Sevgili Ólafur,
Seni ilk kez İstanbul'da bir evin küçük bir odasında dinledim. Oda karanlıktı ve dışarıdaki soğuk havanın etkisiyle camlar buğulanmıştı. Müziğinin bende bıraktığı ilk his, uzun bir kuraklık döneminin ardından bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun ardından gelen ferahlama duygusunun bir benzeriydi. Uzunca bir süre ışıkları açmadan öylece oturdum. Eulogy For Evolution uzunca bir süre CD çalarda döndü, döndü, döndü.
Dün gece seninle yine karanlık bir salonda buluştuk. Hatta o kadar karanlıktı ki; ne sen bizi, ne de biz seni görebildik önce. Gözlerimiz ışıksızlığa alıştığında ise, önce uzun bir bekleyişin ardından gelen buluşmanın heyecanıyla merhabalaştık. Önce üç keman ve bir çellodan oluşan yaylılar giriş yaptı müziğe, sonra senin piyanonun sesi duyuldu. Yorgunluğum yavaş yavaş yerini huzura bırakmaya başladı. Karanlık ise, ışık oyunlarıyla usulca dağıldı. Deniz yıldızları ve yelkenlilerin gölgesi belirdi sahnede. Sonra kuşlar... Önce iplere bağlı olarak kanat çırptılar. Müzik doruğa çıktığında, kuşlar iplerinden kurtulup özgür kaldılar. O sırada piyanonun üzerinde beyaz bir kuşun kanat çırptığını gördüm. Melodilere ışık efektleri, piyanoya yaylılar eşlik etti.
"İstanbul'da ay alaşağı duruyor." dedin. İstanbul öyledir. Keşke hava güneşli ve açık olsa da, dünyada eşi benzeri olmayan maviliği, piyanonun üzerinde kanat çırpan kuşa benzeyen martıları da görebilseydin. Yaz ortasında birdenbire bastıran yağmuru, hemen ardından beliriveren güneşi, şehrin bir yakasını kapkara yağmur bulutları kaplamışken, öteki yakasının güneşin sarıdan kızıla tonlara boyanmasını en az tuhaf ve aykırı İstanbullu ayı sevdiğin gibi severdin eminim ki.
Seni dinlemeye geldiğimiz için birkaç defa teşekkür ettin şarkı aralarında. Bir kez etmen yeterdi ama öyle içten ve minnet doluydun ki, bunu dinleyicinle paylaşmak istedin. Belki sen göremedin, ama İstanbul'daki karartma gecesinde müziğini dinlemeye gelen herkes içtenliğine içtenlikle karşılık verdi. Hatta, eve dönüş yolunda bir kadının "arkadaşı için çaldığını söylediği parçada kaybettiğim arkadaşım aklıma geldi." dediğini duydum. Müzik böyle bir şeydi işte, köprüler ve bağlar kurulmasına vesile oluyor, öyküler yazdırıyor ve hatıraları canlandırıyordu, özeldi.
Bugün yine İstanbul'da, aynı karanlık salondasın. Bir başka karartma gecesinde yelkenlilerini yüzdürecek, kuşları özgür bırakacaksın. Eminim ki, bu İstanbul ile son buluşman olmayacak. Güneşli ve bulutların bembeyaz olduğu, sanki yeryüzündeymiş gibi göründükleri bir günde yine gelecek, bize yeniden "iyi ki müzik var" dedirteceksin.
Değil mi?
Dip Not: Video, Ólafur Arnalds'sın İstanbul konserinde çaldığı son şarkı esnasında çekilip Youtube'a eklenmiş. Ekleyen kişiye teşekkür etmeli, o anı yeniden yaşattığı için.
0 yorum:
Yorum Gönder