26 Haziran 2009 Cuma

Efsaneler ve Ölüm Masalları

Bu akşam eve dönerken bizim Eskişehir'li çatlaklar tayfasından Elif'le karşılaştım. Uzun yıllardır süren bir arkadaşlığın unsurlarından konuştuk önce, hayatımızda neler olup bittiğinden, özlenenlerden, dünden, bugünden... Elif, laf arasında bir arkadaşımızın önemli bir bilim kurumuna kabul edildiğini ve giderken yanında 100 tane nazar boncuğu götürdüğünü söyledi. Bir sunum hazırlıyormuş şimdi Anadolu'daki kültürel çeşitlilikle ilgili. İyonyalılardan tutun da Frigyalılara kadar gelmiş geçmiş tüm ecdadımızın bugünkü hal ve tavırlarımıza etkisini örneklerle anlatacakmış sunumda. Misal, kadınların çocukları denize işetme huyunun eski zamanlarda Poseidon'u korkutmak için denize işeyen atalarımızdan yadigar olduğunu belirterek yontulmamış Türk imajını yıkmayı amaçlıyormuş. Zekasını matrak geçerek kullanabilen az sayıdaki insandan biridir Kutay, sırf bu nedenle bile hayran olunası bir bilim insanıdır.


Sonra konu Micheal Jackson'un ölümünden açıldı. "Bak gördün mü?" dedim Elif'e, "Micheal Engin'siz bir dünyaya daha fazla katlanamadı." Elif de "Evet, şimdi yukarıda parti vardır, dans ediyorlardır birlikte..." diye cevapladı beni. Gözlerimizden yaş gelinceye kadar güldük. Micheal'ı, Einstein'ı, James Dean'ı, Zeki Müren'i ve Engin'i yukarıda alem yaparken düşünmek, yani ölümden sonrasını hayalleştirmek, sonra da bu hayalleri bir masal gibi birbirimize anlatmak kabullenişi kolaylaştırıyor belki de.



"Hepimiz ayrı yerlere dağıldık Elif..." dedim, "bir dahaki toplanma ne zaman?" "İki buçuk ay sonra dönecek Kutay Amerika'dan, ama Engin de olsun toplantıda eski günlerdeki gibi dersen kimbilir ne zaman..." diye cevapladı Elif sorumu, içim buruldu.

0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons