azar Eklemesi: Aslında bu cumaertesi eklemesiydi. Blogger database error verip durunca pazar lokumu oldu bu da. 60'lı, 70'li yılların en baba rock'n roll ve punk grupları her daim kalbimizde olsa da arasıra değişik tatlar peşinde koşup kulağı şenlendirmekte faide görüyor naçizane kulunuz. Şu aralar bizzat kendisi olarak etnik ve de özgün müzik yapan şahıs ve de gruplara takılmış durumda. Manu kolundan tutup Meksika sınırında Calexico'ya teslim ediyor mesela örneğin. Across The Wire, Ballad of Cable Houge, Corona, Ojidos Tradiores ve Guero Canelo dinlerken pek bulaşmamanız tavsiye edilir, zira Ezgi, Ezgi olmaktan çıkmış, Esmeralda olmuş, Venezuela'da, Meksika çöllerinde ya da Küba'da dolanıyordur, büyük olasılıkla duymaz sizi. Veya Beirut ile Balkan topraklarında Panait İstrati'yi bulmaya gitmiştir, yol üzerinde Gulag Orkestar, Iddle Days veya Bratislava çalıyordur. Ama bu satırların yazarı bilir ki hiçbiri Arabaya Taş Koydum, Osman Aga ve Kadifeden Kesesi kadar kanı kaynatmaz, kapı gıcırtısında oynatmaz. Rumeli türküleri her daim başucudur. Ruhumun Fransız tarafını ise Jacques Brel'e ve Serge Gainsbourg'a teslim etmiştim, dün bir arkadaşım Thomas Fersen'den bahsetti. İlginç animasyon kliplerini bu linklerden izleyebilirsiniz: Hyacinthe ve 2 pieds
Pazar Eki Numero Due: ER adlı dizinin Mark Green'i öldü diye oturup ağladım. Muhtemelen bu bölümü ilk izlediğimde de ağlamışımdır. Sonra akşamki konsere ısınma babında bütün Emerson Lake Palmer arşivimi döktüm ki ne göreyim: Pachelbel's Canon. Bir de üzerine bunu dinledim. Zaten dün gece de kar yağmıştı, iyice kış moduna girdim artık. Sonra da "en güzel gözyaşın böyle olsun be güzelim" deyip Simpson'ları izledim. Şimdi 21.15'i bekliyorum.
Ve Kasım... Bu satırların yazarı Kasım ayını pek sever. Kasım demek, festival ayı demektir. Küçükten hallice bir İç Anadolu şehrinde cüzzi rakamlarla sanata doymak demektir. Kasım demek, Flamingo dansçısı Tiger, Inishmore'lu Yüzbaşı, Brüksel Kraliyet Caz Orkestrası, The Soft Machine gibi etkinlikleri sudan ucuza izleyebilip bunlarla övünmektir. Kasım demek, okul, ödev ve sınav üçgeninde defalarca Papillon seyredebilmek, Remarque üzerine ahkam kesebilmektir. Kasım demek pekçok doğumgünü kutlamaktır.
Ve kasım demek, Pazar günü Emerson, Lake and Palmer'ın Palmer'ını dinleme olanağı bulacak olmak demektir. Carl Palmer'ı 5 liraya dinleyebilecek olmak, bunun için heyecanlanmak demektir. "From The Beginning'" i çalma olasılıklarını düşünüp kendinden geçmek demektir. Hemen İstanbul'da aynı konserin bilet fiyatına bakıyorum ve ağzım kulaklarıma varıyor: 45 Lira. Kasım ayı Eskişehir'i sevme nedenimdir.
Ey kazıkçı İstanbul, bak ve utan! Aynı evinin konumu nedeniyle insafsızca kirayı uçuran ev sahibi gibisin. İşte sırf bu nedenle seni Eskişehir ile aldatıyorum ve hiç de pişman değilim.
Gene Papillon sayıklamalarım başlamışken Bussiness Channel imdadıma yetişti ve bu akşam saat 21:00'da bu filmi yayınlayacağını duyurdu. Pazartesine iki sınav, pazara Carl Palmer ve bu akşam da Steve McQueen...Niçün ben? Niçün bu sitede kısa aralıklarla yazdığım her not, eklediğim her müzik bu haftasonu yeniden karşıma çıkacak? Hem de canlı olarak?
Benim mi kalbim çok temiz yahu? Kırmızı hap mı mavi hap mı? Rüyamda kalkıp festival programı mı yazıyorum, TV kanalları için film mi seçiyorum, nedir bütün bunlar?
Neden bu haftasonu?
0 yorum:
Yorum Gönder