19 Mart 2007 Pazartesi

Ben Leonard Cohen'i Yazar Sanırdım...

Bütün küstahlığım üzerimde,evin arka odasına doğru kararlı adımlarla ilerliyorum. Bir zamanlar bana ait olan odadan melankolik müzikler yükseliyor. “Günaydın” diyorum küstah burnumu dikerek, “Ülker hani ben sana Yoshimoto’nun Mutfak’ını vermiştim ya, sen karşılığında ne vereceksin bana? Odanı karıştırmaya geldim, hahahahayyt!” şeklinde bir kötü kahkahası patlatıp şöyle bir dolanıyorum. Ülker çaktırmıyor ama gözlerinde “Bir kere de karşılıksız bir şeyini alayım be kardeşim” bakışını ben okuyorum, evet hiç kaçmaz. Bu konu hakkında tek laf etmeden yatağın üzerinde duran yeni olduğu belli bir dergiye doğru yöneliyorum: “Sen yenisin galiba, bebek!” diyerek elime alıyorum, Mart 2007, Sayı:1 diyor kapağında, “Eee, Ülker”, diyorum, “Yeni keşifler var galiba!” ”Evet, ilk sayısıymış derginin, Merve buldu, daha ben bile okumadım.” “Ukalalaşma Ülker, sen bana daha ben okumadan alamazsın mı demek istiyorsun? Sana gönderdiğim MP3’ler, Cd’ler, kitaplar ve şekerler gözüne dizine dursun!” diye gayet kaliteli bir duygu sömürüsünden sonra Başka adındaki bu yeni yayının sayfalarını karıştırmaya başlıyorum.(şekeri mahsustan ekledim ki etkileyici olsun.) İlk sayısında Brecht dosyaları olması dahi yeterince ilgimi cezbedecek bir durum. Ancak Başka’ yı diğer sanat yayınlarından daha başka kılan ana fikir daha ilk sayısından kendini belli etmiş: “Sanat yalnızca egemenlerin dışavurumu değildir, herkes sanat yapabilir!” Dergiyi incelediğim kadarıyla yazılarda bu temayı öncelikli olarak kullanmaya çalışıyorlar. İlgimi cezbeden konular arasında “Bir Delinin Kürtçe Güncesi” adlı tiyatro oyunun tanıtımı, zamanında TRT-2 ‘de izlediğimde dengelerimi sarsan ve beni Emile Zola ile tanıştıran “Germinal” filmi ile ilgili bir eleştiri, Charlie Chaplin, Marx ve Zeki Demirkubuz Filmlerine ilginç yorumların getirildiği iki makale bulunuyor. Eh bir sanat dergisinden bu kulunuz ne bekler daha?(yalan, daha çoğunu hep ister. Başka dergisi ilk sayısından “bana abone ol, beni hep elinin altında bulundur, beni orada burada bırak, başkları da okusun, beni paylaş/çoğalt” diye haykırıyor adeta. Böyle bir istek kesinlikle kırılamaz.

“Ülkercim, peki bu çalan nedir?”diye sordum dergiyi kenara bırakıp, “NEM diye bir grup, tam bize göre, insanın hayatını kaydıracak sözler, ona sahne olacak melodiler…” (tam olarak böyle demedi, ben daha şairane olsun diye çevirdim.) “Hmmm, myspace linklerini reca edeyim lütfen…” “CD’sini al istersen? “ “Yok, yüzsüz değilim o kadar. Aradan biraz zaman geçsin, 2 saat sonra alırım. :)” dedim. “Sağol be!” diye katiyen onaylayamayacağım ukala bir cevap verdi. Başka denen zaralı neşriyatı alıp kendi odama kapandım, NEM’in myspace sayfasını açtım, şarkı adlarını okudum: Kırılana Dek Büküldüm, Nükleer Kış ve Yarım Kalan Hayaller Yasındayız. Evet, arızalı/ Cohen etkisi altında oldukları apaçık belli bir grup daha keşfetmenin gönül rahatlığı ile koltuğuma gömülebilirim, Replikas’ın canlı performasında uzun gitar sololarıyla yıprattığı bünyeme melankoli aşılayabilir, güneşli bir pre-bahar gününde kaderime lanet edebilirim: “Dışarıda hayat var! Ama benim evden çıkasım yok.” Ama mozaik pasta yapacakmışız pudingden, o yüzden mecburen çıkmamız gerekiyor. “Ülker şeker de alırız, di mi?” diye sordum, Cevap: “Kesinlikle!” Hayatımda oldukları için mutluluktan uçtuğum insanlardan birisin Ülker, bilmeni istedim. (İki dakika önce el koyduğun Original Blues CD’min karşılığını almak için bilare uğrarım.)


Yazının başlığıyla içeriğinin uyuşmadığının farkındayım. NEM'in şarkılarının sözleri Cohen'i çağrıştırdığı için (gene o üstün(!) çağrışımlarım) lisedeyken ilk önce Cohen'in kitaplarıyla tanıştığıma, daha sonra müzisyen/ozan olduğunu keşfettiğime vurgu yapmak istedim. Bu son açıklamayı yapmasaydım elbette sizler başlıkla alakasız bir yazı okuduğunuzu sanacaktınız. Hala da öyle sanabilirsiniz, yazı yazarının elinden çıktığı anda okuyucunun malıdır.

3 yorum:

linda dedi ki...

ya dıyaloglara cok daha ılgınc versıyonları ıle sahıt olmus olan bırısı olarak hayal urunu olmadıklarını eklemek ıstedım. hehehe... yahu okudukca daha cok ozledıgımı farkedıyorum senı ezgı yaaaa. olmazkı ama şekerımmm :)

linda dedi ki...

ya bu arada ben bır kac parcalarını dınledım. bana guzel geldı ama cok ozur dıleyerek bır parcada her seyı heceleyerek soylemısler. yanı bır sureden sonra dayanamadım.belkıde benım takıntılarım yuzundendır dırekt. :) neyse boyle ıste

Ezgi dedi ki...

Hayali değil evet, yüzde yüz gerçek.:) Devamını dinlemelisin:

-Dışarıya çıktık, yemek yemek için burda teras diye hoş bir yer var, gittik. Patates kızartması sipariş ettik(yalnızca siparişlerden biri tabi), sonra yemek sonunda son patates dururken garson çocuk geldi(pek hoş olduğunu söylemeden geçemem) tabağı alabilir miyim dedi, son patatese bir saldırmışım, görmen lazım. Şunu derken buldum kendimi: Ben bu patates parçasını yemeden alamazsın! Hiç kaçırmam!" Ancak üstün becerimle bir türlü patatesi çatalla alamadım, çocuk gülmeye başladı, alttan alın vs. dedi, "konsantrasyonumu bozmayın." dedim, mühim iş yapıyorum ya. İnat ettim, aldım ama.

-Mozaik pastanın pudingini yaparken dibi tuttu. Tencerenin dibini parmaklayamadık.

-Son olarak kilo aldım.

-Son olarak ben de seniiii özleeeediiim.-Seda Bayan'ın böyle bir şarkısı vardı-

-Son olarak ben sana sen nem'i dinleme demedim mi? Dedim. Evet haklısın bak bir süre sonra bayıyorlar. Ama ben "Kırılana Dek Büküldüm" ü ve "Yarım Kalan Hayaller Yaşındayız"ı sevdim.

Bir de direkman diyenlere kılım, ekliyim dedim.:)

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons