Bazı şeyler bana iyi gelmiyor. Örneğin; Güzel bir müziğin ve dansla geçen bir gece gibi. Etkisinden bir süre çıkamıyorum, vücut kimyam değişeyazıyor. Mübalağa etmiyorum, eğer Cuma gecesi Jimi Tenor & Tony Allen konserindeyseniz, bu dediğimi anlamışsınızdır. Ben hala o olağanüstü müziğin etkisindeyim. Müzikçalarda 'Againist The Wall' çalıyor ve büyük disko topu tepemde dönmeye devam ediyor. Dans ediyorum, sanki kimse bakmıyormuşcasına.
Sonra, zaten pek de süt liman olmayan ve olamayacak ruhumu daha beter çalkalayan filmler izliyorum. Mary & Max izleyip bir ağlıyorum, bir gülüyorum. Nothing Personal izleyip İrlanda dolaylarında Norveç havası tutturuyorum. Artık oraya buraya dağılan DVD'lerimin arasında boğulmamanın hayalini kuruyorum.
Sinemalardaki Sosyal Ağ, Paranormal Activity, Eat, Love and Pray filan umurumda değil, merak bile etmiyorum. Bir tek Çoğunluk ilgimi cezbediyor, ona giderim diyorum. Bu haftanın vizyon filmleri değil ama sinemaların durumunu öğrenmek istiyorum. Yeşilçam Sineması ne durumda örneğin? Ya da benim pek bayıldığım Moda Sineması'nda kaç kişi film izledi bu hafta? Cinemajestik'in hali vakti yerinde mi? Ya Sinepop? Atlas? Dayanabiliyorlar mı? Daha büyükleri gerçekten ilgimi bile çekmiyor açıkçası, ne üst katında açılan ve herkesin ayılıp bayıldığı mekanı sinemanın önüne geçen o alışveriş merkezindeki salon, ne de başkaları. Güzeldirler elbet, ışıklıdırlar ama onları gösterişi sevenlere ya da görüntüde-seste herhangi bir yamuk olmasına tahammülü olmayanlara bırakıyorum. İstanbul'un kuytu sinemaları da bana kalsın.
Gazete deseniz? Şöyle bir bakıyorum. Radikal tabloid olmuş, otobüste-metroda rahat okunurmuş, güzel olmuş-olmamış hep başkalarından duyuyorum. Yatak odasında Edmondo De Amicis'in İstanbul kitabını okuyorum. Yatağın sağ tarafında Salinger yatıyor, sol komidine Lale Müldür kuruluyor, salonda Füruzan'a çay demliyorum. Dolmuşta ne okuduğumu unuttum, muhakkak fazla kalın olmayan bir kitaptır. Eskilerden olabilir; Mutfak yahut Gölge ve Meridyen. Coelho'yla hasbıhal ediyorduk ama son zamanlarda biraz bozuştuk, zira ünlü yazar egosu fazla ağır geldi. Bir odaya iki egosantrik fazla.
Bu haftasonu Üsküdar'da domates 4,99 idi. Baylan sahlepi güzel yapamamıştı ama makaronlar nefisti. Kilosu 110 liraydı, frambuazlılarda gözüm kaldı. Mahalledeki pastaneden Mabel'in şemsiye çikolatasından aldım iki tane, biri duruyor. Müzikçalarımda en çok Door To The River çaldı, True Blood'un ikinci sezonu bitti, sabah rüzgara astığım çamaşırlar kurudu ve...
Ve artık pazartesi.
00.05: Merhaba yeni gün!
0 yorum:
Yorum Gönder