Köle olarak Amerika kıtasına gelmiş siyahlar kendi ritimlerini Amerika'daki müziklerle kaynaştırarak yeni bir akım yarattılar: Blues. Kelime anlamı "hüzün" olsa da ritimler tam aksine canlı ve eğlenceliydi, ancak hüzün liriklerde kendini belli ediyordu. Hayatın fazlasıyla içindeydi Blues, tarlada çalışan işçilerin türküsü, sıkmayan en iyi dost, sabah erken kalkanların, akşamında terkedilen kadınların müziğiydi.
Blues elbette ulaştığı bölgelerin de özelliğini alacak ve çeşitlenecekti: Memphis Blues, Delta Blues, Chicago Blues ,Texas Blues, Kansas Blues gibi. Göçmenlerin de etkisi ile gitar, mandolin ve keman Blues' un içine katılacaktı. Blues'da piyanonun ve nefesli çalgıların kullanılmaya başlaması ile R & B' nin, akabinde de kendinden sonraki en isyankar müziğin: Rock' ın temellerini atacaktı. Elektro gitar'ın Blues içinde kullanılmaya başlamasıyla dünyada muhteşem gitar soloları dönemi başlıyordu ve bunun öncüsü de elektro gitarı ilk kez kullanmaya başlayan T. Bone Walker'dı.Güneyde temelleri atılan hayata tutunmanın müziği Blues- özellikle davul, elektro gitar ve bass'ın eşlik ettiği Chicago Blues- kuzeye taşınacak, olgulaşmaya ve Amerika'nın dışında da hayran kitlelerini yaratmaya başlayacaktı: hem de Amerika'da Muddy Waters, John Lee Hooker, BB King, Chuck Berry, Elvis Presley, Jimi Hendrix, Janis Joplin, Bob Dylan; İngiltere'de ise Eric Clapton, The Rolling Stones gibi isimlerle. Tabi bir de İrlanda'lı Van Morrison vardı ki çoğu hayranına göre tanrı müzisyen olsaydı kesinlikle Van Morrisson olurdu.
80'li ve 90'lı yıllarda ise blues melodileri rock ve popüler müzik eserlerinde kullanılmaya başlandı ve safi blues ve jazz albümleri mainstream(ana akım) listelerde en başlarda yer almaya devam etti.
Blues tarihi'nin oldukça kısa bir özetini 17.Efes Blues Festivali'in Eskişehir durağına bir giriş paragrafı olarak derledim.
Kaynak:
1. http://blueslyrics.tripod.com/
3.G. Oakley, Blues Tarihi, Ayrıntı Yayınları
28 Kasım 2006, Eskişehir: Efes Blues Festival 17
Gelelim konser notlarına. Yeri geldiğinde Eskişehir'de verilen konserlerin atmosferinin oldukça keyifli olduğundan bahsederim. Çoğunlukla üniversite gençliğinden oluşan bir dinleyici kitlesi vardır ve sahnedeki müzisyen ile iyi bir iletişim kurarlar.-keşke olanak olsa da Eskişehir'de konser vermiş bir müzisyen de bu konudaki görüşlerini paylaşsa bizimle- Eskişehir gençliğinin en büyük avantajı birbirinden güzel organizasyonları keyifli bir ortamda ve cepleri boşaltmayacak bilet fiyatları ile izleyebilmesidir ki aslına bakarsanız kimi konserler için de öğlenleri simit-peynir yemeye değer. Dün akşamki konser için cebindeki son 15 lirası ile bilet aldığını söyleyen bir kız sanırım yukarıdaki tezimi doğruluyor.:)
Everly Brothers, Kool&The Gang, The Box Tops ve Richie Havens ile Kuzey Amerika'yı baştan sona dolaşan ve daha sonra Chuck Berry, Johnny Winter, Robert Cray ve John Lee Hooker gibi isimlerle çalışan New Orleans'lı Michael Powers pek güzel siyah elektro gitarı ile 19:30 itibari ile konser mekanını ısıtmaya başladı. Şarkı aralarında sıkça "Eskişehir, We love you!" diyerek dinleyicisini mutlandırıp sahneyi muhteşem doğaçlamacı ve blues müzisyenliğinin yanı sıra pek sempatik bir stand-up'çı olan Lary Garner & Band' e bıraktı.
Lary Garner şarkı aralarında esprileri arda arda sıralayarak, şarkılarının nakaratlarını dinleyiciye vokal yaptırarak ve sahneden hoş hatunlara "Oh, babe, you're so sexy, I saw you dancing, com'on..." diye laflar atarak -bendeniz ne yazık ki sadece lovely woman olabildim ancak ama gene de Lary'e teşekkür ederim.:)-eğlencenin asıl kısmını başlattı. Sahneden şöyle bir göz gezdirmekle dinleyicilerin arasındaki "Broken Heart" ları birbir tespit etti.:) " This man from audiences seems like a broken heart man, and you, you, you too, all of you have broken hearts, right?" Powers ile ritim tutmaya başlayan ellere yavaş yavaş ayaklar ve vücut da eklendi, saat 9'a yaklaşırken kimse yerinde duramaz olmuştu, herkes kapladığı minicik alanda dans etmeye başladı ve bu enerji konserin bitimine kadar sürdü.
Son olarak sahne Louisana'lı Buckwheat Zydeco ve grubunundu. Akordeon tınıları ile blues ritimlerini harmanlayan Buckwheat çalarken mekanda eğlence doruğa ulaştı. Keşke grup üyelerinin adlarını da bilsem de bass çalan beyaz, uzun saçlı sempatik adam ve grubun pek tonton dedesi diye tanımlamalar kullanmak yerine adları ile aktarabilsem.
0 yorum:
Yorum Gönder