Yeşim Ustaoğlu’nun 1999 yılı yapımı olmasına rağmen anlattığı öyküyü ele alış biçimi nedeniyle sansüre uğrayan ve ancak yakın tarihte gösterim şansı bulan filmi “Güneşe Yolculuk”, biri Türkiye’nin batısından, diğeri güneydoğusu’ndan İstanbul’a göç etmiş iki gencin şehirde verdikleri yaşam savaşını anlatırken öte yandan şehrin yerleşiklerinin ve otoritelerin azınlıklara, özellikle Doğu’dan gelen Kürt vatandaşlara reva gördüğü ayrımcılığı keskin ve eleştirisel bir bakış açısıyla irdelemektedir. Filmde koyu tenli olduğu için sürekli önyargıyla yaklaşılan Tireli Mehmet ile Güneydoğu’dan göç etmiş Berzan’ın polislerin ve içinde bulundukları toplumun bireylerinin ayrımcılığına maruz kalmaları yine onların bakış açısıyla anlatılmaktadır. Azınlıklara, özellikle Kürt kimliği taşıyanlara önyargı ile yaklaşıp ayrımcılık yapan kişilerin görüşlerine filmin olay örgüsünde yer verilmemiş olması filmin birkaç önemli eksiğinden biri olarak görülebilir. Film “Doğu’dan gelmiş, hele de azınlık kimliği taşıyan bir insan neden baskılanmaya çalışılır?” sorusunun yanıtını verememekte, daha çok bu baskıya maruz kalan insanların koşullarını ve duygularını anlatmaya çalışmaktadır. Sosyal ve ekonomik uçurum, “Kürt sorunu”nun kente taşınması ile vurgulanmaya çalışılmaktadır.
Filmin öyküsü 3 ana karakterin üzerine kuruludur. Mehmet, İzmir’in Tire ilçesinden göç etmiş, Sular İdaresi’nde iş bulmuş, kalabalık bir bekar odasında kalan, henüz şehrin kötü yanıyla tanışmamış ve saf bir gençtir. Arzu’ya aşıktır. Arzu, Almanya’dan kesin dönüş yapmış bir ailenin kızıdır ve Sultanahmet’de bir çamaşırhanede çalışmaktadır. Berzan ise ailesinin mensup olduğu Kürt kimliği nedeniyle sürekli diken üstünde yaşamakta, kimliğini savunduğu için kendini çatışmaların ortasında bulmakta ve seyyar arabasında müzik kasetleri satarak geçimini sağlamaktadır. Yönetmen filmin öyküsünü bu üç karakter üzerine kursa da İstanbul’un Eminönü semtindeki seyyar satıcılar, günlük rutin içinde işlerine yetişmeye çabalayan İstanbul sakinleri, seyyar satıcılardan alışveriş yapan dar gelirliler ve Mehmet ve Berzan’ın bekar odalarında birlikte kaldıkları kişiler ve polisler filmin yan karakterlerini oluşturmaktadır. Arzu’nun çalışmakta olduğu çamaşırhane’nin sahibesi Hülya karakteri yanında çalışanları sömüren, onların fiziksel özellikleriyle dalga geçerek aşağılayan, izin istediklerinde bedelsiz olarak fazla mesaiye kalmaya zorlayıp haklarını gaspeden bir işveren tiplemesi çizmektedir.
Mehmet, bir milli maç sonrası sokağa dökülen ve galibiyeti kutlayanların korna çalmadığı için hırpaladığı adamı savunduğu için saldırıya uğrar. Berzan, Mehmet’in bu insaniyetinden etkilenir ve kaçmasına yardımcı olur. Bu olay, Mehmet ile Berzan’ın dostluklarının başladığı nokta, aynı zamanda filmin çatışma noktasıdır. Mehmet, teninin renginden dolayı ayrımcılığa maruz kalmaya başladıkça Berzan’ın içinde bulunduğu koşulları daha iyi anlamaya başlayacaktır. Mehmet’in içinde bulunduğu minibüsün polisler tarafından durdurulması, yapılan arama sonucunda silah bulunması ve sırf “doğulu”ya benzediği için Mehmet’in polisler tarafından gözaltına alınması filmin olay örgüsünü hızlandırmaktadır. Polis sorgusunda Mehmet’in nereli olduğunun sürekli sorulması, İzmir’den göç ettiğine inanılmaması dikkat çekicidir. Bu durum, Michael Haneke’nin Code İnconnu filminde bir beyaza aşağıladığı dilenciden özür dilemesini söylediği ve tartışma başlattığı için polisler tarafından karakola götürülen zenci göçmenin durumunu hatırlatmaktadır.
Filmde Mehmet’in göç etme nedeni olarak bireysel etkenler (daha iyi bir yaşam, daha iyi sağlık ve iş olanakları, daha fazla gelir vs.) gösterilirken Berzan ise yaşadığı köyden bir alt kimliğe yönelmiş yoğun baskı ve ırkçı ayrımcılık nedeniyle göç etmek zorunda bırakılmaktadır. Berzan bu ayrımcılığın doğrudan hedefi olduğu için yaşanan sorunların zaten farkındadır. Mehmet ise, esmerliği nedeniyle aşağılanmaya başladıkça tepkisini saçlarını sarıya boyayarak gösterecek, şekilci topluma “madem koyu tenli olmak suç, buyrun size sarı saç!” mesajını vermeye ve bir anlamda toplumda kabul görmeye çabalayacaktır. Berzan ise polisle girdiği çatışmada öldürülecek, Mehmet işte o zaman yanlış olanın koyu tenli olmak ya da azınlık olmak demek olmadığını anlayacak, Berzan’ın cenazesini Irak sınırındaki köyüne götürürken Berzan’a duyduğu dostluk kuvvetlenecektir.
Güneşe Yolculuk filminde İstanbul’un Eminönü semtindeki insanların günlük yaşamları büyük yer kaplamaktadır. Filmde toplumsal sınıflar kesin olarak ayrılmıştır, Doğu Anadolu’lu göçmenler Eminönü’ndeki gecekondularında komün halinde yaşamakta ve kaldıkları bu gettolarda kendi kimliklerini dışa vurmaktadırlar. Filmde gecekondu mahalleleri ve bu mahallelerdeki gecekondular ülke sorunlarının “temsil alanı”na dönüşmüştür. Yönetmen, filmde yalnızca dar gelirli insanların yaşadığı semtlere ve bekar odalarına yer vermekte, Etiler, Nişantaşı, Bebek ya da Beyoğlu gibi orta ya da üst gelir grubundan insanların ikamet ettikleri yerlere rastlanmamaktadır. Bu durum, yönetmenin anlattığı öyküyü yalnızca bir tarafın bakış açısıyla anlatmaya çalıştığını, karşıt görüşlerin duygu ve düşüncelerine yer vermediğini düşündürmektedir. Mehmet ile Berzan, kentte yaşasalar da göç etmelerine neden olan olanaklardan yararlanamayışın ve üzerlerindeki baskının etkisiyle iki arada bir derede kalmışlar, ne şehirli ne de köylü olabilmişlerdir. . Berzan ve Mehmet, hiçbir zaman tam anlamıyla şehirli olamamışlar, aksine göç ettiklerine edeceklerine pişman edilmişlerdir. Benzer bir çelişki Züğürt Ağa filminde de görülmektedir.
Güneşe Yolculuk’un Kürt azınlıklarının sorunlarını ve görmüş oldukları baskıyı ele alışı nedeniyle kendi türü içinde çığır açan bir film olduğu söylenebilir. Bundan yıllar önce Kürt sorunu diye bir olgunun varlığından bahsetmek olanak dışıydı. Olayı yalnızca ezilen taraf yönüyle ele alsa da Yeşim Ustaoğlu’nun “Güneşe Yolculuk” filmi hem 90’lı yıllardaki iç göç hareketlerinin nedenlerinden birini anlamakta olması, hem de hala Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olarak görülen “azınlıklar” olgusunu kavramakta yardımı olabilecek bir yapım olması sebebiyle önemlidir.
1 yorum:
Ah, ben bu filmi eskiden babamla izlemiştim. Babamın gözleri dolmuştu, ağlar hep böyle filmlerde. 'Sarhoş Atlar Zamanı'nda kriz geçirmişti mesela...
Çok güzel filmdi, yeniden izlemek isterdim lakin vcd-dvd-divx-vs. bulamadım.
Yazı çok güzel, babama da okutturdum...
Yorum Gönder