12 Nisan 2007 Perşembe

İstanbul'u Sevmezse Gönül, Aşkı Ne Anlar


Siz artık biliyorsunuz, tren yolculukları hayatımın önemli bir parçası. Dikkatim dağılmadan düşüncelere daldığım, hayaller kurduğum anların yarısından fazlası tren camına başımı dayadığım zamanlara ait. Bu sefer de uzun zamandır yapmadığım bir şey yapıp radyo dinliyorum İstanbul yolunda. TRT FM’i ve çektiği kadarıyla Radyo-1’i. Gündelik hayatta sıkıştırılmış MP3’leri player’a atıp çıkıvermek kolay geliyor. Her ayın 22’sinde 2 CD hakkım var, arşiv yapma adına. Radyo dinlemeyi ise son 2-3 aydır tümden hayatımdan çıkarmışım. Hani şehirlerarası yolculuk yaparken başınızı gökyüzüne kaldırırsınız da “Vay be, demek ki buluttan pamuk tarlası oluyormuş!” dersiniz, işte bu ona benziyor. Halbuki ben şehirde hiç önüme bakarak yürümem. Yani kayıtsız şartsız yalnızca gideceğim yere odaklanmam. Ama ben bile hayatımı öyle doldurmuşum ki dijitallerle, ancak kendi kendime kalabildiğim tren yolculuklarında eski ben ve eski benin yapmaktan hoşlandıkları aklıma geliyor. Ben radyodan usul usul akıp giden melodilerle uyurdum eskiden. Emektar Shaub-Lorenz sabaha kadar ninniler mırıldanırdı kısık sesle. Eskiden olduğu gibi trende uykuyla uyanıklık arasındaki ince çizgideyken Nesrin Sipahi’nin sesi geliyor kulağıma Raks makamından…

Halbuki radyo hala birileri için değerli. Öyle değerli ve özel ruhlara sahip ki bu insanlar, dinledikleri programlara faks ya da e-mail değil, kart ve mektup atıyorlar ücra şehirlerden. Her bir sözcüğü özenle seçilmiş ve incelikle yazılmış metinler bunlar. Programın sunucusu okurken onlar adına ben mutlu oluyorum.

Ve radyonun hala o kadar hakikatli bir yeri var ki hayatımda, kendimi temize çıkarmak adına ortaya döktüğüm hiçbir bahaneyi kabul etmiyor. “Benim sayemde”, diyor, “Şu anda dinlediğin müzisyenlerin yarısıyla benim sayemde tanıştın.” Haklı. “İstanbul’u sevmezse gönül/ aşkı ne anlar/ düşsün suya yer yer erisin eski zamanlar/sarsın bizi akşamda şarap rengi dumanlar/ bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan, ah Kalamış'tan…” çalıyor şimdi, kucağımda “İstanbul Hatıralar Kolonyası” adlı kitap, İstanbul ile dolu düşüncelerimle, İstanbul’a doğru akan trendeyim. İstanbul’dan Ankara’ya giden diğer tren ile selamlaşıyoruz, bu da en az radyo dinlemek kadar önemli bir ritüel. Ne de olsa tren gara girince hafif yollu gözleri dolan bir yapıya sahibim ve yine tren gara geldiğinde alkışlayan insanların yaşadığı bir şehrin havasını soluyorum.

Eski radyolara meraklı olanlar için Radio Museum'um websitesi

2 yorum:

Tacim dedi ki...

Beyaz I-pod mu, yoksa siyahından mı? Modanın herkesi esir almasının karşılığı ne olabilir?
Radyoda nostalji/radyo da nostalji.
Ben dinliyorum. Türkü çalan radyolara bakıyorum. Selda çalan, Ciwan Haco çalan, çok tutmasam da Barış, Cem çalanları da. Radyo Eksen falan hayatta dinlemem. Saat başı Tindersticks çalmaları müthiş ama kendilerine yaratmak istedikleri dinleyici kitlesini az çok bildiğim için soğuyorum onlardan.

TRT radyolarının bazı programları şahanedir. Bahsettiğin kristal tondaki anonslar radyo ile aramdaki mesafeyi yok ediyor, şarkıcı ile temasımı da kuvetlendiriyor.
-Yazın çok güzel, bu arada-
Power Türk mesela, modernize Türklerin mabedi gibi. Öyle sanıyorum ki arşivlerinde Hande Yener, Gülben Ergen, Demet Akalın ve birkaç kişinin CD'leri var sadece, dönüp dönüp o şarkıları çalıyorlar. Vasat bir radyo, anca 2. sınıf mağazalara fon müziği sunabilecek düzeydeler.

Televizyonu camdan atmak istemek sadece vasat filmlere özgü değil, bilgisayarı yok saymak çoğumuzun ihtiyacı. Amma radyo hep bir köşede kalmalı. Sezen Aksu'ya anca o anlar katlanabiliriz...

Ezgi dedi ki...

Ipod değil, 256 mb bir pembe player benimkisi. Modayla pek alakam yok. It's time to say goodbye dinlerken bir anda radyoya güle güle demiş olduğum aklıma geldi.

Benim türkü sevmemde TRT radyolarının katkısı büyüktür. Tercihim bu nedenle onlardan yana. Sabaha karşı Jazz programları vardı, ben onlarla uyurdum eskiden.

Radyo Eksen hiç fena değil ama radyo denince aklıma gelen ilk frekans değil. Dediğin gibi bazı şeyler övünme aracı olarak kullanıldığında sinir bozucu oluyor. Radyo Eksen dinlemeyeni dövüyorlar gbi bir yasa çıktı da haberimiz mi yok? Bu birilerinin "yalnızca cnbce izliyorum, bir de belgeseller o kadar." demesi gibi birşey. Halbuki yine TRT bir zamanlar klasikleriyle hayatımızı şenlendirirdi, şimdi de her pazar TRT2 deyim zira mükemmel Türk filmleri var, ev ahalisiyle oturup çekirdek çıtlatıp ağlıyoruz. Yeşilçam'ı da Serpil Çakmaklı için tercih ediyorum.

Radyoda da her konuda olduğu gibi takıntılarım var. Özel radyoyu neredeyse hiç dinlemiyorum.-ama Barış Manço'yu, Nilüfer'i vs. radyodan dinlemenin yeri ayrı, rastgelirsem keyfime diyecek olmuyor.

Sezen'in İstanbul Hatırası şarkısı pek güzel bu arada. Sözleri Aysel Gürel'den...

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons