Bir arkadaşımdan eylül ayında bir kitap almışım. Kütüphaneye koymuş, okumamışım. Bugün eve geldi, “kaçıncı sayfadasın?” diye sordu. Hesap makinemın üstünden bakıp “
Neyse. Şu ara bitirme tezim nedeniyle kağıda, kahveye ve müziğe bulanmış durumdayım. Kızlar ara sıra odaya gelip “Ezgi’nin kolunda ne yürüyor? Kocaman bir tarantula…” oyunu yapmasalar insan yüzü gördüğüm yok okuldakiler hariç. (normal insan beni bulmaz zaten.) Eskişehir Film Festivali seansları dışında kalabalığa karışmadım. İstanbul’dan havadisleri arkadaşlar ve annem sayesinde alıyorum ama özledim. Daha bir ay görmek yok bana İstanbul’u, İstanbul diyetindeyim. Gittiğimde çıldırıp şehre kapılacağımı adım gibi biliyorum. İstanbul sarhoşu oluyorum ben. Luc Besson’un “Derinlik Sarhoşluğu” gibi bir şey bu. Ondan gitmemeye and içtim, Eskişehir rahibesi oldum ve geçmiş günahlarımı sorguluyorum Pet Shop Boys ile.
Siteyle bir süre, bir süre dediğim bir ay kadar sık sık ilgilenemeyebilirim. Gerçi belli olmaz, sıkılırsam uğrarım. Bu süre boyunca Pet Shop Boys’un “It’s A Sin” i size eşlik etsin bana ettiği gibi. We are so disco, we are stil 80’s! Ne güzel komşumuzdun sen PSB… “Hani o yazlık sinemalar, ilk sevda ilk gözyaşları…” (Son Sardunyalar-Minikserçe)
Radikal gazetesindeki Jose Saramago'nun söyleşisine bu linke tıklayarak ulaşabilirsiniz. Ne diyor üstad: "Demokratik bir sistemle yönetilmiyoruz. Demokrasi halkın belli aralıklarla oy vermesiyse, o yapılıyor. Bence bu bir aldatmaca. Ötesi siyasetçilerin elinde, büyük sermaye sahiplerinin, feodal beylerin ağaların elinde. Onların büyük başarısı insanları demokrasinin böyle bir şey olduğuna inandırmaları. " Nasıl? Neo-demokratik dünyaya "cukkkk" diye oturuyor, değil mi?
0 yorum:
Yorum Gönder