31 Mart 2010 Çarşamba

Hayallerdeki İstanbul


Kalıplaşmış, tanımı kolaylıkla yapılan geleneksel sanat akımlarına artık bizim nesil pek rağbet etmiyor. Artık düşünüşlere yeni ifade biçimleri yeni yorumlar gerektiği konusunda hemen hemen herkes hemfikir. Sanatın bu denli çeşitlenmesi ve öznelleşmesi artık ne edebiyatta, ne resimde, ne sinemada anlatılanı eskisi gibi şıp diye anlayabilmemizi sağlıyor. Daha mı çok düşünüyoruz, tartışıyoruz; orası henüz muamma..

Herkes kendini, derdini istediği şekilde dışavurduğundan,tasarımcıların niceliğinde de niteliğinde de ciddi bir artış söz konusu.

Bu yeni akım sanatçılar ya da sanatçı adayları için İstanbul enfes bir ilham kaynağı olabilir. Olmalıdır da...2010 Avrupa Kültür Başkenti etiketiyle süslenip püslenen şehir, 2 Nisan'dan itibaren,“Design Spirit İstanbul” isimli sergiye ev sahipliği yapacak.
“Design Spirit İstanbul” ile tasarımın ruhu bu kez İstanbul’dan ilham alan 40 yaş altındaki 40 genç Türk endüstri ürünleri tasarımcının eserlerinde görülebilecek. Etkinlik,Türkiye turizm kampanyalarının koordinatörlüğünü yıllardır başarıyla üstlenen dDf (Dream Design Factory) ve Endüstri Tasarımcıları Meslek Kuruluşu’nun katkılarıyla gerçekleşecek.

Projede farklı bakış açıları ve birikimleri ile dünya çapında markalar için tasarımlar yapan ünlü yerli ve yabancı jüri üyelerince (tartışmalı bir mevzu) seçilen 40 Türk endüstri ürünleri tasarımcısının deneyimleri ve ürünleri 1 ay boyunca yerli-yabancı ziyaretçilere sunulacak.

2 Nisan 2010'da açılışının gerçekleşecek serginin mekanı: Eski Şapka Fabrikası Kumbarahane Cad. No: 22, Hasköy, İstanbul


Hayallerdeki İstanbul


Kalıplaşmış, tanımı kolaylıkla yapılan geleneksel sanat akımlarına artık bizim nesil pek rağbet etmiyor. Artık düşünüşlere yeni ifade biçimleri yeni yorumlar gerektiği konusunda hemen hemen herkes hemfikir. Sanatın bu denli çeşitlenmesi ve öznelleşmesi artık ne edebiyatta, ne resimde, ne sinemada anlatılanı eskisi gibi şıp diye anlayabilmemizi sağlıyor. Daha mı çok düşünüyoruz, tartışıyoruz; orası henüz muamma..

Herkes kendini, derdini istediği şekilde dışavurduğundan,tasarımcıların niceliğinde de niteliğinde de ciddi bir artış söz konusu.

Bu yeni akım sanatçılar ya da sanatçı adayları için İstanbul enfes bir ilham kaynağı olabilir. Olmalıdır da...2010 Avrupa Kültür Başkenti etiketiyle süslenip püslenen şehir, 2 Nisan'dan itibaren,“Design Spirit İstanbul” isimli sergiye ev sahipliği yapacak.
“Design Spirit İstanbul” ile tasarımın ruhu bu kez İstanbul’dan ilham alan 40 yaş altındaki 40 genç Türk endüstri ürünleri tasarımcının eserlerinde görülebilecek. Etkinlik,Türkiye turizm kampanyalarının koordinatörlüğünü yıllardır başarıyla üstlenen dDf (Dream Design Factory) ve Endüstri Tasarımcıları Meslek Kuruluşu’nun katkılarıyla gerçekleşecek.

Projede farklı bakış açıları ve birikimleri ile dünya çapında markalar için tasarımlar yapan ünlü yerli ve yabancı jüri üyelerince (tartışmalı bir mevzu) seçilen 40 Türk endüstri ürünleri tasarımcısının deneyimleri ve ürünleri 1 ay boyunca yerli-yabancı ziyaretçilere sunulacak.

2 Nisan 2010'da açılışının gerçekleşecek serginin mekanı: Eski Şapka Fabrikası Kumbarahane Cad. No: 22, Hasköy, İstanbul


29 Mart 2010 Pazartesi

30 Mart Salı: Jean Genet İle Hasbıhal Günü




Biliyorum, siz bu siteyi İstanbul'da ne olup, bitiyor bunu öğrenmek için açıyorsunuz. 30 Mart Salı gecesi benim cenahta arkadaş sohbeti eşliğinde rakı muhabbeti var. Size gidin Babylon'da kendine ilk yasal punk grubu diyen Rashit'in yeni albümünü dinleyin diyemem. Son halleri, şarkılarının yanına sansürsüz filan yazışları, eski zamanlardaki Rashit'i sevdiğimden sebep batıyor bana. Yine de ille gideceğim derseniz, yanınızda
Türkiye'de Punk ve Yeraltı Kaynaklarının Kesintili Tarihi kitabını götürün. Türkiye'de olmaya çalışıp da olamayan punk hakkında sıkı kaynaktır zira.



Ben derim ki, 30 Mart Salı: Jean Genet'in hayal dünyası ile tanışma günü olsun. Bir kitapçıya uğrayıp, Balkon, Hizmetçiler ve Hırsızın Günlüğü kitaplarını çantanıza atın. Kitapçıdan çıkıp, yönünüzü Beyoğlu Jazz Cafe'ye çevirin. Müge Gürman yorumu ile sahneye koyulan Hizmetçiler'i bir de tiyatroda izleyin.


Jazz Cafe'de tiyatro fikri aklınızı çeldiyse evden çıkmadan yer olup olmadığını sormanız önerilir, demişler Facebook'taki etkinlik sayfasında. Bizden size iletmesi.




İletişim için tel: (212) 245 05 16 Cep Tel: 0535 361 70 82



www.jazzcafeistanbul.com

30 Mart Salı: Jean Genet İle Hasbıhal Günü




Biliyorum, siz bu siteyi İstanbul'da ne olup, bitiyor bunu öğrenmek için açıyorsunuz. 30 Mart Salı gecesi benim cenahta arkadaş sohbeti eşliğinde rakı muhabbeti var. Size gidin Babylon'da kendine ilk yasal punk grubu diyen Rashit'in yeni albümünü dinleyin diyemem. Son halleri, şarkılarının yanına sansürsüz filan yazışları, eski zamanlardaki Rashit'i sevdiğimden sebep batıyor bana. Yine de ille gideceğim derseniz, yanınızda
Türkiye'de Punk ve Yeraltı Kaynaklarının Kesintili Tarihi kitabını götürün. Türkiye'de olmaya çalışıp da olamayan punk hakkında sıkı kaynaktır zira.



Ben derim ki, 30 Mart Salı: Jean Genet'in hayal dünyası ile tanışma günü olsun. Bir kitapçıya uğrayıp, Balkon, Hizmetçiler ve Hırsızın Günlüğü kitaplarını çantanıza atın. Kitapçıdan çıkıp, yönünüzü Beyoğlu Jazz Cafe'ye çevirin. Müge Gürman yorumu ile sahneye koyulan Hizmetçiler'i bir de tiyatroda izleyin.


Jazz Cafe'de tiyatro fikri aklınızı çeldiyse evden çıkmadan yer olup olmadığını sormanız önerilir, demişler Facebook'taki etkinlik sayfasında. Bizden size iletmesi.




İletişim için tel: (212) 245 05 16 Cep Tel: 0535 361 70 82



www.jazzcafeistanbul.com

28 Mart 2010 Pazar

İstanbul5

İstanbul5, Alternatif-İstanbul'un yenisi.


İstanbul deyince aklınıza gelen 5 sözcük.


Bu 5 sözcüğün size çağrıştırdıklarıyla ilgili bir kaç satır.


Sözcükler de sizden, altını nasıl dolduracağınız da öyle.


İster önce İstanbul deyince aklınıza gelen çağrışımları belirleyin, sözcükler sonradan konsun, isterseniz önce İstanbul deyince aklınıza ilk gelen sözcükleri belirleyip altını sonradan bezeyin.


Şöyle ki;


Ezgi, 26 Yaşında, Proje Peşinde Proje Uzmanı, İstanbul ile İlgili Bir Blogun Yazarlarından Biri, Hayalperest.


İstanbul deyince aklıma gelen ilk çağrışımlara uyan sözcükler; Film - Müzik - Mecmua - Öykü - İnsan


Film: Ah Güzel İstanbul

Atıf Yılmaz'ın yönettiği 1966 tarihli film. Başrollerinde Ayla Algan ve Sadri Alışık mı var, yoksa 1966'nın İstanbul'u mu bilemedim, üzerinde de durmadım. Sadri Alışık'ın zengin hayatının molozlarında yaşayan Haşmet İbriktaroğlu olduğuna inandım, Ayla Algan'ın ise artiz olma hayaliyle İstanbul'a kaçıveren Ayşe. Ayla Algan'ın hallerine gülerim, en çok da sınıf atlayıp artiz olduğundaki bocalamalarına... Sonunda istisnasız hep ağlarım, ağladığım film midir, Haşmet'in o "yeni" İstanbul'a hüzünle bakışı mıdır bilmem...


Müzik: Edith Piaf / L'etranger


Müzikçalardaki şarkılar dönem dönem değişir. Değişmeyen kabilinden bir kaç demirbaş baş köşede durur. Edith Piaf'tan L'etranger tekrara alınır, başa döne döne dinlenir. Bazen eski bir dükkan keşfedilir, bazen de eşliğinde demli bir çay içilir.


Mecmua: Roll Dergisi


Artık yok. Yerini Bir + Bir'e bıraktı. İlk 50 sayısı haricinde, İstanbul'un bir evinin bir odasının bir köşesinde eski fasiküller beni bekler. En sevdiğim sayısı; Corto Maltese'li Sinema Özel. Okuna okuna aşındı, sahaf sahaf gezerim ki yedekte bulunsun bir sayı daha diye.


Öykü: İstanbul Allak Bullak


Yazarı Ümit Kaftancıoğlu, yayınevi Yazko. Eski sarı sayfalarda allak bullak öyküler. İstanbul'a ilk kez gelen öğrencilerin otobüs yolculuğu ya da annesi zengin evinde çamaşır yıkarken İstanbul'un bir sokağında kamyon altında kalan Linda. Öykü-gerçek ayırt edemezsiniz. Akar, gider, allak bullak edip biter.


İnsan: Eskici Dükkanı Muhayyer'in Gemileri Yakmış Doğan Ustası


"Gemileri yakmak gerek" demiş Doğan Usta. Eski eşyalara ruh vermeye adamış kendini. Tanışalı 4 yıl olmuş. Hala aklımdaysa dedikleri, bir hikmeti vardır elbet. Edith Piaf'tı beni dükkanına sokan ya, ötesi de var, anlatmıştım. Kendisi de anlatmış websitesinde, isterim ki dinleyin sakince.


Tamam, benim de aklımda çağrışımlar var dersen, sarıl klavyeye. ezgi@alternatif-istanbul.net adres, içinden ne gelirse.


İstanbul5

İstanbul5, Alternatif-İstanbul'un yenisi.


İstanbul deyince aklınıza gelen 5 sözcük.


Bu 5 sözcüğün size çağrıştırdıklarıyla ilgili bir kaç satır.


Sözcükler de sizden, altını nasıl dolduracağınız da öyle.


İster önce İstanbul deyince aklınıza gelen çağrışımları belirleyin, sözcükler sonradan konsun, isterseniz önce İstanbul deyince aklınıza ilk gelen sözcükleri belirleyip altını sonradan bezeyin.


Şöyle ki;


Ezgi, 26 Yaşında, Proje Peşinde Proje Uzmanı, İstanbul ile İlgili Bir Blogun Yazarlarından Biri, Hayalperest.


İstanbul deyince aklıma gelen ilk çağrışımlara uyan sözcükler; Film - Müzik - Mecmua - Öykü - İnsan


Film: Ah Güzel İstanbul

Atıf Yılmaz'ın yönettiği 1966 tarihli film. Başrollerinde Ayla Algan ve Sadri Alışık mı var, yoksa 1966'nın İstanbul'u mu bilemedim, üzerinde de durmadım. Sadri Alışık'ın zengin hayatının molozlarında yaşayan Haşmet İbriktaroğlu olduğuna inandım, Ayla Algan'ın ise artiz olma hayaliyle İstanbul'a kaçıveren Ayşe. Ayla Algan'ın hallerine gülerim, en çok da sınıf atlayıp artiz olduğundaki bocalamalarına... Sonunda istisnasız hep ağlarım, ağladığım film midir, Haşmet'in o "yeni" İstanbul'a hüzünle bakışı mıdır bilmem...


Müzik: Edith Piaf / L'etranger


Müzikçalardaki şarkılar dönem dönem değişir. Değişmeyen kabilinden bir kaç demirbaş baş köşede durur. Edith Piaf'tan L'etranger tekrara alınır, başa döne döne dinlenir. Bazen eski bir dükkan keşfedilir, bazen de eşliğinde demli bir çay içilir.


Mecmua: Roll Dergisi


Artık yok. Yerini Bir + Bir'e bıraktı. İlk 50 sayısı haricinde, İstanbul'un bir evinin bir odasının bir köşesinde eski fasiküller beni bekler. En sevdiğim sayısı; Corto Maltese'li Sinema Özel. Okuna okuna aşındı, sahaf sahaf gezerim ki yedekte bulunsun bir sayı daha diye.


Öykü: İstanbul Allak Bullak


Yazarı Ümit Kaftancıoğlu, yayınevi Yazko. Eski sarı sayfalarda allak bullak öyküler. İstanbul'a ilk kez gelen öğrencilerin otobüs yolculuğu ya da annesi zengin evinde çamaşır yıkarken İstanbul'un bir sokağında kamyon altında kalan Linda. Öykü-gerçek ayırt edemezsiniz. Akar, gider, allak bullak edip biter.


İnsan: Eskici Dükkanı Muhayyer'in Gemileri Yakmış Doğan Ustası


"Gemileri yakmak gerek" demiş Doğan Usta. Eski eşyalara ruh vermeye adamış kendini. Tanışalı 4 yıl olmuş. Hala aklımdaysa dedikleri, bir hikmeti vardır elbet. Edith Piaf'tı beni dükkanına sokan ya, ötesi de var, anlatmıştım. Kendisi de anlatmış websitesinde, isterim ki dinleyin sakince.


Tamam, benim de aklımda çağrışımlar var dersen, sarıl klavyeye. ezgi@alternatif-istanbul.net adres, içinden ne gelirse.


Volkan Konak "Yaşam Hakkına Evet" Demek İçin Sahnede




Bir müzisyen, bir sinemacı, bir tiyatrocu ya da plastik sanatlarla uğraşan bir sanatçı, sadece "yarattıkları" için bile çoğunluktan farklı bir ruh ve bakış açısına sahiptirler. Bunun yanına bir de aktivist bir duruş, her türlü hak mücadelesinin bizzat içinde olmak ve inandıklarını sonuna kadar savunmak eklenince çok daha özel ve güzel insanlar olurlar benim için. Ondandır ki, dünya bir yana, sanatını hayatı ilgilendiren her mücadelenin içinde sürdürenler bir yana.


Volkan Konak işte o aktivist duruşu sergileyen bir avuç güzel ve özel insandan biri. Doğaya ve doğanın bir parçası olan canlılara saygısını göstermek adına 4 Nisan'da bir konser verecek olan Volkan Konak, ahşete ve duyarsızlığa kurban edilen binlerce sahipsiz sokak hayvanının sesi olmak amacında.


Tuzla Belediyesi’nin katkıları ve Team Organizasyon'un desteği ile düzenlenecek olan konserin gönüllü sunuculuğunu Doğa Rutkay üstleniyor.Türkiye’nin en başarılı dansçılarından oluşan ve bugüne dek hayvan hakları alanında pek çok organizasyonda gönüllü olarak yer alan dans grubu dans@company’ de (DANS ET COMPANY) "Doğa ve Hayvanlara Saygı" temalı koreografileriyle gönüllü olarak sahne alacakları konsere renk katacak.


IBB Tuzla Kafkale Spor Kompleksi’nde saat 20:00'de başlayacak konserin biletleri Biletix'ten temin edilebilir.




Volkan Konak "Yaşam Hakkına Evet" Demek İçin Sahnede




Bir müzisyen, bir sinemacı, bir tiyatrocu ya da plastik sanatlarla uğraşan bir sanatçı, sadece "yarattıkları" için bile çoğunluktan farklı bir ruh ve bakış açısına sahiptirler. Bunun yanına bir de aktivist bir duruş, her türlü hak mücadelesinin bizzat içinde olmak ve inandıklarını sonuna kadar savunmak eklenince çok daha özel ve güzel insanlar olurlar benim için. Ondandır ki, dünya bir yana, sanatını hayatı ilgilendiren her mücadelenin içinde sürdürenler bir yana.


Volkan Konak işte o aktivist duruşu sergileyen bir avuç güzel ve özel insandan biri. Doğaya ve doğanın bir parçası olan canlılara saygısını göstermek adına 4 Nisan'da bir konser verecek olan Volkan Konak, ahşete ve duyarsızlığa kurban edilen binlerce sahipsiz sokak hayvanının sesi olmak amacında.


Tuzla Belediyesi’nin katkıları ve Team Organizasyon'un desteği ile düzenlenecek olan konserin gönüllü sunuculuğunu Doğa Rutkay üstleniyor.Türkiye’nin en başarılı dansçılarından oluşan ve bugüne dek hayvan hakları alanında pek çok organizasyonda gönüllü olarak yer alan dans grubu dans@company’ de (DANS ET COMPANY) "Doğa ve Hayvanlara Saygı" temalı koreografileriyle gönüllü olarak sahne alacakları konsere renk katacak.


IBB Tuzla Kafkale Spor Kompleksi’nde saat 20:00'de başlayacak konserin biletleri Biletix'ten temin edilebilir.




26 Mart 2010 Cuma

27 Mart Cumartesi: Rüyalar Gerçeklere Karışır

bademlidomatesreceli-6


Rüyamda Siena sokaklarında tek bir sırt çantasıyla dolanmaktaydım. Elimde beyaz Leica M8'im, arnavut kaldırımı küçük ve telaşsız adımlarla arşınlıyordum. Aklımda az sonra lüp lüp yiyeceğim Panforte'ler, lıkır lıkır içeceğim şaraplar... Günlerden Cumartesi, zamanlardan akşamüzeri suları... Toskana güneşi sırtıma vurmuş. Aylağım işte, bildiğiniz aylak. Ne kira derdi, ne iş tasası, ne o, ne bu. Rüya bu ya.


Gün ışığı gözüme vurunca uyandım. Gri bir İstanbul sabahına. Toskana güneşini geçtim, İstanbul dışında hiç bir yerde olmayan o maviliği veren güneş dahi henüz yok. Hava soğuk, rüzgar poyraz. Ev kirası, iş tasası, taşınma telaşı hepsi üstümde. Heyheylerim de öyle...


Yok. Kötü hissetmiyorum. Gerçek yoksa rüya var. Leica'm yoksa Nikon'um var. Siena'da değilsem, canım İstanbul'dayım. Panforte yoksa, bademli domates reçeli var. Aşk yoksa müzik var. Para yoksa umut var. Güneş yoksa bulut var. Ama o da ne? Az da olsa, ısıtmasa da güneş de var.


Takvime döndüm baktım: 27 Mart Cumartesi. Nisan'a dört gün, doksanaltı saat, beşbinyediyüzaltmış saniye var. Aklımda Bob Dylan konserinin biletleri. Hayat soundtrack'imin en mühim adamlarından birine bir adım daha yaklaşmanın bedeli 150 liradan 300 liraya kadar basamaklı.

Kadıköy1S5000115


Diyorum ki, Cumartesi sabahı sıkı bir yürüyüş yapayım. Gidişim sahilden, dönüşüm Bağdat caddesi'nden. Belki Suadiye'deki o sahile sıfır çaycıda papuçlarım denizin kıyısında bir çay içerim. Belki fotoğraf çekerim. Aklımda bir fikir var, İstanbul'un barlarının önündeki ilginç afişleri fotoğraflamak niyetindeyim. İlk çekilen kare Kankigiller'den Nuri'nin bol fondötenli gül cemali. Yeterince malzeme olmazsa, ezeli ve ebedi ilgi alanım duvar yazıları. Kadıköy bu iş için ideal mekan. Belki kendimi sinemaya atarım. Makinist perdeye Ferzan Özpetek'in son filmini yansıtır: Mine Vaganti / Serseri Mayınlar. Canım isterse, Mabel'den ev yapımı Frigo alırım.


raki



Karşıya geçişim akşamı bulur. Asmalı Cavit'te 2 tek atarım, bir tabak deniz börülcesi, bir dilim beyaz peynir ve az biraz topikle. Ghetto'ya varışım 22:30'u bulur, hafif çakırkeyif. Sahnede Gülden Karaböcek, aklımda ben gazino zamanlarına yetişmeliydim hissi. İçim buruk olacak kesin, çünkü dostlarım Dunia'da pikap başında Jesus He Knows Me gecesini kotarmakta olur aynı saatlerde. Sen işte o doğru yer ve zamanda Dunia'da olursan, 60’lar gibi havalıysan, 70’lerle çok eğleniyorsan, 80’ler kadar seksiysen, 90’lardan daha umursamazsan, 00’lere geldik sanıyorsan. Martini ya da Angelina Jolie değilsen.The Doors’tan Winona Riders’a-Ace of Base’ten The Knife’a kadar; kim varsa aklında, karşında olacak.


Derseniz ki, kır bacağını evde otur, ona da niyetim var. "İstanbul Sokakları: 101 Yazardan 100 Sokak" kitabı henüz bitmedi. Siena'da aylaklık derken, Fellini'nin I Vitelloni / Aylaklar'ı izleyesim geldi. Patricia Kaas'ın "19 Par Patricia Kaas (Best of)" albümü, kapağındaki Mehmet Turgut imzalı fotoğraflarla yeni çıktı. Hem bu gece uzun ve kasvetli bir kışın nihayet bitimi. Saatler gece yarısından sonra 1 saat ileri. Gece nihayet 18:30'da perdelerini açmayacak, süre 19:30 civarına uzayacak. Bir de doğaya saygı notu hepimize; gün WWF'nin Earth Hour / Dünya Saati günü. Dünya çapında pek çok şehirde saatler 20:30'u vurunca ışıklar 1 saatliğine kapanıyor. Amaç, gitgide artan karbon emisyonlarına dikkat çekmek, küresel iklim değişikliğini önlemek, yeryüzündeki yaşamı savunmak ve sürdürülebilir kılmak. Eyfel Kulesi, Empire State Binası, Mısır Piramitleri gibi pek çok anıt yapı projeye katıldı. İstanbul'da ise Kanyon Alışveriş Merkezi ışıklarını kapatarak Earth Hour / Dünya Saati projesine destek vereceğini açıkladı. Çiçek Pasajı'ndaki akşamcılar da 1 saatliğine rakı muhabbetine karanlıkta devam edecekler. Bu sene olmaz belki ama önümüzdeki sene belki Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri de katılır bu olaya?



Dokuz yaşımdan beri etrafta hiç bir şey olmasa bile kendimi eğlendirebildiğime göre, koca bir gün nasıl geçer diye tasalanmak boşuna. Nasılsa bu, şu, o derken zaman geçer, Pazar olur, Pazartesi olur, sonra yine yeniden Cumartesi olur. Olur işte, zamanın hızına gem vuracak halimiz yok ya...


Cumartesi Sabahı Eklemesi


- Hem balık-ekmek yiyeyim, hem caz dinleyeyim, hem de denizin üzerinde salınayım diyenlere müjde: Boğaziçi'ne yüzen caz kulübü gelmiş. Bosphorus Princess günbatımında Kuruçeşme Limanı'ndan açılacak, mutfakta uskumrular cızırdarken güvertede cazcılar döktürecek. İlk konser bu akşam, sahnede, pardon güvertede Neşet Ruacan House Band ile birlikte Kerem Görsev, Kent Mete, Feyza Eren, Selen Beytekin, Önder Focan, Ferit Odman, Kürşat Deniz, Ozan Musluoğlu ve Nilüfer Verdi olacak. Biletler 100 liradan satılacak, az biraz lüks tarifeden yol alacak teknenin son durağı Karaköy olacak. (Ayrıntılı Bilgi: http://www.balikekmekcaz.com/ )




27 Mart Cumartesi: Rüyalar Gerçeklere Karışır

bademlidomatesreceli-6


Rüyamda Siena sokaklarında tek bir sırt çantasıyla dolanmaktaydım. Elimde beyaz Leica M8'im, arnavut kaldırımı küçük ve telaşsız adımlarla arşınlıyordum. Aklımda az sonra lüp lüp yiyeceğim Panforte'ler, lıkır lıkır içeceğim şaraplar... Günlerden Cumartesi, zamanlardan akşamüzeri suları... Toskana güneşi sırtıma vurmuş. Aylağım işte, bildiğiniz aylak. Ne kira derdi, ne iş tasası, ne o, ne bu. Rüya bu ya.


Gün ışığı gözüme vurunca uyandım. Gri bir İstanbul sabahına. Toskana güneşini geçtim, İstanbul dışında hiç bir yerde olmayan o maviliği veren güneş dahi henüz yok. Hava soğuk, rüzgar poyraz. Ev kirası, iş tasası, taşınma telaşı hepsi üstümde. Heyheylerim de öyle...


Yok. Kötü hissetmiyorum. Gerçek yoksa rüya var. Leica'm yoksa Nikon'um var. Siena'da değilsem, canım İstanbul'dayım. Panforte yoksa, bademli domates reçeli var. Aşk yoksa müzik var. Para yoksa umut var. Güneş yoksa bulut var. Ama o da ne? Az da olsa, ısıtmasa da güneş de var.


Takvime döndüm baktım: 27 Mart Cumartesi. Nisan'a dört gün, doksanaltı saat, beşbinyediyüzaltmış saniye var. Aklımda Bob Dylan konserinin biletleri. Hayat soundtrack'imin en mühim adamlarından birine bir adım daha yaklaşmanın bedeli 150 liradan 300 liraya kadar basamaklı.

Kadıköy1S5000115


Diyorum ki, Cumartesi sabahı sıkı bir yürüyüş yapayım. Gidişim sahilden, dönüşüm Bağdat caddesi'nden. Belki Suadiye'deki o sahile sıfır çaycıda papuçlarım denizin kıyısında bir çay içerim. Belki fotoğraf çekerim. Aklımda bir fikir var, İstanbul'un barlarının önündeki ilginç afişleri fotoğraflamak niyetindeyim. İlk çekilen kare Kankigiller'den Nuri'nin bol fondötenli gül cemali. Yeterince malzeme olmazsa, ezeli ve ebedi ilgi alanım duvar yazıları. Kadıköy bu iş için ideal mekan. Belki kendimi sinemaya atarım. Makinist perdeye Ferzan Özpetek'in son filmini yansıtır: Mine Vaganti / Serseri Mayınlar. Canım isterse, Mabel'den ev yapımı Frigo alırım.


raki



Karşıya geçişim akşamı bulur. Asmalı Cavit'te 2 tek atarım, bir tabak deniz börülcesi, bir dilim beyaz peynir ve az biraz topikle. Ghetto'ya varışım 22:30'u bulur, hafif çakırkeyif. Sahnede Gülden Karaböcek, aklımda ben gazino zamanlarına yetişmeliydim hissi. İçim buruk olacak kesin, çünkü dostlarım Dunia'da pikap başında Jesus He Knows Me gecesini kotarmakta olur aynı saatlerde. Sen işte o doğru yer ve zamanda Dunia'da olursan, 60’lar gibi havalıysan, 70’lerle çok eğleniyorsan, 80’ler kadar seksiysen, 90’lardan daha umursamazsan, 00’lere geldik sanıyorsan. Martini ya da Angelina Jolie değilsen.The Doors’tan Winona Riders’a-Ace of Base’ten The Knife’a kadar; kim varsa aklında, karşında olacak.


Derseniz ki, kır bacağını evde otur, ona da niyetim var. "İstanbul Sokakları: 101 Yazardan 100 Sokak" kitabı henüz bitmedi. Siena'da aylaklık derken, Fellini'nin I Vitelloni / Aylaklar'ı izleyesim geldi. Patricia Kaas'ın "19 Par Patricia Kaas (Best of)" albümü, kapağındaki Mehmet Turgut imzalı fotoğraflarla yeni çıktı. Hem bu gece uzun ve kasvetli bir kışın nihayet bitimi. Saatler gece yarısından sonra 1 saat ileri. Gece nihayet 18:30'da perdelerini açmayacak, süre 19:30 civarına uzayacak. Bir de doğaya saygı notu hepimize; gün WWF'nin Earth Hour / Dünya Saati günü. Dünya çapında pek çok şehirde saatler 20:30'u vurunca ışıklar 1 saatliğine kapanıyor. Amaç, gitgide artan karbon emisyonlarına dikkat çekmek, küresel iklim değişikliğini önlemek, yeryüzündeki yaşamı savunmak ve sürdürülebilir kılmak. Eyfel Kulesi, Empire State Binası, Mısır Piramitleri gibi pek çok anıt yapı projeye katıldı. İstanbul'da ise Kanyon Alışveriş Merkezi ışıklarını kapatarak Earth Hour / Dünya Saati projesine destek vereceğini açıkladı. Çiçek Pasajı'ndaki akşamcılar da 1 saatliğine rakı muhabbetine karanlıkta devam edecekler. Bu sene olmaz belki ama önümüzdeki sene belki Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri de katılır bu olaya?



Dokuz yaşımdan beri etrafta hiç bir şey olmasa bile kendimi eğlendirebildiğime göre, koca bir gün nasıl geçer diye tasalanmak boşuna. Nasılsa bu, şu, o derken zaman geçer, Pazar olur, Pazartesi olur, sonra yine yeniden Cumartesi olur. Olur işte, zamanın hızına gem vuracak halimiz yok ya...


Cumartesi Sabahı Eklemesi


- Hem balık-ekmek yiyeyim, hem caz dinleyeyim, hem de denizin üzerinde salınayım diyenlere müjde: Boğaziçi'ne yüzen caz kulübü gelmiş. Bosphorus Princess günbatımında Kuruçeşme Limanı'ndan açılacak, mutfakta uskumrular cızırdarken güvertede cazcılar döktürecek. İlk konser bu akşam, sahnede, pardon güvertede Neşet Ruacan House Band ile birlikte Kerem Görsev, Kent Mete, Feyza Eren, Selen Beytekin, Önder Focan, Ferit Odman, Kürşat Deniz, Ozan Musluoğlu ve Nilüfer Verdi olacak. Biletler 100 liradan satılacak, az biraz lüks tarifeden yol alacak teknenin son durağı Karaköy olacak. (Ayrıntılı Bilgi: http://www.balikekmekcaz.com/ )




24 Mart 2010 Çarşamba

Jazz & Blues Vol.2 Şimdi Müzik Marketlerde

Kapak 3d.jpg


İnanılması güç bir fiyata en ünlü JAZZ ve BLUES sanatçılarından JOHN COLTRAINE & MILES DAVIS, ELLA FITZGERALD, SARAH VAUGHAN, COUNT BASIE, DAVE BRUBECK tek bir albümde, JAZZ & BLUES VOL.2’de buluşuyor!


JAZZ & BLUES Vol.1’de Billie Holiday, Glenn Miller, Louis Armstrong, Duke Ellington, Memphis Minnie, Mississippi John Hurt arşivlerdeki yerini almıştı. Yoğun ilgi üzerine hazırlanan serinin devamında yine Jazz & Blues tarihinin en önemli isimleri bir araya geliyor… 1888 yılında kurulan, dünyanın ilk ve en köklü plak şirketlerinden biri olan Columbia Records’un caz kataloğundaki 5 efsane album, JAZZ & BLUES VOL.2 ile arşivlerinizdeki yerini almayı bekliyor.



Müzik tarihine ismini altın harflerle kazıyan iki dahi müzisyen, trompet ustası Miles Davis ve saksafon ustası John Coltrane ’den “Round Midnight”, “Bye Bye Blackbird”, “Milestones”, “So What”; dünyanın en güçlü seslerinden Ella Fitzgerald ve Carneige Hall’deki muhteşem canlı performansıyla “Nice Work If You Can Get It”, “Any Old Blues”, “These Foolish Things”; yine caz tarihinin en güçlü divalarından Sarah Vaughan ve “Summertime”, “Wave”, “East of the Sun”, “Mean To Me” gibi tam 16 standart caz klasiği, yüzyılın en yetenekli pianist ve blues vokallerinden Count Basie “Lester Leaps In”, “Going To Chicago Blues”, “Oh, Lady Be Good” ve bir diğer efsane caz pianisti Dave Brubeck
’den “Take Five”, “Blue Rondo A La Turk”, “A Fine Romance”…

Hepsi orjinal albümleriyle, müzikseverler için bir hazine değerinde. Bu fırsatı kaçırmayın!



*Basın Bülteni


Jazz & Blues Vol.2 Şimdi Müzik Marketlerde

Kapak 3d.jpg


İnanılması güç bir fiyata en ünlü JAZZ ve BLUES sanatçılarından JOHN COLTRAINE & MILES DAVIS, ELLA FITZGERALD, SARAH VAUGHAN, COUNT BASIE, DAVE BRUBECK tek bir albümde, JAZZ & BLUES VOL.2’de buluşuyor!


JAZZ & BLUES Vol.1’de Billie Holiday, Glenn Miller, Louis Armstrong, Duke Ellington, Memphis Minnie, Mississippi John Hurt arşivlerdeki yerini almıştı. Yoğun ilgi üzerine hazırlanan serinin devamında yine Jazz & Blues tarihinin en önemli isimleri bir araya geliyor… 1888 yılında kurulan, dünyanın ilk ve en köklü plak şirketlerinden biri olan Columbia Records’un caz kataloğundaki 5 efsane album, JAZZ & BLUES VOL.2 ile arşivlerinizdeki yerini almayı bekliyor.



Müzik tarihine ismini altın harflerle kazıyan iki dahi müzisyen, trompet ustası Miles Davis ve saksafon ustası John Coltrane ’den “Round Midnight”, “Bye Bye Blackbird”, “Milestones”, “So What”; dünyanın en güçlü seslerinden Ella Fitzgerald ve Carneige Hall’deki muhteşem canlı performansıyla “Nice Work If You Can Get It”, “Any Old Blues”, “These Foolish Things”; yine caz tarihinin en güçlü divalarından Sarah Vaughan ve “Summertime”, “Wave”, “East of the Sun”, “Mean To Me” gibi tam 16 standart caz klasiği, yüzyılın en yetenekli pianist ve blues vokallerinden Count Basie “Lester Leaps In”, “Going To Chicago Blues”, “Oh, Lady Be Good” ve bir diğer efsane caz pianisti Dave Brubeck
’den “Take Five”, “Blue Rondo A La Turk”, “A Fine Romance”…

Hepsi orjinal albümleriyle, müzikseverler için bir hazine değerinde. Bu fırsatı kaçırmayın!



*Basın Bülteni


Salı Dinlemeleri

Ben Twitter'ı boşa sevmiyorum. Hıncal Uluç Twitter kullananları hayatlarını teşhir etmekle, dedikoduculukla vs. suçlasa da, Nazlı Ilıcak dişçi koltuğundaki görüntüsünü koyarak işin suyunu çıkardıysa da ben hala harikulade bir iletişim aracı olduğunu düşünüyorum. Bu biraz da Twitter'da kimleri takip ettiğinize göre değişiyor. Takip listenize dedikoducu sosyetik güzel eklerseniz, Twitter sizin için bir dedikodu aracı olmaktan öteye gitmez pek tabi. Önemli olan, hangi soruların cevabını aradığınız, sonra da o aradığınız cevaba uygun insanları takip edip etmediğiniz.




Amacım Twitter Nasıl Kullanılır? dersi vermek değil elbette. Bunu yapan internette onca kaynak site bulabilirsiniz. Benim anlatacaklarım, Twitter'daki keşiflerime dair. Bu sabah şu soruyu attım ortaya: "Hadi bana dinlenecek güzel albümler önerin. Ruh Halim: Artık hayatımda yeni ve güzel şeyler oluyor gibi, nazar değmesin." Cevaplar gecikmeden geldi, öneriler "Salı Dinlemeleri" namlı bu yazıya kaynaklık etti:


- James, 19 Nisan'da mini bir albüm çıkaracakmış, adı The Night Before imiş. Bu adresten dinlenebilirmiş, bize James'i İstanbul'da dinleyebilmek düşebilirmiş.


- Ruh halime en uygun şarkılar bu adresten geldi, Princess Crocodile şarkısı herhalde beş kez üstüste dinlendi.


- Açık Radyo'daki Ay Palas programından sabah teşekkür geldi, geçen programın playlist'i e-postaya ekliydi. Pazartesi Ay Palas'ın dinleyici seçkisine kulak verdiyseniz Patrick Wolf'den Augustine'i dinlemişsinizdir. Ben seçtim, ben seçtim! Dinlemediyseniz, işbu linkten dinlemenizi öneririm.


- Bu şarkının bulunduğu albümün güzel olduğu yönünde öneri geldi, kara kaplı Moleskine'e şarkının adı sanı yazıldı.


Tüm bu önerileri yapan arkadaşlarıma teşekkür etmeyi unutmadım, belki buradan yazılmasını istemezler diye adreslerini yazmadım. Güzel insanlarla karşılaşmanın yeri/zamanının olmadığına inandım, yeter ki aradığınızı doğru yerde arayın diye de mesaj kaygımı iliştirdim.


İyi dinlemeler!

Salı Dinlemeleri

Ben Twitter'ı boşa sevmiyorum. Hıncal Uluç Twitter kullananları hayatlarını teşhir etmekle, dedikoduculukla vs. suçlasa da, Nazlı Ilıcak dişçi koltuğundaki görüntüsünü koyarak işin suyunu çıkardıysa da ben hala harikulade bir iletişim aracı olduğunu düşünüyorum. Bu biraz da Twitter'da kimleri takip ettiğinize göre değişiyor. Takip listenize dedikoducu sosyetik güzel eklerseniz, Twitter sizin için bir dedikodu aracı olmaktan öteye gitmez pek tabi. Önemli olan, hangi soruların cevabını aradığınız, sonra da o aradığınız cevaba uygun insanları takip edip etmediğiniz.




Amacım Twitter Nasıl Kullanılır? dersi vermek değil elbette. Bunu yapan internette onca kaynak site bulabilirsiniz. Benim anlatacaklarım, Twitter'daki keşiflerime dair. Bu sabah şu soruyu attım ortaya: "Hadi bana dinlenecek güzel albümler önerin. Ruh Halim: Artık hayatımda yeni ve güzel şeyler oluyor gibi, nazar değmesin." Cevaplar gecikmeden geldi, öneriler "Salı Dinlemeleri" namlı bu yazıya kaynaklık etti:


- James, 19 Nisan'da mini bir albüm çıkaracakmış, adı The Night Before imiş. Bu adresten dinlenebilirmiş, bize James'i İstanbul'da dinleyebilmek düşebilirmiş.


- Ruh halime en uygun şarkılar bu adresten geldi, Princess Crocodile şarkısı herhalde beş kez üstüste dinlendi.


- Açık Radyo'daki Ay Palas programından sabah teşekkür geldi, geçen programın playlist'i e-postaya ekliydi. Pazartesi Ay Palas'ın dinleyici seçkisine kulak verdiyseniz Patrick Wolf'den Augustine'i dinlemişsinizdir. Ben seçtim, ben seçtim! Dinlemediyseniz, işbu linkten dinlemenizi öneririm.


- Bu şarkının bulunduğu albümün güzel olduğu yönünde öneri geldi, kara kaplı Moleskine'e şarkının adı sanı yazıldı.


Tüm bu önerileri yapan arkadaşlarıma teşekkür etmeyi unutmadım, belki buradan yazılmasını istemezler diye adreslerini yazmadım. Güzel insanlarla karşılaşmanın yeri/zamanının olmadığına inandım, yeter ki aradığınızı doğru yerde arayın diye de mesaj kaygımı iliştirdim.


İyi dinlemeler!

23 Mart 2010 Salı

Bizden Size Teşekkür

Geçen gün sorduk, Alternatif-İstanbul hakkında düşünceniz nedir? diye. Amaç yalnız konser davetiyesi vermek değildi, kendi acımasız özeleştirilerimiz dışında siz bu taraflara nasıl bakıyorsunuzu öğrenmekti derdimiz.



Dediniz ki, Alternatif-İstanbul'u seviyorum, çünkü İstanbul'da olup biten her şeyden haberim oluyor. Böylece, çok vakit harcamıyor, zamanımı verimli kullanıyorum. Eh, hepsi olmasa bile en iyilerinden oluyor diyelim. Biz kendimizin gitmeyeceği hiçbir şeyi yazamayan tipleriz zira. Bunu siz de farketmişsiniz zaten,
"güncel olarak istanbuldaki kaliteli etkinliklerin (farklı alanlardan) hepsini aynı anda takip etme olanağı tanıyor" cevabınız bunu gösternekte. Bir diğeriniz dopdolu içeriğimizi sevdiğini belirtmiş, bir başka yorum ise, davetiyelerin cezbedici olduğunu tırnak içinde gülümseyerek söylemiş. İstanbul ile ilgili bir avuç "iyi" websitesinden biri olduğumuzu da kalın harflerle yazmışsınız.


Eleştirilere gelince, yayınlanan haberlerde bilgi verici linkler vermemizi söyleyen de olmuş, etkinlik haberlerini son anda vermememizi öneren de... Daha fazla davetiye vermemizi arzu ettiğini yazan da olmuş, daha çok yazı girmemizi isteyen de... Eskiden sinema konusunda daha fazla yazı okuduğunu ileten de olmuş, tiyatro kategorisine yeterli önemi addetmediğimizi de...


Tüm eleştiriler ve öneriler öyle yapıcı, öyle güzeldi ki, hepsini başucumuza katlayıp koyduk. Daha paylaşımcı, daha bilgi verici ve daha kaliteli içerik sunmak adına kamçılandık. Belki aynı şey değil ama, tüm satırlarınızdan bir dergiye ya a gazeteye gelen o özel okuyucu mektuplarını okuduğumuzda aldığımız tadı aldık.


Teşekkür ederiz.


Bizden Size Teşekkür

Geçen gün sorduk, Alternatif-İstanbul hakkında düşünceniz nedir? diye. Amaç yalnız konser davetiyesi vermek değildi, kendi acımasız özeleştirilerimiz dışında siz bu taraflara nasıl bakıyorsunuzu öğrenmekti derdimiz.



Dediniz ki, Alternatif-İstanbul'u seviyorum, çünkü İstanbul'da olup biten her şeyden haberim oluyor. Böylece, çok vakit harcamıyor, zamanımı verimli kullanıyorum. Eh, hepsi olmasa bile en iyilerinden oluyor diyelim. Biz kendimizin gitmeyeceği hiçbir şeyi yazamayan tipleriz zira. Bunu siz de farketmişsiniz zaten,
"güncel olarak istanbuldaki kaliteli etkinliklerin (farklı alanlardan) hepsini aynı anda takip etme olanağı tanıyor" cevabınız bunu gösternekte. Bir diğeriniz dopdolu içeriğimizi sevdiğini belirtmiş, bir başka yorum ise, davetiyelerin cezbedici olduğunu tırnak içinde gülümseyerek söylemiş. İstanbul ile ilgili bir avuç "iyi" websitesinden biri olduğumuzu da kalın harflerle yazmışsınız.


Eleştirilere gelince, yayınlanan haberlerde bilgi verici linkler vermemizi söyleyen de olmuş, etkinlik haberlerini son anda vermememizi öneren de... Daha fazla davetiye vermemizi arzu ettiğini yazan da olmuş, daha çok yazı girmemizi isteyen de... Eskiden sinema konusunda daha fazla yazı okuduğunu ileten de olmuş, tiyatro kategorisine yeterli önemi addetmediğimizi de...


Tüm eleştiriler ve öneriler öyle yapıcı, öyle güzeldi ki, hepsini başucumuza katlayıp koyduk. Daha paylaşımcı, daha bilgi verici ve daha kaliteli içerik sunmak adına kamçılandık. Belki aynı şey değil ama, tüm satırlarınızdan bir dergiye ya a gazeteye gelen o özel okuyucu mektuplarını okuduğumuzda aldığımız tadı aldık.


Teşekkür ederiz.


Carmen Souza Portegid Albümü ile İstanbul'da


Uzun, upuzun ve de bu sene her nedense çok kasvetli geçen bir kış mevsiminin ardından bahar sonunda kapıyı çaldı sanırım. Evin karşısındaki erik ağacı çiçeklendi, "kış gelse de sıcak şarap içsek battaniye altında" muhabbetleri "erik çıksa da bahçede/balkonda tuzlayıp yesek" şeklinde evrildi. Kediler pencere önlerine ya da kaldırımlara devrildi, her açılan telefona "Alo" dan sonra "oh bahar geldi artık, güneş ne güzel ısıtıyor" cevabı verildi.



Baharın her canlı üzerindeki olumlu etkisi herkesin malumu. Beni ise, baharla birlikte yeni projeler, yeni arkadaşlar, yeni kitaplar ve güzel müzikler heyecanlandırır oldu. Dünya müziğinin güzel sesleri sokağıma uğradıkça içim pırpır etti, kışta az biraz solan yüzüme renk geldi.



Yüreğime neşe salan müzisyenlerden biri de, Portekiz'in Lizbon kentinden dünyalıların kulaklarına ulaşan Carmen Souza. Theo Pas'cal, Ella Fitzgerald, Horace Silver, Luis Morais, Cesária Évora, Joe Zawinul, Bill Evans, Nina Simon, Billie Holiday, Joni Mitchell, Keith Jarret, Diana Krall gibi isimleri esinlendiği isimler hanesine yazan Carmen, 'Ess e nha Cabo Verde' ve 'Verdade' albümleri ile takip edilesi müzisyenlerin arasına adını yazdırdı. Afro-beat ve caz türlerini harmanladığı müziğinin en son meyvesi ise, 2010 yılında çıkardığı Protegid albümü.


Carmen, aile köklerinin bağlı olduğu Cabo Verde ritimleriyle Afro-latin notalarını bir araya getirdiği son albümünün konseriyle bugün (23 Mart Salı) Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda İstanbullu dinleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor. Konserin başlama saati 20:00, biletleri ise 40 lira ve 36 lira'dan satılıyor.


Carmen Souza Portegid Albümü ile İstanbul'da


Uzun, upuzun ve de bu sene her nedense çok kasvetli geçen bir kış mevsiminin ardından bahar sonunda kapıyı çaldı sanırım. Evin karşısındaki erik ağacı çiçeklendi, "kış gelse de sıcak şarap içsek battaniye altında" muhabbetleri "erik çıksa da bahçede/balkonda tuzlayıp yesek" şeklinde evrildi. Kediler pencere önlerine ya da kaldırımlara devrildi, her açılan telefona "Alo" dan sonra "oh bahar geldi artık, güneş ne güzel ısıtıyor" cevabı verildi.



Baharın her canlı üzerindeki olumlu etkisi herkesin malumu. Beni ise, baharla birlikte yeni projeler, yeni arkadaşlar, yeni kitaplar ve güzel müzikler heyecanlandırır oldu. Dünya müziğinin güzel sesleri sokağıma uğradıkça içim pırpır etti, kışta az biraz solan yüzüme renk geldi.



Yüreğime neşe salan müzisyenlerden biri de, Portekiz'in Lizbon kentinden dünyalıların kulaklarına ulaşan Carmen Souza. Theo Pas'cal, Ella Fitzgerald, Horace Silver, Luis Morais, Cesária Évora, Joe Zawinul, Bill Evans, Nina Simon, Billie Holiday, Joni Mitchell, Keith Jarret, Diana Krall gibi isimleri esinlendiği isimler hanesine yazan Carmen, 'Ess e nha Cabo Verde' ve 'Verdade' albümleri ile takip edilesi müzisyenlerin arasına adını yazdırdı. Afro-beat ve caz türlerini harmanladığı müziğinin en son meyvesi ise, 2010 yılında çıkardığı Protegid albümü.


Carmen, aile köklerinin bağlı olduğu Cabo Verde ritimleriyle Afro-latin notalarını bir araya getirdiği son albümünün konseriyle bugün (23 Mart Salı) Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda İstanbullu dinleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor. Konserin başlama saati 20:00, biletleri ise 40 lira ve 36 lira'dan satılıyor.


22 Mart 2010 Pazartesi

İyi ki Doğdun da Büyüdün Açık Radyo!


Sene 2007. Duvarları mavi boyalı bir oda. Olayın geçtiği yer Eskişehir.Açık Radyo'ya online bağlanmışım. Açık Radyo Dinleyici Destek Projesi'ni dinlemekteyim. Hümeyra geçiyor mikrofona, Kings of The Convenience'dan Misread'i çalıyor. Uğur Yücel alıyor sazı eline, Caetano Veloso çalıyor. Ben içimde İstanbul özlemi, hem dinliyorum, hem bir tuhaf hallerdeyim.



Sene 2009. Aylardan bir ay, günlerden bir gün. Diplomam elimde, ekmeğimin peşindeyim. Sabah 08:00. Hızlı adımlarla deniz otobüsüne yetişiyorum. Kulağımda kulaklık, kulaklıkta Ömer Madra. "Merhaba Kainat" diye sesleniyor. Avi ile birlikte Saatli Maarif Takvimi'ni okuyup, Açık Gaste'yi açıyor. Nasıl yumuşak bir sesi var! Nerede küresel ısınma, hak-hukuk mücadelesi, gündemi etkileyen bir olay, haksızlığa uğramış bir canlı ile ilgili bir haber var, Açık Radyo stüdyosundan ses olup bana uçuyor. Arada nefis mi nefis şarkılarla. Sabah kaçırdım mı, gece tekrarına dalıyorum.


Tilbe Saran Oğuz Atay'dan, Flaubert'ten vs. satırlar seslendiriyor. Pazartesi Hilmi Tezgör'ün Vertigo'sunda, Salı günü ise Seda Binbaşgil'in Esintiler'inde arayan olursa çalan telefonu zor duyuyorum. Ay Palas'ı ve B Yüzü'nü kaçırmamaya azami gayretim var. Uzun sözün kısası, "Merhaba, Ben Ezgi. Bir Açık Radyo dinleyicisiyim ve size İstanbul'dan yazıyorum."


Dediler ki, Açık Radyo 15. yaşına girecekmiş. Açık Radyo’da Cumartesi geceleri “Soul Sendikası” programını yapan Dirk ve Ansel bu akşam (22 Mart Pazartesi) soluğu Babylon'da alıp müzikseverlerle Funk ve Soul ateşini yakacaklarmış.


Pazartesi sendromu diye bir şeye inanmıyorum ama varsa en iyi başetme yollarından biri de müziktir derseniz, bu akşam yolunuzu Babylon'a düşürün ve Açık Radyo'ya da mutlu ve uzun yıllar dileyin derim.


İyi ki Doğdun da Büyüdün Açık Radyo!


Sene 2007. Duvarları mavi boyalı bir oda. Olayın geçtiği yer Eskişehir.Açık Radyo'ya online bağlanmışım. Açık Radyo Dinleyici Destek Projesi'ni dinlemekteyim. Hümeyra geçiyor mikrofona, Kings of The Convenience'dan Misread'i çalıyor. Uğur Yücel alıyor sazı eline, Caetano Veloso çalıyor. Ben içimde İstanbul özlemi, hem dinliyorum, hem bir tuhaf hallerdeyim.



Sene 2009. Aylardan bir ay, günlerden bir gün. Diplomam elimde, ekmeğimin peşindeyim. Sabah 08:00. Hızlı adımlarla deniz otobüsüne yetişiyorum. Kulağımda kulaklık, kulaklıkta Ömer Madra. "Merhaba Kainat" diye sesleniyor. Avi ile birlikte Saatli Maarif Takvimi'ni okuyup, Açık Gaste'yi açıyor. Nasıl yumuşak bir sesi var! Nerede küresel ısınma, hak-hukuk mücadelesi, gündemi etkileyen bir olay, haksızlığa uğramış bir canlı ile ilgili bir haber var, Açık Radyo stüdyosundan ses olup bana uçuyor. Arada nefis mi nefis şarkılarla. Sabah kaçırdım mı, gece tekrarına dalıyorum.


Tilbe Saran Oğuz Atay'dan, Flaubert'ten vs. satırlar seslendiriyor. Pazartesi Hilmi Tezgör'ün Vertigo'sunda, Salı günü ise Seda Binbaşgil'in Esintiler'inde arayan olursa çalan telefonu zor duyuyorum. Ay Palas'ı ve B Yüzü'nü kaçırmamaya azami gayretim var. Uzun sözün kısası, "Merhaba, Ben Ezgi. Bir Açık Radyo dinleyicisiyim ve size İstanbul'dan yazıyorum."


Dediler ki, Açık Radyo 15. yaşına girecekmiş. Açık Radyo’da Cumartesi geceleri “Soul Sendikası” programını yapan Dirk ve Ansel bu akşam (22 Mart Pazartesi) soluğu Babylon'da alıp müzikseverlerle Funk ve Soul ateşini yakacaklarmış.


Pazartesi sendromu diye bir şeye inanmıyorum ama varsa en iyi başetme yollarından biri de müziktir derseniz, bu akşam yolunuzu Babylon'a düşürün ve Açık Radyo'ya da mutlu ve uzun yıllar dileyin derim.


21 Mart 2010 Pazar

Hem karın iyi yemeğe doyar, hem ruh iyi müzikle çoşar





Otto'yu severiz. Kalabalığı kapıdan taşsa da, kimi zaman keşmekeşi ile bunaltsa da Otto Tünel tüm Otto'lar içinde en sevdiğimizdir. İyi Sangria içebilir, pesto soslu pizzasıyla gustonun dibine vurabilir, başka güzel yemekler tadabilirsiniz. Santralİstanbul içinde konuşlanmış Otto Santral ise, özellikle haftasonunun en gidilesi yeridir kişisel İstanbul rotamızda.


Sevdiğimiz mekanlardan "yenilendik" haberleri gelince biraz tırsarız aslını isterseniz. Acaba, deriz, acaba "o eski sevdiğimiz halinden eser yok şimdi" mi dedirtecek bize? Neyse ki Otto'larda böyle bir endişeye mahal yok. Yenilenen, her Otto'nun halet- ruhiyesine, müdaviminin tarzına göre yenilenen yemekler. Fransız şef Pierre-Jean Levy'nin ellerine bırakılan menüde Otto klasiği ince hamurlu, bol malzemeli pizzaların yanı sıra başka leziz yemekler de eklenmiş. İstanbul'un benim diyen restaurantlarının artık daha bir önem atfettiği çocuklar Otto'nun da gündemine girmiş, çocuk menüleri hazır edilmiş.

Otto'nun güzelliği yalnızca yemekle sınırlı değil. Yemeğinizi yiyip, zengin kalkışı yapıp gitmiyorsunuz. Otto Tünel (canım) ve Otto Sofyalı'da yemek sonrası Nu-disco, house, indie pop ve electronica müzikleri İstanbullu ve dünyalı DJ'lerin pikapından size ulaşıyor. Otto Santral ise, malumunuz olduğu üzere öğleden sonraya uzayan nefis brunchları ve de devamında gelen caz performansları ile meşhur.


Sadece votka gelincik şatları için bile gidilir ama pizza-makarnayla sınırlı kalmadan İtalyan mutfağı tadılacak en mühim mekanlardan Otto. Ellerinde votkayla kapı önü piyasa yapanlar ise bilindik ve bazen sevimsiz olabilen bir manzara. Yine de kızmayın, onları öyle kabul edin, çoğu zaman ters bakışlarla karşılaşma pahasına yerine göre "iyi günler, iyi akşamlar" deyin, iletişimi esirgemeyin... Son bir kişisel not, bu yazıda Otto Tünel'e ayrı bir önem addettiğimiz için diğer Otto kardeşlerinden özür dilemeyi ihmal etmeyelim, ne de olsa Alternatif-İstanbul kişisel görüşlerden ve hazlardan yola çıkan bir İstanbul rehberi.


Otto Tünel: Asmalımescit Mah. Şehbender Sok. No:5/1 Beyoğlu, Tünel - ISTANBUL


Tel: 0212 292 70 15


Otto Santral: Santral İstanbul, Eski Silahtarağa Elektrik Santrali


Kazım Karabekir Cad. No: 1 Silahtar Mahallesi, Eyüp 34060 İstanbul


Tel: 0212 427 18 89


Otto Sofyalı: Asmalı Mescit Mah. Sofyalı Sok. No:22/A Tünel Beyoğlu


Tel: 0212 252 65 88

Hem karın iyi yemeğe doyar, hem ruh iyi müzikle çoşar





Otto'yu severiz. Kalabalığı kapıdan taşsa da, kimi zaman keşmekeşi ile bunaltsa da Otto Tünel tüm Otto'lar içinde en sevdiğimizdir. İyi Sangria içebilir, pesto soslu pizzasıyla gustonun dibine vurabilir, başka güzel yemekler tadabilirsiniz. Santralİstanbul içinde konuşlanmış Otto Santral ise, özellikle haftasonunun en gidilesi yeridir kişisel İstanbul rotamızda.


Sevdiğimiz mekanlardan "yenilendik" haberleri gelince biraz tırsarız aslını isterseniz. Acaba, deriz, acaba "o eski sevdiğimiz halinden eser yok şimdi" mi dedirtecek bize? Neyse ki Otto'larda böyle bir endişeye mahal yok. Yenilenen, her Otto'nun halet- ruhiyesine, müdaviminin tarzına göre yenilenen yemekler. Fransız şef Pierre-Jean Levy'nin ellerine bırakılan menüde Otto klasiği ince hamurlu, bol malzemeli pizzaların yanı sıra başka leziz yemekler de eklenmiş. İstanbul'un benim diyen restaurantlarının artık daha bir önem atfettiği çocuklar Otto'nun da gündemine girmiş, çocuk menüleri hazır edilmiş.

Otto'nun güzelliği yalnızca yemekle sınırlı değil. Yemeğinizi yiyip, zengin kalkışı yapıp gitmiyorsunuz. Otto Tünel (canım) ve Otto Sofyalı'da yemek sonrası Nu-disco, house, indie pop ve electronica müzikleri İstanbullu ve dünyalı DJ'lerin pikapından size ulaşıyor. Otto Santral ise, malumunuz olduğu üzere öğleden sonraya uzayan nefis brunchları ve de devamında gelen caz performansları ile meşhur.


Sadece votka gelincik şatları için bile gidilir ama pizza-makarnayla sınırlı kalmadan İtalyan mutfağı tadılacak en mühim mekanlardan Otto. Ellerinde votkayla kapı önü piyasa yapanlar ise bilindik ve bazen sevimsiz olabilen bir manzara. Yine de kızmayın, onları öyle kabul edin, çoğu zaman ters bakışlarla karşılaşma pahasına yerine göre "iyi günler, iyi akşamlar" deyin, iletişimi esirgemeyin... Son bir kişisel not, bu yazıda Otto Tünel'e ayrı bir önem addettiğimiz için diğer Otto kardeşlerinden özür dilemeyi ihmal etmeyelim, ne de olsa Alternatif-İstanbul kişisel görüşlerden ve hazlardan yola çıkan bir İstanbul rehberi.


Otto Tünel: Asmalımescit Mah. Şehbender Sok. No:5/1 Beyoğlu, Tünel - ISTANBUL


Tel: 0212 292 70 15


Otto Santral: Santral İstanbul, Eski Silahtarağa Elektrik Santrali


Kazım Karabekir Cad. No: 1 Silahtar Mahallesi, Eyüp 34060 İstanbul


Tel: 0212 427 18 89


Otto Sofyalı: Asmalı Mescit Mah. Sofyalı Sok. No:22/A Tünel Beyoğlu


Tel: 0212 252 65 88

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons