The Edukators(Eğitmenler), Adidas veya Nike firmalarından birine ait olması kuvvetle muhtemel bir spor ayakkabı mağazasında bildiri dağıtan gençlerin görüntüleriyle açılıyor. Ayakkabı almaya niyet etmiş kişilerin yakasına yapışıyor ve mağaza müdürlerinin bütün engelleme çabalarına rağmen yüksek sesle bağırıyorlar: “O ayakkabılar Endonezya’da çocuk köleler tarafından yapılıyor ve yalnızca 5 Euro’ya mal ediliyor. Sizse bunlara 100 Euro’yu sorgulamadan ödüyorsunuz!” İnsanlar yüzlerinde sanki bunları bilmiyormuş gibi şaşkın bir ifade ile düzen bozguncularına bakıyorken biz izleyiciler koltuklarımıza iyice yerleşiyor ve anarşistlik ve düzeni eleştirmek adına filmin neler anlatabileceğini merak etmeye başlıyoruz.
Filmin iki as kahramanı Peter ve Jan kendilerini devrimci ideolojilere sahip insanlar olarak tanımlayan, düzenin çelişkilerini ve gelir dağılımındaki adaletsizliği kendilerine özgü bir yöntemle protesto eden (zengin evlerine giriyor ve evdeki eşyaları kendilerine göre düzenliyorlar. İşleri bitince de “Varlıklı günleriniz sayılı. İmza: The Edukators” yazılı bir not bırakıyorlar. Amaç kendi çarklarında yollarını bulan kodamanlara hiçbir şeyin-hele de servetin- baki olmadığını anlatıp rahat ve kaygısız yaşamlarına biraz olsun kuşku ve endişe katmak.) iki genç. Filmin başında 3. as kişi ve Peter’in sevgilisi olarak gördüğümüz Jule’un otoyolda kendi halinde giderken 100.000 Euro’lıuk bir Mercedes’e arkadan çarptığını ve sigortası olmadığı için verdiği hasarı ödemek için lüks bir restaurantta köle gibi çalıştığını kendi anlatımından öğreniyoruz. Çalıştığı restaurantın müdürü çalışanları her koşulda azarlayan bir otorite modeli. Yani üç ana karakterin neden düzen karşıtı anarşistler oldukları karşıt karakterlerin davranış biçimlerine de bağlanıyor. Filmin bir sahnesinde Jule işyerinin mutfağında arkadaşıyla sigara içerken müdür kapıda beliriyor ve ilk önce Jule’un yanında duran arkadaşını elinde sigarayla görüyor. Sigara içmenin yasak olduğunu bağırdıktan sonra kovulduğunu bildiriyor. Jule ise sigara içmenin kendisinin fikri olduğunu söyleyince ikisi birden işten çıkarılıyorlar. Jule olan olayı anlatınca Jan onca sömürüye ve baskıya karşı onlarca protesto gösterisine katılmasına rağmen neden zengin bir adamın kölesi olarak çalıştığını anlamadığını belirtiyor. Jule ise katıldığı protesto gösterilerinin bir sonuca varmadığını, zaten yıllarca denendiğini, düzeni değiştirmeyi kimsenin başaramadığını söylüyor. Aralarında geçen bu diyalog aslında çoğumuzun yaşamını bir çırpıda özetleyiveriyor: Evet ideallerimiz var, bazı şeylerin ters gittiğinin farkındayız ama çoğumuzun bir şey değişeceğine dair inancı körelmiş durumda. Ancak Jan’ın cevabı her şeye rağmen idealist ruhlarımıza su serpiyor: “Evet ama bütün devrimlerde kesin olan bir şey vardır. Bazıları işe yaramamış olabilir ama en önemlisi doğru fikirlerin günümüze kadar gelmiş olması. Bu kişisel başkaldırılar için de geçerli. Bazen içinden atamadığın şeyler seni güçlendirir.” Filmin devamında Peter’in tatilde olduğu bir gece Jule ve Jan, Jule’un Mercedes’ine çarpıp borçlandığı adamın evine girmeye ve “Eğitimciler” yöntemiyle bir protesto eyleminde bulunmaya karar veriyorlar. Gerekenleri yapıp biraz da seviştikten sonra (Jan ve Jule arasında bir yakınlaşma oluyor) evden çıkıyorlar ancak Jule olay yerinde telefonunu bırakıyor. Almak için ikinci defa eve girdiklerinde evin sahibine yakalanınca hiçbir şeyden haberdar olmayan ve tatilden yeni dönmüş Peter’den yardım istiyorlar. Ortak karar: Adamı kaçırmak. Bir orman kulübesinde yanlarındaki rehin ile birlikte yaşamaya başlıyorlar. Filmin bundan sonrası devrimci ideallere sahip anarşistlerle sistemin temsilcisinin diyaloglarıyla sürüyor. Oyunu bütün kurallarıyla oynayan ama oyunun kurallarını koymamış kalantorun bir zamanlar sıkı 68lilerden olduğu ortaya çıkıveriyor. (tanıdık mı geldi?) Yılda 200 bin Euro kazanan adamın bir zamanlar aynı idealizme sahip olduklarını öğrenmek gençleri şaşırtınca şu cevabı alyorlar: “İdeallerinize saygı duyuyorum. Ama beni kaçırarak düzeni değiştiremezsiniz. Çok azsınız. Ne yapabilirsiniz ki?” Bizim idealist Jan atılıyor: “Bir kişiye ulaşırsan 1000 kişiye ulaşırsın.”
Müzik filmde hem simge hem de sonlara doğru duygusallığa gark etme aracı kullanmış. Jeff Cole’un “The Real Sky” ı devrim simgesi olarak kullanılırken her daim saygı duyduğum Jeff Buckley’in “Hallelujah” ı ise Jan’ın gözyaşlarına fon olmaktan öteye gitmemiş. (zaten Hallelujah ne alaka yahu? İyi ağlatır diye eklenivermiş gibi geldi bana.. Ama hayır, bu filmde Hallelujah’a ve Buckley’e rağmen Jan’ın gözyaşlarına eşlik etmedim.) Son olarak oyunculardan dem vurup yazıyı bitireyim. Daniel Bruehl’ü “Goodbye Lenin” filminden, komünist partı üyesi annesinden Berlin Duvarı’nın yıkılışını ve yeni dünya düzenini gizlemeye çalışan Alex rolünden tanıyoruz. “The Edukators” da ise kapitalist dünyayı kendi yöntemleri ile protesto eden Jan rolünde döktürüyor. Diğer esas oğlan Peter rolünde ise Stipe Ercec’i izliyoruz ki özellikle burjuva ahlakına yönelik yaptığı yorumlarla bizi bizden alıyor. Yönetmen Peter karakterini Stipe için yazdığını belirtmiş olduğundan bu role cuk oturduğunu söyleme gereğini duymuyorum bile. Jule rolündeki Julia Jentsch filmin bir diğer başarılı oyuncusu. Eskinin devrimcisi, şimdinin patronu Hardenberg'i ise Burghart Klausssner canlandırıyor. Filmin yönetmeni Hans Weingartner bu önemli karakter için oyuncusunu sonuna kadar özgür bıraktığını filmin websitesinde anlatıyor. Ezcümle, film düzene karşı olmak adına yeni birşey söylemiyor, websitesinde eğlenceli bir film olduğundan ama suya sabuna dokunduğundan dem vurması biraz sinirleri hoplatıyor. Devrim ciddi iştir kardeşim, şakaya gelmez! (bu lafı babamın kafası rakıdan dumanlı arkadaşlarından ne çok duyardım. Ciddiye alınacağız diye eleştiri kabul etmezlerdi. Mutsuz adamlar olup çıktılar sonra.) Bütün eksiklerine karşın biz anarşiklerin arşivinde katiyetle yer alması icap eden bir film “The Edukators”, neymiş ne değilmiş, başka kim ne demiş diyenler için enternasyonel linki aşağıdadır:
1 yorum:
Kesinlikle harika bir film...
Yorum Gönder