11 Nisan 2007 Çarşamba

Dünyadaki Bütün Arızalı Kadınlar Aşkına

“Eğer idare etmesini bilirsen, tehlikeli kadın yoktur.” Taksi Şöförü

Dünyadaki Bütün Arızalı Kadınlar: birleşin ve Almodovar’ı ilah ilan edin! Elinizin altında “Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar (Mujeres Al Borde De Un Ataque De Nervios)” ile “Annem Hakkında Her şey (Todo So Mi Madre)”i bulundurun, hiperaktif hallerinizde birincisini, bir omuza baş koyup hıçkırıklara boğulmak lazım geldiğinde ikincisini izleyin. Üzerine krem karamel tadındaki “Dönüş (Volver)”ü katın ve çevrenizdeki bütün erkekleri katledin. (sonuncusu şakaydı.)

Hiperaktif günümde olduğumdan ve gün boyunca maruz kaldığım erkeksel mevzulardan fena halde sıkıldığımdan olsa gerek arşivden “Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar” filmini çıkarıp “Oynat Cemşitcim” tuşuna bastım. (Cemşit benim emektar bilgisayara hard disk takıp format atan arkadaşımın zavallı yavrumun kulağına 3 kere fısıldadığı isim ne yazık ki.) “Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar” Almodovar'ın diğer filmlerinin aksine iki duygu arasında eli böğründe bırakmıyor insanı. Yani 90 dakika boyunca yalnızca gülüyorsunuz, bir gülüp bir ağlamak gibi dengesiz davranışlar sergilemiyorsunuz. 1988 tarihli filmde Almodovar’ın gözdesi Carmen Maura, ki biz kendisini Dönüş’ten ve tuhaf film La Comunidad’dan tanıyoruz, Julieta Serrano, ki Matador adlı filmin Bertha’sı desem akla gelir sanırım, Antonio Banderas, ki bu filmde tipi çok komik ve ayrıca kekeme olduğundan “Aaa, Antonio varmış, izleyelim de gözümüz gönlümüz açılsın!” diyecek ask böcekleri hiç izlemesin, ve de süper karizmatik burnu ile arz-ı endam eden Rossy de Palma kelimenin tam manasıyla döktürüyorlar.

Filmin öyküsü ise aslında pek eğlence kaldırmayacak türden. Ivan (Fernando Guillén) bütün kadınlarını sinir krizinin eşiğinde bırakıp bir sonrakinde teselli arayan ve kendini pek yakışıklı, pek karizmatik, pek her şey sanan olgun bir Kazanova ve de ayrıca Don Juan’dır. Lucia (Serrano) Ivan’ın cocuğunun annesi, Pepa(Maura) Lucia’yı aldattığı kadın, Paulina ise Pepa’yı aldattığı kadındır. Carlos(Banderas) ise Ivan’ın oğlu ve aynı zamanda Marisa’nın (De Palma) nişanlısıdır. Bir de Candela (Maria Barranco) adlı hafif yollu saftirik bir aşık vardır ki sevgilisi terörist bir Şii çıkınca aklını kaybedip Pepa’ya sığınır. Ama Pepa’nın kendisi zaten cinayetin eşiğindedir zira Ivan olacak alçak kendisini terk edip Paulina denen feminist avukat ile Stockholm’e gitme hazırlığı yapmaktadır. Aralarındaki basit bağlantıyı daha fazla deşerek filmin tadını kaçırmak istemem. Ufak tefek detaylardan bahsedip gerisini size bırakacağım. Örneğin filmdeki çok çok basit görünen detay, diyalog ve her Almodovar filminde olduğu gibi yerinde kullanılmış müziklerin sizi alıp götürdüğünü söylemem gerek. Filmi şenliğe çeviren bir başka ayrıntı Pepa ne zaman evinden çıkıp bir yere gitmesi gerekse bindiği taksinin dekoru. Taksi “Başka bir arzunuz?” sloganının gerçeğe dönmüş hali: dergiler, plaklar, kağıt mendil, kahve ve ışıklandırma yolcunun emrinde. Sarı kafa taksi şöförü ise tam bizim İstanbul’da her an karşımıza çıkacak cinsten, hani şu “hangi memlekettensin hemşerim” den girip “ne olacak bu Fener’in durumu?” sorunsalından dolaşıp konuyu “dünyanın haline ahvaline” getirenlerden. Tabi burası İspanya, Fener’in yerine Real Madrid’i koymak lazım gelir. Filmde ayrıca gördüğüm göreceğim en iyi deterjan reklamı var, filmi defalarca izlesem de bu sahnede gülmekten başım ağrıyor. (anlatmayacağım, merak edip filmi izleyin.) Pepa’nın feminist avukatın bürosunda kadına tokat attığı sahne ayrı bir fenomen. Paranoyak Candela ile sekreter ise filmin diğer harikaları.

Topu topu 90 dakikalık filmde daha başka süprizler ve detaylar da var. Bana göre Almodovar’ın en iyi filmi olma payesini “Annem Hakkında Her şey” den alamasa da “Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar” Almodovar'A neden kadınları en doğru çözümleyen Avrupalı yönetmen payesi verildiğini anlatır nitelikte. (kimi akıllılar bunu Almodovar’ın homoseksüelliğine bağlıyor.) Kadınlar arasındaki diyaloglar ve aralarında her ne geçerse geçsin kadınların birbirleriyle oturup konuşabilecekleri gerçeğini bir daha hatırlatıyor. Neymiş, kadın milletine akıl sır ermezmiş. Oysa her şey o kadar basit ki anlatması sayfalar sürer.

4 yorum:

fırat dedi ki...

Women on the Verge of a Nervous Breakdown'ı halaaa izleyemedim. Ama bu sene Pedro Almodóvar çoğu filmini hatim ettim. Bad Education favorim...

Birde bu yönetmen bir ara glam rock söylemiş diyorlar? Aslı var mı?

Ezgi dedi ki...

"La Mala Education" Almodovar filmleri arasında en zorlama olan gibi gelir hep bana, beğenmediğim anlamına gelmez, üzerinde uzun uzun düşündürecek kodlar bırakır insanın üzerinde.

Almodovar'ın glam grubunun adı Almodovar y McNamara. Filmdeki karakterlerinden de belli olur glamorous bir zat olduğu. Kırmızı renk ağırlıklı dekorlar, abartı, parıltı...

"Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar" ı ve "Yüksek Topuklar"ı es geçme derim.

Tacim dedi ki...

Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar'ın altına imzamı atarım...
Pedro'nun bizdeki karşılığı Ferzan. Hangisi daha yetkin, herkesin malumu. Hangisi duyguyu -daha- iyi yansıtıyor, herkes hemfikir.

Almodovar neden bu denli meşhur? Melodrama olan düşkünlüğü yüzünden. Robot dünyasının filmlerini çekmediği için.

Ezgi dedi ki...

Fatih Akın bence Almodovar'a daha bir yakın geliyor. Almodovar Madrid'i, Fath İstanbul'u anlatıyor güzel güzel. Ama benzerlik değil bu ikisi de şahsına münhasır.

Gene bu filme benzer bir DVD aldım 5 liraya,yine kadınları anlatıyor. Bakalım o nasıl bişey.

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons