28 Eylül 2007 Cuma

Sevgisizliğin Bokunu Çıkarmadınız mı?

Herkesin ağzında sakız gibi aynı söz: “Oruçlu ağzımla bunu söyletmeyin ama…” Daha bu sabah Şenay Düdek, Banu Alkan’ın eski aşkısı Murat’ın yeni karısının/sevgilisinin –her neyse- hamilelik iddialarını sorarken kullandı bu cümleyi. Bir nevi dedikodu aktarımı ya, oruçlu ağızla günaha girmek var işin ucunda. Oruçlu olduğunun altını kalınca çiziktirmek moda şimdilerde. Ha, bir de ramazanda neyin orucu bozup bozmadığına dair tartışmalarla dostlar alışverişte görsün hayırseverlikleri… Kendimi bildim bileli böyle bu. Eskiden küçüktüm, pek takmıyordum ama artık fenalık geçirip “oruç ağzımla” diye başlayan cümlelerden kaçıyorum. Madem ibadet Allah ile kul arasında, kimsenin ağzının oruç olup olmadığı beni ilgilendirmez çünkü. “Oruç olmak” kullanımı başlı başına göz tırmalıyor ayrıca. “Oruç tutmak” var TDK’ın Güncel Türkçe Sözlüğü’nde, “oruç olmak” yok.

Televizyonların sabah ve öğleden sonra kuşakları ayrı bir konu. Canlı yayında estetik operasyon yapanlar mı ararsınız, yoksa geceleri iblislerle seviştiğini anlatan orta yaşlı, tombul kadınlar mı? Sabah kuşağında Zekeriya Beyaz tamamlıyor işin bilirkişi(!) tarafını, öğleden sonra bir başkası…Öğreniyoruz ki estetik ameliyat külliyen günah, rüyada görülen sevişgen iblis de gündelik hayatta yaşanan tatminsizliğin bilinçaltına yansıması. Sabahki TV deneyimim esnasında bir kadın şarkıcının prodüktörünün kocasını koynuna aldığına şahit olup boyunca oğlu olan ve yatağına kelli felli bir dost/koca arayan (kelli felli sözü kadının kendisine ait olup yatak odasına soktuğu kameramana yatağının boş olduğunu ısrarla vurgulamıştır.) 50’li yaşlardaki bol allıklı sarışın türkücü kadının yakarışlarını izledim. Sonra tam televizyonu sinirlenip kapamış, evin huzurlu sessizliği içinde iyi ki gündüzleri evde olmadığıma ve istediğim an bu saçmalıklarla bağlantımı koparabildiğime sevinirken kötü haber geldi…

Şimdi oturduğumuz eve ilk taşındığımız günlerde tanıdığım ve arkadaş olduğum ve başıma bir şey gelmesin diye sabahları benimle otobüse kadar tin tin yürüyen mahallemizin tatlı dişi köpeği, iki gün önce zehirli yiyecek verilerek öldürülmüş. Onu yerde kıvranırken gören bir kadıncağız hemen veteriner kliniğine yetiştirse de ne yazık ki kurtaramamışlar zavallıyı. Söylenene göre 2 kedi de aynı gün zehirlenmiş ve ölmüş. Bu hayvanların aradığı iki lokma yemek rahat ve huzurlu kıçına batmış olsa gerek birilerinin. Lafa gelince içinde bulunduğumuz ayın ne denli hayırlı olduğunu anlatıp duran ve iki laf arasına “oruçlu ağzımla” sözünü sıkıştıranlardan olduğundan endişelendiğim katili, şu anda yatağında huzur içinde uyuyor olmalı. Zaten içinde bulunduğumuz dünyanın kirli çamurundan uykuları kaçanlar ne yazık ki o bataklığı yaratmakta pay sahibi olanlar olmaz hiçbir zaman.

Eğer ilahi adalet, karma ya da adına her ne deniyorsa ondan bir etki-tepki gücü var ise yeryüzünde, isterim ki işini önce bu canların yok edilmesinin hesabını sorarak yapsın. Yoksa sevgisizliğin fena halde bokunu çıkarmışız ve kendi bokumuzda debeleniyormuşuz duygusundan kurtulamayacağım hiçbir zaman. Çırpındıkça batmak, battıkça boka bulanmak denen bir şey varsa, işte o budur bence, ötesi yok.

Son olarak, Sn. Handan Demiralp’in “La parte inferior/ Alt...” yazısını okumanızı önererek karamsar dünyama çekilebilirim artık.

Sevgisizliğin Bokunu Çıkarmadınız mı?

Herkesin ağzında sakız gibi aynı söz: “Oruçlu ağzımla bunu söyletmeyin ama…” Daha bu sabah Şenay Düdek, Banu Alkan’ın eski aşkısı Murat’ın yeni karısının/sevgilisinin –her neyse- hamilelik iddialarını sorarken kullandı bu cümleyi. Bir nevi dedikodu aktarımı ya, oruçlu ağızla günaha girmek var işin ucunda. Oruçlu olduğunun altını kalınca çiziktirmek moda şimdilerde. Ha, bir de ramazanda neyin orucu bozup bozmadığına dair tartışmalarla dostlar alışverişte görsün hayırseverlikleri… Kendimi bildim bileli böyle bu. Eskiden küçüktüm, pek takmıyordum ama artık fenalık geçirip “oruç ağzımla” diye başlayan cümlelerden kaçıyorum. Madem ibadet Allah ile kul arasında, kimsenin ağzının oruç olup olmadığı beni ilgilendirmez çünkü. “Oruç olmak” kullanımı başlı başına göz tırmalıyor ayrıca. “Oruç tutmak” var TDK’ın Güncel Türkçe Sözlüğü’nde, “oruç olmak” yok.

Televizyonların sabah ve öğleden sonra kuşakları ayrı bir konu. Canlı yayında estetik operasyon yapanlar mı ararsınız, yoksa geceleri iblislerle seviştiğini anlatan orta yaşlı, tombul kadınlar mı? Sabah kuşağında Zekeriya Beyaz tamamlıyor işin bilirkişi(!) tarafını, öğleden sonra bir başkası…Öğreniyoruz ki estetik ameliyat külliyen günah, rüyada görülen sevişgen iblis de gündelik hayatta yaşanan tatminsizliğin bilinçaltına yansıması. Sabahki TV deneyimim esnasında bir kadın şarkıcının prodüktörünün kocasını koynuna aldığına şahit olup boyunca oğlu olan ve yatağına kelli felli bir dost/koca arayan (kelli felli sözü kadının kendisine ait olup yatak odasına soktuğu kameramana yatağının boş olduğunu ısrarla vurgulamıştır.) 50’li yaşlardaki bol allıklı sarışın türkücü kadının yakarışlarını izledim. Sonra tam televizyonu sinirlenip kapamış, evin huzurlu sessizliği içinde iyi ki gündüzleri evde olmadığıma ve istediğim an bu saçmalıklarla bağlantımı koparabildiğime sevinirken kötü haber geldi…

Şimdi oturduğumuz eve ilk taşındığımız günlerde tanıdığım ve arkadaş olduğum ve başıma bir şey gelmesin diye sabahları benimle otobüse kadar tin tin yürüyen mahallemizin tatlı dişi köpeği, iki gün önce zehirli yiyecek verilerek öldürülmüş. Onu yerde kıvranırken gören bir kadıncağız hemen veteriner kliniğine yetiştirse de ne yazık ki kurtaramamışlar zavallıyı. Söylenene göre 2 kedi de aynı gün zehirlenmiş ve ölmüş. Bu hayvanların aradığı iki lokma yemek rahat ve huzurlu kıçına batmış olsa gerek birilerinin. Lafa gelince içinde bulunduğumuz ayın ne denli hayırlı olduğunu anlatıp duran ve iki laf arasına “oruçlu ağzımla” sözünü sıkıştıranlardan olduğundan endişelendiğim katili, şu anda yatağında huzur içinde uyuyor olmalı. Zaten içinde bulunduğumuz dünyanın kirli çamurundan uykuları kaçanlar ne yazık ki o bataklığı yaratmakta pay sahibi olanlar olmaz hiçbir zaman.

Eğer ilahi adalet, karma ya da adına her ne deniyorsa ondan bir etki-tepki gücü var ise yeryüzünde, isterim ki işini önce bu canların yok edilmesinin hesabını sorarak yapsın. Yoksa sevgisizliğin fena halde bokunu çıkarmışız ve kendi bokumuzda debeleniyormuşuz duygusundan kurtulamayacağım hiçbir zaman. Çırpındıkça batmak, battıkça boka bulanmak denen bir şey varsa, işte o budur bence, ötesi yok.

Son olarak, Sn. Handan Demiralp’in “La parte inferior/ Alt...” yazısını okumanızı önererek karamsar dünyama çekilebilirim artık.

Sevgisizliğin Bokunu Çıkarmadınız mı?

Herkesin ağzında sakız gibi aynı söz: “Oruçlu ağzımla bunu söyletmeyin ama…” Daha bu sabah Şenay Düdek, Banu Alkan’ın eski aşkısı Murat’ın yeni karısının/sevgilisinin –her neyse- hamilelik iddialarını sorarken kullandı bu cümleyi. Bir nevi dedikodu aktarımı ya, oruçlu ağızla günaha girmek var işin ucunda. Oruçlu olduğunun altını kalınca çiziktirmek moda şimdilerde. Ha, bir de ramazanda neyin orucu bozup bozmadığına dair tartışmalarla dostlar alışverişte görsün hayırseverlikleri… Kendimi bildim bileli böyle bu. Eskiden küçüktüm, pek takmıyordum ama artık fenalık geçirip “oruç ağzımla” diye başlayan cümlelerden kaçıyorum. Madem ibadet Allah ile kul arasında, kimsenin ağzının oruç olup olmadığı beni ilgilendirmez çünkü. “Oruç olmak” kullanımı başlı başına göz tırmalıyor ayrıca. “Oruç tutmak” var TDK’ın Güncel Türkçe Sözlüğü’nde, “oruç olmak” yok.

Televizyonların sabah ve öğleden sonra kuşakları ayrı bir konu. Canlı yayında estetik operasyon yapanlar mı ararsınız, yoksa geceleri iblislerle seviştiğini anlatan orta yaşlı, tombul kadınlar mı? Sabah kuşağında Zekeriya Beyaz tamamlıyor işin bilirkişi(!) tarafını, öğleden sonra bir başkası…Öğreniyoruz ki estetik ameliyat külliyen günah, rüyada görülen sevişgen iblis de gündelik hayatta yaşanan tatminsizliğin bilinçaltına yansıması. Sabahki TV deneyimim esnasında bir kadın şarkıcının prodüktörünün kocasını koynuna aldığına şahit olup boyunca oğlu olan ve yatağına kelli felli bir dost/koca arayan (kelli felli sözü kadının kendisine ait olup yatak odasına soktuğu kameramana yatağının boş olduğunu ısrarla vurgulamıştır.) 50’li yaşlardaki bol allıklı sarışın türkücü kadının yakarışlarını izledim. Sonra tam televizyonu sinirlenip kapamış, evin huzurlu sessizliği içinde iyi ki gündüzleri evde olmadığıma ve istediğim an bu saçmalıklarla bağlantımı koparabildiğime sevinirken kötü haber geldi…

Şimdi oturduğumuz eve ilk taşındığımız günlerde tanıdığım ve arkadaş olduğum ve başıma bir şey gelmesin diye sabahları benimle otobüse kadar tin tin yürüyen mahallemizin tatlı dişi köpeği, iki gün önce zehirli yiyecek verilerek öldürülmüş. Onu yerde kıvranırken gören bir kadıncağız hemen veteriner kliniğine yetiştirse de ne yazık ki kurtaramamışlar zavallıyı. Söylenene göre 2 kedi de aynı gün zehirlenmiş ve ölmüş. Bu hayvanların aradığı iki lokma yemek rahat ve huzurlu kıçına batmış olsa gerek birilerinin. Lafa gelince içinde bulunduğumuz ayın ne denli hayırlı olduğunu anlatıp duran ve iki laf arasına “oruçlu ağzımla” sözünü sıkıştıranlardan olduğundan endişelendiğim katili, şu anda yatağında huzur içinde uyuyor olmalı. Zaten içinde bulunduğumuz dünyanın kirli çamurundan uykuları kaçanlar ne yazık ki o bataklığı yaratmakta pay sahibi olanlar olmaz hiçbir zaman.

Eğer ilahi adalet, karma ya da adına her ne deniyorsa ondan bir etki-tepki gücü var ise yeryüzünde, isterim ki işini önce bu canların yok edilmesinin hesabını sorarak yapsın. Yoksa sevgisizliğin fena halde bokunu çıkarmışız ve kendi bokumuzda debeleniyormuşuz duygusundan kurtulamayacağım hiçbir zaman. Çırpındıkça batmak, battıkça boka bulanmak denen bir şey varsa, işte o budur bence, ötesi yok.

Son olarak, Sn. Handan Demiralp’in “La parte inferior/ Alt...” yazısını okumanızı önererek karamsar dünyama çekilebilirim artık.

27 Eylül 2007 Perşembe

...



Saç boyaları market raflarında tanesi 5-10 YTL’ye satılmaya başlayalı beri herkes kolay yoldan renk değiştiriyor. Renk değiştirmeler neyse de o boyaların içindeki kimyasallar saç derisi yolu ile beyne nüfus ediyor olsa gerek ki aynı tornadan çıkmış tek tip görüntüler doğal karşılanmaya, farklı olanlar da tuhaf karşılanmaya başladı. Hayatlarında saç boyası prospektüsünden başka bir şey okumamış insanlara bir şeyler anlatmaya çalışmak, henüz hayatın çok başında olduğum şu yaşlarda zor geliyor ve yoruluyorum.

Uzun zamandır Pulp dinlememiştim. Common People’ı dinlerken gün içinde ister istemez muhatap olmak zorunda kaldığım şehir insanlarına karşı tahammül sınırımı nasıl yukarı çekebileceğimi düşündüm. Ve şuna karar verdim: Saygı sınırları içinde davranmayı avanaklık olarak görenlere karşı içimdeki bütün delilik potansiyelini seferber edeceğim.

Bütün banka memurları, gişe memurları, bilimum evrak-kağıt işi yapan genç-yaşlı bütün hemcinslerim bana “canım” diye hitap edebilir, dakika bir, gol bir senli benli olabilirler. Bundan sonra karşılarında “ay canikom, ojem bozulur diye şunu alamıyorum, rica etsem?” diyen bir Ezgi olacak. Onlar için normal sınırlar dahilinde olan bu cıvıklık, benim deliliğimin sınırlarını zorlayacak biraz. Gayet delice, değil mi? (cevap beklemiyorum.)

Yaratıcı düşündüğüme inanırım. Mesela Ramazan münasebetiyle televizyonlarda arzı endam eyleyen bir reklamın sloganına kendimce ekleme yaparak basit bir ürün reklamını Sosyal Mesaj İçerikli Reklam’a dönüştürdüm ve Ramazan ayını fırsat bilip fiyatları uçuranlara atıfta bulundum.

-Oooo, İnek de arz-ı endam eyledi…

-Ramazan diye anamız bellendi.

Şimdi bu metnin başına dönerek Youtube’dan aldığım Common People videosunu izlemenizi ve Jarvis’in sivri kaleminden dökülenlere kulak vermenizi naçizane öneririm.

...



Saç boyaları market raflarında tanesi 5-10 YTL’ye satılmaya başlayalı beri herkes kolay yoldan renk değiştiriyor. Renk değiştirmeler neyse de o boyaların içindeki kimyasallar saç derisi yolu ile beyne nüfus ediyor olsa gerek ki aynı tornadan çıkmış tek tip görüntüler doğal karşılanmaya, farklı olanlar da tuhaf karşılanmaya başladı. Hayatlarında saç boyası prospektüsünden başka bir şey okumamış insanlara bir şeyler anlatmaya çalışmak, henüz hayatın çok başında olduğum şu yaşlarda zor geliyor ve yoruluyorum.

Uzun zamandır Pulp dinlememiştim. Common People’ı dinlerken gün içinde ister istemez muhatap olmak zorunda kaldığım şehir insanlarına karşı tahammül sınırımı nasıl yukarı çekebileceğimi düşündüm. Ve şuna karar verdim: Saygı sınırları içinde davranmayı avanaklık olarak görenlere karşı içimdeki bütün delilik potansiyelini seferber edeceğim.

Bütün banka memurları, gişe memurları, bilimum evrak-kağıt işi yapan genç-yaşlı bütün hemcinslerim bana “canım” diye hitap edebilir, dakika bir, gol bir senli benli olabilirler. Bundan sonra karşılarında “ay canikom, ojem bozulur diye şunu alamıyorum, rica etsem?” diyen bir Ezgi olacak. Onlar için normal sınırlar dahilinde olan bu cıvıklık, benim deliliğimin sınırlarını zorlayacak biraz. Gayet delice, değil mi? (cevap beklemiyorum.)

Yaratıcı düşündüğüme inanırım. Mesela Ramazan münasebetiyle televizyonlarda arzı endam eyleyen bir reklamın sloganına kendimce ekleme yaparak basit bir ürün reklamını Sosyal Mesaj İçerikli Reklam’a dönüştürdüm ve Ramazan ayını fırsat bilip fiyatları uçuranlara atıfta bulundum.

-Oooo, İnek de arz-ı endam eyledi…

-Ramazan diye anamız bellendi.

Şimdi bu metnin başına dönerek Youtube’dan aldığım Common People videosunu izlemenizi ve Jarvis’in sivri kaleminden dökülenlere kulak vermenizi naçizane öneririm.

...



Saç boyaları market raflarında tanesi 5-10 YTL’ye satılmaya başlayalı beri herkes kolay yoldan renk değiştiriyor. Renk değiştirmeler neyse de o boyaların içindeki kimyasallar saç derisi yolu ile beyne nüfus ediyor olsa gerek ki aynı tornadan çıkmış tek tip görüntüler doğal karşılanmaya, farklı olanlar da tuhaf karşılanmaya başladı. Hayatlarında saç boyası prospektüsünden başka bir şey okumamış insanlara bir şeyler anlatmaya çalışmak, henüz hayatın çok başında olduğum şu yaşlarda zor geliyor ve yoruluyorum.

Uzun zamandır Pulp dinlememiştim. Common People’ı dinlerken gün içinde ister istemez muhatap olmak zorunda kaldığım şehir insanlarına karşı tahammül sınırımı nasıl yukarı çekebileceğimi düşündüm. Ve şuna karar verdim: Saygı sınırları içinde davranmayı avanaklık olarak görenlere karşı içimdeki bütün delilik potansiyelini seferber edeceğim.

Bütün banka memurları, gişe memurları, bilimum evrak-kağıt işi yapan genç-yaşlı bütün hemcinslerim bana “canım” diye hitap edebilir, dakika bir, gol bir senli benli olabilirler. Bundan sonra karşılarında “ay canikom, ojem bozulur diye şunu alamıyorum, rica etsem?” diyen bir Ezgi olacak. Onlar için normal sınırlar dahilinde olan bu cıvıklık, benim deliliğimin sınırlarını zorlayacak biraz. Gayet delice, değil mi? (cevap beklemiyorum.)

Yaratıcı düşündüğüme inanırım. Mesela Ramazan münasebetiyle televizyonlarda arzı endam eyleyen bir reklamın sloganına kendimce ekleme yaparak basit bir ürün reklamını Sosyal Mesaj İçerikli Reklam’a dönüştürdüm ve Ramazan ayını fırsat bilip fiyatları uçuranlara atıfta bulundum.

-Oooo, İnek de arz-ı endam eyledi…

-Ramazan diye anamız bellendi.

Şimdi bu metnin başına dönerek Youtube’dan aldığım Common People videosunu izlemenizi ve Jarvis’in sivri kaleminden dökülenlere kulak vermenizi naçizane öneririm.

23 Eylül 2007 Pazar

Alternatif Haber (En Atlatmasından)

Yakında televizyonların ana haberlerinde görmenizin muhtemel olacağı bir haberi, siz şanslı Alternatif-İstanbul okuyucuları çok önceden okuma fırsatı buluyorsunuz.

Her Gece Yarısı Saatler 3’ü Gösterdiğinde Sokakta Araba Alarmı Sesi Çıkararak Haka Dansı Yapan Vatandaş Sonunda Mahalleliyi Delirtti

Söz konusu olay, İstanbul’un güzide ilçelerinden biri olan Bostancı’da bir mahallede meydana geldi sayın seyirciler. Bu mahallede yaşayanlar, yaklaşık 2 aydır hep aynı sesle uyanıyorlar: Araba alarmı gibi sürekli öten kifayetsiz bir vatandaş, gece yarısı saatler 3’ü gösterirken sokağa fırlıyor ve haka dansı yapmaya başlıyor. İki aydır neredeyse her gece tekrar eden bu gürültü-patırtı sonunda mahallelinin canına tak etti sayın seyirciler. Vatandaşı almaya gelen sağlık görevlileri, böyle bir vakayla ilk kez karşılaştıklarını ve modern tıp ile çözmeye çalışacaklarını ilettiler. Mahalleyi canından bezdiren genç şahıs ise ramazan boyunca davulcuları her gece düzenlediği haka ayini ile kendinden uzak tutmayı amaçladığını, deli olmadığını, aksine delirtildiğini ağlayarak anlattı: “Önce davul sesi güm güm çınlıyor, akabinde alarmlar aynı anda ötüşmeye başlıyor. Uykuya hasret kaldım. Davulcuları uzak tutmak için tütsü mü yakmadım, büyüler mi yapmadım… Ramazan biteli iki ay oldu, ben hala düzelemedim. Götürün beni de rahatça uyuyabileyim!” Ambulansa bindirilmeye çalışırken bilincini kaybeden şahsın son sözleri ise “Youtube’ u kapatmayın, Ajdar’lar ölmez, vatana gülünmez.” oldu. Hangi politik amaca hizmet ettiği anlaşılamayan bu sloganın araştırılması için siyasi şubeden iki acar polise tam yetki verildi.

---

Bu haberi absürd mü buldunuz? Öyleyse sizi şöyle alalım.

Alternatif Haber (En Atlatmasından)

Yakında televizyonların ana haberlerinde görmenizin muhtemel olacağı bir haberi, siz şanslı Alternatif-İstanbul okuyucuları çok önceden okuma fırsatı buluyorsunuz.

Her Gece Yarısı Saatler 3’ü Gösterdiğinde Sokakta Araba Alarmı Sesi Çıkararak Haka Dansı Yapan Vatandaş Sonunda Mahalleliyi Delirtti

Söz konusu olay, İstanbul’un güzide ilçelerinden biri olan Bostancı’da bir mahallede meydana geldi sayın seyirciler. Bu mahallede yaşayanlar, yaklaşık 2 aydır hep aynı sesle uyanıyorlar: Araba alarmı gibi sürekli öten kifayetsiz bir vatandaş, gece yarısı saatler 3’ü gösterirken sokağa fırlıyor ve haka dansı yapmaya başlıyor. İki aydır neredeyse her gece tekrar eden bu gürültü-patırtı sonunda mahallelinin canına tak etti sayın seyirciler. Vatandaşı almaya gelen sağlık görevlileri, böyle bir vakayla ilk kez karşılaştıklarını ve modern tıp ile çözmeye çalışacaklarını ilettiler. Mahalleyi canından bezdiren genç şahıs ise ramazan boyunca davulcuları her gece düzenlediği haka ayini ile kendinden uzak tutmayı amaçladığını, deli olmadığını, aksine delirtildiğini ağlayarak anlattı: “Önce davul sesi güm güm çınlıyor, akabinde alarmlar aynı anda ötüşmeye başlıyor. Uykuya hasret kaldım. Davulcuları uzak tutmak için tütsü mü yakmadım, büyüler mi yapmadım… Ramazan biteli iki ay oldu, ben hala düzelemedim. Götürün beni de rahatça uyuyabileyim!” Ambulansa bindirilmeye çalışırken bilincini kaybeden şahsın son sözleri ise “Youtube’ u kapatmayın, Ajdar’lar ölmez, vatana gülünmez.” oldu. Hangi politik amaca hizmet ettiği anlaşılamayan bu sloganın araştırılması için siyasi şubeden iki acar polise tam yetki verildi.

---

Bu haberi absürd mü buldunuz? Öyleyse sizi şöyle alalım.

Alternatif Haber (En Atlatmasından)

Yakında televizyonların ana haberlerinde görmenizin muhtemel olacağı bir haberi, siz şanslı Alternatif-İstanbul okuyucuları çok önceden okuma fırsatı buluyorsunuz.

Her Gece Yarısı Saatler 3’ü Gösterdiğinde Sokakta Araba Alarmı Sesi Çıkararak Haka Dansı Yapan Vatandaş Sonunda Mahalleliyi Delirtti

Söz konusu olay, İstanbul’un güzide ilçelerinden biri olan Bostancı’da bir mahallede meydana geldi sayın seyirciler. Bu mahallede yaşayanlar, yaklaşık 2 aydır hep aynı sesle uyanıyorlar: Araba alarmı gibi sürekli öten kifayetsiz bir vatandaş, gece yarısı saatler 3’ü gösterirken sokağa fırlıyor ve haka dansı yapmaya başlıyor. İki aydır neredeyse her gece tekrar eden bu gürültü-patırtı sonunda mahallelinin canına tak etti sayın seyirciler. Vatandaşı almaya gelen sağlık görevlileri, böyle bir vakayla ilk kez karşılaştıklarını ve modern tıp ile çözmeye çalışacaklarını ilettiler. Mahalleyi canından bezdiren genç şahıs ise ramazan boyunca davulcuları her gece düzenlediği haka ayini ile kendinden uzak tutmayı amaçladığını, deli olmadığını, aksine delirtildiğini ağlayarak anlattı: “Önce davul sesi güm güm çınlıyor, akabinde alarmlar aynı anda ötüşmeye başlıyor. Uykuya hasret kaldım. Davulcuları uzak tutmak için tütsü mü yakmadım, büyüler mi yapmadım… Ramazan biteli iki ay oldu, ben hala düzelemedim. Götürün beni de rahatça uyuyabileyim!” Ambulansa bindirilmeye çalışırken bilincini kaybeden şahsın son sözleri ise “Youtube’ u kapatmayın, Ajdar’lar ölmez, vatana gülünmez.” oldu. Hangi politik amaca hizmet ettiği anlaşılamayan bu sloganın araştırılması için siyasi şubeden iki acar polise tam yetki verildi.

---

Bu haberi absürd mü buldunuz? Öyleyse sizi şöyle alalım.

22 Eylül 2007 Cumartesi

Fikrimin İnce Gülü

000020.JPG

Az önce var gücüyle mahalleyi inleten davul sesiyle ve akabinde ardı ardına çalmaya başlayan araba alarmlarıyla uyanıldı. Uykunun ruhuna el fatiha… Artık sabahın kimbilir kaçına kadar sabahçı kahvesi…

Madem öyle, biraz müzik… Fikrimin İnce Gülü nasıl? Harkulade. Yani bence. Müzeyyen Senar yorumuyla önce bir dinleyelim. Ve sonra Sema’nın yorumunu Youtube eşliğinde hatmedelim.




Biraz eski fotoğrafları, okul andaçlarını, küçük notları, eski biletleri-dergileri karıştıralım…Sonra gecenin bilmemkaçı olduğuna aldırmadan biraz çilek şarabı-Özgür’e minnetle- dolduralım kadehe… Gençlik var serde, karaciğer kendini toparlar…Hem hiç sağlıklı yaşam inatçılarından olamadım ki ben?


Bir arkadaşım yazdığı notta demiş ki: "Uç Ezgi. Farkında değilsin ama senin kanatların var. Kırılabilir melek kanatları değil, inatçı Martı Jonathan'ın kanatları seninkiler... Kristal kadeh değilsin, kırılmaktan korkma. Toparlarsın kendini, bırak ayağın kaysın. Eğer canın çok acırsa, ben burdayım. Ama sen önce yapacağını yap."

Peki.


Fikrimin İnce Gülü

000020.JPG

Az önce var gücüyle mahalleyi inleten davul sesiyle ve akabinde ardı ardına çalmaya başlayan araba alarmlarıyla uyanıldı. Uykunun ruhuna el fatiha… Artık sabahın kimbilir kaçına kadar sabahçı kahvesi…

Madem öyle, biraz müzik… Fikrimin İnce Gülü nasıl? Harkulade. Yani bence. Müzeyyen Senar yorumuyla önce bir dinleyelim. Ve sonra Sema’nın yorumunu Youtube eşliğinde hatmedelim.




Biraz eski fotoğrafları, okul andaçlarını, küçük notları, eski biletleri-dergileri karıştıralım…Sonra gecenin bilmemkaçı olduğuna aldırmadan biraz çilek şarabı-Özgür’e minnetle- dolduralım kadehe… Gençlik var serde, karaciğer kendini toparlar…Hem hiç sağlıklı yaşam inatçılarından olamadım ki ben?


Bir arkadaşım yazdığı notta demiş ki: "Uç Ezgi. Farkında değilsin ama senin kanatların var. Kırılabilir melek kanatları değil, inatçı Martı Jonathan'ın kanatları seninkiler... Kristal kadeh değilsin, kırılmaktan korkma. Toparlarsın kendini, bırak ayağın kaysın. Eğer canın çok acırsa, ben burdayım. Ama sen önce yapacağını yap."

Peki.


Fikrimin İnce Gülü

000020.JPG

Az önce var gücüyle mahalleyi inleten davul sesiyle ve akabinde ardı ardına çalmaya başlayan araba alarmlarıyla uyanıldı. Uykunun ruhuna el fatiha… Artık sabahın kimbilir kaçına kadar sabahçı kahvesi…

Madem öyle, biraz müzik… Fikrimin İnce Gülü nasıl? Harkulade. Yani bence. Müzeyyen Senar yorumuyla önce bir dinleyelim. Ve sonra Sema’nın yorumunu Youtube eşliğinde hatmedelim.




Biraz eski fotoğrafları, okul andaçlarını, küçük notları, eski biletleri-dergileri karıştıralım…Sonra gecenin bilmemkaçı olduğuna aldırmadan biraz çilek şarabı-Özgür’e minnetle- dolduralım kadehe… Gençlik var serde, karaciğer kendini toparlar…Hem hiç sağlıklı yaşam inatçılarından olamadım ki ben?


Bir arkadaşım yazdığı notta demiş ki: "Uç Ezgi. Farkında değilsin ama senin kanatların var. Kırılabilir melek kanatları değil, inatçı Martı Jonathan'ın kanatları seninkiler... Kristal kadeh değilsin, kırılmaktan korkma. Toparlarsın kendini, bırak ayağın kaysın. Eğer canın çok acırsa, ben burdayım. Ama sen önce yapacağını yap."

Peki.


20 Eylül 2007 Perşembe

Kahrımdan Ölebilirim...


Patti Smith konserinin biletleri tükenmiş! Bir daha asla işe güce dalıp bugün olmadı, yarın alırım demek, ötelemek yok. Kaldım ortada. İşte elinde fazladan bilet, davetiye, o gece Patti'yi bana gördürebilecek herhangi bir kağıt parçası varsa, danışmaya şettiriversin.



Yoksa bir küçük rakım, ağrısız başım gecesi düzenleyip kendimi arabeskin kollarına bırakacağım.

Bakın, başladım bile...

Kahrımdan Ölebilirim...


Patti Smith konserinin biletleri tükenmiş! Bir daha asla işe güce dalıp bugün olmadı, yarın alırım demek, ötelemek yok. Kaldım ortada. İşte elinde fazladan bilet, davetiye, o gece Patti'yi bana gördürebilecek herhangi bir kağıt parçası varsa, danışmaya şettiriversin.



Yoksa bir küçük rakım, ağrısız başım gecesi düzenleyip kendimi arabeskin kollarına bırakacağım.

Bakın, başladım bile...

Kahrımdan Ölebilirim...


Patti Smith konserinin biletleri tükenmiş! Bir daha asla işe güce dalıp bugün olmadı, yarın alırım demek, ötelemek yok. Kaldım ortada. İşte elinde fazladan bilet, davetiye, o gece Patti'yi bana gördürebilecek herhangi bir kağıt parçası varsa, danışmaya şettiriversin.



Yoksa bir küçük rakım, ağrısız başım gecesi düzenleyip kendimi arabeskin kollarına bırakacağım.

Bakın, başladım bile...

17 Eylül 2007 Pazartesi

İstanbul'a Cırcır Böceği Gerek...



Seyahatleri severim, evden çıkması olmasa…

Hayır, kesinlikle yanlış yazmadım, seyahatleri seviyorum ama evden çıkması olmasa…

Çelim çelim çeliştiğimin pekala farkındayım ama ne yapalım, seyahat etmeye bayılıyorum ama sıra evden çıkmaya gelince afakanlar basıyor.

Gecegidenlerdenim ben bir yerlere… Gece otobüs camından dışarı, ama yola değil, gökyüzüne bakmayı severim. Küçükken 20’den fazla yıldız sayarsan donar kalırsın demişti biri, diyenin uydurduğunu öğreneli yıllar oldu. Gece, şehrin çok dışında yollardan geçerken yıldızlar tepene üşüşüyor. İzle, izle dur yol boyunca…Tekerlekler yolu yesin, bitirsin. Pillerin bitene kadar tek bir şarkı dönüp dursun müzikçalarında… Hayko Cepkin söylesin:

çekilin görmem körüm ben


onun için bu dünyayı ben ezer geçerim


özümdür dönmem sözümden


bu yüzden bu dünyada ben sevilir severim


Bu adamı ilk dinlediğimde “aman bre, ne ses var p.zevenkte” demiştim içimden. Yırt gırtlağını, yırt gırtlağını, sonra şaşkoloz kızın biri otobüste dinleyip yıldız saysın. Sonra desin ki, sıkıldığın yerde durma, uç git.

Ez geç… Uç git... Durma koş…

Sirenlere yem ol.

İstanbul’un büyük bir eksiği var. İstanbul’da cırcır böceği yok. Cırcır böceği sesiyle uyumak ve yıldız saymak, geri dönüşü zor kıldı.

Seyahat etmek güzel, evden çıkıp yeniden girdiğinde bıraktığın yerden başlamak olmasa…

So, tell the boys, I’m back in town.

İstanbul'a Cırcır Böceği Gerek...



Seyahatleri severim, evden çıkması olmasa…

Hayır, kesinlikle yanlış yazmadım, seyahatleri seviyorum ama evden çıkması olmasa…

Çelim çelim çeliştiğimin pekala farkındayım ama ne yapalım, seyahat etmeye bayılıyorum ama sıra evden çıkmaya gelince afakanlar basıyor.

Gecegidenlerdenim ben bir yerlere… Gece otobüs camından dışarı, ama yola değil, gökyüzüne bakmayı severim. Küçükken 20’den fazla yıldız sayarsan donar kalırsın demişti biri, diyenin uydurduğunu öğreneli yıllar oldu. Gece, şehrin çok dışında yollardan geçerken yıldızlar tepene üşüşüyor. İzle, izle dur yol boyunca…Tekerlekler yolu yesin, bitirsin. Pillerin bitene kadar tek bir şarkı dönüp dursun müzikçalarında… Hayko Cepkin söylesin:

çekilin görmem körüm ben


onun için bu dünyayı ben ezer geçerim


özümdür dönmem sözümden


bu yüzden bu dünyada ben sevilir severim


Bu adamı ilk dinlediğimde “aman bre, ne ses var p.zevenkte” demiştim içimden. Yırt gırtlağını, yırt gırtlağını, sonra şaşkoloz kızın biri otobüste dinleyip yıldız saysın. Sonra desin ki, sıkıldığın yerde durma, uç git.

Ez geç… Uç git... Durma koş…

Sirenlere yem ol.

İstanbul’un büyük bir eksiği var. İstanbul’da cırcır böceği yok. Cırcır böceği sesiyle uyumak ve yıldız saymak, geri dönüşü zor kıldı.

Seyahat etmek güzel, evden çıkıp yeniden girdiğinde bıraktığın yerden başlamak olmasa…

So, tell the boys, I’m back in town.

İstanbul'a Cırcır Böceği Gerek...



Seyahatleri severim, evden çıkması olmasa…

Hayır, kesinlikle yanlış yazmadım, seyahatleri seviyorum ama evden çıkması olmasa…

Çelim çelim çeliştiğimin pekala farkındayım ama ne yapalım, seyahat etmeye bayılıyorum ama sıra evden çıkmaya gelince afakanlar basıyor.

Gecegidenlerdenim ben bir yerlere… Gece otobüs camından dışarı, ama yola değil, gökyüzüne bakmayı severim. Küçükken 20’den fazla yıldız sayarsan donar kalırsın demişti biri, diyenin uydurduğunu öğreneli yıllar oldu. Gece, şehrin çok dışında yollardan geçerken yıldızlar tepene üşüşüyor. İzle, izle dur yol boyunca…Tekerlekler yolu yesin, bitirsin. Pillerin bitene kadar tek bir şarkı dönüp dursun müzikçalarında… Hayko Cepkin söylesin:

çekilin görmem körüm ben


onun için bu dünyayı ben ezer geçerim


özümdür dönmem sözümden


bu yüzden bu dünyada ben sevilir severim


Bu adamı ilk dinlediğimde “aman bre, ne ses var p.zevenkte” demiştim içimden. Yırt gırtlağını, yırt gırtlağını, sonra şaşkoloz kızın biri otobüste dinleyip yıldız saysın. Sonra desin ki, sıkıldığın yerde durma, uç git.

Ez geç… Uç git... Durma koş…

Sirenlere yem ol.

İstanbul’un büyük bir eksiği var. İstanbul’da cırcır böceği yok. Cırcır böceği sesiyle uyumak ve yıldız saymak, geri dönüşü zor kıldı.

Seyahat etmek güzel, evden çıkıp yeniden girdiğinde bıraktığın yerden başlamak olmasa…

So, tell the boys, I’m back in town.

15 Eylül 2007 Cumartesi

Dancing Barefoot...




Son 3 gündür Akdeniz sahillerine ayak izimi bırakıyor, neredeyse hiç ayakkabı giymeden dolaşıyor, Dancing Barefoot'u tekrar tekrar başa alıp dinliyor, ayışığında saatlerce yüzüyor ve dağıtıyorum. Yarın akşam şu 3 günlük kaçış için parçaladıklarımı toplamaya döneceğim. O zamana kadar ben buralarda gerçekten iyiyim...



i'm dancing barefoot heading for a spin

some strange music drags me in

makes me come on like some heroine...

Dancing Barefoot...




Son 3 gündür Akdeniz sahillerine ayak izimi bırakıyor, neredeyse hiç ayakkabı giymeden dolaşıyor, Dancing Barefoot'u tekrar tekrar başa alıp dinliyor, ayışığında saatlerce yüzüyor ve dağıtıyorum. Yarın akşam şu 3 günlük kaçış için parçaladıklarımı toplamaya döneceğim. O zamana kadar ben buralarda gerçekten iyiyim...



i'm dancing barefoot heading for a spin

some strange music drags me in

makes me come on like some heroine...

Dancing Barefoot...




Son 3 gündür Akdeniz sahillerine ayak izimi bırakıyor, neredeyse hiç ayakkabı giymeden dolaşıyor, Dancing Barefoot'u tekrar tekrar başa alıp dinliyor, ayışığında saatlerce yüzüyor ve dağıtıyorum. Yarın akşam şu 3 günlük kaçış için parçaladıklarımı toplamaya döneceğim. O zamana kadar ben buralarda gerçekten iyiyim...



i'm dancing barefoot heading for a spin

some strange music drags me in

makes me come on like some heroine...

12 Eylül 2007 Çarşamba

İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin Çıplakları

İstanbul Archeological Museum

Kemer'in "Aşk Yağmuru" heykelinin pornografi düzeyi tartışıladursun, İstanbul'un biricik günah yuvası (!) Arkeoloji Müzesi'nin Çıplakları'ndan bir seçkiyi paylaşmak istiyorum sizlerle. Fotoğraflar kendi arşivimden olup kalitesiz bir dijital makinayla çekildiklerinden bulanık ve piksel piksel görünmektedirler. Ama önemli olan milattan yıllarca önce yaşamış medeniyetlerden günümüze kalanlar ve bu mirasa bizim verdiğimiz değerdir. Bundandır ki fotoğraflar istediğim özellikte olmasa da sık sık arşivden çıkarıp anılarımı ve bilgilerimi tazelememi sağladıkları için değerli ve önemlidirler. Ne de olsa, fotoğraf "anı hapsetme" sanatıdır. Bütün sanat dalları da aslında kendi yöntem ve araçlarını kullanarak aynı görevi görmüyorlar mı?


İstanbul Archeological Museum

İstanbul Archeological Museum


İstanbul Archeological Museum

İstanbul Archeological Museum

İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin Çıplakları

İstanbul Archeological Museum

Kemer'in "Aşk Yağmuru" heykelinin pornografi düzeyi tartışıladursun, İstanbul'un biricik günah yuvası (!) Arkeoloji Müzesi'nin Çıplakları'ndan bir seçkiyi paylaşmak istiyorum sizlerle. Fotoğraflar kendi arşivimden olup kalitesiz bir dijital makinayla çekildiklerinden bulanık ve piksel piksel görünmektedirler. Ama önemli olan milattan yıllarca önce yaşamış medeniyetlerden günümüze kalanlar ve bu mirasa bizim verdiğimiz değerdir. Bundandır ki fotoğraflar istediğim özellikte olmasa da sık sık arşivden çıkarıp anılarımı ve bilgilerimi tazelememi sağladıkları için değerli ve önemlidirler. Ne de olsa, fotoğraf "anı hapsetme" sanatıdır. Bütün sanat dalları da aslında kendi yöntem ve araçlarını kullanarak aynı görevi görmüyorlar mı?


İstanbul Archeological Museum

İstanbul Archeological Museum


İstanbul Archeological Museum

İstanbul Archeological Museum

İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin Çıplakları

İstanbul Archeological Museum

Kemer'in "Aşk Yağmuru" heykelinin pornografi düzeyi tartışıladursun, İstanbul'un biricik günah yuvası (!) Arkeoloji Müzesi'nin Çıplakları'ndan bir seçkiyi paylaşmak istiyorum sizlerle. Fotoğraflar kendi arşivimden olup kalitesiz bir dijital makinayla çekildiklerinden bulanık ve piksel piksel görünmektedirler. Ama önemli olan milattan yıllarca önce yaşamış medeniyetlerden günümüze kalanlar ve bu mirasa bizim verdiğimiz değerdir. Bundandır ki fotoğraflar istediğim özellikte olmasa da sık sık arşivden çıkarıp anılarımı ve bilgilerimi tazelememi sağladıkları için değerli ve önemlidirler. Ne de olsa, fotoğraf "anı hapsetme" sanatıdır. Bütün sanat dalları da aslında kendi yöntem ve araçlarını kullanarak aynı görevi görmüyorlar mı?


İstanbul Archeological Museum

İstanbul Archeological Museum


İstanbul Archeological Museum

İstanbul Archeological Museum

10 Eylül 2007 Pazartesi

Jan Garbarek'i İzlemek İçin Sayısal Loto Oynayacağım, Herkes Bir Sayı Söylesin?

İskandinav Caz’ının gurusu İstanbul’a geliyor diye başımız göğe ermişken siteye gelen bir yorumla erdiğimiz yükseklikten aynen yere çakıldık.

Jan Garbarek Group


Tarih : 02 Kasım Cuma, 21:00


Mekan : Türker İnanoğlu Maslak Show Center

Bilet Fiyatları:

1.Kategori: 220,00 YTL


2.Kategori: 180,00 YTL


3.Kategori: 140,00 YTL


4.Kategori: 90,00 YTL

Hala gitmeye niyet eden varsa biletlerini Biletix’den alabilirler.

https://www.biletix.com/webbiletix/wtsEvent.do?eventCode=HVM01


4. Kategori yerlerden izlemenin bedeli bile 90 YTL olunca insanın aklına ister istemez salon kirası ve organizasyon giderleri geliyor. Genç ve geliri kısıtlı cazseverler, Jan Garbarek'i dünya gözüyle dinlemek için büyüyüp zengin birer beyaz Türk olana kadar beklemek durumunda kalacaklar. Bunu göze alamayanlar benim gibi arşivden çıkardıkları CD'lere başvurabilirler.

Ne de olsa, artık devir değişti...

Şimdi Demet Akalın Moda, bye bye!

Jan Garbarek'i İzlemek İçin Sayısal Loto Oynayacağım, Herkes Bir Sayı Söylesin?

İskandinav Caz’ının gurusu İstanbul’a geliyor diye başımız göğe ermişken siteye gelen bir yorumla erdiğimiz yükseklikten aynen yere çakıldık.

Jan Garbarek Group


Tarih : 02 Kasım Cuma, 21:00


Mekan : Türker İnanoğlu Maslak Show Center

Bilet Fiyatları:

1.Kategori: 220,00 YTL


2.Kategori: 180,00 YTL


3.Kategori: 140,00 YTL


4.Kategori: 90,00 YTL

Hala gitmeye niyet eden varsa biletlerini Biletix’den alabilirler.

https://www.biletix.com/webbiletix/wtsEvent.do?eventCode=HVM01


4. Kategori yerlerden izlemenin bedeli bile 90 YTL olunca insanın aklına ister istemez salon kirası ve organizasyon giderleri geliyor. Genç ve geliri kısıtlı cazseverler, Jan Garbarek'i dünya gözüyle dinlemek için büyüyüp zengin birer beyaz Türk olana kadar beklemek durumunda kalacaklar. Bunu göze alamayanlar benim gibi arşivden çıkardıkları CD'lere başvurabilirler.

Ne de olsa, artık devir değişti...

Şimdi Demet Akalın Moda, bye bye!

Jan Garbarek'i İzlemek İçin Sayısal Loto Oynayacağım, Herkes Bir Sayı Söylesin?

İskandinav Caz’ının gurusu İstanbul’a geliyor diye başımız göğe ermişken siteye gelen bir yorumla erdiğimiz yükseklikten aynen yere çakıldık.

Jan Garbarek Group


Tarih : 02 Kasım Cuma, 21:00


Mekan : Türker İnanoğlu Maslak Show Center

Bilet Fiyatları:

1.Kategori: 220,00 YTL


2.Kategori: 180,00 YTL


3.Kategori: 140,00 YTL


4.Kategori: 90,00 YTL

Hala gitmeye niyet eden varsa biletlerini Biletix’den alabilirler.

https://www.biletix.com/webbiletix/wtsEvent.do?eventCode=HVM01


4. Kategori yerlerden izlemenin bedeli bile 90 YTL olunca insanın aklına ister istemez salon kirası ve organizasyon giderleri geliyor. Genç ve geliri kısıtlı cazseverler, Jan Garbarek'i dünya gözüyle dinlemek için büyüyüp zengin birer beyaz Türk olana kadar beklemek durumunda kalacaklar. Bunu göze alamayanlar benim gibi arşivden çıkardıkları CD'lere başvurabilirler.

Ne de olsa, artık devir değişti...

Şimdi Demet Akalın Moda, bye bye!

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons