26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kaybeder Gibi Olduklarımız...

Image Hosted by ImageShack.us



Bugün Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Sinema Salonları Zor Durumda” başlıklı haberde bağımsız filmlerin gösterildiği sinemaların yanı sıra, büyük zincirlere bağlı salonların da kapanma tehlikesi altında oduğu belirtiliyordu.


Aklım bir gün önce Radikal’de okuduğum Kemal Yılmaz’ın yazısına gitti. Söz konusu yazıda, Roll dergisinin üç ayda bir çıkarılması kararının alındığı, bundan sonrası için durumun ise belirsiz olduğu bilgisi veriliyordu. Hafif Müzik ise, konuya farklı ve bana göre çok doğru bir açıdan yaklaşarak “Roll kapanmasın evet ama ya biz yeterince sahip çıkıyor muyuz?” diye özetlenebilecek görüşünü aktarıyordu.


Image Hosted by ImageShack.us



İstanbul’un her nedense güdükleşen kültür-sanat ortamında Cumhuriyet’in gündeme getirdiği sinema salonlarının içinde bulunduğu zor durum konusu, kafamın içinde Roll’ün sıkıntısı ile birleşiyor ve düşünüyorum: hayatımıza internet girdiğinden beri sevdiğimiz dergi ve fanzinleri arka plana attık, hatta yayıncılara internet sitesi kurmaları yönünde baskı yaptık, DVD ve Divx çıktığından bu yana görmek istediğimiz sinema filmlerini beyazperdede izlemek yerine yatağımızdan kalkmadan izlemeyi tercih eder olduk, eh kitap ya da çizgi roman okumak, ya da hatırı sayılır bir müzik arşivi oluşturmak gibi ıvır zıvır uğraşları terkedeli neredeyse çeyrek yüzyıl geçti.



Olayı “ne çabuk tüketiyoruz herşeyi” klişesine getirmeyeceğim ancak kendi birikimini oluşturan ögelerin kaybedilişine samimi tepki gösteren kişileri “ağlak bir nostalji tutkunu” olarak yaftalamadan önce bir durup düşünmek gerek. Altını tekrar çiziyorum, samimi bir tepki göstermek. Yani eğer Alkazar Sineması bir sinema filmini epi topu 25 kişilik bir salona gösterebiliyorsa, ya da İstanbul’un o çok meşgul insanları film festivallerinde kaçırdıkları filmleri Yeşilçam Sineması’nda izleyebileceklerini bilmiyorlarsa... Bu mekanlar birer birer kapandığında “İstanbul değerlerini kaybediyor, yerine kimbilir neler açılır?” diye ağlaşmak geçici etki yaratan ama fuzuli bir çaba olarak kalacaktır.



Başta Roll olmak üzere benzer durumdaki her yayın için de aynı düşünceyi taşıyorum. Sahi Roll kapanmasın, kapanmasın ama kapanmaması için en azından Roll’e değer veren okuyucu da elini taşın altına soksun. Hani şimdilik 3 ayda bir kavuşacağımız bir dergi Roll, ama sonrası?

Başta Yeşilçam ve Alkazar olmak üzere tüm sinema salonları için de aynı düşünceyi taşıyorum. Aslında bunun için nasıl bir İstanbul aradığımızı anlamak gerekiyor sanırım: Kaybettiği kültür mekanlarının molozlarında ağlak hayaletlerin gezdiği tuhaf ve terkedilmiş bir beton yığını mı? Yoksa yalnızca festivallerde değil, yılın tüm zamanlarında yaşayan, akıp giden bir şehir mi?

1 yorum:

Emre Yerlikhan dedi ki...

Gene çok güzel tespitler, nacizane tebriklerimi kabul edin:
Sanırım sorun en başta insanların rahat paylaşamayacaklarını düşündükleri şeylerden kopmasıyla başlıyor; bir idefix var yok olması gereken sanırım... "en en" popüler olan (daha doğrusu öyle olduğu empoze edilen) şeyler; uyduruk TV dizileri, duygu sömürüsüne hitap eden yayınlar, vs. ertesi gün, iş yaşamının parçası kahve molalarında daha fazla rating buluyor, neden bu belki de...

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons