11 Ocak 2007 Perşembe

Ölesiye Yaşamak

İnsan yaşamında farkındalığa giden yolun başlangıcı olan bir süreç var ise eğer benimkisi Erich Maria Remarque, Emile Zola, Albert Camus, Romain Gary ve Maksim Gorki okumamla başlamıştır diyebilirim. Bu yazarlardan zaman zaman alıntı yaparak hafıza tazelerim. Romain Gary'nin "Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı" romanına geçenlerde bir kitapçıda rastladığımda ilk gençliğimde elimde kalemim kimi yerlerde altını çize çize defalarca okumuş olduğumu anımsadım ve "Polonya'da Bir Kuş Var" ile birlikte yeniden hatırlamanın zamanının geldiğini düşündüm. Ancak ondan önce Remarque'ın "Ölesiye Yaşamak" adlı yapıtı yeniden geçti elime. Aynı yazarın "Batı Cephesinde Yeni Birşey Yok" adlı Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya cephesini anlatan ve meydanlarda yakılıp yıllarca sansürlenmiş kitabı savaş edebiyatına ve sinemasına olan ilgimin başlangıç noktasıdır. "Ölesiye Yaşamak" ise savaş sonrasında kentlerin yeniden yapılanma sürecine girdiği, enflasyonun katlandığı, ekmeğin binlerce mark ile satın alındığı ve lokantada yemeklerin önceden alınmış karnelerle yenildiği zamanların Almanya'sını anlatır. Remarque her zaman olduğu gibi kalemini iğneli fıçıya batırır ve savaş çıkarcılarını, silah tüccarlarını, kalpazanları, ikiyüzlü yalancıları ve bunlara sesini çıkarmayanları kıyasıya eleştirir. Remarque kitaplarının bütün erkek kahramanları gibi Robert de savaşın sillesini yemiş, sorgulayan, sorguladıkça mutsuzluğu katbekat artan bir karakterdir. Remarque'ın her satırına sinmiş acı bir ironisi vardır, satırlar aktıkça Robert gibi umutsuz bir alaycılık içine girersiniz, zira biliyorsunuzdur ki savaş biçimini değiştirse de, "demokrasi götürme" adını aldıysa da hala aynı yoketme mantığıyla devam ediyor ve pek ironi kaldıracak tarafı da kalmadı doğrusu.


"Vakit öğleyi geçmişti. Gazetelerdeki aile haberlerini okuyor ve ölüm duyurularını kesiyordum. Bu işi her yapışımda insanlığa olan inancım tazelenir. Özellikle komisyoncularımızla temsilcilerimizi ağırladığımız akşamlardan sonra. İnsan ölüm duyurularındaki gibi olsaydı gerçekten tam anlamıyla kusursuz bir varlık olarak ortaya çıkardı. Duyurularda sadece eşsiz babalar, sadık kocalar, herkese örnek çocuklar, asla kendini düşünmemiş özverili anneler, herkesin yasını tuttuğu büyükbabalar, Aziz Franzisleus'un yanında nobran bir bencil gibi kaldığı iş adamları, her yerinden iyilik akan generaller, insan sever savcılar, neredeyse azizlik aşamasına erişecek silah fabrikatörleri vardır. Kısacası ölüm ilanlarına inanacak olursak dünya kanatsız meleklerle kaplıymış gibi gözükür." (Remarque, Ölesiye Yaşamak)


"Kurt", dedim, "Bir isteğini hemen gerçekleştirebilecek olsan, nasıl bir dilekte bulunurdun?" Hiç düşünmeden "bin dolar" yanıtını verdi. "Şeytan çarpsın, ben de seni idealist sanırdım!" "İdealistim. Bin doları da bunun için istiyorum. Kalkıp da idealizm isteyecek değilim ya, o zaten bende var. Ben de eksik olan ise para." Bu söze karşılık hiçbir şey söylenemezdi, kusursuz bir mantığın ifadesiydi.(Remarque, Ölesiye Yaşamak)

3 yorum:

Tacim dedi ki...

Jean Genet okudum, yüreğimi hissetmez oldum. Hemen Black Heart Procession dinlemeye koyuldum, kalbimi bulmaz oldum.

Yukarda ismini andığın yazarlar kuşaklar boyunca dillenmeye devam edecekler. Sayelerinde sallandık yuvarlandık, evrildik devrildik, bakış açılarımıza farklı rotasyonlar -ne dedim ben şimdi- eklediler, eklemeye devam ediyorlar.

Müzik, filmler ya da kitaplar olmasa bu keşmekeşe nasıl dayanabileceğiz, söyler misin bana, bana bunun cevabını verebilir misin?
Anne Ben Manyak Oldum Evi'ne bayılıyorum, bu arada. Banu beni benden alıyo (-

linda dedi ki...

cıdden naapardık. herhalde bunlar olmasaydı ınsnların gozlerınıng ormesıne , kulaklarının duymasına , beyınlerının calısmasına gerk kalmazdı. yasayan oluler olurduk. evet kesınlıkle bunlar olurdu. 3 maymun olurduk ya da. hımmmm...

kıymet bılır olmak lazım , durmamak devam etmek lazım.

nacizhane fikrim efendim. sevgiler.

Ezgi dedi ki...

Bütün bunlarla hiç tanışmamış olsaydık, bakış açılarımız farklı rotasyonlara(ben de dedim ben de!) devinmemiş olsaydı(ne cümle bre) eksikliklerini hissetmezdik.

Ben küçükken ananemin evinde sadece kuran ile Meydan Larousse(bu nasıl yazılıyodu teyid edemedim şimdi) J cildi vardı kitap namına. Büyüyünce sadece kuran kaldı. Onunla yaşayan diğer kuzenler yuvarlanıp gidiyolardı, aralarında tuhaf kalan bendim. Kimse "kitap oku" diye dayatmadı bana, ondandır işi ilerletip kitap kahramanlarına aşık olmaya, onlardan film senaryoları yazmaya falan başladım.

Napardık sorusuna cevabım yok, hiç kitapsız kalmadım, kalmam da. Durmamak, devam etmek lazım doğrudur, devam edelim!

Staj yaparken ben de "Halime"yi çok izlerdim, kendisini pencereden düşüren magandayla evlendiydi. Banu da on numaradır, severim.

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons