30 Ocak 2010 Cumartesi

Umut Kuyruğu

Her ayın birinde insanlar, umutlarını kuyruğa dizerler...
umut bazen bırakılır yorgun kollardan duvar diplerine...


bazen ise sıkıca kelepçelenir bileklere...




beklentiler farklı da olsa...


umut aranır hep aynı yerde.





Meryem Ana Ayazması ya da diğer adı ile Ayın Biri Kilisesi, İstanbul' da hızla büyüyen bir ritüele ev sahipliği yapıyor.
Her ayın ilk günü binlerce insan kiliseye akın ediyor. Herkes kendi dinince ve dilince dualar okuyor ve inandıkları tanrıdan dileklerde bulunuyor.
Her ne kadar popüler kültürün sosyal hayatı ne denli esir aldığını gösterse de, bu ritüel, toplumun tüm kesimlerini aynı yere toplayan önemli bir aktivite olarak İstanbul' u eşsiz kılan unsurlardan biri olmaya devam ediyor.

Umut Kuyruğu

Her ayın birinde insanlar, umutlarını kuyruğa dizerler...
umut bazen bırakılır yorgun kollardan duvar diplerine...


bazen ise sıkıca kelepçelenir bileklere...




beklentiler farklı da olsa...


umut aranır hep aynı yerde.





Meryem Ana Ayazması ya da diğer adı ile Ayın Biri Kilisesi, İstanbul' da hızla büyüyen bir ritüele ev sahipliği yapıyor.
Her ayın ilk günü binlerce insan kiliseye akın ediyor. Herkes kendi dinince ve dilince dualar okuyor ve inandıkları tanrıdan dileklerde bulunuyor.
Her ne kadar popüler kültürün sosyal hayatı ne denli esir aldığını gösterse de, bu ritüel, toplumun tüm kesimlerini aynı yere toplayan önemli bir aktivite olarak İstanbul' u eşsiz kılan unsurlardan biri olmaya devam ediyor.

Orta yaş bunalımı 20'lerde de yaşanır mı?


Kıvır kıvır siyah saçlara üç tutam turuncu perçem, mavi ye çalan kaşlar, turuncu fosforlu ayakkabılar, iki yerden kaçmış siyah alacalı çorap, popo ve göbeği ortaya çıkaran simli t-shirt…
Ve karşınızda Sao Paolo üzerinden Londra’ya, oradan da İstanbul’a ışınlanan bir güzel: Cibelle

Bu başlık da neyin nesi demeyin lütfen. Uğruna aile ziyaretini bir hafta ertelediğim Ghetto’daki Cibelle performansın maalesef görünürde ne Cibelle’yi ne de mekandaki izleyicileri memnun edebilmiş olması bu yazıya başlık bulmamı da bir hayli zorlaştırdı.

“Büyük hevesle gidilen etkinlikler hüsrana uğratır” önermesinin doğruluğunu ne yazık ki bir kez daha kanıtlanmış oldu.

Cibelle , performansına tek kişilik grubunun enstrümanlarını tanıtarak çıktı. Ancak müzikal performansa görsel peformanstan daha iyi hazırlanmadığını ara ara tekleyerek,çaldığını beğenmeyip sil baştan çalarak kanıtladı ne yazık ki. İzleyicilerin gözü bir süre sonra, kendisi ve müziğinden öte arka planda dönen görsellere odaklandı. Yanda gördüğünüz görselse gün içerisinde ülkemizde YouTube’un engelli olduğunu öğrenen Cibelle’den naif bir eleştiri nitelği taşıyordu.


Sahneye saat 11 buçuğa doğru çıkan ve –yanda gördüğünüz- ayakkabılarının sıkmasını bahane ederek 12de 20 dk.lık bir ara verip ortadan kaybolan Cibelle, performansın ikinci yarısında araya GreenGrass’i de serpiştirerek 4 şarkı daha çaldı ve sahneden koşa koşa indi. Performansın kısa sürmesinde izleyicilerden birinin Cibelle’yi GreenGrass’i söylerken tahrik ve taciz etmesinin de payı yok değil..


Her ne olursa olsun daha önce solo performasını dinlemiş biri olarak dün gece açıkça sınıfta kaldığını belirtmeliyim .

Milenyumda da Serpil Çakmalı olunabileceğini bize kanıtladığı için kendisine yine de teşekkürü borç bilir ve sizi buradan etkinliğin diğer fotoğraflarına davet ederiz...

Konserden istediğimiz randımanı alamasak da performans öncesi kızlar tuvaletinde 20'li yaşlardaki minimini bir akıllı iki kızlarımızın aşk maceralarına ilişkin şahit olduğumuz enteresan diyalog gecemizi şenlendirmeye yetti. Ve ayaküstü öğrendik ki ortayaş bunalımını erkekler 20'lerinde de yaşabilirmiş..

Orta yaş bunalımı 20'lerde de yaşanır mı?


Kıvır kıvır siyah saçlara üç tutam turuncu perçem, mavi ye çalan kaşlar, turuncu fosforlu ayakkabılar, iki yerden kaçmış siyah alacalı çorap, popo ve göbeği ortaya çıkaran simli t-shirt…
Ve karşınızda Sao Paolo üzerinden Londra’ya, oradan da İstanbul’a ışınlanan bir güzel: Cibelle

Bu başlık da neyin nesi demeyin lütfen. Uğruna aile ziyaretini bir hafta ertelediğim Ghetto’daki Cibelle performansın maalesef görünürde ne Cibelle’yi ne de mekandaki izleyicileri memnun edebilmiş olması bu yazıya başlık bulmamı da bir hayli zorlaştırdı.

“Büyük hevesle gidilen etkinlikler hüsrana uğratır” önermesinin doğruluğunu ne yazık ki bir kez daha kanıtlanmış oldu.

Cibelle , performansına tek kişilik grubunun enstrümanlarını tanıtarak çıktı. Ancak müzikal performansa görsel peformanstan daha iyi hazırlanmadığını ara ara tekleyerek,çaldığını beğenmeyip sil baştan çalarak kanıtladı ne yazık ki. İzleyicilerin gözü bir süre sonra, kendisi ve müziğinden öte arka planda dönen görsellere odaklandı. Yanda gördüğünüz görselse gün içerisinde ülkemizde YouTube’un engelli olduğunu öğrenen Cibelle’den naif bir eleştiri nitelği taşıyordu.


Sahneye saat 11 buçuğa doğru çıkan ve –yanda gördüğünüz- ayakkabılarının sıkmasını bahane ederek 12de 20 dk.lık bir ara verip ortadan kaybolan Cibelle, performansın ikinci yarısında araya GreenGrass’i de serpiştirerek 4 şarkı daha çaldı ve sahneden koşa koşa indi. Performansın kısa sürmesinde izleyicilerden birinin Cibelle’yi GreenGrass’i söylerken tahrik ve taciz etmesinin de payı yok değil..


Her ne olursa olsun daha önce solo performasını dinlemiş biri olarak dün gece açıkça sınıfta kaldığını belirtmeliyim .

Milenyumda da Serpil Çakmalı olunabileceğini bize kanıtladığı için kendisine yine de teşekkürü borç bilir ve sizi buradan etkinliğin diğer fotoğraflarına davet ederiz...

Konserden istediğimiz randımanı alamasak da performans öncesi kızlar tuvaletinde 20'li yaşlardaki minimini bir akıllı iki kızlarımızın aşk maceralarına ilişkin şahit olduğumuz enteresan diyalog gecemizi şenlendirmeye yetti. Ve ayaküstü öğrendik ki ortayaş bunalımını erkekler 20'lerinde de yaşabilirmiş..

29 Ocak 2010 Cuma

Design Bonbon'dan Tatlı Hediye

Sola Hizala


Design Bonbon tarafından Alternatif-İstanbul okuyucusu tarafından hazırlanan bu leziz kurabiyeler Esra Bulak'a gitti. Sizden pek çok e-posta geldi, kiminde adres bilgisi yer almadığı için "başka oyunlara" demek durumunda kaldık. Esra Bulak'ı tebrik ediyor, nefis kurabiyeleri ve diğer güzellikleri sevdikleriyle paylaşabileceği tatlı bir hayat diliyoruz.


Ortala
İşbu haberimiz, yanlarında güzel bir kitabı, keyifli bir konseri, iyi bir albümü, kimi zaman hayatın zorluklarını, bazen bezginliklerini, zaman zaman da dırdırlarını paylaşan sevgililer ve sevgilisi olmasa da bunları paylaşabilecek dostlar bulanlar içindir.


Güzel habere geçmeden önce size kısacık da olsa Design Bonbon'dan bahsetmeli. Didem ve Damla tarafından kurabiyelerden ve renkli şekerlerden kurulan bir rüya Design Bonbon. Biri tasarım, biri iletişim kökenli iki eski arkadaş olan bu iki hamarat kadın, Didem'in kayınbiraderinin nikah şekerini tasarlaması ile başlayan kurabiye yolculuğuna şu anda birlikte devam ediyorlar. Design Bonbon, sevilerek yapılan işlerin nelere kadir olduğunun bir örneği aslında. Özel tasarım şekerlemeler, aynısını kendilerinin dahi yapamadığı butik kurabiyeler ve cupcake'lerden örülü bu dünyada herşey sizinle uzun uzun konuşularak, sevdikleriniz ve istedikleriniz dinlenerek oluşturuluyor.


Şimdi gelelim haberin can alıcı noktasına. Design Bonbon, 14 Şubat Sevgililer Günü vesilesi ile bir Alternatif - İstanbul okuyucusuna yukarıda fotoğrafı görülen güzellikleri armağan ediyor. Bu güzel hediyeyi sevdiğiniz biri ile paylaşmak için yapmanız gereken ise, http://designbonbon.blogspot.com/ adresindeki izleri takip ederek hangi sanatçının yılbaşı kurabiyeleri için Design Bonbon'u tercih ettiğini bulmak. Doğru cevabı adresiyle birlikte 10 Şubat'a kadar ezgi@alternatif-istanbul.net adresine gönderen 14. kişi, bu güzellikleri sevdiği kişiyle paylaşacak.


Tatlı haber diye buna denir.

Design Bonbon'dan Tatlı Hediye

Sola Hizala


Design Bonbon tarafından Alternatif-İstanbul okuyucusu tarafından hazırlanan bu leziz kurabiyeler Esra Bulak'a gitti. Sizden pek çok e-posta geldi, kiminde adres bilgisi yer almadığı için "başka oyunlara" demek durumunda kaldık. Esra Bulak'ı tebrik ediyor, nefis kurabiyeleri ve diğer güzellikleri sevdikleriyle paylaşabileceği tatlı bir hayat diliyoruz.


Ortala
İşbu haberimiz, yanlarında güzel bir kitabı, keyifli bir konseri, iyi bir albümü, kimi zaman hayatın zorluklarını, bazen bezginliklerini, zaman zaman da dırdırlarını paylaşan sevgililer ve sevgilisi olmasa da bunları paylaşabilecek dostlar bulanlar içindir.


Güzel habere geçmeden önce size kısacık da olsa Design Bonbon'dan bahsetmeli. Didem ve Damla tarafından kurabiyelerden ve renkli şekerlerden kurulan bir rüya Design Bonbon. Biri tasarım, biri iletişim kökenli iki eski arkadaş olan bu iki hamarat kadın, Didem'in kayınbiraderinin nikah şekerini tasarlaması ile başlayan kurabiye yolculuğuna şu anda birlikte devam ediyorlar. Design Bonbon, sevilerek yapılan işlerin nelere kadir olduğunun bir örneği aslında. Özel tasarım şekerlemeler, aynısını kendilerinin dahi yapamadığı butik kurabiyeler ve cupcake'lerden örülü bu dünyada herşey sizinle uzun uzun konuşularak, sevdikleriniz ve istedikleriniz dinlenerek oluşturuluyor.


Şimdi gelelim haberin can alıcı noktasına. Design Bonbon, 14 Şubat Sevgililer Günü vesilesi ile bir Alternatif - İstanbul okuyucusuna yukarıda fotoğrafı görülen güzellikleri armağan ediyor. Bu güzel hediyeyi sevdiğiniz biri ile paylaşmak için yapmanız gereken ise, http://designbonbon.blogspot.com/ adresindeki izleri takip ederek hangi sanatçının yılbaşı kurabiyeleri için Design Bonbon'u tercih ettiğini bulmak. Doğru cevabı adresiyle birlikte 10 Şubat'a kadar ezgi@alternatif-istanbul.net adresine gönderen 14. kişi, bu güzellikleri sevdiği kişiyle paylaşacak.


Tatlı haber diye buna denir.

28 Ocak 2010 Perşembe

Perry Blake de Bizi Görecek mi?






"Perry Blake - Forgiveness"


Buradan İKSV'ye, Babylon'a, Ghetto'ya, Bronx Pi'ye, Jolly Joker Balans'a, Peyote'ye, Arka Oda'ya ve bilimum music promoterlarına sesleniyorum: Bakalım Perry Blake'i hanginiz İstanbul sahnesine çıkaracaksınız? Hadi, yarış başlasın! (ben kendi kendime sizi yarıştırırım, siz yorulmayınız.)





"Perry Blake - This is time to say goodbye"

Perry Blake de Bizi Görecek mi?






"Perry Blake - Forgiveness"


Buradan İKSV'ye, Babylon'a, Ghetto'ya, Bronx Pi'ye, Jolly Joker Balans'a, Peyote'ye, Arka Oda'ya ve bilimum music promoterlarına sesleniyorum: Bakalım Perry Blake'i hanginiz İstanbul sahnesine çıkaracaksınız? Hadi, yarış başlasın! (ben kendi kendime sizi yarıştırırım, siz yorulmayınız.)





"Perry Blake - This is time to say goodbye"

27 Ocak 2010 Çarşamba

Müzik Yaraları Sarar



Haiti'den gelen onca acı haberin içinde arada kurtulan hayatların haberleri de ulaşıyor sıcak evlerinde oturarak olayı uzaktan izleyen bizlere. Mucize, diyorlar 14 gün sonra enkaz altından nihayet çıkarılan yaşamlar olduğunda.



Haiti'de küçük çocuklar çocuk tacirleri ve evlat edindirme şebekeleri tarafından kaçırılıyor. Ailelerinden koparılan çocuklar ya Amerika, Fransa ya da İngiltere gibi ülkelerdeki zengin ailelere evlatlık olarak satılıyor, ya da daha da kötüsü köle, hayat kadını ya da dilenci şebekelerinin eline düşüyorlar.



Haiti'nin 890 Milyon $'lık dış borcu, pranga misali halkın boynunda. Uluslararası Yardım Kuruluşları ile STK'lar, bu borcun silinmesi için çağrı üstüne çağrı yapıyor.




Haiti açık yaralarından akan kanı durdurmaya çabalıyor. Dünyanın geri kalanı da, iyimser bir bakışla, yaraya tampon olmaya çalışıyor. Türkiye'de de birbiri ardına yardım organizasyonları yapılmaya başlandı. İstanbul'un belli başlı müzik/performans mekanları STK'lar ile ortak çalışmalar yaparak düzenledikleri konserlerden elde ettikleri gelirleri Haiti'ye bağışlama kararı aldılar. Ghetto'nun 30 Ocak Cumartesi günü gerçekleştireceği
Bibi Tanga & The Selenites konserinin ardından Babylon da 1 Şubat Pazartesi günü Çengi Performance Art ve UNICEF’in desteği ile düzenlenen Haiti’ye Yardım Gecesi için kapılarını açıyor. Ayça Şen’in sunuculuğunu yapacağı gecede Teoman, Baba Zula, Bora Uzer, Sakin, Can Hatipoğlu, The Revolters, Ayşegül Yeşilnil, Alihan Samedov, Brenda gibi birbirinden renkli isimlerin yanı sıra dans toplulukları da sahne alacak. Gecenin biletleri 20 liradan satışa sunuldu. Ghetto'daki konserin biletleri ise tam 34 lira, öğrenci ise 24 liradan satılıyor.




Müzik Yaraları Sarar



Haiti'den gelen onca acı haberin içinde arada kurtulan hayatların haberleri de ulaşıyor sıcak evlerinde oturarak olayı uzaktan izleyen bizlere. Mucize, diyorlar 14 gün sonra enkaz altından nihayet çıkarılan yaşamlar olduğunda.



Haiti'de küçük çocuklar çocuk tacirleri ve evlat edindirme şebekeleri tarafından kaçırılıyor. Ailelerinden koparılan çocuklar ya Amerika, Fransa ya da İngiltere gibi ülkelerdeki zengin ailelere evlatlık olarak satılıyor, ya da daha da kötüsü köle, hayat kadını ya da dilenci şebekelerinin eline düşüyorlar.



Haiti'nin 890 Milyon $'lık dış borcu, pranga misali halkın boynunda. Uluslararası Yardım Kuruluşları ile STK'lar, bu borcun silinmesi için çağrı üstüne çağrı yapıyor.




Haiti açık yaralarından akan kanı durdurmaya çabalıyor. Dünyanın geri kalanı da, iyimser bir bakışla, yaraya tampon olmaya çalışıyor. Türkiye'de de birbiri ardına yardım organizasyonları yapılmaya başlandı. İstanbul'un belli başlı müzik/performans mekanları STK'lar ile ortak çalışmalar yaparak düzenledikleri konserlerden elde ettikleri gelirleri Haiti'ye bağışlama kararı aldılar. Ghetto'nun 30 Ocak Cumartesi günü gerçekleştireceği
Bibi Tanga & The Selenites konserinin ardından Babylon da 1 Şubat Pazartesi günü Çengi Performance Art ve UNICEF’in desteği ile düzenlenen Haiti’ye Yardım Gecesi için kapılarını açıyor. Ayça Şen’in sunuculuğunu yapacağı gecede Teoman, Baba Zula, Bora Uzer, Sakin, Can Hatipoğlu, The Revolters, Ayşegül Yeşilnil, Alihan Samedov, Brenda gibi birbirinden renkli isimlerin yanı sıra dans toplulukları da sahne alacak. Gecenin biletleri 20 liradan satışa sunuldu. Ghetto'daki konserin biletleri ise tam 34 lira, öğrenci ise 24 liradan satılıyor.




!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali 2010 Seçkisi


!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali'nin 2010 yılı programı nihayet açıklandı. Festival bu sene izleyicisine Keşif, Hit Filmler, Erkeklik Halleri, Gökkuşağı, Sesli Yaşam, Fantastik Filmler, Sessiz ve İsyankar, Dünyanın Çivisi, Açılım, !f Kült, !f Kısalar ve Nöbetçi Sinema gibi kategorilerde gösterilecek filmlerle ulaşacak.


!f İstanbul bu sene farklı bir interaktif deneye de imza atıyor. Dijital sinema adına gerek ülkemizde gerekse dünyada önemli bir adım olarak kabul edilebilecek “!f2” adını taşıyan bu yeni oluşum, festival kapsamında gösterilecek 5 özel filmi, Türkiye ve Ortadoğu’dan farklı noktalarındaki izleyicilere de ulaştırmayı amaçlıyor. Amerika’da yaratılan ve sinema sektöründe kısa zamanda dünyanın en saygın web sitelerinden biri haline gelen The Auteurs ile ortaklaşa gerçekleştirilen !f2 kapsamında seçilecek bu 5 film, !f istanbul’un son iki gününde, yani 20-21 Şubat tarihlerinde, İstanbul’da festival kapsamında gösterilirken sağlanacak dijital bağlantı ile eş zamanlı olarak diğer şehirlerde de gösterilecek.





Festival biletleri 29-31 Ocak tarihleri arasında yüzde 10 indirimli olarak Mybilet'te ön satışa çıkacak. Festivalin bilet fiyatları ise:


Tam: 12 TL (Hafta içi 19.00 seansı ve sonrası ve hafta sonu),



Öğrenci:
10 TL** (Hafta içi 19.00 seansı ve sonrası ve hafta sonu),


Türk Filmleri:
5 TL,


Hafta içi Gündüz Gösterimleri:
5 TL,


21.30 - 22.00 Seansları:
15 TL
olarak belirlenmiş.


