Kuzguncuk’ta yaşayan insanlar semtleri hakkında neler söyleyecek diye merak edip karşılaştığım kişilerle sohbeti koyulaştırdım. 7 yaşından beri Kuzguncuk’ta yaşayanından tutun da 28 yıllık yaşamını hep burada geçirmiş bir genç adama kadar her çeşit insanla tanıştım. İlk sorum: “Kuzguncuk’ta yaşamak nasıl bir şey?” oldu. Bunu İstanbul’un yeni yerleşim birimlerinden birinde sorsanız oranın sakinleri muhtemelen “Yaşayıp gidiyoruz işte…” diye cevaplar. Ancak Kuzguncuklular yaşamlarını bu kadar basite indirgemiyorlar. Yolda karşılaşıp konuştuğum insanların çoğu emeğiyle geçinen, alt ve orta düzeyde geliri olan kişiler dolayısıyla Kuzguncuk’u en iyi onlar anlatabilir çünkü onlara göre bu semt kendilerine ait, sonradan yerleşip semtle herhangi bir bağ kuramadan yaşayıp giden “entellerin” değil. Bu ”entel” kavramı her sohbette kendini gösterince yorulunca bir şeyler atıştırmak için girdiğim ev yemekleri yapan sevimli bir dükkanda 1 yaşındaki mavi gözlü Hayat bebeğin 28 yıldır Kuzguncuk’ta yaşayan babasına: “Nedir entellerle alıp veremediğiniz? Ya da tam tersinden sormam gerekirse: Nedir onların sizle derdi?” diye sordum. Şöyle cevap verdi: “Adına entel denilen bir kesim var, bu insanlar Kuzguncuk halkından kopuk yaşıyorlar. Kuzguncuk’u kendi isteklerince anlatıyorlar etrafa, garip partiler yapıyorlar. Bence dejenere olmuş bunlar, asıl Kuzguncuklulara zerre kadar benzemiyorlar. Asıl semt sakinleri de zaten sevmez onları. Bakın, Kuzguncuk artık eskisi kadar rahat yaşanılan bir semt değil. Sahilde uyuşturucu kullanılır mesela, işte Kuzguncuk gecekondular, enteller ve asıl sakinleri arasında bölünmüş bir semt. Ama yine de bazı değerlerini yitirmedi. Eşim iki senedir Kuzguncuklu ama sokakta herkes selam verir, halini hatırını sorar.” Uzunca bir sohbetten sonra adıyla yaşamasını gönülden dilediğim Hayat bebeğin anne ve babasının yanından ayrılıyorum. İkinci makara filmimi Nikon'a takıyor ve evlerin fotoğrafını çekmeye devam ediyorum. Alışverişini bitirmiş evine doğru yürüyen Zuhal Hanım nereyi aradığımı soruyor, özellikle belli bir yeri aramadığımı, yalnızca Kuzguncuk ile ilgili bilgi almak istediğimi söylüyorum. Tam adamına rastgelmişim meğerse, Zuhal Hanım 7 yaşından beri bu semtte yaşıyor, bir partinin mahalle temsilcisi. Kaldırımın köşesine oturuyorum, o da poşetlerini kenara bırakıyor, başlıyor anlatmaya: “ Buraya ilk yerleşenler Yahudiler. Sonra Kayseri’den Ermeniler geliyor, sonra da Rumlar… Türkler en son yerleşenler semte. Bütün bu çok ulusluluğuna/ dinliliğine rağmen hep bir arada yaşar gideriz biz. Bazen birileri gelir, fotoğraflar çeker, çekerken “Burası dedemin eviydi…” diye ağlar. Kuzguncuk’un delisiyle tembeli boldur. (tam bu noktada hah, tam bana göreymiş diyorum, Zuhal Hanım’la gülüşüyoruz, devam ediyor.) Meydandaki kahvelere gidersen görürsün tembel bolluğunu. Burada kime sorsan Kuzguncuk ile ilgili bir şey anlatır sana. Birlikte yaşar giderler.” Sinagog ve camiyi soruyorum sonra: “Evet”, diyor, “ Hoşgörünün simgesi gibi cami ile sinagog yan yana. Tarih kitaplarına geçmiştir Kuzguncuk Camisi ile Sinagog.” Teşekkür edip devam ediyorum gezime, İcadiye Caddesi’nin üst kısımlarına tırmanıyorum. Buralar ya yangın yeri, ya da gecekondu mahallesi. Sahildeki yalılar ile aralarında eski ahşap ya da taş evler var. Köşebaşında bir zerzevatçı var, halini hatırını sorduktan sonra fotoğrafını çekmek istediğimi söylüyorum, kırmıyor. Sonra bir yaşlı amca ile karşılaşıyorum, “Kuzguncuk?” diyorum, “Ben eskisini bilmem kızım, 30 yıl önce Gümüşhane’den göçtüm, hep çalıştım” diyor. ”Ben de Karadenizliyim” diyorum, “Sen neredensin?” diye soruyor, “Babam Giresunlu, 15’inden beri İstanbul’da yaşıyor. Ben İstanbul’un eline doğmuşum böylelikle” diyorum. Hooop, aramızda bir bağ kuruluveriyor, biz sonradan olma İstanbulluyuz. 
 
Uzun uzun anlattığım Kuzguncuk gezisi şimdilik bu kadar. Aklıma detaylar gelirse ekleme yaparım ama geri kalan her şeyi dediğim gibi  fotoğraflar anlatacak, biraz daha sabır…
 23:18
23:18
 Ezgi
Ezgi
 
 Posted in:
 Posted in:  








 

 
 Kayıtlar
Kayıtlar
 
 
0 yorum:
Yorum Gönder