11 Haziran 2007 Pazartesi

İç Göç Olgusu- Züğürt Ağa, 1985


Nesli Çölgeçen yapımı Züğürt Ağa, 80'lere dair sosyo-ekonomik sorunları ve iç göç sorununa gerçekçi bir biçimde anlatan bir filmdir. Güneydoğu Anadolu'nun feodal özelliklerini koruyan köylerinden birinde yaşamını sürdüren Ağa, gittikçe yoksullaşmasına karşın, geleneksel değer ve tavırları hiç değiştirmeksizin yaşamaya kararlıdır. Ancak koşullar değişmekte, Ağa'nın sahibi olduğu Haraptar köyü kuraklıktan kırılmaktadır. Ağa durumunu kuvvetlendirmek için son güvencesi olan politikada da düş kırıklığına uğrayınca topraklarını satar ve İstanbul'a göç eder. Ancak büyük kentte koşullar büsbütün farklı olduğunu görecek, bunun üzerine geleneksel değerlerine sıkı sıkıya tutunmaya çalışacaktır.


Züğürt Ağa, hem 1980’lerdeki kırsal kesimin sorunlarına, hem de şehir yaşamının kazandırdıklarına/kaybettirdiklerine aynı anda değinen ve gülmece öğeleriyle örülmüş çok özel bir filmdir. Şener Şen’in canlandırdığı Züğürt Ağa, kuraklıktan muzdarip bir köyde babası Abdo Ağa’dan miras kalan köyünde marabaları ile birlikte yaşamaktadır. Ancak toprak gün be gün kuraklaşmakta, yağış azlığı nedeniyle verimsizleşme ve köylüleri doyuramayacak hale gelmektedir. Filmin en önemli sahnelerinden biri Züğürt Ağa’nın bir çatlamış toprağa, bir gökyüzüne bakarak: toprakla konuşmasıdır. Bu monologda bir anlamda, filmin ilerleyen sahnelerinde hem köylünün, hem de ağanın İstanbul’a göç edişinin nedenleri anlatılmaktadır. Züğürt ağa, bütün bu olumsuz koşullara direnmekte, şehre göç etmek istememektedir. Toprağın yeniden verim kazanması için yağmur duasına dahi başvurur. Filmin Diyanet Bakanlığı’nca “Türk sinemasında, doğunun geri kalmışlığını, törelerden kaynaklanan trajik durumları yansıtan, en pespaye, uyduruk, düzeysiz şablonlarla halkın inançlarını rencide eden, din adamlarını, hiçbir kutsal değer tanımayıp çıkarını ön planda tutan, zalim tiplemeler olarak sunan filmler"den biri olarak sakıncalı bulunmasına neden olan şıh tiplemesi filmin ana kilit noktalarından biridir. (Züğürt Ağa, sakıncali piyade sayılan ne ilk, ne de son filmdir. Duygu Sağıroğlu'nun Bitmeyen Yol filmi Türk insanını işsiz, çaresiz, umutsuz gösteriyor diye sansüre uğrarken Yılanların Öcü Türk topraklarını kurak ve verimsiz gösteriyor diye engellenir.) Halkın dini duygularını sömürerek kazanç sağlayan din adamı tiplemesi filmde eleştirilmektedir. Züğürt Ağa filminin bir diğer önemli karakteri başka bir köyden gelerek Züğürt Ağa’nın köyüne sığınan Kekeş Salman karakteridir. Erdal Özyağcılar’ın büyük bir başarıyla canlandırdığı Kekeş Salman, ağayı sürekli pohpohlayarak ve yardakçılık yaparak köyde kalmayı başarmış uyanık bir köylüdür. Filmin ilerleyen sahnelerinde aynı Kekeş Salman’ın göç ettiği İstanbul’da yolunu bulup halini vaktini düzelttiği ve kendi yaşamının ağası olduğu görülecektir.


Köyün gün geçtikçe daha da kuraklaşması ve Züğürt Ağa’nın son umudu politikada yenilgiye uğraması ağanın bütün mallarını satıp ailesiyle İstanbul’a göç etme sürecinin başlangıcı olacaktır. Ağa ve ailesi İstanbul’a ilk geldiklerinde köyden tanıdıklarının yanına sığınırlar. Züğürt Ağa, marabalarının İstanbul’da kahve işletmekte olduğunu ve durumlarını düzelttiklerini öğrenecektir. İstanbul’a daha önce göç etmiş ve işini kurmuş Behram’ın şu sözleri İstanbul’a göçle gelmiş ve bir şekilde tutunabilmiş insanların durumunu özetler niteliktedir: “Vallah İstanbul bir alem. Herkes kendi bacağından asiliy…” Züğürt Ağa şehirde köydeki hürmeti ve saygınlığının artık geride kaldığını anlamıştır. İstanbul’da herkes para kazanabildiği, şehirde tutunabildiği ölçüde kendi ağasıdır. Geçimini sürdürebilmek ve ailesine bakabilmek için bakkallık, seyyar satıcılık yapmaya, domates ve çiğ köfte satmaya başlar. İlk zamanlarda “domates” derken sesinin çıkmaması, daha sonra alışması değişen yaşam koşullarına ve şehre ayak uydurmanın simgesi gibidir. Filmin başında ağır ağır kıyafetlerini giyen ve kendini ayna karşısında Seyreden Züğürt Ağa’nın, bütün aksesuarını (en son körüklü çizme) tek tek elinden çıkarmak zorunda kalıp ağalığını ağır ağır kaybedişi harika bir örgü ile anlatılmıştır.


Züğürt Ağa filminde kente göçün nedenleri olarak Doğu’daki toprakların verimsizleşmesi, toprağın artık üzerinde barındırdıklarını besleyememesi gösterilmiştir. Züğürt ağa karakteri feodal sistemden şehrin kapitalist düzenine geçişi esnasında bocalayan bir karakteri temsil ederken, Kekeş Salman ve diğer köylüler ise aynı sistemin çarklarına dişli olmayı başarabilmiş ve şehirde kendi egemenliklerini kurabilmiş insanların temsil biçimidir. Züğürt Ağa’nın ataerkil aile yapısındaki egemenliği, şehirde karısının terk etmesiyle son bulacak, sevdiği Kiraz her türlü zorluğa rağmen ağaya destek olmaya devam edecektir.


Filmin sonlarına doğru Züğürt Ağa, ağalığının son simgesi olan çizmelerini de elden çıkarıp yeni işi için sermaye yaptığında artık şehrin yeni sakinlerinden biridir. Kekeş Salman şehirde tutunmuş, ev ve araba sahibi olmuştur. Züğürt Ağa’da “şehirde ancak şehrin zor ve acımasız koşullarına ayak uydurabilenler tutunabilir” mesajı verilmektedir. Züğürt Ağa’nın elindeki boş tepsiyle yürümesiyle biten filmin asıl sonunu izleyici kendi deneyimleri ve bilgisiyle yaratacaktır. Ben kendi adıma, Züğürt Ağa’nın devam filminin çekilmesi halinde hangi koşullarda karşımıza çıkacağını merak ediyor ve alternatif sonlar geliştiriyorum. Züğürt Ağa, Türk Sineması’nda iç göç olgusunu inceleyen en başarılı filmlerden biri olduğu gibi geleneksel güçlü ağa-mazlum köylü kalıbını yıkması açısından da önem teşkil etmektedir.

1 yorum:

gaykedi dedi ki...

iç göç olgusunu hatta doğuda ki yoksulluğu bayağılığa düşmeden, yada çok ağır bir tempoyla insanları kasmadan mizah ve dram sosonu tam kıvamında harmanlayan ne güzel eli ayağı düzgün bir filmdi değl mi?

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons