9 Nisan 2007 Pazartesi

Beni Rahatta Dinleyin


Kuzguncuk'ta Edith Piaf çalan eskici dükkanındaki ahşap piyano.



Yıllar, yıllar önce küçük bir sahil kasabasında tatildeyiz. Günler benim için yeni olmaya başlamış böğürtlenleri çalılardan toplamakla, denizin içinde 3 olan takla rekorumu geliştirmeye çalışmakla, Teksas, Tommiks ve Zagor okumakla geçiyor... Birgün, artık dönüşümüze sayılı günler kala bardaktan boşalırcasına bir yağmur yağmaya başladı. Ne dalından böğürtlen yemeye ne de denizde dalgalarla boğuşmaya gidemeden akşam oldu.Valizde arada haberleri dinleriz diye aldığımız küçük bir banyo radyomuz vardı, annem somurtkan kızını eğlendirsin diye onu çıkardı, koydu başucuma. Heyhat, ormanların, dağların ve denizin arasında kalmış bu yerde hiçbir radyo frekansı tutmuyor. Arada sırada Bulgar radyosunun anonsları geliyor kulağıma, ona bile razıyım aslında, yeter ki ses olsun. Uzun uzun kurcaladıktan sonra nihayet anlamlı sesler duymayı başardım, önce cızırtılı, sonra netleşen bir melodi doldurdu odayı. Yıllar sonra Jules Massenet'in Thais operasının Gheorghe Zamfir yorumu olduğunu öğreneceğim dinlediğimin, ama o günlere daha var. Kaldığımız küçük pansiyon odasındaki yatağıma uzandım. Dinledim...Dinledim...Notalar Karadeniz'in sağanağına karıştı. Denizin dalgasına karıştı. Istırancanın yeşiline karıştı. Flütün sesine kapıldım, piyanoya kapıldım. Sonra da uykuya... Yıllar oldu o küçük sahil kasabasına gitmeyeli ama ben hala aynı melodilerle dolu odada yatağıma uzanıp kendimi deniz kıyısında duyumsayabiliyorum. Gidebildiğim en uzak yer Burgazada olsa bile... Sizlerle İstanbul fotoğrafları paylaşacağım yine, ama ondan önce çok sevdiğiniz bir şarkının sesini açın sonuna kadar...Sonra beni rahatta dinleyin, İstanbul'a gidiyoruz çünkü... (hmm yok olmuyor, benden romantik olmaz, olsa olsa ormantik olur. Hale bak, iki satır nostalji yapalım dedik, karışa karışa bir hal olduk. Halbuki 2 sene önce böyle miydim ben? Sanırım yaşlandıkça Aysel Gürel'e döneceğim. Amiiin!)


Burası Kuzguncuk...Yanmış bir yalının bahçesine bir kulübecik kondurmuş birileri. Dünyanın en şanslı evi ve çamaşırları bunlar olsa gerek. Boğaza karşı, boğazın rüzgarıyla kuruyorlar ne de olsa...



Açıkhava antikacısı:Yağlıboya tablolar ve eski kilimler, Kuzguncuk'ta bir kaldırım.




Mirimah Sultan Camisi'nin avlusundaki kuş yuvaları. Kuşlar su içsin diye
mezarlara oluklar yaptıran bir kültürden geliyoruz ne de olsa.




0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons