29 Ocak 2007 Pazartesi

Değişmiyorsa Sen Değiş!

Sağlıksal vaziyetlerimizin pek içaçıcı olmadığı günlerdeyiz. Ocak ayı demek zaten bizim ailede kalp hastalıklarının artması ve ameliyat demektir. Elinde büyüdüğüm ve ananem gibi olan annemin teyzesi Müşo'nun yapılan anjiyonun akabinde 6 damarı kalbine terfi etti. Kalp ameliyatlarından sonra anne tarafı genç kızlaştığı için ve Müşo'yu iyi gördüğüm ve hala beni kahkahalarla güldürebildiği için içim rahat.


Ancak içimin rahat olmadığı bir konu var ki o da annemin tarifsiz ihmalkarlığı. Yaklaşık iki aydır kolu ve sırtı ağrıyan anneciğimiz en sonunda fenalaşınca 112 numaralı telefon sabaha karşı tuşlandı cumartesi gecesi ve ambulans bu aramayı takriben 10 dakika içinde olay yerindeydi, bizim evde yani. Ambulans şöförü İstanbul'un sokaklarının darlığından ve parkedecek yer bulamamaktan haklı olarak şikayet etti, ben de "erken geldiniz neyse ki..." diye bir cümle kurunca adamcağızın yüz ifadesi değişti. Biliyordum ki eğer ortam müsait olsaydı bangır bangır bağıran sirene rağmen emniyet şeridini işgal edenlerden tut da ambulansla yarışanlara kadar pekçok neden sayacaktı, işlerinin çok zor olmasına rağmen aldıkları maaşların ayın sonuna kadar götürmediğinden dem vuracak, yaptıkları işin stresinden bahsedecekti. Sağlık ekibi gerekli müdahaleyi yaptıktan sonra hastaneye gitmek isteyip istemediğini en son sorulacak kişiye, anneme sordu ve cevap:"hayır" tabi ki. Bizim ailecek ölmeye yakın olmadan doktor yüzü görmek istememek gibi iğrenç bir huyumuz var. Sonuç: Ertesi gün gidilen hastanede yapılan tahliller sonucu kolesterol az biraz yüksek, dikkat edilecek. Kalan tahliller elimize geç ulaştığından doktora gösterilmedi, ak kara bugün belli olacak.


Benim vaziyetim ise şu: Ne kadar sıkı giyinirsem giyineyim ne teyzelere, ne de anneme yaranabiliyorum. Yaş yirmiüç ama hala divanın üzerinde kafam kadar elmayı dişlerken çekilmiş bebelik fotoğrafım ortada dolanıyor. Halbuki dün akşam eyeliner dahi sürdüm biraz büyüdüğümü anlasınlar diye.(az kaldı gözüm çıkıyordu, o da ayrı mevzu) Bizim kronik öksürük de yeniden vuku bulunca "belin açık, yünlü giy, popon açık, başın kabak dolanma..." nasihatları ile donandım, o anda harika yiyeceklerle dolu mutfakta muz tıkınmakla meşgul olduğumdan "hıı, tamam, hıı hıı" dedim, geçiştirdim. Millete bir tabak kendime 5 tabak her daim felsefemdir.


Uzun lafın kısası az biraz can sıkıcı detaylarla uğraşmaktan henüz İstanbul'a dair kayda değer birşeyler yapamadım. O nedenle buraları boş bırakmamak adına eskilere davranıyorum. Linda ise güzel detaylar bulup çıkarıyor okuyucu için. İki gün önce yaptığı harika süpriz içinse ancak teşekküre fırsat bulabildim. Değişmiyorsa sen değiş başlıklı bu yazıda Eskişehir'deki ilk ve en sancılı yıla dair güzel öyküler ve güzel insanlar buldum. Pixar'ın "For The Birds" trailer'ını buldum örneğin, ilk izleyişte "aaa Linda bak şu büyük mavi kuşun hareketleri aynı Aliye Hoca!" diyip yıllar sonra o büyük mavi kuşun azbiraz biz olduğumuzu farketmek...Elin Hollandasında saatlerce çalışıp bir yandan da ideallerindeki okulda okuyan İnci'yi yıllar sonra yeniden görmek, Monsters Inc. filmindeki en büyük aşkımı yeniden hatırlamak, Amelié filmini ne kadar sevdiğimiz ve moralimizin sıfır olduğu anlarda film, kitap ve müziklerin nasıl imdadımıza yetiştiğini anımsamak iyi geldi. Bunlara ek olarak ben bir de Efes Güneşi faciasını hatırlatmak istiyorum ki ucuz şarap alacağız diye kimse sirke almasın.(öyle değil mi Lindacım?) Benim tekila ile ilgili ödev aldığım günlerde milletin canını çektirip hediye gelen bir şişe Olmeca'nın dibine darı ekmek ve akabinde "Linda be, keşke Gold'u olsaydı bunun, hani dibinde kurt olan..." demeler. "one tequila, two tequila , three tequila , floor..." uzun lafın kısası. Aman be kardeşim, teşekkür ederim işte her bir şey için. Thank you for being a friend uzun lafın kısası. Bu parça Altın Kızlar dizisinin jenerik müziğiymiş. Daha da sevdim. İleride muhtemelen ben Blanche ve Rose karışımı bir yaşlı olurken sen de Blanche ile Dorothy karışımı bir yaşlı ol ki birimizden birimizin aklı başında kalsın, emi şekerim? İkimizde de her halükarda Blanche'lık olacağından eminim zaten. Bu arada ortak ürünümüz olan Reklam Fotoğrafçılığı final proce ödevimizin notu 85'tir, kırmızı boyanı hazırla! E&L Design iş başında!

4 yorum:

linda dedi ki...

olm hakıkaten altında kalmamıssın. bende yaa ınanmıyorum aynı baslıgı kullanmısız demek uzereyken neyın ne oldugunu anladım :) tesekkurler

linda dedi ki...

off bır dk bır dk. demek 85 haaaa. hımmmm dhaaıyısını yapsak ne olurdu acaba. neyse bakalım. evet bırlıkte hep ılerıye dımı sekerım :D

gaykedi dedi ki...

cok gecmis olsun annecike...yalniz farkinda misiniz ambulans gec gelince degil de erken gelince sasiriyoruz millet olarak :)

Ezgi dedi ki...

Milletçe acıların çocuğu olmaya pek alıştık. İyi birşey başımıza gelince afallıyoruz. Ambulans olayı hakkaten komikti, adamlar on dakikada gelince şaşkına döndük. Taksi çağırmak için hazırda bekliyorduk halbuki nasılsa geç gelir diye.

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons