4 Mayıs 2007 Cuma

Mayıs Sohbeti- Akdeniz'in Kitabı



Ben baharı elimde harkulade bir kitapla, kulaklarımda sabahtan beri çalan iki şarkıyla karşıladım. Evin bütün camlarını açtım, Mayıs’ı içeriye buyur ettim. “Gel,” dedim, “çay sevmem ama senin hatırına ince bellide yeni demlenmiş bir çay içelim. Yanında Nagehan’ın geçen gelişinde yanına kattığı tarçın tarçın kokan kurabiyelerden yiyelim…”

“Anlat” dedi Mayıs.

“Akdeniz’in Kitabı’nı okuyorum. Akdeniz’i yalnızca kıyılardan ibaret görmeyenlerin, yanına deniz kızlarını, deniz fenerlerini, gemilerin batış öykülerini, deniz efsanelerini de katanlar için yazmış Predrag Matyejeviç Akdeniz’in Kitabı’nı. Deniz’in ortasındaki kayıtsız adalardan, kayıp deniz haritalarından dem vuruyor…”

“Devam et…”

Claudio Magris’in önsözünü iki defa okudum. Zaten Matyejeviç de bu harkulade önsöz için şöyle demiş: “Kendi kitaplarım için önsöz yazdığım çok enderdir. Akdeniz’in Kitabı’na gelince, Tuna’nın yazarı Claudio Magris’in önsözü neredeyse kitapla birlikte doğmuş, onun ayrılmaz bir parçası olmuş ve sayısını bilmediğim pek çok dildeki çeviride bu yapıta eşlik etmiştir.”

Hmmm.”

“Önsözün bir bölümü özellikle çok hoşuma gitti. Tam Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu özetliyor. “… Öte yandan Stalinizm’e, tüm Stalinizm’lere yani totaliter tüm anlayış ve resmi söylemlere karşı müdahale eden Matvejeviç, bugün tüm kültürel birlikleri ve değer sistemlerini yok eden, abartılmış bir bölgecilik ve bölücülüğün de bu tehlikeye karşıt, ama bu tehlikeyi tamamlayan bir tehdit olduğu uyarısını ortaya koymakta ve bununla da mücadele etmektedir. Olağanüstü alacalı bulacalı ve merkezkaç özellikler gösteren ve karmakarışık bir mozaik olan Yugoslavya ve Orta Avrupa üzerine uzman olan yazar: “Özgüllük tek başına henüz bir değer sayılmaz.” Anlatımıyla kendi kimliğimizin ve varlığımızın saplantılı ve içel bir biçimde yüceltilmesine karşı bizi uyarır.” (Margis, Akdeniz’in Kitabı için kaleme aldığı “Deniz’in Dili” başlıklı önsözden, s:13-14)

Predrag Matvejevic 'Akdeniz'in Kitabı'’nda Akdenizlilik kavramının tanımını şöyle yapıyor: "...Akdenizli doğulmaz, Akdenizli olunur. Akdenizlilik bir miras değildir, çabayla elde edilir. Bir seçimdir, bir üstünlük değil. Gerçek Akdenizlilerin sayısı hızla azalmaktadır. Bu bir tarih ya da gelenek, coğrafya ya da köken, anı ya da inanç sorunu değildir; Akdeniz aynı zamanda bir yazgıdır." (s. 115)

“Yarın Hıdrellez. Geçen sene gül fidanının dibine dileğini gömmüştün bir kağıda yazıp. Gerçekleştiler mi peki?”

“Geçen yaz harkuladeydi. Çoğu gerçek oldu evet. Ama çok uğraştım gerçek olmaları için. Bu yaz hayatımın en önemli yazı olacak gibi gözüküyor. Hıdrellez'de kırmızı giymek adetmiş. Mayıs, seninle giyinip kuşanır, saçımıza papatyalar takar, güzel filmler izleriz. Sonra yine dilekler tutarız. Gül fidanı bulamasak da onları bir ağacın altına gömeriz. Sonra… Sen gidersin, yaz gelir.”

“Sezen’in Davet şarkısını bilir misin?”

“Bilmez miyim… “…Çıplağına sar beni/ Toprağına kar beni/ Kaynağından dökül gürül gürül çoğalt ki kendini/ Dağları seller alsın/ Selleri yangın sarsın/ Bozulsun bahçe bağ/ Dalda üzüm sarhoş ben tarumar…” diye gider. Bağbozumu mevsimine yakışır ama biz şimdiden söyleyelim, değil mi Mayıs?

“Bana da yakışır o şarkı. Sen söyle…”

“Ben küçük bir kızken sen olmuştum biliyor musun?”

“Nasıl?”

“Müsamerede. Yeşil karpuz kollu elbisem vardı. “4 Mevsim” den İlkbahar, aylardan “Mayıs” tım. Elbiseyi annemler zor bulmuşlardı. Paramız yoktu yenisini alacak. Öğretmenin istediği gibi değildi, beyaz çizgileri vardı. Çok ağlamıştım.”

“Ben sadece yeşil değilim ki…”

“Bunu yeni yeni öğreniyorum. Hiçbir şey tek renk değil. O zamanlar nereden bilebilirdim ki? Çok ağladım, çok.”

“Bu mu geliyor aklına beni görünce?”

“Artık değil. Artık güzel şeyler geliyor.”

“Ben sıkıntılı bir ayım ama…Arkam kavurucu sıcaklar. “

“Hayır Mayıs, senin peşin sıra Kiraz Mevsimi gelir.”

“Ezgi’nin Günlüğü…”

“Ben de şimdi o şarkıyı düşündüm.”

“Ben Sait Faik’i düşündüm.”

“Fark etmez ki…”

"İyi ki Akdenizliyiz, değil mi Mayıs?"

"Ben yalnızca Akdeniz'in Mayıs'ı değilim ki..."

"Biliyorum."

çıplak heykeller yapmalıyım,/ çırılçıplak heykeller/ nefis rüyalarınız için/ ey önünden geçen ak sakallı kasketli,/ yırtık mintanından adaleleri gözüken dilenci/ sana önce şiirlerin tadını/ aşkların tadını/ kitaplardan tattırmalıyım /resimlerden duyurmalıyım, resimlerden.../ şu oğlan çocuğuna bak/ fırça sallıyor/ kokmuş manifaturacının ayağına/ dörtyüzbin tekliğinden/ on kuruş verecek/ seni satmam çocuğum / dörtyüzbin tekliğe, / ne güzel kaslarin var/ ne güzel bileklerin/ hele ne ellerin var, ne ellerin./ söylemeliyim,/ yok yok... meydanlarda bağırmalıyım./ bu küçük güllerin buram buram tüttüğü anadolu şehri kahvesinde/ kiraz mevsiminin sevişme vakti olduğunu…”

Ek:

0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons