Dün Kadıköy'de pırıl pırıl parlayan Cide sarı yazmalarını görünce adımlarımı o tarafa doğru yönlendirdim. Çünkü ben anne tarafından Rıfat Ilgaz'ın hemşerisi sayılırım. Bu güzel memleketi eski halinden eser kalmamışken gördüm. Kirlenmeye başlamıştı çoktan, ama yine de temizdi, duruydu ve dingindi.
Cide ile hiçbir bağım olmasaydı, bir kez bile gitmemiş olsaydım, Loç Vadisi'nde olup bitenleri yalnızca bir yerlerden okumuş olsaydım bile etkilenirdim. Çünkü, birilerinin üzerinde HES kurmaya çalıştıkları yerin soyu tükenmeye yüz tutan orkidelerinin, Türkiye'nin en özel endemik türlerini barındıran bir flora olduğunu en basit turist rehberleri bile yazıyor. Yazıyor ama, anlaşılan bunları okuyan bir avuç insan ve suyun ve doğanın ne demek olduğunu bilen yöre insanı dışında bunları umursayan yok.
Kimse Loç Vadisi'ne kayıtsız kalmamalı, bu doğru. Dikkatler köçek oynatılarak çekilebiliyorsa, bırakın çekilsin. O gün Kadıköy'deki telaşlı pazar kalabalığının içinde bir avuç insan gördüyse Loç Vadisi'nde olup biteni, ne ala. Ama yetmez. Loç'ta olup bitenleri içine sindiremeyen binlerce olmalı, on binlerce.
Ve o zaman, meydanlarda Sarı Yazma'nın yanında rengarenk tülbentler olmalı. Hepimiz aynı kaderi ve toprağı paylaşıyoruz çünkü. Adlar farklı, ama suya bağlanan umut, sudan çıkarılan ekmek aynı. İşte sırf bu nedenle dereler özgür akmalı.
17 Ekim 2010 Pazar
Sarı Yazma Loç Vadisi'nde Nöbette
23:22
Ezgi
No comments
0 yorum:
Yorum Gönder