Gelelim fasülyenin faydalarına. Alternatif-İstanbul olarak, geleneği bozmayıp seçkimizi sizlerle paylaşıyoruz. İlk seçki benden, Ezgi'den:



Keşif

- Metropia / Metropia / Tarik Saleh

- Tarımsal Ütopia / Sawaan Ban Na / Uruphong Raksasad

- Kış Sessizliği / Winterstilte / Sonja Wyss


Hit Filmler

- Mary & Max / Mary & Max / Adam Elliot

- Her Şeyimiz Meydanda / We Live In Public - Ondi Timoner

- Precious: Acı Bir Hayat Hikayesi / Precious / Le Daniels

- Hizmetçi / La Nana / Sebastián Silva

- Uzaklara Gidelim / Away We Go / Sam Mendes

- Aşk Dersi / An Education / Lone Scherfig


Erkeklik Halleri


- Herkes Gibi / Alle Anderen / Maren Ade


- Pippa'ya Mektubum / Bingöl Elmas


- Maymun / Apan / Jesper Ganslandt


Sesli Yaşam


- Jah'a Tutunmak / Holding On To Jah - Roger Landon Hall


- Yangın / Burning / Vincent Moon


Fantastik Filmler


- Aşka Maruz / Ai No Mukidashi / Sion Sono


- Yaz Savaşları / Samâ wôzu / Mamoru Hosada


- Kemik Adam / Der Knochenmann/ Wolfgang Murnberger


- Köpeğim Tulip / My Dog Tulip / Paul & Sandra Fierlinger


Dünyanın Çivisi


- Gıda, Ltd / Food, Inc / Robert Kenner


- Ordu’da Bir Argonot/ Rüya Arzu Köksal


- Aptallık Çağı / Age of Stupid / Franny Armstrong


Gökkuşağı


- Gece Kuşları / Nighthawks / Ron Peck


!f Kült


- Hızlı Silahşör Murugun /Quick Gun Murugun / Shashank Ghosh


- Ben Küba / Soy Cuba / Mikhail Kalatozov



Nöbetçi Sinema


- Ölümcül Kar / Død snø/ Tommy Wirkola



Son Not: Açılım kategorisindeki tüm filmler takip listemde.

!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali 2010 Seçkisi


!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali'nin 2010 yılı programı nihayet açıklandı. Festival bu sene izleyicisine Keşif, Hit Filmler, Erkeklik Halleri, Gökkuşağı, Sesli Yaşam, Fantastik Filmler, Sessiz ve İsyankar, Dünyanın Çivisi, Açılım, !f Kült, !f Kısalar ve Nöbetçi Sinema gibi kategorilerde gösterilecek filmlerle ulaşacak.


!f İstanbul bu sene farklı bir interaktif deneye de imza atıyor. Dijital sinema adına gerek ülkemizde gerekse dünyada önemli bir adım olarak kabul edilebilecek “!f2” adını taşıyan bu yeni oluşum, festival kapsamında gösterilecek 5 özel filmi, Türkiye ve Ortadoğu’dan farklı noktalarındaki izleyicilere de ulaştırmayı amaçlıyor. Amerika’da yaratılan ve sinema sektöründe kısa zamanda dünyanın en saygın web sitelerinden biri haline gelen The Auteurs ile ortaklaşa gerçekleştirilen !f2 kapsamında seçilecek bu 5 film, !f istanbul’un son iki gününde, yani 20-21 Şubat tarihlerinde, İstanbul’da festival kapsamında gösterilirken sağlanacak dijital bağlantı ile eş zamanlı olarak diğer şehirlerde de gösterilecek.





Festival biletleri 29-31 Ocak tarihleri arasında yüzde 10 indirimli olarak Mybilet'te ön satışa çıkacak. Festivalin bilet fiyatları ise:


Tam: 12 TL (Hafta içi 19.00 seansı ve sonrası ve hafta sonu),



Öğrenci:
10 TL** (Hafta içi 19.00 seansı ve sonrası ve hafta sonu),


Türk Filmleri:
5 TL,


Hafta içi Gündüz Gösterimleri:
5 TL,


21.30 - 22.00 Seansları:
15 TL
olarak belirlenmiş.


Gelelim fasülyenin faydalarına. Alternatif-İstanbul olarak, geleneği bozmayıp seçkimizi sizlerle paylaşıyoruz. İlk seçki benden, Ezgi'den:



Keşif

- Metropia / Metropia / Tarik Saleh

- Tarımsal Ütopia / Sawaan Ban Na / Uruphong Raksasad

- Kış Sessizliği / Winterstilte / Sonja Wyss


Hit Filmler

- Mary & Max / Mary & Max / Adam Elliot

- Her Şeyimiz Meydanda / We Live In Public - Ondi Timoner

- Precious: Acı Bir Hayat Hikayesi / Precious / Le Daniels

- Hizmetçi / La Nana / Sebastián Silva

- Uzaklara Gidelim / Away We Go / Sam Mendes

- Aşk Dersi / An Education / Lone Scherfig


Erkeklik Halleri


- Herkes Gibi / Alle Anderen / Maren Ade


- Pippa'ya Mektubum / Bingöl Elmas


- Maymun / Apan / Jesper Ganslandt


Sesli Yaşam


- Jah'a Tutunmak / Holding On To Jah - Roger Landon Hall


- Yangın / Burning / Vincent Moon


Fantastik Filmler


- Aşka Maruz / Ai No Mukidashi / Sion Sono


- Yaz Savaşları / Samâ wôzu / Mamoru Hosada


- Kemik Adam / Der Knochenmann/ Wolfgang Murnberger


- Köpeğim Tulip / My Dog Tulip / Paul & Sandra Fierlinger


Dünyanın Çivisi


- Gıda, Ltd / Food, Inc / Robert Kenner


- Ordu’da Bir Argonot/ Rüya Arzu Köksal


- Aptallık Çağı / Age of Stupid / Franny Armstrong


Gökkuşağı


- Gece Kuşları / Nighthawks / Ron Peck


!f Kült


- Hızlı Silahşör Murugun /Quick Gun Murugun / Shashank Ghosh


- Ben Küba / Soy Cuba / Mikhail Kalatozov



Nöbetçi Sinema


- Ölümcül Kar / Død snø/ Tommy Wirkola



Son Not: Açılım kategorisindeki tüm filmler takip listemde.

Yeni Bir Pop Fenomeni: KE$HA


SONY MUSIC’DEN YEPYENİ MÜZİK HABERLERİ!

YENİ POP FENOMENİ KE$HA'NIN
“ANIMAL” ALBÜMÜ ŞUBAT AYINDA YAYINLANIYOR!


“TiK ToK” ile listeleri alt üst eden Ke$ha’nın ilk albümü “Animal” çok yakında Türkiye’deki Müzik Severlerle Buluşuyor! İnternet sitesi üzerinden ücretsiz olarak hayranlarıyla paylaştığı çıkış parçası “Tik ToK” ile listeleri kasıp kavuran Ke$ha, şimdi ilk stüdyo albümü “Animal” ile karşımızda! Ke$ha albümün ikinci single’ı olan ve 3OH!3’nin eşlik ettiği “Blah Blah Blah” ile listelere yine bomba gibi bir giriş yapmaya hazırlanıyor!


Onu zaten tanıyorsunuz!




İlk olarak 2008 yılında Britney Spears'ın Circus albümünde yer alan "Lace and Leather" şarkısında arka vokalde yer alan Ke$ha (Kesha Sebert), yine aynı yıl Katy Perry'nin liste başı şarkısı "I Kissed a Girl" ün video klibinde yer aldı ama asıl çıkışını Flo.Rida’nın “Right Round” single’ı ile yakaladı.



Listelerin 1 Numarası!



Genç yıldız, geçtiğimiz Ekim ayında yayınladığı “TiK ToK” single’ı ile sıradışı tarzı ve farklı yorumuyla kısa sürede Top 40 listesinde 1 numaraya yerleşti ve Taylor Swift ve Jay-Z gibi isimleri geride bırakarak Billboard Top 100 listesinde ilk 5 içine girdi. Ayrıca bu şarkı ile iTunes’da 850.000 ‘lik bir satış ile 12 ülkede 1 numaraya yerleşerek inanılmaz bir çıkış yakaladı!



Ke$ha’yı Facebook’ta En Çok Amerikalı ve Türk Müzik Severler Takip Ediyor!



İnternetle çok ilgili olan Ke$ha; hayranlarına kendi resmi sitesi keshasparty.com dışında facebook, twitter gibi mecralardan da bizzat ulaşırken, Türkiye’deki hayaranlarına ise özel bir teşekkürü borç biliyor! Çünkü güncel bilgilere göre; sanatçının facebook sayfası olan www.facebook.com/kesha adresini en çok ziyaret edenler Amerikalı ziyaretçilerden sonra tüm Avrupa’yı geride bırakan Türkiye’deki müzikseverler!

Kesha’nın yepyeni albümü ANIMAL çok yakında müzik marketlerde!


* Basın Bülteni


Yeni Bir Pop Fenomeni: KE$HA


SONY MUSIC’DEN YEPYENİ MÜZİK HABERLERİ!

YENİ POP FENOMENİ KE$HA'NIN
“ANIMAL” ALBÜMÜ ŞUBAT AYINDA YAYINLANIYOR!


“TiK ToK” ile listeleri alt üst eden Ke$ha’nın ilk albümü “Animal” çok yakında Türkiye’deki Müzik Severlerle Buluşuyor! İnternet sitesi üzerinden ücretsiz olarak hayranlarıyla paylaştığı çıkış parçası “Tik ToK” ile listeleri kasıp kavuran Ke$ha, şimdi ilk stüdyo albümü “Animal” ile karşımızda! Ke$ha albümün ikinci single’ı olan ve 3OH!3’nin eşlik ettiği “Blah Blah Blah” ile listelere yine bomba gibi bir giriş yapmaya hazırlanıyor!


Onu zaten tanıyorsunuz!




İlk olarak 2008 yılında Britney Spears'ın Circus albümünde yer alan "Lace and Leather" şarkısında arka vokalde yer alan Ke$ha (Kesha Sebert), yine aynı yıl Katy Perry'nin liste başı şarkısı "I Kissed a Girl" ün video klibinde yer aldı ama asıl çıkışını Flo.Rida’nın “Right Round” single’ı ile yakaladı.



Listelerin 1 Numarası!



Genç yıldız, geçtiğimiz Ekim ayında yayınladığı “TiK ToK” single’ı ile sıradışı tarzı ve farklı yorumuyla kısa sürede Top 40 listesinde 1 numaraya yerleşti ve Taylor Swift ve Jay-Z gibi isimleri geride bırakarak Billboard Top 100 listesinde ilk 5 içine girdi. Ayrıca bu şarkı ile iTunes’da 850.000 ‘lik bir satış ile 12 ülkede 1 numaraya yerleşerek inanılmaz bir çıkış yakaladı!



Ke$ha’yı Facebook’ta En Çok Amerikalı ve Türk Müzik Severler Takip Ediyor!



İnternetle çok ilgili olan Ke$ha; hayranlarına kendi resmi sitesi keshasparty.com dışında facebook, twitter gibi mecralardan da bizzat ulaşırken, Türkiye’deki hayaranlarına ise özel bir teşekkürü borç biliyor! Çünkü güncel bilgilere göre; sanatçının facebook sayfası olan www.facebook.com/kesha adresini en çok ziyaret edenler Amerikalı ziyaretçilerden sonra tüm Avrupa’yı geride bırakan Türkiye’deki müzikseverler!

Kesha’nın yepyeni albümü ANIMAL çok yakında müzik marketlerde!


* Basın Bülteni


26 Ocak 2010 Salı

"No Reservations" İstanbul'daydı



Amerika'nın çok izlenen seyahat kanalı Travel Channel'ın en çok izlenen programlarından olan "No Reservations", geçtiğimiz ramazan ayında İstanbul'a konuk oldu. Program kapsamında gurme şef, yazar ve program yapımcısı olan Anthony Bourdain, İstanbul'un çeşitli mekanlarında dolaşarak çeşitli yemekleri tattı ve yapılışlarını görüntüledi. Program, formatı gereği İstanbul'da turistik mekanların dışında kalan ve halkın tercih ettiği yerlerdeki yemekleri tanıttı. No Reservations'un İstanbul ile ilgili bölümü 18 Ocak tarihinde prime time adı verilen en fazla televizyon izlenen zaman diliminde yayınlandı.



Programı Youtube'da yayınlanan videolarından izledim. Genel anlamda dinamik ve İstanbul'un tanıtımı için yararlı olabilecek bir içeriğe sahip olsa da, İstanbul'daki yemek rotasını doğru çizdiğini söyleyemeyeceğim. Çünkü tadılan yemekler ve gidilen mekanların çoğu, İstanbul'un önemli bir parçası olmakla birlikte, İstanbul'un yemek geçmişinde çok da olmayan kırmızı et ağırlıklı Doğu ve Güneydoğu mutfağını anlatıyor. Anlatırken de, bilenlere göre, pek çok hata içeriyor.


Program, ballı börekli geleneksel bir kahvaltı ile açılıyor. Ancak kahvaltıdan hemen sonra hemen lahmacuna geçiş yapılması ve programın genelinde kırmızı et ağırlıklı yemekler sunan lokantalarda tadım yapılması, İstanbul'un yemek kültürü hakkında yeterince bilgi sahibi olan danışmanlarla çalışılmadığı izlenimini bırakıyor. İstanbul'un deniz ürünleri ve dillere destan mezeleri, programın akışında lahmacun, döner ve ıslak hamburgerden sonra geliyor. Mezelerin tadımının yapıldığı bölüm ise, İstanbul'a birbirinden değerli tatları kazandıran Ermeni, Rum ve Yahudi mutfağından yoksun. Meze olarak sunulan tatlar arasında zeytinyağı ile tatlandırılmış otların eksikliği dikkat çekiyor. Eşsiz bir meze olan topiğin yokluğu da vahim bir hata olarak dikkat çekiyor. Artık adı İstanbul ile özdeşleşmiş Lüfer yerine istavrit tava sunuluyor ve deniz ürünlerinden hazırlanmış mezeler menüde yer almıyor.


İstanbul'da Osmanlı mutfağından yemekler sunan Asitane Lokantası'nda ise kavun dolması sunuluyor ancak kullanılan kavunun yerel bir tür olmaması insanın içine oturuyor. Programın belki de en neşeli dakikaları, Anthony Bourdain'in taksi şoförü ile İstanbul'u gezmesi ve akabinde birlikte iftar açmaları. Ancak iftar yemeğinde ise yedikleri şey, dürüm.


No Reservations'un İstanbul'daki turu, İstanbul'un gastronomik açıdan insanın aklını başından alabilecek nitelikteki Pangaltı - Feriköy - Kurtuluş bölgesine uğramıyor. Fatih bölgesinde bir kebapçıya uğranıyor ama hemen yanıbaşındaki Vefa'da boza içilmiyor -ya da çekim yapılıyor ama sonradan çıkarılıyor-. Sulu yemek sunan lokantalar -söz gelimi Borsa Lokantası- es geçiliyor. Kadıköy bölgesi gözardı ediliyor. Baharatçılar, Türk kahvesinin çekilmesi, sahlep tadımı atlanıyor.


Programın İstanbul yemek kültürünü en iyi anlatabilecek sekansı, programın Saha Koordinatörü olarak görev alan Esra Yalçınalp'in evinde verilen yemek. Yemekte Manastır (Bitoli) üsulü kabaklı börek, favalı bezelyeli zeytinyağlı enginar, zeytinyağlı bamya, beğendili tas kebap ve güllaç sunuluyor.


Program pek çok açıdan eksik olmasına rağmen, İstanbul mutfağının tanınması için iyi bir başlangıç olabilir. Ancak böyle bir programın çekiminde yemek araştırmacılarından, yazarlardan ya da gurmelerden danışmanlık alınması, İstanbul'un keşfedilmeye açık gustosunun çok daha iyi anlatılabilmesini sağlayabilir.


No Reservations'ın İstanbul ile ilgili bölümünü Youtube'da 5 parça halinde izleyebilirsiniz. İzledikten sonra, fikirlerinizi paylaşırsanız da mutlu oluruz.



"No Reservations" İstanbul'daydı



Amerika'nın çok izlenen seyahat kanalı Travel Channel'ın en çok izlenen programlarından olan "No Reservations", geçtiğimiz ramazan ayında İstanbul'a konuk oldu. Program kapsamında gurme şef, yazar ve program yapımcısı olan Anthony Bourdain, İstanbul'un çeşitli mekanlarında dolaşarak çeşitli yemekleri tattı ve yapılışlarını görüntüledi. Program, formatı gereği İstanbul'da turistik mekanların dışında kalan ve halkın tercih ettiği yerlerdeki yemekleri tanıttı. No Reservations'un İstanbul ile ilgili bölümü 18 Ocak tarihinde prime time adı verilen en fazla televizyon izlenen zaman diliminde yayınlandı.



Programı Youtube'da yayınlanan videolarından izledim. Genel anlamda dinamik ve İstanbul'un tanıtımı için yararlı olabilecek bir içeriğe sahip olsa da, İstanbul'daki yemek rotasını doğru çizdiğini söyleyemeyeceğim. Çünkü tadılan yemekler ve gidilen mekanların çoğu, İstanbul'un önemli bir parçası olmakla birlikte, İstanbul'un yemek geçmişinde çok da olmayan kırmızı et ağırlıklı Doğu ve Güneydoğu mutfağını anlatıyor. Anlatırken de, bilenlere göre, pek çok hata içeriyor.


Program, ballı börekli geleneksel bir kahvaltı ile açılıyor. Ancak kahvaltıdan hemen sonra hemen lahmacuna geçiş yapılması ve programın genelinde kırmızı et ağırlıklı yemekler sunan lokantalarda tadım yapılması, İstanbul'un yemek kültürü hakkında yeterince bilgi sahibi olan danışmanlarla çalışılmadığı izlenimini bırakıyor. İstanbul'un deniz ürünleri ve dillere destan mezeleri, programın akışında lahmacun, döner ve ıslak hamburgerden sonra geliyor. Mezelerin tadımının yapıldığı bölüm ise, İstanbul'a birbirinden değerli tatları kazandıran Ermeni, Rum ve Yahudi mutfağından yoksun. Meze olarak sunulan tatlar arasında zeytinyağı ile tatlandırılmış otların eksikliği dikkat çekiyor. Eşsiz bir meze olan topiğin yokluğu da vahim bir hata olarak dikkat çekiyor. Artık adı İstanbul ile özdeşleşmiş Lüfer yerine istavrit tava sunuluyor ve deniz ürünlerinden hazırlanmış mezeler menüde yer almıyor.


İstanbul'da Osmanlı mutfağından yemekler sunan Asitane Lokantası'nda ise kavun dolması sunuluyor ancak kullanılan kavunun yerel bir tür olmaması insanın içine oturuyor. Programın belki de en neşeli dakikaları, Anthony Bourdain'in taksi şoförü ile İstanbul'u gezmesi ve akabinde birlikte iftar açmaları. Ancak iftar yemeğinde ise yedikleri şey, dürüm.


No Reservations'un İstanbul'daki turu, İstanbul'un gastronomik açıdan insanın aklını başından alabilecek nitelikteki Pangaltı - Feriköy - Kurtuluş bölgesine uğramıyor. Fatih bölgesinde bir kebapçıya uğranıyor ama hemen yanıbaşındaki Vefa'da boza içilmiyor -ya da çekim yapılıyor ama sonradan çıkarılıyor-. Sulu yemek sunan lokantalar -söz gelimi Borsa Lokantası- es geçiliyor. Kadıköy bölgesi gözardı ediliyor. Baharatçılar, Türk kahvesinin çekilmesi, sahlep tadımı atlanıyor.


Programın İstanbul yemek kültürünü en iyi anlatabilecek sekansı, programın Saha Koordinatörü olarak görev alan Esra Yalçınalp'in evinde verilen yemek. Yemekte Manastır (Bitoli) üsulü kabaklı börek, favalı bezelyeli zeytinyağlı enginar, zeytinyağlı bamya, beğendili tas kebap ve güllaç sunuluyor.


Program pek çok açıdan eksik olmasına rağmen, İstanbul mutfağının tanınması için iyi bir başlangıç olabilir. Ancak böyle bir programın çekiminde yemek araştırmacılarından, yazarlardan ya da gurmelerden danışmanlık alınması, İstanbul'un keşfedilmeye açık gustosunun çok daha iyi anlatılabilmesini sağlayabilir.


No Reservations'ın İstanbul ile ilgili bölümünü Youtube'da 5 parça halinde izleyebilirsiniz. İzledikten sonra, fikirlerinizi paylaşırsanız da mutlu oluruz.



Rengarenk bir güzel: Cibelle !



Ezgi'ye teessüflerimi sunarak geçiyorum klavyenin başına.Utanarak, haftalar sonra.

Ocak ayında unutulmaması gereken etkinliklerin başında 29 Ocak'ta Ghetto'da gerçekleşecek Cibelle konseri geliyor. Uzun süre ardından en önden izlemeyi umut ettiğim bir konser.



Sesiyle, müziğiyle, oyunculuğuyla, resimleriyle hatta bunun da ötesinde en sevdiğim hippy Devendra Banhart olmak üzere birbirinden cool arkadaşlarıyla aklımı, gönlümü fetheden, kıskançlığımı kazanan bir insandır bu Cibelle.



Altı yaşında Sao Paolo'da konservatuara başlayan bu Portekizli çılgın kız, gitar, piyano, perküsyon eline ne geçtiyseçalmış. Ardından tiyatro eğitimi de alıp bir süre modellik yapmış. Bu iş sarmayınca müziğe bir u dönüşüyle yeniden bağlanmış.



Kendisini bundan iki sene önce puslu bir Londra gününde internette gezinirken keşfettim. Tom Waits'in "Green Grass" coverıyla bir anda altüst olduğumu hatırlıyorum. 2003 yılında kendi adını taşıyan ilk solo albümün ardından 2006'da çıkan "
The Shine of Dried Electric Leave"de yer alan bu şarkının videosu son yıllarımın en naif videosu ünvanını taşıyor.



Kızımız yıllardır Londra-Sao Paolo arasında gidip geliyor zaten. Londra'da Bricklane'de yaşıyor, yerel müzisyenlerle çok iyi anlaşıyor ve sıksık birlikte konser veriyor. (Sık gördüğüm bir örnek, hastası olduğum Josh Weller )



Kendisini ilk kez canlı olarak Kuzey Londra'nın en ücra köşelerinden birinde -gerçek anlamda- yer altında bulunan bir barda izledim. Yalnızca albümünü dinlemiş bir dinleyicisi olarak açıkçası hem görüntü hem de müzik anlamında farklı bir deneyim yaşattığını itiraf etmeliyim. Ghetto'daki konser solo olacağı için elektronik temelli bir performans sergileyeceğini tahmin ediyorum.



2 dk.da bir gönderimde bulunduğu twitleriyle rahatsız etse de, gönlümde sağlam bir yer edinmiş bir müzisyen bu Cibelle.


Bence 29'unda bundan daha alternatif bir konser bulamazsınız, kaçırmayın! Sırf onu kanlı canlı bir kez daha izleyebileyim diye ailemi görmeye bile gidemiciim o haftasonu..

Rengarenk bir güzel: Cibelle !



Ezgi'ye teessüflerimi sunarak geçiyorum klavyenin başına.Utanarak, haftalar sonra.

Ocak ayında unutulmaması gereken etkinliklerin başında 29 Ocak'ta Ghetto'da gerçekleşecek Cibelle konseri geliyor. Uzun süre ardından en önden izlemeyi umut ettiğim bir konser.



Sesiyle, müziğiyle, oyunculuğuyla, resimleriyle hatta bunun da ötesinde en sevdiğim hippy Devendra Banhart olmak üzere birbirinden cool arkadaşlarıyla aklımı, gönlümü fetheden, kıskançlığımı kazanan bir insandır bu Cibelle.



Altı yaşında Sao Paolo'da konservatuara başlayan bu Portekizli çılgın kız, gitar, piyano, perküsyon eline ne geçtiyseçalmış. Ardından tiyatro eğitimi de alıp bir süre modellik yapmış. Bu iş sarmayınca müziğe bir u dönüşüyle yeniden bağlanmış.



Kendisini bundan iki sene önce puslu bir Londra gününde internette gezinirken keşfettim. Tom Waits'in "Green Grass" coverıyla bir anda altüst olduğumu hatırlıyorum. 2003 yılında kendi adını taşıyan ilk solo albümün ardından 2006'da çıkan "
The Shine of Dried Electric Leave"de yer alan bu şarkının videosu son yıllarımın en naif videosu ünvanını taşıyor.



Kızımız yıllardır Londra-Sao Paolo arasında gidip geliyor zaten. Londra'da Bricklane'de yaşıyor, yerel müzisyenlerle çok iyi anlaşıyor ve sıksık birlikte konser veriyor. (Sık gördüğüm bir örnek, hastası olduğum Josh Weller )



Kendisini ilk kez canlı olarak Kuzey Londra'nın en ücra köşelerinden birinde -gerçek anlamda- yer altında bulunan bir barda izledim. Yalnızca albümünü dinlemiş bir dinleyicisi olarak açıkçası hem görüntü hem de müzik anlamında farklı bir deneyim yaşattığını itiraf etmeliyim. Ghetto'daki konser solo olacağı için elektronik temelli bir performans sergileyeceğini tahmin ediyorum.



2 dk.da bir gönderimde bulunduğu twitleriyle rahatsız etse de, gönlümde sağlam bir yer edinmiş bir müzisyen bu Cibelle.


Bence 29'unda bundan daha alternatif bir konser bulamazsınız, kaçırmayın! Sırf onu kanlı canlı bir kez daha izleyebileyim diye ailemi görmeye bile gidemiciim o haftasonu..

25 Ocak 2010 Pazartesi

Beyaz Pazartesi

Karlar altında bir haftasonu geçirdik. Dediler ki, bu hafta çok daha beyaz olacakmış. Ben elime Yukio Mişima'nın Yaz Ortasında Ölüm kitabını almış okuyorken televizyon IKSV Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın ölümünü duyuruyordu.


Kar yağdı, yağdı, yağdı. Gazeteler ve televizyonlar sürekli ölüm duyurdu. Ergun Dinçer Ermutlu ve Nedim Doğan'ın vefatları "Türk Sineması'nın Kaybı" olarak verildi. Televizyon ardı ardına Haiti'yi ve Akdeniz'de düşen uçağı gösterdi. Twitter'da "Johnny Depp'in Ölümü" diye bir başlık açıldı, neyse ki yalan çıktı. Gerçek ya da yalan, ölümlerle dolu bir haftasonu yeni bir haftaya bağlandı.



Kar hala yağıyor. Kedi Cancan, camdan kar tanesi yakalamaca oynuyor. Onun için hava hoş, zaman eğlence. E-Posta kutusuna iyi haberler düşsün diye beklerken hava muhalefeti ve yas nedeniyle peş peşe iptal haberleri geldi;


- 26 Ocak Salı Günü gerçekleşecek Emilliana Torrini Konseri Şakir Eczacıbaşı'nın vefatı nedeniyle ileri bir tarihe ertelendi.


- Babylon, yoğun kar yağışı nedeniyle 25 Ocak'taki AV Monday etkinliği ile 26 Ocak 'taki Beatles Remasters programlarını iptal etti.


Bu hafta iptal olmasın diye dua ettiklerimiz;



- Beck’s sponsorluğunda gerçekleşecek Louie Austen konseri @ 28 Ocak, Bronx Pi



- İki aydır kalbimiz pır pır ederek beklediğimiz Cibelle konseri @ 29 Ocak, Ghetto


- Tüm geliri Haiti'deki depremzedelere bağışlanacak olan Bibi Tanga & The Selenites @ 30 Ocak, Ghetto.



Son olarak bir de rica. Hava durumu bu haftanın eksinin altında geçeceğini duyuruyor. Evsiz vatandaşlar ilgililer tarafından güvenli yerlere yerleştiriliyor. Sokaktaki hayvanlar ise, sığınacak bir yer ve karınları doyurmak için ilginize muhtaç. Barınaktaki dostlar da öyle. Gelen bir e-posta, Tuzla Barınağı'ndaki bebek köpeklere ve terierrlere kar ve soğuk geçene dek geçici aile arandığını bildiriyor. letişim:0532 627 02 38. Duyanların duymayanlara iletmesi de bizim ricamız.

Beyaz Pazartesi

Karlar altında bir haftasonu geçirdik. Dediler ki, bu hafta çok daha beyaz olacakmış. Ben elime Yukio Mişima'nın Yaz Ortasında Ölüm kitabını almış okuyorken televizyon IKSV Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın ölümünü duyuruyordu.


Kar yağdı, yağdı, yağdı. Gazeteler ve televizyonlar sürekli ölüm duyurdu. Ergun Dinçer Ermutlu ve Nedim Doğan'ın vefatları "Türk Sineması'nın Kaybı" olarak verildi. Televizyon ardı ardına Haiti'yi ve Akdeniz'de düşen uçağı gösterdi. Twitter'da "Johnny Depp'in Ölümü" diye bir başlık açıldı, neyse ki yalan çıktı. Gerçek ya da yalan, ölümlerle dolu bir haftasonu yeni bir haftaya bağlandı.



Kar hala yağıyor. Kedi Cancan, camdan kar tanesi yakalamaca oynuyor. Onun için hava hoş, zaman eğlence. E-Posta kutusuna iyi haberler düşsün diye beklerken hava muhalefeti ve yas nedeniyle peş peşe iptal haberleri geldi;


- 26 Ocak Salı Günü gerçekleşecek Emilliana Torrini Konseri Şakir Eczacıbaşı'nın vefatı nedeniyle ileri bir tarihe ertelendi.


- Babylon, yoğun kar yağışı nedeniyle 25 Ocak'taki AV Monday etkinliği ile 26 Ocak 'taki Beatles Remasters programlarını iptal etti.


Bu hafta iptal olmasın diye dua ettiklerimiz;



- Beck’s sponsorluğunda gerçekleşecek Louie Austen konseri @ 28 Ocak, Bronx Pi



- İki aydır kalbimiz pır pır ederek beklediğimiz Cibelle konseri @ 29 Ocak, Ghetto


- Tüm geliri Haiti'deki depremzedelere bağışlanacak olan Bibi Tanga & The Selenites @ 30 Ocak, Ghetto.



Son olarak bir de rica. Hava durumu bu haftanın eksinin altında geçeceğini duyuruyor. Evsiz vatandaşlar ilgililer tarafından güvenli yerlere yerleştiriliyor. Sokaktaki hayvanlar ise, sığınacak bir yer ve karınları doyurmak için ilginize muhtaç. Barınaktaki dostlar da öyle. Gelen bir e-posta, Tuzla Barınağı'ndaki bebek köpeklere ve terierrlere kar ve soğuk geçene dek geçici aile arandığını bildiriyor. letişim:0532 627 02 38. Duyanların duymayanlara iletmesi de bizim ricamız.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Bizimle Oynar mısınız?






Geçen hafta pek oyunbazdık, güzel öyküler okuduk. Bu hafta da devam edelim dedik, biraz oyundan kime ne zarar gelirmiş?


Hani hep diyoruz ya, dünyanın orta yerinin sinema olduğuna inanmak istiyoruz hala diye... İşte bu haftaki oyunumuz tam da bizim gibi düşünenlere göre.


Oyunumuz şöyle; Aşağıda çeşitli filmlerden alınmış üç replik göreceksiniz. 31 Ocak Pazar günü saat 24:00'a kadar bu repliklerin hangi filmlerden alındığını bilen bir okuyucumuza Sony Music - BMG etiketli ve orjinal bandrollü Memories Of A Geisha / Bir Geyşanın Anıları filminin soundtrack albümü, Ray: 50 Years in Music DVD'si ve Da Vinci'den Esinlenilmiş Müzikler' (Music inspired By da Vinci) müzik CD'sinden oluşan bir set hediye ediyoruz.


Aşağıdaki sorulara cevaplarınızı adınız ve adresinizle birlikte ezgi@alternatif-istanbul.net adresine gönderebilirsiniz. Öyleyse, oyun başlasın!


1. Replik: Size neler söylendiğinin önemi yok, kelimeler ve fikirler dünyayı değiştirebilir.


2. Replik: Bu, 50 katlı bir binadan düşen bir adamın hikayesi. adam düşerken kendini avutmak için sürekli şu sözleri tekrarlar: "buraya kadar herşey iyi gitti, buraya kadar herşey iyi gitti, buraya kadar herşey iyi gitti'. Oysa önemli olan düşüş degildir; iniştir.


3. Replik: Şu anda bilmediğimiz nedenler yüzünden her gece bu sahnede büyük başarılar kazanan iki oyuncumuz bugün bizimle olamayacak. Zavallılar… Sonuçta oyunu iptal ediyoruz. İsteyenler bilet parasını geri alabilirler. Ama yapacak başka bir işi olmayanlar ve madem ki tiyatroya geldik diyenler için hiç rahatsız olmayın, ben büyük bir zevkle hayat hikayemi anlatıp sizi eğlendirebilirim.(çıkanlar olur) Güle, güle, çok üzüldüm. Ama yine de sıkılırsanız horlayın, şöyle…(horlama sesi çıkarır) O zaman hemen anlarım ve size kesinlikle darılmam. Gerçekten, ciddiyim! İsmim Agrado, çünkü hayatım boyunca başkalarını mutlu etmeye çalıştım, bu yüzden. Sadece hoş değil, aynı zamanda da çok farklıyım. Şu vücuda bakar mısınız? Hepsinin ölçüsü aynı. Mesela gözlerim 80.000. Burun 200.000, çöpe atıp yenisini takıyorlar, ama benim kişiliğime uygun düşmez, kesinlikle elimi bile sürmem. Devam ediyorum. Göğüsler, 2 tane, beni canavar sanmayın, her biri 80. Çok iyi fiyat verdiler. Silikonlara geliyoruz…(Seyircilerden biri nerde diye sorar. Agrado sırasıyla gösterir) Alın, elmacık kemikleri, kalça ve popo… Toplam 100.000 civarında, hepsini toplarsan ucuz bile sayılır. Sonra yüz gerdirme…Lazerle kesin epilasyon, bence her kadın bunu yaptırmalı. Kadınlar kadar erkekler de…Saati tam 60.000 kadar, tabi ne kadar tüylü olduğunuza bağlı. Bir ya da iki seansta biter ama folklorik bir tipse uzun sürebilir. Her neyse dediğim gibi, farklı olmak kolay iş değil…Bu işlerde kararlı davranmak gerek. Çünkü insan ne kadar farklı olursa hayalindeki kendine o kadar çok yaklaşır.



Eğer Alternatif - İstanbul'u satır aralarına kadar takip eden bir okuyucu iseniz, yukarıdaki replikleri bulmak sizin için çocuk oyuncağı. Değilseniz, internette yapacağınız araştırmada başarılar dileriz.


Not: Doğru cevap gönderen kişiler arasında hediye kazanan ismi random.org ile belirledik: Aslı Oğuz.

Kendisini tebrik ederiz. Yukarıdaki repliklerin hangi filmlere ait olduğuna gelince,


1. Ölü Ozanlar Derneği / Dead Poets Society

2. Nefret / La Haine

3. Todo Sobre Mi Madre / Annem Hakkında Herşey



Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons