Her şehrin hayatta kalma rehberi farklıdır. İstanbul'da metrobüse hangi zamanlamayla binersen boğulmaktan kurtulursun sorusunun cevabını öğrenmek zorundasın. Vapurda hangi taraftan yürürsen kalabalığa takılmadan üst güvertede yerini alabileceğini bilmelisin. Yolların burada soldan akmadığını, gidiş-geliş yönü diye bir şey olmadığını unutursan asabiyecinin kucağına düşersin. Bir sabah savaş uçaklarının sesiyle uyandığında, bunun bir terör saldırısına karşı olabileceğini bilmez ve ona göre davranmazsan şapşallaşırsın.
Eskişehir'de ise her duyduğun uçak sesine heyecanlanmazsın. Bilirsin ki, düzenli olarak tepende Phantom'lar uçar. O anda telefonla konuşuyorsan susarsın, sınavdaysan kalemi bırakırsın, müzik dinliyorsan sesini kısarsın. İstanbul'da acı acı öterek giden ambulans neyse, Eskişehir'de uçak sesi odur. İstanbul'da ambulansa heyecanlanmazsın, Eskişehir'de uçağa.
Ankara'da hayatta kalma rehberinin maddeleri başkadır. Londra'da başka. Paris'te başka. Nairobi'de başka. Beijing'de başka. Sydney'de başka. New York'da başka. Dünyanın kaç köşesi varsa, orada başka.
Ama dünyanın her neresinde olursan ol, aynı olan bir şey vardır ki, o da hamili kart kedi tanıdığın yoksa yol ortasında sıçan görmek süpriz değildir.
Müzik Sos; Ne dinlemeli? Iron & Wine'dan Cinder and Smoke mu? Janis Joplin'den Little Girl Blue mu?
0 yorum:
Yorum Gönder