19 Haziran 2009 Cuma

Adına Kaza Demeye Utanılan Kara Cinayetler


Tersanede revir hemşiresi olarak çalışan bir tanıdığım var. Yakın zamanda başından geçen bir olayı anlattı. İşçilerden birinin bacağını kullandığı aletlerden biri kesiyor. Yara fazla derin olmasa da, akan kan nedeni ile işçinin tansiyonu düşüyor, buna rağmen yürüyerek revire geliyor. Revir kapısını açar açmaz da yığılıveriyor koltuğa. Ölçüldüğünde anlaşılıyor ki, işçinin tansiyonu 4'e kadar düşmüş. Durum acilleşince ambulans çağrılıyor hastaneye götürülmesi için.


İşçi baygın bir şekilde yatarken bağlı çalıştığı taşeron firmadan birileri geliyor. Adamın başına toplanıp "haydi kalk, o kadarcık kesikten de olurmuş" gibisinden yaygrara çıkarıyorlar. Hemşire, yaranın fazla ağır olmadığını, ama tansiyonun ciddi derecede düşmesinden dolayı ambulans çağırdığını söylüyor. Taşeron firma hiç hoşlanmıyor bu durumdan. Tartışma çıkarıyorlar, bu denli basit bir durum için şirketin itibarını tehlikeye atmanın anlamsız olduğunu söylüyorlar. Hemşire de, sağlık ile ilgili konularda bu kararı kendisinin vereceğini, insan yaşamının itibardan önemli olduğunu söylüyor. O sırada ambulans geliyor, olay personel müdürlüğüne intikal ediyor falan filan.



Yıllardır tersanelerdeki işçi ölümlerini gazete sütunlarında okuyup ah-vah demenin ötesine geçememiş insanlarız biz. Yakından yaşıyanlar oralardaki mantaliteyi şöyle özetleyiveriyorlar: "nasılsa dışarıda bunlardan çok var, biri gider, biri gelir." Ölümler, yaralanmalar karşısında dillerini sıçan yutmuşcasına sususuveriyorlar, adına itibar dedikleri, aslı "daha fazla kar, daha fazla pay" olan çarkın küçük birer dişlisi olmaya pek meraklılar.


Bu yazıyı yazarken bir yandan Yıldırım Türker'in özellikle Tuzla tersanesindeki işçiler için yazdığı yazıları okuyor, öte yandan 15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişi ile ilgili arşivleri tarıyorum. Arka planda Bandista'nın "Özgürlüğe Manuş" şarkısı çalıyor son ses, şarkı arasındaki manidar "yersen" nidasına acı acı sırıtıyorum. İşçi kazalarında dünya üçüncüsü, Avrupa birincisi payesini Türkiye'nin nasıl "onurla" taşıdığını düşünüyorum sırıtırken de. Sırıtışımı yakalayıp kendime kızıyorum. Kendime kızdığım için de kendime kızıyorum. Durgunluğuma, yapamadıklarıma, söyleyemediklerime, ona, buna, herkese...



Herhangi bir olayda ilk müdahaleyi gerçekleştirmek için gerekli alet-edevattan, ilkyardım setinden yoksun işyelerinde kaderin kuyruğuna takılmış, sorumlulukları gereği "hasstiri" çekemeyecekleri kısır döngü içinde günlerini tamamlıyor çalışanlar, ta ki ellerine tutuşturulan on para ile ıskartaya çıkarılana dek. Kiminde ölüm tehlikesi ve değersizlik, kiminde ağır ruh ve beden tahribatı ve ezilmişlik...



Not: Bu yazı, ruhu kara, beyni küçük, duygusu güdük, hasbelkader ellerine geçirdikleri erki anca kendi küçük çöplüklerinde öttürebilenler, bu erki ellerinde tutabilmek adına gözlerini karartıp kendi yetersizliklerini örtmeye çalışanlar, bağırırsam "haklı" bilirler diye düşünenlere karşı tepkimin dışavurumudur.


Dip Notlar

Cinayet, Adı Kaza / Yıldırım Türker

Yeni Yıla Emeğin Hakkıyla / Yıldırım Türker

Tuzla Tersaneleri ile İlgili Ortak Basın Açıklaması

0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons