinlenip söylenecek değil ya, Şehr-i İstanbul’u anlatmaya cüret eden (bknz: grubun 2. albümü, ki sırf bu albüm için bile sevilesiler.) Wax Poetic de iyi bir tercih olabilir pekala. Henüz Wax Poetic ile tanışmamış olanlar için ise güzel bir fırsat; kendileri 23-24 Kasım geceleri Babylon’da canlı performanslarıyla arz-ı endam edecekler.


"1997 yılında, kurulan Wax Poetic, Erşahin’in New York’taki canlı müzik kulubü Nublu’daki doğaçlama canlı performanslarından esinlenerek birlikte çalışmaya karar veren müzisyenlerden oluşuyor. Hip-hop, acid-jazz, groove, trip-hop ve drum’n bass gibi güncel sokak ritmlerini elektronik bir altyapıda Ortadoğu ezgileriyle kaynaştıran Wax Poetic, Erşahin’in “Harikalar Diyarı”, “Love Trio” ve “Temple of Soul Sessions” gibi farklı projelerindeki hit’leri kendi tarzında yorumluyor. Kruder & Dorfmeister ve Thievery Corporation gibi isimlerin bile hayranlıkla takip ettiği ve remix’leri ile desteklediği Wax Poetic, New York’ a özgü tüm renk, ses ve titreşimler ile Babylon’da."

Konuklar: Nil Karaibrahimgil; Otto


Ayakta 30 YTL Öğrenci 20 YTL



Wax Poetic'den İstanbul Ninnileri

WAXPOETIC-S



Mevsim kış, mevsim rakı masasında muhabbet mevsimi. Yalnızca güzel havalar bizi mahvedecek diye bir kaide yok ya, her daim yoldan çıkmaya hazır olmak lazım. Madem yoldan çıkmak ile rakı muhabbetini bir tuttuk, yanına gönül okşayıcı müzikler de katmak lazım ki iki lafın belini kırarken arada çeşni olsun, meze olsun, tadı olsun.

Rakı masasında her zaman fasıl dinlenip söylenecek değil ya, Şehr-i İstanbul’u anlatmaya cüret eden (bknz: grubun 2. albümü, ki sırf bu albüm için bile sevilesiler.) Wax Poetic de iyi bir tercih olabilir pekala. Henüz Wax Poetic ile tanışmamış olanlar için ise güzel bir fırsat; kendileri 23-24 Kasım geceleri Babylon’da canlı performanslarıyla arz-ı endam edecekler.


"1997 yılında, kurulan Wax Poetic, Erşahin’in New York’taki canlı müzik kulubü Nublu’daki doğaçlama canlı performanslarından esinlenerek birlikte çalışmaya karar veren müzisyenlerden oluşuyor. Hip-hop, acid-jazz, groove, trip-hop ve drum’n bass gibi güncel sokak ritmlerini elektronik bir altyapıda Ortadoğu ezgileriyle kaynaştıran Wax Poetic, Erşahin’in “Harikalar Diyarı”, “Love Trio” ve “Temple of Soul Sessions” gibi farklı projelerindeki hit’leri kendi tarzında yorumluyor. Kruder & Dorfmeister ve Thievery Corporation gibi isimlerin bile hayranlıkla takip ettiği ve remix’leri ile desteklediği Wax Poetic, New York’ a özgü tüm renk, ses ve titreşimler ile Babylon’da."

Konuklar: Nil Karaibrahimgil; Otto


Ayakta 30 YTL Öğrenci 20 YTL



20 Kasım 2007 Salı

LİCHTFACTOR



Gecenlerde gördüğümde yaptıkları işlere hayran kaldığım Lichtfactor ü tanıtmak isterim. Aslında kullandıkları sistem hemen her fotograf meraklısının bildiği bir yöntem. Ben de üniversitedeki ilk yıllarımda almış olduğum Temel Sanat Eğitimi dersinden biliyorum. Karanlıkta bir kişi elinde ışıkla yazılar yazar ve tripotla desteklenmiş ve pozlama süresi uzatılmış olan makinayla çekimler yapılır. Sonuc karanlıkta gorunen ısıkla yazılmıs yazılardır. Bu konuyu ileri bir boyuta taşımış Lichtfactor grubu.





Lichtfactor Almanya' da Köln de yaşayan 3 kişi tarafından kurulmuş. Kurucuları fotografcı ve 1997'den beri Vj'lik yapan Sehvermogen, iletişim tasarımcısı ve graffiti sanatçısı Jiar ve grafiti kökenli VJ 10X. Tamamen deneysel işlerle yola çıkmışlar şimdiye kadar, yüzlerce fotografın birleştirilmesiyle muhteşem stop motion videolar hazırlamışlar. Grubun henüz iki filmini izleyebildim. Birisi "Star Wars versus Star Trek " ve son yaptıkları kısa film "Forest". Mutlaka izlemelisiniz. Youtube' da kendilerine ait bir sayfaları olmasına ragmen ben ordan yüklemeyi beceremedim, umarım Ezgi yardımcı olacaktır ilerleyen zamanlarda bu konuda. Ancak aşağıdaki adreslerden videolardan birisine ulasabilirsiniz. Biraz daha araştırmacı iseniz diğer videolarını ve myspace adreslerini incelemenizi öneririm.



http://www.flickr.com/photos/lichtfaktor



http://www.lichtfaktor.eu/blog/index.php

LİCHTFACTOR



Gecenlerde gördüğümde yaptıkları işlere hayran kaldığım Lichtfactor ü tanıtmak isterim. Aslında kullandıkları sistem hemen her fotograf meraklısının bildiği bir yöntem. Ben de üniversitedeki ilk yıllarımda almış olduğum Temel Sanat Eğitimi dersinden biliyorum. Karanlıkta bir kişi elinde ışıkla yazılar yazar ve tripotla desteklenmiş ve pozlama süresi uzatılmış olan makinayla çekimler yapılır. Sonuc karanlıkta gorunen ısıkla yazılmıs yazılardır. Bu konuyu ileri bir boyuta taşımış Lichtfactor grubu.





Lichtfactor Almanya' da Köln de yaşayan 3 kişi tarafından kurulmuş. Kurucuları fotografcı ve 1997'den beri Vj'lik yapan Sehvermogen, iletişim tasarımcısı ve graffiti sanatçısı Jiar ve grafiti kökenli VJ 10X. Tamamen deneysel işlerle yola çıkmışlar şimdiye kadar, yüzlerce fotografın birleştirilmesiyle muhteşem stop motion videolar hazırlamışlar. Grubun henüz iki filmini izleyebildim. Birisi "Star Wars versus Star Trek " ve son yaptıkları kısa film "Forest". Mutlaka izlemelisiniz. Youtube' da kendilerine ait bir sayfaları olmasına ragmen ben ordan yüklemeyi beceremedim, umarım Ezgi yardımcı olacaktır ilerleyen zamanlarda bu konuda. Ancak aşağıdaki adreslerden videolardan birisine ulasabilirsiniz. Biraz daha araştırmacı iseniz diğer videolarını ve myspace adreslerini incelemenizi öneririm.



http://www.flickr.com/photos/lichtfaktor



http://www.lichtfaktor.eu/blog/index.php

LİCHTFACTOR



Gecenlerde gördüğümde yaptıkları işlere hayran kaldığım Lichtfactor ü tanıtmak isterim. Aslında kullandıkları sistem hemen her fotograf meraklısının bildiği bir yöntem. Ben de üniversitedeki ilk yıllarımda almış olduğum Temel Sanat Eğitimi dersinden biliyorum. Karanlıkta bir kişi elinde ışıkla yazılar yazar ve tripotla desteklenmiş ve pozlama süresi uzatılmış olan makinayla çekimler yapılır. Sonuc karanlıkta gorunen ısıkla yazılmıs yazılardır. Bu konuyu ileri bir boyuta taşımış Lichtfactor grubu.





Lichtfactor Almanya' da Köln de yaşayan 3 kişi tarafından kurulmuş. Kurucuları fotografcı ve 1997'den beri Vj'lik yapan Sehvermogen, iletişim tasarımcısı ve graffiti sanatçısı Jiar ve grafiti kökenli VJ 10X. Tamamen deneysel işlerle yola çıkmışlar şimdiye kadar, yüzlerce fotografın birleştirilmesiyle muhteşem stop motion videolar hazırlamışlar. Grubun henüz iki filmini izleyebildim. Birisi "Star Wars versus Star Trek " ve son yaptıkları kısa film "Forest". Mutlaka izlemelisiniz. Youtube' da kendilerine ait bir sayfaları olmasına ragmen ben ordan yüklemeyi beceremedim, umarım Ezgi yardımcı olacaktır ilerleyen zamanlarda bu konuda. Ancak aşağıdaki adreslerden videolardan birisine ulasabilirsiniz. Biraz daha araştırmacı iseniz diğer videolarını ve myspace adreslerini incelemenizi öneririm.



http://www.flickr.com/photos/lichtfaktor



http://www.lichtfaktor.eu/blog/index.php

18 Kasım 2007 Pazar

Barış Sözcüğü Sözlüklerden Siliniyor mu?

Resim altı notu: Penguen dergisinin bu haftaki sayısında yer alan bu karikatürü, oturduğu yerde kılını bile kıpırdatmaya tenezzül etmeden başkalarının uğraşıp didinmelerinde ve eğer olursa başarılarında hak iddia etmeye çalışanlara ve daha da kötüsü elini taşın altına koymaya çalışana "daha önemli öncelikler dururken" diye lagaluga etmeye cüret edenlere adıyorum.

Televizyon haftasonundan haftasonuna, o da haber bültenleri için izlenince, insanda haftaya olumlu başlayacak hal kalmıyor. Cumartesi akşamı, istisnasız bütün kanallardaki haber bültenlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Amerika’dan satın alacağı 100 adet savaş uçağına geniş yer ayrılmıştı. Silah tüccarlarının reklam filminden farksız sunulan haberde mevzu bahis uçakların kaç ton silah taşıdığından ve tahrip gücünden uzun uzadıya bahsediliyor ve Amerika ortaklığının altı kalın çizgilerle çiziliyordu.

Fikri Sağlar’ın 2 Kasım tarihinde Aselsan’da görev yapan ve intihar ettikleri söylenen 3 mühendis hakkında kaleme almış olduğu makale geldi aklıma: ”Altıntaş diyor ki; Bu mühendisler ölümü istemedi, öldürüldü!.. Çünkü; ASELSAN mühendislerinin, "uçak tanıma sistemlerinin" MİLLİLEŞTİRİLMESİ konusundaki başarısından sonra, benzer bir başarıyı bu ABD güdümlü "elektronik sistemleri kontrol dışı bırakan uydu müdahalesini bertaraf edecek" yeni elektronik sistemleri nde de geliştirmiş olmaları. Böylece silahlı gücümüzün dış müdahalelerden uzak olması için çalışıyorlardı.

***

Bu çalışmaları yapan 3 gencimiz nedeni belirsiz bir şekilde öldü. İntihar diyerek üstü kapatıldı. Faillerinin kadim dostlarımız(!) olduğu konusunda hiç şüphemiz yok... Aksini yetkiler açıklamalı. Ve en azından ailelerini ve arkadaşlarını ikna etmelidir. Yoksa "faili meçhul!" bir olay olarak kalacaktır... İçinde yaşadığımız "feci" durumu bu bilgiler içinde yeniden değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. "Öfkeyi" bir kenara atarak daha çok şeyi sorgulamalıyız..”

İşin daha da tuhaf tarafı, hiç kimsenin ama hiç kimsenin “barış” sözcüğünü ağzına almıyor oluşu. Varsa yoksa silahlar, bombalar, operasyonlar ve sonunda da kahramanlık destanları. Oturdukları sıcak ve rahat evlerden herkes kahraman Mehmetçik’i sınırların ötesine operasyonlara yolluyor ve cenazeleri dönünce ağıtlar yakan analardan “vatan sağolsun” demeleri isteniyor. İyi de silah tüccarlarına kaç evladını daha kurban edecek bu ülke?


Yine de medyanın hakkını yemeyelim, barış sözcüğünü en sonunda bir haberde cümle içinde kullandılar: “Bülent Ersoy, kocası Armağan’la barıştı ve kutlamak için 600 şişe şampanya patlattı.”

Barış Sözcüğü Sözlüklerden Siliniyor mu?

Resim altı notu: Penguen dergisinin bu haftaki sayısında yer alan bu karikatürü, oturduğu yerde kılını bile kıpırdatmaya tenezzül etmeden başkalarının uğraşıp didinmelerinde ve eğer olursa başarılarında hak iddia etmeye çalışanlara ve daha da kötüsü elini taşın altına koymaya çalışana "daha önemli öncelikler dururken" diye lagaluga etmeye cüret edenlere adıyorum.

Televizyon haftasonundan haftasonuna, o da haber bültenleri için izlenince, insanda haftaya olumlu başlayacak hal kalmıyor. Cumartesi akşamı, istisnasız bütün kanallardaki haber bültenlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Amerika’dan satın alacağı 100 adet savaş uçağına geniş yer ayrılmıştı. Silah tüccarlarının reklam filminden farksız sunulan haberde mevzu bahis uçakların kaç ton silah taşıdığından ve tahrip gücünden uzun uzadıya bahsediliyor ve Amerika ortaklığının altı kalın çizgilerle çiziliyordu.

Fikri Sağlar’ın 2 Kasım tarihinde Aselsan’da görev yapan ve intihar ettikleri söylenen 3 mühendis hakkında kaleme almış olduğu makale geldi aklıma: ”Altıntaş diyor ki; Bu mühendisler ölümü istemedi, öldürüldü!.. Çünkü; ASELSAN mühendislerinin, "uçak tanıma sistemlerinin" MİLLİLEŞTİRİLMESİ konusundaki başarısından sonra, benzer bir başarıyı bu ABD güdümlü "elektronik sistemleri kontrol dışı bırakan uydu müdahalesini bertaraf edecek" yeni elektronik sistemleri nde de geliştirmiş olmaları. Böylece silahlı gücümüzün dış müdahalelerden uzak olması için çalışıyorlardı.

***

Bu çalışmaları yapan 3 gencimiz nedeni belirsiz bir şekilde öldü. İntihar diyerek üstü kapatıldı. Faillerinin kadim dostlarımız(!) olduğu konusunda hiç şüphemiz yok... Aksini yetkiler açıklamalı. Ve en azından ailelerini ve arkadaşlarını ikna etmelidir. Yoksa "faili meçhul!" bir olay olarak kalacaktır... İçinde yaşadığımız "feci" durumu bu bilgiler içinde yeniden değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. "Öfkeyi" bir kenara atarak daha çok şeyi sorgulamalıyız..”

İşin daha da tuhaf tarafı, hiç kimsenin ama hiç kimsenin “barış” sözcüğünü ağzına almıyor oluşu. Varsa yoksa silahlar, bombalar, operasyonlar ve sonunda da kahramanlık destanları. Oturdukları sıcak ve rahat evlerden herkes kahraman Mehmetçik’i sınırların ötesine operasyonlara yolluyor ve cenazeleri dönünce ağıtlar yakan analardan “vatan sağolsun” demeleri isteniyor. İyi de silah tüccarlarına kaç evladını daha kurban edecek bu ülke?


Yine de medyanın hakkını yemeyelim, barış sözcüğünü en sonunda bir haberde cümle içinde kullandılar: “Bülent Ersoy, kocası Armağan’la barıştı ve kutlamak için 600 şişe şampanya patlattı.”

Barış Sözcüğü Sözlüklerden Siliniyor mu?

Resim altı notu: Penguen dergisinin bu haftaki sayısında yer alan bu karikatürü, oturduğu yerde kılını bile kıpırdatmaya tenezzül etmeden başkalarının uğraşıp didinmelerinde ve eğer olursa başarılarında hak iddia etmeye çalışanlara ve daha da kötüsü elini taşın altına koymaya çalışana "daha önemli öncelikler dururken" diye lagaluga etmeye cüret edenlere adıyorum.

Televizyon haftasonundan haftasonuna, o da haber bültenleri için izlenince, insanda haftaya olumlu başlayacak hal kalmıyor. Cumartesi akşamı, istisnasız bütün kanallardaki haber bültenlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Amerika’dan satın alacağı 100 adet savaş uçağına geniş yer ayrılmıştı. Silah tüccarlarının reklam filminden farksız sunulan haberde mevzu bahis uçakların kaç ton silah taşıdığından ve tahrip gücünden uzun uzadıya bahsediliyor ve Amerika ortaklığının altı kalın çizgilerle çiziliyordu.

Fikri Sağlar’ın 2 Kasım tarihinde Aselsan’da görev yapan ve intihar ettikleri söylenen 3 mühendis hakkında kaleme almış olduğu makale geldi aklıma: ”Altıntaş diyor ki; Bu mühendisler ölümü istemedi, öldürüldü!.. Çünkü; ASELSAN mühendislerinin, "uçak tanıma sistemlerinin" MİLLİLEŞTİRİLMESİ konusundaki başarısından sonra, benzer bir başarıyı bu ABD güdümlü "elektronik sistemleri kontrol dışı bırakan uydu müdahalesini bertaraf edecek" yeni elektronik sistemleri nde de geliştirmiş olmaları. Böylece silahlı gücümüzün dış müdahalelerden uzak olması için çalışıyorlardı.

***

Bu çalışmaları yapan 3 gencimiz nedeni belirsiz bir şekilde öldü. İntihar diyerek üstü kapatıldı. Faillerinin kadim dostlarımız(!) olduğu konusunda hiç şüphemiz yok... Aksini yetkiler açıklamalı. Ve en azından ailelerini ve arkadaşlarını ikna etmelidir. Yoksa "faili meçhul!" bir olay olarak kalacaktır... İçinde yaşadığımız "feci" durumu bu bilgiler içinde yeniden değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. "Öfkeyi" bir kenara atarak daha çok şeyi sorgulamalıyız..”

İşin daha da tuhaf tarafı, hiç kimsenin ama hiç kimsenin “barış” sözcüğünü ağzına almıyor oluşu. Varsa yoksa silahlar, bombalar, operasyonlar ve sonunda da kahramanlık destanları. Oturdukları sıcak ve rahat evlerden herkes kahraman Mehmetçik’i sınırların ötesine operasyonlara yolluyor ve cenazeleri dönünce ağıtlar yakan analardan “vatan sağolsun” demeleri isteniyor. İyi de silah tüccarlarına kaç evladını daha kurban edecek bu ülke?


Yine de medyanın hakkını yemeyelim, barış sözcüğünü en sonunda bir haberde cümle içinde kullandılar: “Bülent Ersoy, kocası Armağan’la barıştı ve kutlamak için 600 şişe şampanya patlattı.”

15 Kasım 2007 Perşembe

"Jhelisa Tribute To Nina Simone" Gecesi 21-22 Kasım'da Babylon'da



İçimdeki Nina Simone aşkı bambaşka, her fırsat bulduğumda bu sayfalarda adı geçer. Bir keresinde demişim ki: “Şu kavanoz dipli dünyadan Nina Simone ile Charlie Parker gibilerinin gelip geçtiğini bilmek bile bende yağmur etkisi yaratıyor. Ferahlıyorum. Maddiyata çevirsen beş para etmeyecek pek çok şeyim ve bir adet hayatım var elimde, onun dışında fakirim. Bundan dolayıdır ki Nina'ya gönlümü kaptırışım, Birdy ile kendimi kaybedişim...”





O’ndan etkilenmeyen müzisyen neredeyse yok gibi. Gökhan Akçura’nın da yazısında belirttiği gibi, Nina Simone yıllardır bilinen bir şarkıyı yorumuyla bambaşka hallere sokabilen bambaşka bir vokal. Kendisine olan sevgimiz her daim baki olmakla beraber, 21 Kasım Çarşamba ve 22 Kasım Perşembe gecesi Babylon’da gerçekleşecek olan Jhelisa Tribute To Nina Simone etkinliğini ajandamıza almadan yapamazdık. Jhelisa’nın kendisi ve hatırı sayılır bir kesim için ilah kabul edilen Nina Simone’a saygı duruşunda bulunacağı gecede kendisine piyano’da Robert Mitchell, perküsyonda Ben Bryant ve basta Otto Williams eşlik edecek. Etkinliğin başlama saati ise 21:30.



Bilet Fiyatları: Ayakta 30 YTL Öğrenci 20 YTL Masa 45 YTL

"Jhelisa Tribute To Nina Simone" Gecesi 21-22 Kasım'da Babylon'da



İçimdeki Nina Simone aşkı bambaşka, her fırsat bulduğumda bu sayfalarda adı geçer. Bir keresinde demişim ki: “Şu kavanoz dipli dünyadan Nina Simone ile Charlie Parker gibilerinin gelip geçtiğini bilmek bile bende yağmur etkisi yaratıyor. Ferahlıyorum. Maddiyata çevirsen beş para etmeyecek pek çok şeyim ve bir adet hayatım var elimde, onun dışında fakirim. Bundan dolayıdır ki Nina'ya gönlümü kaptırışım, Birdy ile kendimi kaybedişim...”





O’ndan etkilenmeyen müzisyen neredeyse yok gibi. Gökhan Akçura’nın da yazısında belirttiği gibi, Nina Simone yıllardır bilinen bir şarkıyı yorumuyla bambaşka hallere sokabilen bambaşka bir vokal. Kendisine olan sevgimiz her daim baki olmakla beraber, 21 Kasım Çarşamba ve 22 Kasım Perşembe gecesi Babylon’da gerçekleşecek olan Jhelisa Tribute To Nina Simone etkinliğini ajandamıza almadan yapamazdık. Jhelisa’nın kendisi ve hatırı sayılır bir kesim için ilah kabul edilen Nina Simone’a saygı duruşunda bulunacağı gecede kendisine piyano’da Robert Mitchell, perküsyonda Ben Bryant ve basta Otto Williams eşlik edecek. Etkinliğin başlama saati ise 21:30.



Bilet Fiyatları: Ayakta 30 YTL Öğrenci 20 YTL Masa 45 YTL

"Jhelisa Tribute To Nina Simone" Gecesi 21-22 Kasım'da Babylon'da



İçimdeki Nina Simone aşkı bambaşka, her fırsat bulduğumda bu sayfalarda adı geçer. Bir keresinde demişim ki: “Şu kavanoz dipli dünyadan Nina Simone ile Charlie Parker gibilerinin gelip geçtiğini bilmek bile bende yağmur etkisi yaratıyor. Ferahlıyorum. Maddiyata çevirsen beş para etmeyecek pek çok şeyim ve bir adet hayatım var elimde, onun dışında fakirim. Bundan dolayıdır ki Nina'ya gönlümü kaptırışım, Birdy ile kendimi kaybedişim...”





O’ndan etkilenmeyen müzisyen neredeyse yok gibi. Gökhan Akçura’nın da yazısında belirttiği gibi, Nina Simone yıllardır bilinen bir şarkıyı yorumuyla bambaşka hallere sokabilen bambaşka bir vokal. Kendisine olan sevgimiz her daim baki olmakla beraber, 21 Kasım Çarşamba ve 22 Kasım Perşembe gecesi Babylon’da gerçekleşecek olan Jhelisa Tribute To Nina Simone etkinliğini ajandamıza almadan yapamazdık. Jhelisa’nın kendisi ve hatırı sayılır bir kesim için ilah kabul edilen Nina Simone’a saygı duruşunda bulunacağı gecede kendisine piyano’da Robert Mitchell, perküsyonda Ben Bryant ve basta Otto Williams eşlik edecek. Etkinliğin başlama saati ise 21:30.



Bilet Fiyatları: Ayakta 30 YTL Öğrenci 20 YTL Masa 45 YTL

13 Kasım 2007 Salı

Pencere...

izlemek

Hayatta en çok keyif aldığı şeylerden biri "fotoğraflı öyküler" olan bir küçük kız için Zeyrek'ten bir pencere ve yine aynı küçük kız bu fotoğrafa bakarken gitarın büyüsüne kapılsın diye "Windows To The Soul", Steve Vai'den...


Pencere...

izlemek

Hayatta en çok keyif aldığı şeylerden biri "fotoğraflı öyküler" olan bir küçük kız için Zeyrek'ten bir pencere ve yine aynı küçük kız bu fotoğrafa bakarken gitarın büyüsüne kapılsın diye "Windows To The Soul", Steve Vai'den...


Pencere...

izlemek

Hayatta en çok keyif aldığı şeylerden biri "fotoğraflı öyküler" olan bir küçük kız için Zeyrek'ten bir pencere ve yine aynı küçük kız bu fotoğrafa bakarken gitarın büyüsüne kapılsın diye "Windows To The Soul", Steve Vai'den...


11 Kasım 2007 Pazar

Utanmak...


Fotoğraf penche.com'dan alınmıştır.

Dışarıda yağmur, dizde battaniye, kucakta kedi(ler) falan, fevkalade ormantik bir kış ambiansı yaratmışız, hani o çok özlenen-sevilen cinsten. Dünkü gazetede bir haber gözümüze çarptı. (kendisinden biz diye bahsedenlerden değilim çok şükür, kanepe kalabalık. Kucakta Cancan, yanda Kedi Jr., ayak ucumda Felicita, hep birlikte gazete okuyoruz. Aslında ben okuyorum, onlar gazete sayfalarını yiyorlar. Yine de sokaktan kedi evlat edinmek isteyenlere kötü örnek olmak istemem. Kedi güzeldir.) Mevzu bahis gazete Birgün, yazı ise “Plazacılar, asıl siz utanın!” başlığını taşımakta. Yazının kaynağı Beşiktaş'ın vahşi taraftar sitesi penche.com olarak gösterilmiş, yazarı ise mechul. İşte o yazıdan bir alıntı yapasım geldi, Rihanna filan yalan oldu bir anda... İster gelir, ister gelmez yani, paşa gönlü bilir.

Yazının alıntılamadığm bölümleri, en az burada okuduğunuz paragraflar kadar güzel! İncelemenizi önerir, elime bir miktar kuru mama alır, sokak kedilerini beslemeye çıkarım. (herkes mesaj kaygılı, benim ne’m eksik kujum?)

“Ortalık, son haftada olduğu gibi, büzülmemiş torba misali beyanat fırtınasına tutulunca; Müslüm Gürses'i medya maymununa çeviren medyaya da söz hakkı doğdu. Doğal olarak. Ama medya, söz hakkını kullanmakla yetinmedi. Bugün, adı Vatan olan gazetenin spor sayfasında, Beşiktaşlı futbolcuların maçtan önce toplu olarak çektirdikleri fotoğraf vardı. Sayfanın üçte ikisini kaplıyordu neredeyse. Kocaman. Ve her bir futbolcumuzun gözünde bant vardı. Hani, kocaman çıplak kadın resmini basıp, sahtekârca meme uçlarına bant koyarlardı ya. Ondan. O günlerdeki gazeteleri göremediyseniz, tecavüz edilenlerin gözlerine konan bantları görmüşsünüzdür. İşte tam da ondan! Gazeteciliğin alnına kara leke sürdüğünüz her gün için utansanıza siz! Kaptığınız köşelerinizden milletin beynini iğfal edip Türkçe'yi iğdiş ederken, oradaki resminize bant koysanıza. TV'lerde bu işi yaparken maske taksanıza mesela. Takmazsınız. Bir de poz verirsiniz üstelik. Utanmazsınız çünkü. Utanmaktan söz etmeyin bize.

Irak 'operasyonunda' kullanılacak 'kilit silahları', manşet yaparken utansanıza! Her silahın resmini ve fiyatını basarak, gazetenizin ilk sayfasını silah dergisine çevirdiğiniz için utansanıza! Sağlık haberleriniz, ilaç reklamı olduğu için; ekonomi haberleriniz holdinglerin basın bülteni olduğu için utansanıza! Dış 'haber'lerinizi, kaynak göstermeden, ABD medyasından tercüme ederek hırsızlıkla yaptığınız için, utansanıza! Hadi emeğe, fikre saygınız yok diyelim. Tercümeleri de doğru dürüst yapmadığınız için bile utanmıyorsunuz. Tercüme yapıyorum derken Türkçe cinayeti işliyorsunuz!

Siz ne utanmaz, ikiyüzlülersiniz (...) Futbolcu dövenlerin, onlara 'yamyam' diyenleri, futbolun sportmenlik özelliğini öldürenlerin kapısında kul olurken neden utanmıyorsunuz? Futbol adamı olmaları, ülkemizde misafir olmaları bir yana; sıradan bir insana 'çeribaşı', 'kasap', 'kürdanlı Arap', 'zenci', 'kazık' derken hiç utanmamıştınız. Ar damarı kalmamış medyacılar sizi. Defolun siyah ve beyaz renklerden. Bari onu kirletmeyin!"

Doğru söze şapka çıkarılır.

Utanmak...


Fotoğraf penche.com'dan alınmıştır.

Dışarıda yağmur, dizde battaniye, kucakta kedi(ler) falan, fevkalade ormantik bir kış ambiansı yaratmışız, hani o çok özlenen-sevilen cinsten. Dünkü gazetede bir haber gözümüze çarptı. (kendisinden biz diye bahsedenlerden değilim çok şükür, kanepe kalabalık. Kucakta Cancan, yanda Kedi Jr., ayak ucumda Felicita, hep birlikte gazete okuyoruz. Aslında ben okuyorum, onlar gazete sayfalarını yiyorlar. Yine de sokaktan kedi evlat edinmek isteyenlere kötü örnek olmak istemem. Kedi güzeldir.) Mevzu bahis gazete Birgün, yazı ise “Plazacılar, asıl siz utanın!” başlığını taşımakta. Yazının kaynağı Beşiktaş'ın vahşi taraftar sitesi penche.com olarak gösterilmiş, yazarı ise mechul. İşte o yazıdan bir alıntı yapasım geldi, Rihanna filan yalan oldu bir anda... İster gelir, ister gelmez yani, paşa gönlü bilir.

Yazının alıntılamadığm bölümleri, en az burada okuduğunuz paragraflar kadar güzel! İncelemenizi önerir, elime bir miktar kuru mama alır, sokak kedilerini beslemeye çıkarım. (herkes mesaj kaygılı, benim ne’m eksik kujum?)

“Ortalık, son haftada olduğu gibi, büzülmemiş torba misali beyanat fırtınasına tutulunca; Müslüm Gürses'i medya maymununa çeviren medyaya da söz hakkı doğdu. Doğal olarak. Ama medya, söz hakkını kullanmakla yetinmedi. Bugün, adı Vatan olan gazetenin spor sayfasında, Beşiktaşlı futbolcuların maçtan önce toplu olarak çektirdikleri fotoğraf vardı. Sayfanın üçte ikisini kaplıyordu neredeyse. Kocaman. Ve her bir futbolcumuzun gözünde bant vardı. Hani, kocaman çıplak kadın resmini basıp, sahtekârca meme uçlarına bant koyarlardı ya. Ondan. O günlerdeki gazeteleri göremediyseniz, tecavüz edilenlerin gözlerine konan bantları görmüşsünüzdür. İşte tam da ondan! Gazeteciliğin alnına kara leke sürdüğünüz her gün için utansanıza siz! Kaptığınız köşelerinizden milletin beynini iğfal edip Türkçe'yi iğdiş ederken, oradaki resminize bant koysanıza. TV'lerde bu işi yaparken maske taksanıza mesela. Takmazsınız. Bir de poz verirsiniz üstelik. Utanmazsınız çünkü. Utanmaktan söz etmeyin bize.

Irak 'operasyonunda' kullanılacak 'kilit silahları', manşet yaparken utansanıza! Her silahın resmini ve fiyatını basarak, gazetenizin ilk sayfasını silah dergisine çevirdiğiniz için utansanıza! Sağlık haberleriniz, ilaç reklamı olduğu için; ekonomi haberleriniz holdinglerin basın bülteni olduğu için utansanıza! Dış 'haber'lerinizi, kaynak göstermeden, ABD medyasından tercüme ederek hırsızlıkla yaptığınız için, utansanıza! Hadi emeğe, fikre saygınız yok diyelim. Tercümeleri de doğru dürüst yapmadığınız için bile utanmıyorsunuz. Tercüme yapıyorum derken Türkçe cinayeti işliyorsunuz!

Siz ne utanmaz, ikiyüzlülersiniz (...) Futbolcu dövenlerin, onlara 'yamyam' diyenleri, futbolun sportmenlik özelliğini öldürenlerin kapısında kul olurken neden utanmıyorsunuz? Futbol adamı olmaları, ülkemizde misafir olmaları bir yana; sıradan bir insana 'çeribaşı', 'kasap', 'kürdanlı Arap', 'zenci', 'kazık' derken hiç utanmamıştınız. Ar damarı kalmamış medyacılar sizi. Defolun siyah ve beyaz renklerden. Bari onu kirletmeyin!"

Doğru söze şapka çıkarılır.

Utanmak...


Fotoğraf penche.com'dan alınmıştır.

Dışarıda yağmur, dizde battaniye, kucakta kedi(ler) falan, fevkalade ormantik bir kış ambiansı yaratmışız, hani o çok özlenen-sevilen cinsten. Dünkü gazetede bir haber gözümüze çarptı. (kendisinden biz diye bahsedenlerden değilim çok şükür, kanepe kalabalık. Kucakta Cancan, yanda Kedi Jr., ayak ucumda Felicita, hep birlikte gazete okuyoruz. Aslında ben okuyorum, onlar gazete sayfalarını yiyorlar. Yine de sokaktan kedi evlat edinmek isteyenlere kötü örnek olmak istemem. Kedi güzeldir.) Mevzu bahis gazete Birgün, yazı ise “Plazacılar, asıl siz utanın!” başlığını taşımakta. Yazının kaynağı Beşiktaş'ın vahşi taraftar sitesi penche.com olarak gösterilmiş, yazarı ise mechul. İşte o yazıdan bir alıntı yapasım geldi, Rihanna filan yalan oldu bir anda... İster gelir, ister gelmez yani, paşa gönlü bilir.

Yazının alıntılamadığm bölümleri, en az burada okuduğunuz paragraflar kadar güzel! İncelemenizi önerir, elime bir miktar kuru mama alır, sokak kedilerini beslemeye çıkarım. (herkes mesaj kaygılı, benim ne’m eksik kujum?)

“Ortalık, son haftada olduğu gibi, büzülmemiş torba misali beyanat fırtınasına tutulunca; Müslüm Gürses'i medya maymununa çeviren medyaya da söz hakkı doğdu. Doğal olarak. Ama medya, söz hakkını kullanmakla yetinmedi. Bugün, adı Vatan olan gazetenin spor sayfasında, Beşiktaşlı futbolcuların maçtan önce toplu olarak çektirdikleri fotoğraf vardı. Sayfanın üçte ikisini kaplıyordu neredeyse. Kocaman. Ve her bir futbolcumuzun gözünde bant vardı. Hani, kocaman çıplak kadın resmini basıp, sahtekârca meme uçlarına bant koyarlardı ya. Ondan. O günlerdeki gazeteleri göremediyseniz, tecavüz edilenlerin gözlerine konan bantları görmüşsünüzdür. İşte tam da ondan! Gazeteciliğin alnına kara leke sürdüğünüz her gün için utansanıza siz! Kaptığınız köşelerinizden milletin beynini iğfal edip Türkçe'yi iğdiş ederken, oradaki resminize bant koysanıza. TV'lerde bu işi yaparken maske taksanıza mesela. Takmazsınız. Bir de poz verirsiniz üstelik. Utanmazsınız çünkü. Utanmaktan söz etmeyin bize.

Irak 'operasyonunda' kullanılacak 'kilit silahları', manşet yaparken utansanıza! Her silahın resmini ve fiyatını basarak, gazetenizin ilk sayfasını silah dergisine çevirdiğiniz için utansanıza! Sağlık haberleriniz, ilaç reklamı olduğu için; ekonomi haberleriniz holdinglerin basın bülteni olduğu için utansanıza! Dış 'haber'lerinizi, kaynak göstermeden, ABD medyasından tercüme ederek hırsızlıkla yaptığınız için, utansanıza! Hadi emeğe, fikre saygınız yok diyelim. Tercümeleri de doğru dürüst yapmadığınız için bile utanmıyorsunuz. Tercüme yapıyorum derken Türkçe cinayeti işliyorsunuz!

Siz ne utanmaz, ikiyüzlülersiniz (...) Futbolcu dövenlerin, onlara 'yamyam' diyenleri, futbolun sportmenlik özelliğini öldürenlerin kapısında kul olurken neden utanmıyorsunuz? Futbol adamı olmaları, ülkemizde misafir olmaları bir yana; sıradan bir insana 'çeribaşı', 'kasap', 'kürdanlı Arap', 'zenci', 'kazık' derken hiç utanmamıştınız. Ar damarı kalmamış medyacılar sizi. Defolun siyah ve beyaz renklerden. Bari onu kirletmeyin!"

Doğru söze şapka çıkarılır.

Bir Reklam Filminin Düşündürdükleri...

Sömürgenliğiyle ve spor malzemeleri ile ünlü bir marka, nasıl yapmışsa yapmış, son günlerde izlediğim en ilginç reklam filmlerinden birisine imzasını atmış. Alınan K’ların K’da toplanması yüzünden K’ların K’larına serzenişte bulunduğu, giyim mağazalarındaki kıyafetlerin insanın belini bile kapatmadığı, saçının teli bile uçuşmayan kusursuz kadınların ortalığı bastığı, insanların en iyi dostunun evden çıkılmadan, cep telefonuyla alınan banka kredileriyle edinilmiş büyük ekran LCD televizyonlar ve kredi kartı puanları olduğu günlerde genel geçer güzel ve seksi tanımlarına uyacaksınız madem, bıçak altına yatacağınıza egzersiz yapın mesajı verilmiş Body By Dance mottolu bu reklamda. Markanın kendisinden zerre kadar hazetmememe rağmen videoyu sizlerle paylaşıyorum. (Bedensel efora bu kadar düşkünler madem, emeğiyle çalışan insanların haklarını da sömürmeyi bıraksınlar.)






Şimdi kadın demişken, beden demişken güzel dilimizin yegane bekaret kemeri -bekçisi demek istedim- Türk Dil Kurumu’nun “Kadın” ve “Kadın Olmak” sözcüklerine getirdiği tanımlara bir bakalım:

kadın:

1 . Erişkin dişi insan, zen erkek veya adam karşıtı.

2 . Evlenmiş kız.

3 . sıfat Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri olan.

4 . mecaz Hizmetçi bayan.

5 . eskimiş Bayan.

kadın olmak:

1 . kızlığını yitirmek.

2 . kadın evini, kocasını yönetmesini iyi bilmek.

Kadınların kilolarının K'sından önce çözmemiz gereken daha çooook K var anlaşılan...

Ayrıca Melek Özman'ın kalemine sağlık.




Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons