28 Nisan 2007 Cumartesi

Straw Dogs


Bir film düşünün, hem çekildiği yıllarda ortalığı hacamat etsin, hem “Clockwork Orange/ Otomatik Portakal” ile birlikte gelmiş geçmiş en iyi psikolojik gerilim/şiddet filmi janrını paylaşsın, hem de şiddeti görselleştiriyor/sanatsallaştırıyor diye eleştirilere sürekli maruz kalan Quentin Tarantino’nun Reservoir Dogs filmine ilham versin… Tarantino sadece Uzakdoğu sinemasının samuraylarından feyz alıyor sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz, 1991 yapımı “Reservoir Dogs”un ağa babası 1971 yılında, Tarantino daha kısa pantolonla dolaşırken çekilen “Straw Dogs” tur.

Bir Sam Peckinpah filmi olan “Straw Dogs” aynı dönemde vizyona birlikte girdiği “Clockwork Orange” ile birlikte döneminin en cesur ve yırtıcı filmi olarak etiketlenir. Ulu Kubrick’in Antony Burgess’in aynı adlı romanından uyarladığı “Clockwork Orange” ile bir ortak noktası da insan doğasındaki şiddeti olanca açıklığıyla sunmasıdır. “Clockwork Orange” filminin baş karakteri Alex’in gizlemeye gerek duymadığı şiddet eğilimine karşın “Straw Dogs” ta melul ve kendi halinde bir adamın gelişen olaylar neticesinde nasıl dellenebileceği anlatılır.

Dustin Hoffman karısıyla birlikte Amerika'nın şiddet dolu ortamından kaçıp İngiltere'nin kırsalına yerleşme kararı alan ve sakinliği sinir bozucu David Summer’ı başarıyla canlandırır, öyle ki filmin bitimine doğru işler çığrından çıktığında dahi garip bir sükunetle karışık saldırcaktır evine zorla girenlere. Ancak filmin son sahnesinde “Clockwork Orange” da Alex’in her yakıp yıkışından sonra yüzüne yerleşen ifadenin aynısı David’in yüzüne de yerleşir: şiddet ve güç gösterisi sonucunda sağlanan tatminin hoşnutluğudur bu ifade bir anlamda. “Fight Club” da benzer bir hoşnutluğu Edward Norton yüzüne yumrukları bir bir yerken ya da Michael Haneke’nin “Funny Games” filminde kurban aileye işkence çektiren iki gencin yüzünde de görürüz. Bütün bu filmler “Straw Dogs”tan ilham almışlardır dersek yanılıyor olmayız belki de. “Straw Dogs” her sahnesiyle sosyolojik/ psikolojik açıdan derin derin incelenen, Amy’nin (Susan George) tecavüze uğradığı sahneyle feministlerin oklarına hedef olan, Henry Niles karakteriyle Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” ına gönderme yapan, Peckinpah’ın David ve Amy’nin evliliği üzerinden kadınlara karşı olanca kinini döküp saçtığı için en kişisel filmlerinden biri olarak lanse edilen, “herkes herkesi ısırabilir” temalı bir ustalık işidir. Filmin en çok tartışılan sahnesi Amy’nin tecavüze uğramasıdır, işbu sahnede Susan George zevk alıyormuş gibi oynamakla suçlanmıştır ama ben özellikle anal tecavüz sahnesinde tiksintiden başka bir şey göremedim oyuncunun yüzünde. Bu sahneyi iyi irdelemek için kırpılmamış/ sansürsüz bir kopyasını bulmanızı öneririm, piyasadaki DVD’si hem yorumlamak açısından, hem de içeriği açısından gayet başarılı. Demek istiyorum ki, bu filmi gösteren televizyon kanallarına güvenmeyin, RTÜK engeline takılırsınız. Sansür demişken filmin yukarıda sayılan ve daha pek çok nedenle gösterime girmesinin geciktiğini belirtmekte fayda var.

Şiddet, şiddet, şiddet… İD... Kadına yönelik şiddet direkt bedenine yönelik, bedenine sahip olmak yönünde ilerlerken erkekler arasında ise bir güç savaşına/ alanını savunma mekanizmasıma dönüşüyor filmde. David’in kutsal saydığı bütün değerleri bir bir elden geçiyor, önce karısına sahip olunuyor, sonra evine zorla giriliyor. David’in bütün bunlar olurken ki tavrı gayet açık: "This is my home, I can't let them in/ Burası benim evim, girmelerine izin vermem." Dedik ya film bütün insanlar dellenebilir, en nihayetinde içimizde var törpülenemeyen/ törpülenmemesi de gereken şiddet eğilimleri (törpülenmemesi gereken dedim ya bizim hoca duysa binmişti tepeme şiddeti iyi bir şeymiş gibi sunmayın diye. Burada nedensiz/ saçma sapan bir eğilimden söz etmiyoruz, David sınırlarını koruyor bütün evrim zincirindeki akrabaları gibi… Nedensiz şiddet üzerine ise “Funny Games” desem açıklayıcı olur sanırım, “Barda” yakın zaman Türk Sineması örneklerinden biri, iyi/ kötü tartışılır olmak kaydıyla….) her daim mevcut ve tatmin ettiğimizde yüzümüze hoşnut bir ifade de gelip konuyor. Hoffman yüzünden dinginlik akan zeki/ iyi/ aziz David karakterini öyle bir oynuyor ki ben filmin son yarım saatine kadar “ne uyuşuk/ hantal adamsın be kardeşim” diye oturduğum yerde duramamış, söylenmiş de söylenmiştim. Bu da benim içimdeki şeytan olsa gerek, neyse ki David kaynar sularla milleti haşlamaya, ayı kapanında yakalamaya, tüfekle ayaklarından vurmaya başladı da hantal yaftasından kurtuldu. Bir ayrıntı da Amy'nin uğradığı tecavüzden David'in haberinin olmayışı, karısına tecavüz eden adamı O'nu linç etmek isteyen kasabalılardan kurtarmak için can siperhane savaşmasıdır. (Henry, Janine adlı bir genç kızı boğarak öldürür. Kızın babası Tom ve diğer kasabalılar Henry'i linç etmek isterler. Bu kasabalı bilinci de Dogville'i mi andırıyor ne?) Filmin sonu ise ayrı bir ders/ izleyiniz görünüz… "Straw Dogs"u yeniden izlemek Mazhar’ın karısıyla internet kebabı/ yahnisi muhabbeti yaptığı o ilginç reklam filminin zırt pırt karşıma çıktığı dönemde iyi geldi ama içimizdeki canavarı zaptedelim. Gerçek hayattaki şiddet ne Kitano’nun filmlerindeki gibi şiirsel, ne Tarantino filmlerindeki gibi ironik zira…(mesaj kaygılı son bağlama, hellö örtmenim, sizin öğrencinizim!)

1 yorum:

ezop dedi ki...

Bu filmi seyrettiğimde (ben CNBC-e'den izlemiştim) ben de seninle aynı duyguları hissetmiş adamın sakinliği(uyuzluğu mu demeliydim) karşısında küplere binerken, kadının davranışları karşısında da adil dünya inancımı ne kadar bastırmaya çalışsam da pörtletmiştim. Adil dünya inancım ama sen de kaşındın be kızım öyle yarı çıplak gezinerek,adamlara cilveli işveli davranarak deyivermişti ben istemesem de. Zorlayıcı bir film kesinlikle.İnsanın kurtulmak istediği özelliklerinin hortlamasına neden olabiliyor.

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons