Müzik dinledim sonra. Yağmurlu ve soğuk bir sokakta çılgın ve öfkeli kalabalığın içinden sıyrıldım. Mavi ışıkların altında akıp giden müziğe The Notwist tam da 'Pick Up The Phone' u çalarken yetiştim. Hep yaptığım gibi, müziklerine konsantre olmuş müzisyenlere baktım. Enstrümanlarına, enstrümanlarını kullanışlarına, sonra ellerine. İstedikleri işi yapabildikleri için kıskandım. Adanmışlıklarını takdir ettim. Sahnedeki Nintendo Wii Remote ve pikapı eve götürmek istedim. Belki ben de elektronik müzik yapabilirim evde dedim. Sonra kendime güldüm. Yaparsın tabi, ama yaptığından 'The Devil, You & Me' çıkar mı diye düşündüm. Kendime güvendim, neden olmasın dedim, kendime güldüm, hadi ordan, güldürme beni dedim.
Sonra bir kitap okumaya başladım; Sürü. Bu zamana kadar neden okumadığıma hayıflandım. Bir ara kütüphaneyi düzenlesem iyi olacak diye düşündüm. Dolma kalemime mürekkep doldurup mektuplar yazdım. Pasaportumun tarihne baktım, geçmiş. Zencefil çayı içtim. Falan filan.
Pazartesi. Faturaları ödedim. Para denen şeyi uğursuz görüyorum. Kolay kazanmadığımızdan olsa gerek. Para da bunu bildiğinden cebimi ısıtmadan piyasaya karışıyor. Ona biraz önem verseydim der gibi oluyorum, sonra hiç borcum kalmadığından saçma bir rahatlığa kavuşuyorum.
Ve sonuçta hayat devam ediyor, günler aylara karışıyor ve yaşamak gitgide daha ilginç bir hal almaya başlıyor.
Gardım düşüyor, tutamayabiliyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder