20 Kasım 2006 Pazartesi

Bir Düşünelim...

Savaş'ın aşağıdaki yazısını okurken İstanbul'a son gidişimde karşılaştığım Üsküdar Meydanı manzarası aklıma geldi. Eski otobüs duraklarının olduğu alan olduğu gibi kapatılıp kazılmış, artık kenarında oturarak Kızkulesi'ne dalıp gideceğimiz bir sahil kenarı yok, her taraf karmakarışık. Dolmuşa , otobüse nereden bineceğinizi bilmiyor, insanlara sorduğunuzda "Sormayın, mahvettiler güzelim meydanı. Otobüs duraklarını şu karşıya aldılar!" diyerek yerini gösteriyorlar. Eminönü meydanı her zamankinden çok daha karışık ve düzensiz, bir arkadaşımla konuşurken "Nasıl İstanbullusun Ezgi sen, daha otobüsler nereden kalkıyor, bilmiyorsun?" dediğinde "O kadar çok değiştiriyorlar ki ben her gelişimde farklı bir İstanbul ile karşılaşıyorum." diye cevap veriyorum. Evimin bir alt, bir üst ve paralel caddesi aylardır kazılıyor, trafik tek şeritten idare ediliyor ve yağmur yağdığı zaman tam bir işkenceye dönüşüyor. İstanbul'da bir taksici kötü geçirdiği bir günün acısını sizden çıkarıp üstüne "İn arabamdan adi o..spu" diyebiliyor. Beyoğlu'nda ağaçlar sökülüyor, geçtiğimiz sene yenilerini döşüyoruz denerek hallaç pamuğu gibi atılan parke taşları iki senedir hala(!) değiştiriliyor.



Hadi bütün bunları kanıksadık diyelim-ki kanıksamayalım-, Savaş'ın yazısında vurguladığı "Gecekondu İnsanları" tabir edilen ve haberlere çıkıp belediye buldozerlerinin önüne atılan kişilere farklı bir gözle bakmayı deneyelim. Bu insanları "Önüne gelen İstanbul'a geliyor üstadım, köye çevirdiler güzelim kenti..." diyerek kendimizden apayrı bir dünyaya konudurup yabancılaştırmadan önce "Bizi ucuz emek olarak memleketlerimizden getirdiniz, bize yer, yurt gostermediniz. Buralara ev yaptik, direk diktik, agac ektik, kanalizasyonundan suyuna kadar parasini bizden aldiniz, vergi verdik ve buralara yerlestik. O zaman da kanunlar vardi ve umurunuzda degildi nasil ve nerede yasadigimizin. Simdi buralarin ranti artti, agziniz sulandi. Gelip ele gecirmek istiyorsunuz evlerimizi..." demelerine kulak vermek ve evet, güzelim şehirlerimizi talan edenlerle uğraşmak lazım önce, çünkü "Gecekondu İnsanları" değil güzelim İstanbul'u, Ankara'yı, İzmir'i mahvedenler. Geçtiğimiz aylarda Ankara Kuğulupark için başlatılan sivil dayanışmayı örnek alalım. Bir arkadaşımla sohbet ederken " İnsanlar yeni bir yol istemiyorlar ki Ankara'da, güzelim parka nasıl kıyabilirler?" diye sormuştum, o da "Ezgi, bu talanı başlatanlar zamanında o parkta çocukluklarını geçirseler, sevgilileri ile el ele tutuşup yürüselerdi, çocukluk-gençlik anılarının büyük bir parçasını oluşturan o parkı yıkmaya elleri gitmezdi..." diye cevap vermişti. Doğruydu, her İstanbul'a gidişimde mahvedilmiş bir sokak, yanmış/ yakılmış bir tarihi ev, yokedilip otopark yapılmış bir çocuk parkı gördüğümde işte tam da bu nedenle canım çok acıyor: Ben İstanbul'da doğup büyüdüm. Sokaklarında dolaşırken bilirim ki kaybolsam da eninde sonunda yolum bir meydana çıkar... Dahası İstanbul'da pekçok anı biriktirdim. Şimdi birileri çıkıyor, bütün bunların üzerinden buldozerler ile geçiyor, dümdüz ediyor.




Bir düşünelim Savaş'ın dediği gibi: Aşağıdaki Ankara örneği'nin yerine İstanbul'u koyalım, değişen birşey yok. Soruşturalım: Vergisini dere yatağı, yol üzeri demeden alanların rant söz konusu olduğunda birdenbire bu evleri farkedivermelerini, farkettikleri anda insanların başlarına yıkmalarını sorgulamalı, İstanbul'un ne denli köyleştirildiğini değil. Çünkü İstanbul'u talan eden, rant kurbanı yapan onlar değil. TRT-2 'de bir belgesel izlemiştim. İstanbul'da, Habitat'ın yapılacağı zaman sokak çocukları bulundukları yerlerden toplanarak çöplük alana götürülüp bırakılıyordu. Sokaklarda yokedilen canlıların haddi hesabu yoktu. İstanbul'a gelenlerin gözü düşkünlük, fakirlik, yoksulluk görmemeliydi. Makyajla kapatıldı üzeri. Sonradan her yağmurda İstanbul yüzündeki ağır makyajını bir güzel kustu.



Aradan yıllar geçti, İstanbul'un Belediye Başkanı şehri Dubaililere satmanın planlarına başladı. "Keşke Türk yatırımcılara satabilsek...Ama para Dubai'li prenslerde." diye açıklamalar yapıldı.




Tepkimizi doğru yere yönlendirelim. Savaş da "Ankara'da bana dair hiçbir şey bulamıyorum artık" demiş. Şehirleri ve içinde yaşayanları kimliksizleştiriyorlar. Rahatsızlık verici bir korku filminde yaşıyoruz sanki, benliğimizde bizi oluşturan şeyleri birbir yok ediyorlar. Tarihi mahallelerdeki ahşap evleri yıkıp çirkin apartmanlar dikilen, en güzel ilçelerinden 3.köprü geçirilmeye kalkılan 2010'un Kültür Başkenti İstanbul'un mirasını daha ne kadar yiyeceğiz? Sizce de bu işte bir yanlışlık yok mu? Yani yanlışlık İstanbul'un Kültür Başkenti olması değil. Yanlış nerde? İşte onu bir düşünelim...

E.



Merhaba Arkadaslar,



Haftasonu sizlere haber verememi soldugum icin pismanlik duydugum nefi bir kongreye katildim. TMMOB Sehir Bolge Planlamacilar Odasinin duzenledigi ve kentsel donusum konulu toplantilrda, akademisyenlerin sunumlarindan cok daha ilginci, muhtelif varoslardan gelen ve kentsel donusum projelerinde magdur olan insanlar konustu.



Dikmen'den gelen Tarik Bey, Dikmen vadisi projesinde nasil tehditle evlreinden edilmek istendiklerini anlatti. Nasil kapilarinin onunde Gokcek'in adamlarinin silah attiklarini vb.
Birinci etapta kendi evlerini gonullu olarak yikan gecekondu sahipleri nasil da simdi kan aglar hale geldiler? Neler oldu? Murat Karayalcin doneminde baslatilan Dikmen Vadisi islah projeleri, ODTUlu akademisyenlerin de cabalariyla, gecekondu halkinin barinma ve sosyal ihtiyaclari gozonune alinarak yapildi. Ancak sonra malum secim yapildi ve Gokcek ve adamlari, once gecekonduculari zorla evlerinden etmeye basladilar. Onlara konut onerdiler, ama borcla, taksitle... 1. Etapta yesil alan olarak birakilan alanlara, Ankara2nin en luks evlerini insa ettiler. Sonuc: 1. etapta buradan ev sahibi olan gecekonducularin artik sosyal olarak uyumlu olmalari mumkun olmayan bir mekanda yasamaya zorlandilar. Ve daha bitmiyor ve yeni yikimlar ve yeni talanlar...



"Bizi ucuz emek olarak memleketlerimizden getirdiniz, bize yer, yurt gostermediniz. Buralara ev yaptik, direk diktik, agac ektik, kanalizasyonundan suyuna kadar parasini bizdeen aldiniz, vergi verdik ve buralara yerlestik. O zaman da kanunlar vardi ve umurunuzda degildi nasil ve nerede yasadigimizin. Simdi buralarin ranti artti, agziniz sulandi. Gelip ele gecirmek istiyorsunuz evlerimizi..." diyor Sariyer tepelerinden, Armutlu'dani Okmeydani'ndan gelen abiler. "Uc bin tan gaz bombasi attiniz. Cocuklarimizin onunde bizleri yerlerde surundruerek evlerimizi basimiza yiktiniz...."



"Sonra Sulukule'den iki kendi tabiri ile Sakincali arkadas konustular. Birisi haci sakalli bir amca. Bir zamnlar Tayyib ile yakinmis. Digeri biraz daha kulhani biri, genc ve coskun. "Biz 1100 yildir Sulukule'de yasyoruz. Hic akliniza gelmezdik. Ne oldu simdi boyle?" ">Sonra Sulukule'den iki kendi tabiri ile Sakincali arkadas konustular. Birisi haci sakalli bir amca. Bir zamnlar Tayyib ile yakinmis. Digeri biraz daha kulhani biri, genc ve coskun. "Biz 1100 yildir Sulukule'de yasyoruz. Hic akliniza gelmezdik. Ne oldu simdi boyle?"


Onlar da ofkeliler. Evlerinden edilecekler. Daha once eglence yerleri kapatilmis. Vergi vermiyorsunuz diye... Verelim, demisler. Izin alamamislar bu sefer de... "Biz 1100 senedir buradayiz!" Amca esmer vatandaslarin saygisi ile eklemiyor da ben ekliyorum: "Siz kim oluyorsunuz da bizi yerimizden ediyorsunuz?"



"Bir gelin bizim mahalleye hele", diyor amca. "Bir gorun! Tarih biziz, burada her ev tarihtir."

Durum boyle....



Simdi soru: bu konuda ne yapabiliriz? Anladigim kadariyla Okmeydani tarafi orgutler arasi paylasilmis, orada pek bir sey yapmak zor gorunuyor. Ama Dikmen ve Sulukule icin bir seyler yapilabilir sanirim...



Hatirlayalim... Gecekondular bir zaman solun yerleskeleriydi.. Abilerimiz, ablalarimiz buralarda yoksullarin dili oldular. Darbe sonrasinda buralarda artik hukmumuz okunmaz oldu. Simdi gene bize ihtiyaclari var. Dikmen, Yenidogan, Cin cin... yavas yavas yikimlarla insanlari evlerinden edecekler. Yavas yavas buralari bosaltip, yerlerine luks, tikitanka villalar, evler yapacaklar. Melih Gokcek, Ankaralilar icin bir seytani semboldur. Yolksuzluk, plansizlik, yuzsuzluk, yalancilik... Bunlarin hepsinin semboldur. Ve buyuk bir koy haline gelen Ankara'da, dogma buyume bir Ankara'li olarak, kendime ait, cocukluguma ait hic bir sey bulamiyorum artik. Bu sehri talan edenlerle ugrasmamiz lazim. Daha guzel, daha bariscil, daha yasanabilir sehirler icin...



Bir dusunelim hele...


Savas

0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons