Ey tatile giden İstanbul Ahalisi;
Her nerede tatile gidiyor ve götürülüyorsan mümkünse dönmez ve orada kalıp mutlu-mesut yaşar mısın? Bir Pazar günü saat 17:00 civarı Boğaz Köprüsü’nü bu denli boş ve akın akın gördüm ya, ben var ya ben… Ölsem de gam yemem artık!
Beyoğlu’nda Sokak Müzisyenleri Festivali var. İşbu sebepten bu hawai gömlekli, şapkalı amcaların köşe başlarını tutması. Ben bu fotoğrafı çekerken bu müzisyenler “Senden Başka” adlı şarkıyı icra etmektelerdi.
Dün akşam (8 Temmuz) Antony and The Johnsons konseri vardı Şan Tiyatrosu’nda… Antony ufakken annenizin makyaj malzemelerini çalıp yüzünüzü maskaraya çevirdiğiniz, sonra da elinizde saç fırçasıyla boş koltuklara konser verdiğiniz ablanız gibi sanki. Salondaki güvenlik görevlilerinin konuşmasıyla dalga geçip duran indi /bindi gençlik ile gelen geçen herkesi şööle bir süzen protokol insanları arasında kalan sandalyeme tünemiş sahnedeki kızkardeşime bakarken hep bunu düşündüm: Bazı şarkılar yalnızca sizinle söyleyeni arasında kalmalı, paylaşılmamalı ve yalnızca size ait bir dört duvarın arasında dinlenmeli... Aynı şarkıların başkalarının yüreğini de kanırttığını bilmek kıskançlığın en dik alasıymış, ben dün gece bunu öğrendim. Konserler işte bu yüzden tehlikeli: binlerce kişinin sizinle benzer duyguları paylaştığını kafanıza dank ettiriyor. Az kalsın sahneye doğru: “Antony’cim, sen dünyada yalnızca beni seviyorsun, değil mi?” diye şımarık kız çocuğu sesimle bağıracaktım. Konserle ilgili yazarım belki sonra… Ama şimdi kıskançlığım ve ben baş başa “You are My Sister” ı canlı kayıttan dinleyeceğiz. İster inanın ister inanmayın, bu Antony ile bizim şarkımız. “…you are my sister / and I love you / may all of your dreams come true /I want this for you / they're gonna come true (gonna come true)…"
Evet, bu kısa aradan sonra yine buradayım ve daha kendimdeyim. Antony, konseri Badalamenti'nin Mysteries of Love'ı ile açtı, sonra Cripple and Starfish yankılandı Şan'da, onun peşi sıra For Today I am a Boy ile devam etti. Müzikle şiir yazan bir adamın Leonard Cohen'e selam çakmaması imkansızdı, The Guest ile bunu yaptı Antony. I Feel Love with a Dead Boy'u dinledik sonra, araya Beyonce'nin "Crazy in Love" şarkısını sıkıştırdı. Beyonce'den mi dedim? Hah, halt etmişim. Antony şarkıyı aldı, evirdi çevirdi, kendinin kılıp Beyonce'ye sinir olan ben gibilerin üzerine saldı. Şarkıyı dinlerken çok afedersiniz bir ağlamadığım kaldı hıçkıra hıçkıra. Zaten o Beyonce var ya o Beyonce, hah işte o Beyonce Amerika'nın Bülent Ersoy'u... Ben demiyorum bunu, Antony diyor. Şarkı aralarında dertleştik de biraz, Bülent Abla'mızı fevkalade bulduğunu, bütün videolarını Youtube'dan izlediğini falan söyledi. "Ben" dedi, "Çok isterdim davet edeyim, çıksın sahneye, düet yapalım ama korktum. O bir kraliçe, bense berduşun biriyim!" Sahnede berduşun biriydi hakkaten, Beyaz Kelebekler tadındaki The Johnsons'un aksine gayet salaş, gayet kırıtkan ve gayet Antony'di. Sahnede pot kırmaktan, yanlış birşey söylemekten öyle korkuyordu ki Antony, kızkardeş damarım kabardı, elinden tutup dondurma yemeye götüresim geldi. Öğrendik ki O'na kristal bir kadehe gösterdiğiniz özenle yaklaşmak gerekiyor. Garip bir bileşim aslında: Başkaları tarafından üzerine yapıştırılmak istenen kimlikleri reddet, kendi yolunu seçecek kadar cesaret sahibi ol, istediğin hayatın ucundan tut, sonra da bu denli kırılgan, "ne dedim ki ben, kötü birşey demedim umarım..." ol. Kötü birşey demeyi bırak, dün gece seni dinlemeye gelenleri kendine daha da yaklaştırdın Antony. Antony'nin böyle bir etkisi var insanın üzerinde, bütün o sahnede fakır-kuul-ulaşılmaz-ünüyle gözü kamaşmış- dinleyicisine metrelerce yukarıdan bakan hallerde olanların tam tersi bir etki bu, Antony aileden biri. Aileden biri dedim de bunu anlatmadan geçemem: Şarkı arasında hatun kişilerden biri sahneye Türkçe olarak laf attı: "Sen kiminle dans ettiğini biliyor musun? İyi aile çocuklarıyla..." gibisinden.Zavallı Antony'ciğin Türkiye'nin yerini yeni öğrenmiş biri olarak bunu anlaması mümkün olamazdı haliyle, "Ne dedi, ne dedi?" diye bize sordu. Tabi o anda ben yine o üstün çağrışım yeteneğimle hem Cripple and Starfish'in, hem de Culture Club'ın Do You Really Want to Hurt Me ' sinin kliplerini hatırladım. İyi aile çocuğu, peh! Antony zaten ailemizin kızkardeşi. En azından benim. İyi aile çocuğu olmasa ne yazar? İyi aile çocuğu Norah dinlesin. (iyidir canım Norah.) Antony'nin cevabı mı? "She is high" (Uçmuş!).
Konserin ilerleyen saatlerinde "Fistful of Love" ı saldı üzerimize Antony. Ta kalpten gelen bir "Ummm" sesi çıkarıp gökyüzüne yollamamızı istedi. Dün gece, yanmış Şan Tiyatrosu'nun yıkıntıları arasında iki saat boyunca öldük. Mecazi anlamda söylemiyorum. "Şimdi siz aslında yoksunuz, ben aslında ölüyüm. Yalnızca anıyım." diye sahneden seslendi Antony. Dinledim sözünü ve o anda öldüm. Antony'nin Nina Simone'dan, Bryan Ferry'den, Scott Walker'dan harcını kardığı, sonra da özgürce uçmaları için saldığı kız kuşlar konser boyunca şakıdılar İstanbul semalarında. Suni tenefüsü "Bird Girl" ile yapacak sandım ama "You are My Sister" ile verdi hayat öpücüğünü. Sonra "Goodbye" falan dedi ama kaale almadım. Bis'te piyanosunun başına geçti ve "Hope There Is Someone" ile konseri ve aylardır kendisini bekleyen kanırtılmış yürekleri nihayete erdirdi.
Konser bitince kafamı bile kaldırmadan kalabalıktan sıyrılıp yalnız kaldım. Nedense söylemediği "Bird Girl"ü repeat'e alıp eve dönerken defalarca dinledim. Eksik hiçbir şey kalmamıştı artık. Bundan sonra yine yeni yeniden karşılaşacağımızı umarak beklemek düşüyor bana/bize/dinleyenlere/ve elbette en çok da Antony'i kaçıranlara...
Ek Notlar: Sevin Okyay'ın Antony ile ilgili yazısı.
Yiğit Karaahmet'in Antony ile ilgili yazısı. Benim bu yazıya itirazım var. Kısa kısa notlar derlemiş ve bir yerde konsere gelenler Beyaz Türkler'di demiş. Bu tarz sosyo-etiketlemelerin özellikle yaygın medyada yapılmaması kanaatindeyim. Zira orada Beyaz Türk janrında asla girmeyecek, biletini parasını biriktirerek satın almış, müziği hayatının orta noktasına koymuş insanlar da vardı. Yani orada bedava davetiye buldu diye koltuk dolduran kesimden farklı bir dinleyici kitlesi de vardı demek istiyorum. Antony'i asıl hakedenler onlardı. Ayrıca "Kentin Aydınlık Yüzü=Beyaz Türkler" tanımlaması yanlış bence. Aydından anladığınız buysa size söyleyecek söz bulamıyorum.
2 yorum:
Sen yine çatlattın beni bu yazıyı okurken. Antony'nin kadife sesi ve Şan tiyatrosunun ambiansı herhalde gerçekten ben öldüm ve uçuyorum hissi uyandırır insanda. Çok kıskandım çoookkkk...
Sana iyi haberim var. Antony yine gelecekmiş İstanbul'a. Zaten İstanbul'a hayatını borçlu O, bir bardan çıkarken travestinin biri hayatını kurtarmış bizimkinin. Aynı abisi Marc Almond gibi yüreği İstanbul'da kaldı Antony'nin.:) "My life was saved in Istanbul" diye emprovize bir şarkı da besteledi sahnede, yani Antony gene gelecek emimim. Hem de sahnede bu şarkıyı canlı canlı dinleyeceğiz hep birlikte.:)
Ayrıca, biliyorum kıskandınız ama ben bu konsere 4 ay öncesinden bilet aldım, 1 yıldır da bekledim. O gece gidemeseydim...İflah olmazdım herhalde.:)
Ama Ezgi...Ne adamdı sana anlatamam. Şan Tiyatrosu ise yanmış konstrüksiyon, açık tavan, kuş sesleri, yıldızlar...Ambians'ı varın siz tahmin edin. Ses desen...Öldük evet. O derece.
Bu ses Antony'nin birkaç gün önce ses tellerini incittiği halde çıkan sesiymiş bi de...Hey gidi hey...
Yorum Gönder