Herkesin ağzında sakız gibi aynı söz: “Oruçlu ağzımla bunu söyletmeyin ama…” Daha bu sabah Şenay Düdek, Banu Alkan’ın eski aşkısı Murat’ın yeni karısının/sevgilisinin –her neyse- hamilelik iddialarını sorarken kullandı bu cümleyi. Bir nevi dedikodu aktarımı ya, oruçlu ağızla günaha girmek var işin ucunda. Oruçlu olduğunun altını kalınca çiziktirmek moda şimdilerde. Ha, bir de ramazanda neyin orucu bozup bozmadığına dair tartışmalarla dostlar alışverişte görsün hayırseverlikleri… Kendimi bildim bileli böyle bu. Eskiden küçüktüm, pek takmıyordum ama artık fenalık geçirip “oruç ağzımla” diye başlayan cümlelerden kaçıyorum. Madem ibadet Allah ile kul arasında, kimsenin ağzının oruç olup olmadığı beni ilgilendirmez çünkü. “Oruç olmak” kullanımı başlı başına göz tırmalıyor ayrıca. “Oruç tutmak” var TDK’ın Güncel Türkçe Sözlüğü’nde, “oruç olmak” yok.
Televizyonların sabah ve öğleden sonra kuşakları ayrı bir konu. Canlı yayında estetik operasyon yapanlar mı ararsınız, yoksa geceleri iblislerle seviştiğini anlatan orta yaşlı, tombul kadınlar mı? Sabah kuşağında Zekeriya Beyaz tamamlıyor işin bilirkişi(!) tarafını, öğleden sonra bir başkası…Öğreniyoruz ki estetik ameliyat külliyen günah, rüyada görülen sevişgen iblis de gündelik hayatta yaşanan tatminsizliğin bilinçaltına yansıması. Sabahki TV deneyimim esnasında bir kadın şarkıcının prodüktörünün kocasını koynuna aldığına şahit olup boyunca oğlu olan ve yatağına kelli felli bir dost/koca arayan (kelli felli sözü kadının kendisine ait olup yatak odasına soktuğu kameramana yatağının boş olduğunu ısrarla vurgulamıştır.) 50’li yaşlardaki bol allıklı sarışın türkücü kadının yakarışlarını izledim. Sonra tam televizyonu sinirlenip kapamış, evin huzurlu sessizliği içinde iyi ki gündüzleri evde olmadığıma ve istediğim an bu saçmalıklarla bağlantımı koparabildiğime sevinirken kötü haber geldi…
Şimdi oturduğumuz eve ilk taşındığımız günlerde tanıdığım ve arkadaş olduğum ve başıma bir şey gelmesin diye sabahları benimle otobüse kadar tin tin yürüyen mahallemizin tatlı dişi köpeği, iki gün önce zehirli yiyecek verilerek öldürülmüş. Onu yerde kıvranırken gören bir kadıncağız hemen veteriner kliniğine yetiştirse de ne yazık ki kurtaramamışlar zavallıyı. Söylenene göre 2 kedi de aynı gün zehirlenmiş ve ölmüş. Bu hayvanların aradığı iki lokma yemek rahat ve huzurlu kıçına batmış olsa gerek birilerinin. Lafa gelince içinde bulunduğumuz ayın ne denli hayırlı olduğunu anlatıp duran ve iki laf arasına “oruçlu ağzımla” sözünü sıkıştıranlardan olduğundan endişelendiğim katili, şu anda yatağında huzur içinde uyuyor olmalı. Zaten içinde bulunduğumuz dünyanın kirli çamurundan uykuları kaçanlar ne yazık ki o bataklığı yaratmakta pay sahibi olanlar olmaz hiçbir zaman.
Eğer ilahi adalet, karma ya da adına her ne deniyorsa ondan bir etki-tepki gücü var ise yeryüzünde, isterim ki işini önce bu canların yok edilmesinin hesabını sorarak yapsın. Yoksa sevgisizliğin fena halde bokunu çıkarmışız ve kendi bokumuzda debeleniyormuşuz duygusundan kurtulamayacağım hiçbir zaman. Çırpındıkça batmak, battıkça boka bulanmak denen bir şey varsa, işte o budur bence, ötesi yok.
Son olarak, Sn. Handan Demiralp’in “La parte inferior/ Alt...” yazısını okumanızı önererek karamsar dünyama çekilebilirim artık.