Son günlerde İstanbul'a dair gördüğüm her kitabı, eski-yeni olması farketmez, kütüphaneme ekleme isteğiyle yanıp tutuşuyorum. Üniversiteye başladığımdan beridir de gittiğim konserlerin, filmlerin ya da diğer etkinliklerin biletlerini ve broşürlerini atmıyorum ve bir zarfta biriktiriyorum. Kağıt kalabalığı yapmıyorlar zira kimi imzalı, kimisinde de benim aldığım notlar var. Onları yalnızca birer bilet olarak görmüyorum, ileride karıştırdığımda geçmişime dair unuttuklarımı hatırlatacak detayları bulacağıma inanıyorum. Bu bahsettiğim biriktirmeye "ephemera" deniyormuş, bunu da yeni öğrendim. "Gündelik hayata dair basılı malzemeleri biriktirmek" anlamına gelen "ephemera" oldukça keyifli bir uğraş, aradan yalnızca 4 sene geçmiş olsa bile üniversiteye ilk başladığımda gayetle klasik ve eskici olan müzik, film ve edebi eser anlayışımın okulun bitmesine sayılı günler kala nasıl gelişmeye
yüz tuttuğunu görmek çok ilginç geliyor.
Bugün yeni bitirdiğim Anatole France'ın Thais adlı kitabından bahsetmek istiyorum. Kitap, Antakya'da doğmuş ve güzelliğiyle ve oyunculuk yeteneğiyle dillere destan olmuş güzeller güzeli Thais'i ve ona inandığı Tanrı'nın öğretilerini anlatmak için yola çıkan İskenderiye'li rahip Pafnüs'ün öyküsüdür. Hristiyan keşiş, zengin bir ailenin oğluyken 20 yaşında kendisini dine adamış ve dünyevi bütün zevklerden kendisini mahrum bırakmayı tercih etmiştir. Pafnüs'e göre İskenderiye'nin soyluları ve zenginleri günahkar ve yalnızca saçıp savuran insanlardır. Bu nedenle Pafnüs kendisinin de bir zamanlar aynı kişilerin arasında olduğunu pişmanlık duyarak anımsamakta ve kendini dine ve basit yaşamına daha fazla vermektedir. Ancak bu kentsoylular arasında gördüğü Thais adlı kadın Pafnüs'ü öyle çok etkilemiştir ki bunu kendisine ancak şöyle açıklar: "Ben bu kadınla ilgileniyorsam yalnızca senin eserin olduğu içindir Tanrım!" Ve Pafnüs bir karar verir: Thais'i içinde bulunduğu günah çukurundan kurtararak kalan yaşamını dinine ve tanrısına bağlı, tertemiz ve günahsız geçirmesini sağlayacaktır. Pafnüs bu kutsal amacı uğruna yola çıkar, yolculuğu boyunca gördüğü puta ve ateşe tapanlara tiksintiyle bakar, har vurup harman savuranlara sürekli söylenir. Buraya kadar gayet klasikleşmiş bir öyküye France Timokles adlı bir bilgini ekleyerek hareket kazandırır. Timokles de basit bir yaşam biçimi sürmekte, en azıyla yetinmektedir ancak Pafnüs'ten farklı olarak bir dine ya da tanrıya inanmaz. Timokles niçin bu şekilde yaşadığını şu sözlerle açıklar: "İnsanlar nimet saydıkları şeylerden korktukları ya da kötülük zannetikleri şeylere katlandıkları için ıstırap çekiyorlar. Bu boş inancı kaldırın, bütün kötülükler yok olur!" Pafnüs temelde Timokles ile aynı şeyleri düşünse de Timokles'in farkı hiçbir dogma düşünceye inanmaması ve bir şeyi ötekine tercih etmek zorunda kalmadan özgür yaşamak istemesidir ki bu durum Pafnüs'ün aklını karıştırır. Bir anlamda Timokles felsefe, Pafnüs inançtır ve temelde aynı önermeleri sunsalar da biri sorgular, öteki kayıtsız kabul eder. Pafnüs'ün bağnazlığına karşı Timokles özgürlükçüdür. Timokles, Pafnüs'ün düşüncelerini doğru kabul edip hak yoluna sapmayınca Pafnüs bozulmuş olarak yoluna devam eder. Ne de olsa asıl hedefi günahkar fahişe Thais'tir. Ancak Pafnüs'ün Thais hakkında bilmediği birşey vardır ki o da Thais'in zaten hristiyanlık dini ile çocukluğunda tanıştığı, içinde tanrı inancının zaten bulunduğudur. Ancak aynı zamanda kendi deyimiyle "sevilmek ve sevişilmek için yaratılmış" bir kadındır ki bu özellikleri kendisine tanrının bahşettiğine inansa da yine de çelişkiye düşmekten kendini alamaz. İskenderiye'nin ve Antakya'nın en güzel tiyatro oyuncusunun ve fahişesinin etrafı kendisine tapan ve eğer bir kadına aşık olunmaktan kaçınılırsa Venüs'ün gazabına uğranılacağına inanan erkeklerle çevrilidir. Thais ise bundan son derece sıkılmıştır.
Pafnüs, kendine itiraf edemese de, yalnızca günahkar bir kadını hak yoluna döndürmek için yanına vardığına ikna etmeye çalışsa da aslında Thais'in etrafındakilerle kurduğu ilişkiler nedeniyle hissettiği asıl duygu kıskançlıktır. Pafnüs içten içe Thais'e delicesine aşıktır ve sırf bu duygunun varlığını bilmek bile ona acı verir. "Kirlenen bir ruhu temizlemek" diye bir yafta bulur çelişkisine ve Thais'i yola getirmeye and içer. Yalnız önceden dediğimiz gibi Thais'in doğuştan gelen bir ölüm korkusu ve tanrı inancı zaten vardır, Pafnüs cinsel isteklerini bastırarak bir keşiş gibi davrandıkça ve öğretilerini sundukça Thais de bunları doğru bulmaya başlar. Ancak France Pafnüs'in iç çelişkilerini öyle net anlatır ki Pafnüs'ün Thais'i tanrıya yakınlaştırmak istemesinin asıl nedeninin Thais'i yalnızlaştırmak ve yalnız kendinin kılmak olduğunu okuyucu anlamakta zorlanmaz. Thais kendisine hayran oldukça ve her dediğini yapmaya başladıkça güzel bir kadını etkileyebiliyor olmanın hazzını da duyar Pafnüs, her ne kadar amaç Tanrı'ya yaklaşmak olsa da. Uzun lafın kısası kendisi bu durumu görmezden gelse de Pafnüs en nihayetinde bir ademoğludur ve insanlığın temel idlerinden nasibini fazlasıyla almıştır. Pafnüs'ün inandıklarını uyguladığı taktirde Thais'e ölümsüzlüğü ve cenneti vadetmesi ayrı bir paradokstur zira Thais kapandığı manastırda ağır işlere dayanamayarak ölecek ve Pafnüs Thais'e bir kere bile dokunamadığı için üzüntü duyacaktır. Pafnüs inancını tipik bir bağnaz gibi "erdem ve iyilik" ölçüsü gibi kullanır, şüphecileri, Epikürcüleri, ilkçağ filozoflarını "utanmaz" olarak tanımlarken bilmediği birşey vardır ki o da herkesin erdeminin kendine olduğudur. Bu da şu cümleyle açıklanır ki kanımca kitabı en güzel özetleyiveren satırlardır: "İyi veya kötü bir yaşamın varlığından söz edilemez. Kişinin öz benliğinde hiç bir şey ne utanç vericidir ne değildir. Ne adelet vardır ne de adaletsizlik. Ne hoşa giden vardır ne can sıkıntısı. Ne iyi vardır ne de kötü. Nesnelere nicelik veren de, yemeğe tat veren tuz gibi, insanların kendi düşünceleridir."
0 yorum:
Yorum Gönder