2 Haziran 2007 Cumartesi

Haneke Huzursuz Seyirler Diler

Michael Haneke, filmleriyle ezber bozmaya devam ediyor. İzleyicisini tabiri caizse duvardan duvara çarpan, etmediğini bırakmayan yönetmenimiz diline sosyal sınıfları dolamış gidiyor. Funny Games’ deki genç çocuklar gibi kapımızı çalıyor ve ardı ardına ırkçılık, yabancılaşma, farklı sosyal sınıfların birbirine girişmesi, göçmenler, burjuvazi rahatlığı üzerine bildiklerini uzun uzun anlatıyor. Oturduğumuz koltuğa iyice sinip bunu bize neden yaptığını sorduğumuzda “neden yapmayayım ki?” diyor kamerasının üzerinden.


Biliyoruz ki Haneke’nin söyleyecekleri ne 104 dakika süren ve “modern dünyanın rahatlığının kaçınılmaz sonuçlarından dem vuran aile filmi" The Seventh Continent (Yedinci Kıta) ile, ne de 90 dakikalık ve bittiğinde “beyazlar daha beyaz olmasın” diye düşündüren Funny Games ile bitiyor. Yönetmenimiz kalan az buçuk aklımızı Code Inconnu (Bilinmeyen Kod) ile alıyor, evirip çevirip şamar oğlanına döndürdükten sonra sınırlarımızı The Piano Teacher (Piyanist) filmiyle bir daha zorluyor. Haneke bize huzursuz seyirler diliyor, sinema koltuklarını popcorn yemek veya sevişmek için meşgul etmeye kalkışanları eli böğründe bırakıyor. Zaten ben diktatör olsam ilk iş sinema salonlarında popcorn satılmasını yasaklarım. Yalnızca frigo ve su satılmasına izin veririm. (ne yazık ki frigoyu seviyorum. Beyazperdede "5 dakika ara" yazısı görülür görülmez gözüm "frigoooo" diye çığıran satıcıyı arıyor. Gördüğüm anda "myyykkkk, mykkkk, namnammm, mmmm" gibisinden ses efektleriyle satıcının yanına koşuyorum. "Bir, hmm yok iki tane alayım..." deyip mutlu mutlu yerime dönüyorum. Ama film başlayınca ciddi halime dönüyor, katiyen bir şeyler yiyip içmiyorum. Yanımda biri tıkınıyorsa dik dik bakıp bir de üzerine söyleniyorum. Film bittiğinde frigom erimiş oluyor. Paketi yine de silip süpürmeyi ihmal etmiyorum.) Bağımsız filmlerin gümrük vergilerini indirir, Holivud filmlerine bindiririm. Filmlere çoluk çocuk alınmasını yasaklarım. Burnunu çekip duranların burnunu keserim. En heyecanlı sahnede aksıranı-tıksıranı hücreye atarım. Sinema Terörünü Önleme masası kurar, başta kendim olmak üzere saçmalayanları içeri alırım. Neyse lafı her zaman ki gibi çok dağıttım, Haneke diyordum en son, bu aklından ne zoru olduğunu hala anlayamadığımız ve 60'ına merdiven dayamış hain moruk, Samuel Beckett ile bir olup sakin sakin yolunda gidenleri fırtınaların orta yerinde çırılçıplak koyuveriyor. Ama itiraz etmeye hiç hakkımız yok, tekinsiz adamlarla dostluk kurmak hiç kolay değil zira, bütün ezberlerinizin bozulacağını en baştan kabul etmeniz gerekir. Ben şahsen yönetmenle gelecek planları kuruyorum. Kendime söz verdim, ileride hiperaktiviteden muzdarip ve düz duvara tırmanma merakında bir yavrum olursa onu “uslu durmazsan Haneke amcan gelir, burnunu yer.” diye tehdit etmeyi planlıyorum. Onun da anası gibi uykuları kaçsın istiyorum. Bunu dedim de aklıma Family Guy'ın bir bölümü geldi. Peter, Azrail ile burun buruna gelir. Azrail, Peter'in canını almadan önce aslında ne kadar şanslı bir adam olduğunu vs. göstermektedir. Ancak Azrail'in başı annesiyle fena halde beladadır. Anne Azrail, başkalarının yanında oğlunu azarlamayı ihmal etmez. Repliklerden biri şudur: "Azrail, tuvaletten çıktıktan sonra fermuarını çek, yoksa martılar pipini yer." Family Guy'ın en çok güldüğüm bölümüdür bu, sona doğru Azrail çevreci ve vejetaryen bir kıza aşık olur. Kız sürekli bunlardan bahseder Azrail daha fazla dayanamaz, kızın canını alır. Bundan şunu anlarız ki...Neyse ne anladığım bana kalsın, cinsiyet üstüncülüğü yapmaya lüzum yok. (kadınların lehine)

...

Mrs. Rooney: Jerry! Treni neyin bu kadar geciktirdiğini duydun mu?

Jerry: Duyduğuma göre-

Mr. Rooney: Çocuğu rahat bırak, o hiçbir şey bilmiyor! Gel hadi!

Jerry: Küçük bir çocukmuş, Bayan.

Mrs. Rooney: Ne demek istiyorsun, küçük bir çocukmuş?

Jerry: Küçük bir çocuk trenden düşmüş, Bayan. (duraksama)

Yol üstüne, Bayan. (duraksama)

Tekerleklerin altına, Bayan. (duraksama)

(Sessizlik. Jerry koşarak uzaklaşır. Adımları yitip gider. Rüzgar ve yağmur fırtınası. Azalır. Sürüklenen adımlar vs. Dururlar. Rüzgar ve yağmur fırtınası.)

S. Beckett, , Toplu Kısa Oyunlar 1956-1962, Bütün Düşenler adlı oyundan, Yapı Kredi Yayınları, s:69)

Haneke hakkında edecek çok kelamım var. Pazar gecesi saat 00:00’da Business Channel’da Code Inconnu' nun gösterileceğini ekleyip şimdilik noktayı koyayım.

Bağlantı: http://www.kinoeye.org/index_04_01.php



2 yorum:

ezop dedi ki...

Ya şu mısır yeme meselesini biz de arkadaşlarla konuşuyoruz Ezgicim. Gerçekten de yasaklanması gerek canım, hem çatırtısı çuturtusu dikkat dağıtıyor hem de kokusu mide bulandırıyor. Bir de sinemada sürekli konuşan tipler vardır. Onlar da ziyadesiyle sinir bozarlar,eğer diktatör olursan (ki olmazsın eminim) senden ricam onlar da alınmasın içeri emi.:)).

E. dedi ki...

Tabi tabi, ben de konuşanlara kıl kaparım. Sinemada konferans dinliyormuşcasına ciddiyimdir. Sinemayı ciddiye alıyorum, o nedenle benden korkunç bir diktatör olur. (olmam ya)

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons