26 Kasım'daki doğumgünü dileğimde artık market kasiyerlerinin bana "canım" demekten vazgeçmelerini istemiştim. Beyhudeymiş. Bu öğlen kasiyer kız, elbette bu hitaplara ne kadar sinir olduğumu bilmeden, bütün hayallerimi suya düşürdü, hem de "canım" ı ve "güzelim" i mumla aratacak bir sözcükle: "Ablacım, 10 kuruşun varsa ver, yoksa sorun değil..." Sadece kendimin şiddetini anlayabileceği dik dik bakışımla yüzüne baktım: "Utanmıyor musun sen koskoca(!) 23 yaşındaki kadına ablacım demeye...Epi topu 1-2 yaş büyüksündür benden!" diye sayıp döktüm, tabi içimden. Dışım gülümsedi, iyi günler diledi ve marketten çıktı. Bütün ciddiyetim ayaklar altında! Ayrıca banka memurlarıyla hala sizli-senliyiz, ben onlara inatla siz, onlar sizi layık görmediklerinden olsalar gerek, bana ısrarla sen demekteler.
Ev ahalisinden birine kargo geldi. Paketi getiren adam oflaya puflaya merdivenleri tırmanıp zile bastı. Elimde kimliğim, bütün vakurluğumla kapıyı açtım. Zavallının ilk lafı: "Bu apartmanda asansör yok mu, ben mi bulamadım?" oldu. Kendimi tutamadım: "Asansör bu apartmanda oturmuyor, yeni taşındılar..." diye korkunç bir cümle kurdum. Adam güldü. "Deli mi ne ayol, sürekli gülüyor." diye içimden geçirirken kimliğimi istedi, bakıp "Aaa, siz benden 3 gün büyükmüşsünüz." dedi. İğrenç asansör esprime neden güldüğünü de anladım: yay burcu olduğu için. Aramızda sadece 3 gün olduğunu görünce siz sen'e dönüştü gene ve iki yay burcu mensubunun yan yana geldiğinde ortaya çıkması muhtemel fazla iğrenç esprili ortamı kapıyı kapatarak derhal kestim. Bir apartmana bir yay yeter de artar.
Televizyonda kanal gezerken ismi lazım değil kanalın birinde gene ismi lazım değil bir programda fotoğraftaki beyefendi imaj kurbanı olduğunu beyan ediyordu. Türkücü olmak için Urfa'dan İstanbul'a gelmiş, İstanbul'un kurtları saçlarını jölelemiş, kırmızı gömlek giydirmiş ve bu senin yeni imajın diye aynayı eline tutuşturmuşlar. Ailesi o halini görünce reddetmiş kendisini. Bakmış olmıyor, özüne dönüp çıkmış kanala. Metin Şentürk'ü ve Ebru Akel'i arkasına almış, af diliyordu annesinden. Kadın nuh dedi, peygamber demedi. Programın diğer konuğu İpek Tanrıyar birara "Ama erkeklik jöleyle bozulmaz ki..." diye laflar edecek oldu, sosyolojik tahlil derhal Şentürk'ten geldi : "Güneydoğu insanına bunlar ters, anlamak lazım..." Doğru söze ne denir. Araya bu olayı bir memleket meselesi duyarlığı ile ele alıp programa telefonla bağlanan Harran Belediye Başkanı da girdiyse de Güneydoğulu anne oğlunu affetmedi. Sonunu izleyemedim, ne oldu bilmiyorum. Umarım herşey normale dönmüştür.
Sonra oturup Sponge Bob izledim. İflah olmaz bir Patrick hayranıyım. Bir repliğini hatırlıyorum beni gülmekten kırıp geçiren: Sponge Bob ile hatırlamadığım birşeyler karıştırıyorlar, Patrick gene hatırlamadığım bir şey söylüyor, Bob "Patrick, nihayet dehan görünmeye başladı..." gibisinden bir laf ediyor, bizimki belden aşağısına, yeşil çiçekli baksırına bakıyor ve "Nerde, bir yerim mi açılmış?" diyor.
Apron'da kanı akıtılan deve yurtdışı basına aşağıdaki gibi "Haftanın Aptalı" köşesinde yer alarak yansıdı. Doğru söze ne denir? Halbuki yeni de değil ki bu durum...Aptallığımız yani...Bizde evin temeline kan aksın diye koyun boğazlanır, politikacının biri gelecek diye o kasabanın ileri gelenleri kurban keser, bir yerin açılışı yapılır, gene olan zavallı kurbana olur. Nesin dede %60'ı aptaldır deyince fena alınmıştık, burnumuzu dikip "ne bilir ki o kominist, bunak moruk..." demiştik, hatırlayınız. "Dummy of The Week" olunca kimsenin sesi çıkmıyor. Yabancı basın ne derse o doğrudur. Bu sefer hakikaten doğrudur. Hatta hafta az gelir, "Dummy of the 2006" diye değiştirmeliler o başlığı.
Dummy of the week #50 - Camels and Turks
In an atrocious celebration choice, Turkish Airlines technical staffers decided to sacrifice a camel at the Istanbul airport. We kid you not. In case you find this story does not turn your stomach enough, there is more here.
One crazy thing is that Turks are Muslim. As the second link amply explains, camels are not “clean” and appropriate eating for a Muslim. Can you imagine the mess?
Reading this and comprehending that the sacrifice of an animal is how Turks express happiness leaves this American unsurprised by the EC’s reluctance to admit Turkey.
Other articles on the subject:
http://www.theglobeandmail.com/servlet/story/RTGAM.20061213.wcamel1213/BNStory/Business/home
http://news.scotsman.com/latest.cfm?id=1851932006
http://www.guardian.co.uk/turkey/story/0,,1971310,00.html
2 yorum:
'Yok deve'! Hayır, gerçekten de deve... Apronda deve kesen bir memur bağlı olduğu inanç sistemine bağlayabiliyor işini. Takdir edersiniz ki, onun suçu ile kestirip atamıyoruz gerçeği. Memurun yaslandığı hükümetin seferberlikleri utanç vesilesi olarak ülke gündemine oturuyor, anlaşılan devam da edecek-ler.
İşbu memur ya da bahsi geçen kasiyer kız gibileri ile etrafımız dolup taşıyor, kimliğimiz rengini gösteriyor. Bana 'abi' diyen çalışanları daha bir seviyorum ama, orası ayrı ;)
'Denemeye Değer' adlı tuhaf program ve sunucu Ebru Akel tv salatanatını bu gibi işlerle sürdürüyor. Kariyer için onur aranmıyor işte. Acı olan ise programlarına çıkarttıkları 'sıradan insanlar'! Alan/veren razı durumu. Reyting için her şey meşruu hale geliyor. Sahi belgesel meraklıları ile bunun üstesinden gelemeyeceğimiz de belli. Yıllar yılı bu tarz programlarla -aynen periyodik ilaçlar gibi- günden güne pasifize edilen toplum ister istemez daha farklı bir düzen umamıyor.
Hayat elimizin ucundan kayıyor, geriye kalansa geride bıraktığımız hayatımız oluyor.
Ah Tacim, hiç arkadandan "Bağyaaan..." diye çığırıldı mı senin? Baban yaşındaki adamlar "ablacım" dedi mi?(abicim demişlerdir muhtemelen) Ama geçen gün biri Ezgi hanım dedi, yabancılaştım. En güzeli bir hocamın hitabı gibi olan:arada uygun ölçüde mesafe var: Ezgi, gelir misiniz? gibi misal.
Demek programın adı "Denemeye Değer" ... Her daim deneme tahtası yapılan kuklalar oluyor. Yardım adı altında kendini tatmin etme, dahası bol reklam payı. Ha, Seda Sayan NihaT Doğan'la bozuşmuş, biliyor muydun? Belgesel mevzuna hiç girme, çocukluktan beri geyik yutan timsah görmekten gına geldi. Bi boka yarasa bari içim yanmaz.
Bak mesela dizinin birinde 300.000$ değer biçiliyor hatunun birine...Önce feministliğim tuttu, hatuna taktım kafayı: İnandırıcı gelmedi çocuğu olduğu, ona bakması gerektiği falan. Sonra dedim içimden, nerde ya, dünya üzerinde nerde bir kadına bir gece için 300.000$ teklif edilir? Alelade bir hatuna hele? Hele de çocuklu, sıradan bir kadına-hayır kadın bir star olur falan belki...- Ve insanlar binbir gece diye izliyorlar bunu. Afiyetle yutuluyor.
Sonra bugün de senin hatuna taktım, Hülya Avşar'a...Yav ne bayat senaryo? Zengin kadın biz zavallıların dünyasına katılırsa ne olur? Pek sıcak duyguları yeniden tadar, basit(!) bir adama aşık olur,insanlığı hatırlar gibi bayat masallar.(Bak titreme geldi Hülya'ya laf edince, kızmazsın di mi?)
Burda Falsh TV çıksa oturup "Gerçek Kesit" seyredeceğim, bunların hepsini ona katlar.
Deve konusunda nasıl sinieim zıpladıysa komünist yazacağıma kominist yazmışım.:)
Başlı başına yazı oldu bu...
Yorum Gönder