21 Haziran 2009 Pazar

Kara İstanbul Öyküleri


Yaşadığım apartmanda pespayenin önde gideni, kevaşenin borazan çalanı bir kadın var. Adına yönetici demişler, ıvır zıvır işleri yıkmışlar kadına. Çingeneye beylik vermişler, önce babasını kesmiş hesabı, kadın da her köfteye maydanoz ola ola etrafta dolanıyor. En son marifeti sokaktaki kediler içsin diye su ile doldurup kaldırım kenarına bıraktığım yoğurt kabını "bunları buraya koyuyorlar, sinekler basıyor" diye tekmeyi basıp dökmek oldu.



Kadının cırlamasını ve tekmeyle döktüğü su kabının sesini kanepede uzanmış kitap okurken duydum. 16 yazardan, 16 tekinsiz öykünün yer aldığı bir kitap vardı elimde, adı Kara İstanbul. Öykülerin hepsi de keşmekeşin orta yeri İstanbul'da geçiyor. Karakter oyuncuları, ofiste yaşamlarını tüketen beyaz yakalılar, köyünden yeni gelmiş, bekar odalarında günü kurtaranlar, kadın gibi erkekler, normaller, anormaller, sihirbazlar, küfürbazlar, onlar bunlar, benler, senler, sizler, bizler. Başrolünde ise tekinsiz köy İstanbul'un olduğu, her biri akan giden, okudukça sevdiren, kurgusu gerçeğe karışan, gerçek mi, kurgu mu olduğu bilinmeyen, bilinse de umursanmayan bu 16 öykü, halının altına iti itiverdiği tozlar gibi tıkıştırıp derinde bir yerlere sakladığı duyguları tetiklenen insanların nelere kadir olabileceğini anlatıyor.



Kadının yediği halt tam bu öykülerin üzerine geldi işte dediğim gibi. Bunu yazmaktan hoşlanmıyorum ama ben pek sakin ve munis bir insan değilimdir. Sinirlenince göz,üm döner, midem yanmaya başlar. Damarlarımdaki kan ısınmaya, şah damarım atmaya, alnım şişmeye de başladıysa kendimi frenlemek için büyük çaba harcamam gerekir. Çünkü, doğayı katledenlere, canlılara kıyanlara, aklınca üstünlük taslayıp kendinden güçsüz gördüklerini ezmeye çalışanlara karşı potansiyel bir katletme güdüsü taşıyorum içimde. Midemden yukarı doğru ılık bir sıvı yükseliyor, gözüm kararıyor veeeee... Hani neyse ki şimdilik bardağı taşıran son damla düşmedi, yoksa neler yapabileceğimi tahayyül edemiyorum. Yine beynim karıncalanmaya, gözüm kararmaya başlamış ve kadının karmakarışık saçlarını elime dolamaya ayaklanmıştım ki, benim kedi çocuklardan Felicita olan kolumun altına girdi. Mır, mır, mır bir şeyler söyledi kedice. İçimde şırıl şırıl akmaya heveslenen kin musluğunu tüylü, yüzünün yarısı sürmeli iki gözle kaplı, fifirik bir kedi kız kesti, attı. O anda sokağa göz attığımda dökülen suyun neredeyse buharlaştığını, kadının eve çekirdeğini çıtlatmaya çıktığını ve yavaştan akşamın çöreklenmekte olduğunu gördüm. "O uyurken", dedim kendime, "o yalnız ve tatminsiz bir uykudayken sokaktaki kediler kana kana su içecekler."




Gündüz o tekmeyi basacak, biz gece tekrar yerine koyacağız... Bu böylece biteviye sürüüüüp, gidecek.


0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons