Babası Yunan bir kaçakçı, annesi Rumen bir çamaşırcı olan Istrati'nin bu kitabı elime birilerine bağışlanacak kitaplar kolisini son bir kez kontrol ederken elime geçmişti, o sırada Kazancakis'in Zorba'sına takıktım ve aynı zamanda Natasha ile Robert'ın ilişkisi kafamı karıştırmaktaydı.(Remarque, Tedirgin Hayat) Birden fazla kitabı aynı anda okuma gibi huylarım vardır, ama kimi kitaplar vardır ki ıncığını cıncığını çıkara çıkara, renkli kalemlerle notlar ala ala okurum. Istrati'nin "Mihail" adlı öyküsü bu denli takıntılı olduğum kitaplardan biridir. Öykünün kahramanı Adrien bana göre bizzat Istrati'nin kendisidir, Adrien'in babası da Yunanlı bir kaçakçıdır, annesi ise el çamaşırlarını yıkamaktan beli bükülmüş, gezgin oğluna söylenen bir Rumen kadıncağızdır. Adrien kafasına esince ortadan yok olur, parası bitince memleketine geri döner. "Özgürlük" der buna ve Adrien'in öyküsü Istrati'nin otobiyografisi gibidir bir anlamda. Romain Rolland, Panait Istrati'den "Rus yazarları tadında, ama kendine has bir nükte anlayışı olan yazar" diye söz eder yazdığı önsözde. Gerçekten de Akdeniz insanına yakışır bir nüktedanlığı vardır Istrati'nin, yaşamla boğazını kesip intihara kalışacak denli dalga geçer. "Anamızı babamızı, anamız babamız oldukları, çocuklarımızı da bizim uzantımız oldukları için severiz. Belli bir yaştan sonra bir kadını severiz- hey ulu Tanrım! Sen bilirsin niye sevdiğimizi- o da bizi sever. Ve günün birinde bizi buna zorlayan başka nedenler kalmadı mı, bütün bu sevgilerin tuzla buz olmasına ses çıkarmayız." der kitabının bir yerinde ve okuyucusuna pası atar, halk efsanelerinden ve Balkan türkülerinden dem vurur, Tuna ve Sereth kıyılarından yola çıkarır sizi, İstanbul'a bırakır okuduğunuz metnin lezzeti damağınızdan gitmeden...
0 yorum:
Yorum Gönder