Bir süreliğine de olsa derdinizi tasanızı bir kenara bırakın ve sizinle önce Anadolu’nun güneydoğusuna, sonra da Balkanlar’a bir uzanalım. “Biletimiz İstanbul’a Kesildi” ile tanıştığımız Mıgırdiç Margosyan’ı keşfe devam edelim, akabinde Balkanların davulunu, klarnetini, buzukisini alıp punk ile birleştiren ve yüreğimize neşe salan Kultur Shock ile tanışalım.
Mıgırdiç Margosyan, “Biletimiz İstanbul’a Kesildi” adlı kitabında bir çilingir sofrasında iki lafın belini kırıyormuşuzcasına bir Türkçe ile sizi sarıp sarmalar. Aynı tadı yeri ve zamanı geldiğinde veya gelmese bile laf arasında hep anacağım Panait Istrati de vermektedir insana. Ne de olsa bu iki yazar da kendi yaşadıkları mahalleleri, kendi insanlarını, kendi dillerini ve kültürlerini anlatırlar iyisiyle/ kötüsüyle, eğrisiyle/doğrusyla, eksiğiyle/ tamıyla. Istrati Tuna ve Sereth boylarından türküler çığırır, efsaneleriyle de yüreğimizi dağlarken Margosyan Diyarbakır’ın sokaklarında kedi Mestan’ın kuyruğunda dolaştırır bizi. Kah anası Hanım Baco’nun odun ateşinde pişirdiği tandır ekmeğinin kokusu burnumuza gelir , kah nenesi Senem’in avludaki çamaşır ipine asılı uzun iç donunun gölgesinde uyuklarız Diyarbekir'in öğlen sıcağında , kah Der Arsen adlı çalgıcıdan bozma papazın Pazar ayininde yanık sesiyle söylediği ilahileri dinler, İsa’nın kanı yerine millete sunduğu Güzel Marmara şarabına bakar bakar içleniriz. Ayağımıza bir kutu Nuri Leflef ayakkabı boyası yuvarlanıp çarpar. Biliriz ki Margosyan’ın kaleminden dökülen isimlerin çoğu birbir terk-i diyar eylemiş, bize yalnızca anıları kalmıştır. Ama olsun, bu kitaplar da olmasa, bu türküler/şarkılar, efsaneler, sözlü anlatımlar olmasa biz şehir mahlukatları oradan oraya sürüklenip durduğumuz yaşamlarımızda nasıl tanıyabiliriz ki bu kadar değişik insanı/hayatı? “Söyle Margos Nerelisen?” kitabının Aras Yayıncılık’ın websitesindeki tanıtımında şöyle deniyor: “Öykülerinde, doğduğu yöreleri, Diyarbakır'ı, özellikle de 1940'lı, 1950'li yıllarda Diyarbakır'daki sıradan insanların günlük yaşamlarını sunan Margosyan, bu kitabında da bir Anadolu çeşnisiyle damaklarda çok değişik, hoş ve buruk bir tad bırakıyor. Ermeni, Süryani, Keldani, Pırot, Kürt, Türk, Yezidi gibi farklı kimlik ve kültürlerin Anadolu'su en yalın haliyle, renkli kişiliklerle gözlerimizin önüne seriliyor. Tarihin biraz öykü, öykülerin de biraz tarih olduğu, keşfedilmeyi bekleyen bir dünya kapı aralığından el sallıyor hepimize. Bu kitabı okuyunca, insan ister istemez, babasının her defasında inatla, ısrarla Margosyan'a sorduğu soruyu kendine yöneltme ihtiyacı duyuyor: "Sahi, ben nereliyim?" Bu soru hepimizin beyninde çınlıyor, biri sorduğunda baba memleketimizi bir çırpıda söyleyiveriyoruz, hatta yeni moda: “Babam şuralı ama ben İstanbul’da doğdum.” demek. Şu ara Anadolu’nun bir şehrinden olmak ayıp ya da klasa aykırı mıdır nedir, herkes İstanbullu olma telaşında. Aklıma Kuzguncuk’ta karşılaştığım Gümüşhaneli yaşlı adam geliyor: “Kızım ben 30 yıl önce geldim buraya ama sorma bir şey bilmem tarihi marihi hakkında.” “Dönmek istiyor musun?” diye sormuştum, “Toprak çağırır elbet…” diye cevap vermişti. İşte Istrati’nin de, Margosyan’ın da damağımızda şekerle karışık buruk bir tat bırakmasının sebebi bu bence: “Toprak çağırmış ve onlar bu çağrıya uyup yazmışlar…“
Birileri zamanında “Doğu-batı sentezinden kimseye zarar gelmez…” diye bir şeyler söylerdi, sahi kimdi o? Şarkı dilimin ucunda, söyleyen kimdi/ hangi gruptu onu düşünüp duruyorum da bulamıyorum bir türlü. Doğu/batı sentezi, füzyon falan hepsi bir yere kadar diye düşünenlerdenim doğrusu, has be has Rumeli havasının/ Ege Zeybeğinin/ İstanbul türküsünün/ Doğu uzunhavasının tadı tuzu başkadır ama öyleleri de var ki bir yandan çılgın punkrockindieobuşu ruhunuza hitap ediyor, öte yandan fıkır fıkır oynuyorsunuz. Gogol Bordello çıktı, mertlik bozuldu, Kultur Shock geldi, aklımızı uçurdu. Seviyoruz anasını satayım Fanfare’leri, Orkestar’ları, Tayfaları, Şoparları vs. Ondandır ki konu komşu dinlemeden açıyoruz sesini müziğin, evde çoluk çocuk toplaşıp kurtlarımızı döküyoruz. Gerek Kultur Shock olsun, gerek Koçani Orkestar ya da Fanfare Ciocarlia veyahut bizim buralardan Ciguli olsun alıp başımıza taç ediyoruz. Öğrendik ki 4 Mayıs’ta Balans Performıns Hol’ de Kultur Shock müziğini icra edecekmiş, gidebilecek şanslıları kıskanarak orta yerimizden çatlamadan susuyoruz. Canınız mı sıkkın? Aşk acısı mı çekiyorsunuz? Benim gibi “komşum bir katil” konulu seri cinayetler mi planlıyorsunuz, ya da bütün bunları geçtim, “havam yerinde alaturka oldum/oynamadan duramam…” mı diyorsunuz? Size iki doz “God is Busy, May I Help You? “ ile “Mastika” yazıyorum Kültür Şoku’ndan, aç karınla da tok karınla da alabilirsiniz. (bu arada havam yerinde/alaturka oldum… diye giden şarkıyı kim söylüyordu onu da hatırlayamadım ya hadi neyse…)
Son olarak bir de komsiye uğrayalım, "Hayde bree Margoo..." diyip rakı kadehini fondipleyelim. Siz de ben gibi taverna müziklerinin tutkunuysanız bu albümü de arşive katın. Sonra siz deyin sirtaki, ben diyeyim zeybek, Ege'nin iki yakası da sizin olsun, öte yakaya bir Kalimera/ Selam çakın, gale! "Çiftetelli Turkiko"da yerinizde duramayın, "Kaçe Ton Kanepe Mu" da hafif yollu hüzünlenin. Kali Diaskedasi/ İyi eğlenceler!
0 yorum:
Yorum Gönder