“...Zaten bizde küçük kız çocuklarını para makinesi gibi yetiştirirler. Yani feminen, dişil unsurların kızlara öğretildiğini görmedim makyaj dışında. Makyaj da zaten erkek avının bir parçasıdır, kadın duyarlılığının gelişmesine bir katkı değil. Kendilerine özgü bir evren yaratamazlar çoğu zaman. Erkeklere düşman gibidirler (her şeylerini, tüm hayatlarını tek evlilik üzerine oynadıkları için), bu “arzulanan hapishane”, “arzulanan zorunluluk”a düşman olmalarından doğal ne olabilir? Suçluluk duygularıyla (belki cinsel) çocukların dünyasına inmekten çok, değişik yemekler öğrenmekten çok, yerleri, halıları yıkamaya gelirler.Tamam, temizlik imandan gelir ama çocuk ruhu da koca ruhu da ondan önce geliyor. Temiz, çok temiz evlerde yetiştirilen kadından korkan, kadına yabancı küçük canavarlar ne işe yarar, özel ve genel hayatta neyi çözümleyebilirler ki?” Lale Müldür, Bizansiyya, s:89 Notlar’a devam. Doğru demiş Müldür, yok mu etrafınızda böyle kadınlar? Mutsuz evliliklerini bir inat uğruna 20-25 yıl sürdürüp hayatı kendine de, etrafına da zehir eden orta yaşlı anneler, sırf egosunu tatmin edebilmek için ilişkisi olan bir adamı aklınca “ayartıp” akabinde kız arkadaşı hakkında dedikodu yapan, hiçbir temele oturmamış bu becerme bittiğinde ağlayıp sızlayan kız arkadaşlar falan hep aynı şeyi söylerler: “O’nu sürüm sürüm süründüreceğim!” Neyin savaşıdır bu anlayan beri gelsin. Bu Kings of The Convenience her derde deva şu ara, bu seferde “Winning A Battle, Losing A War” çınlıyor kulaklarımda. Umarım bu kavgaların ortasında kalıp da “the sun sets on the war/ the day breaks and everything is new” diyebilenlerdensinizdir. Yoksa katlanması da, dayanması da çok zor... "Asiye" türküsünün Kazım Koyuncu yorumu ne güzeldir, olsa da dinlesem... Ne içlidir o türkü, ne hoştur...Memleketimle tek bağımdır...
21 Nisan 2007 Cumartesi
Notlar-2
00:31
Ezgi
No comments
0 yorum:
Yorum Gönder