Öyle derli toplu, planlı programlı ; yediği içtiği belli biriyseniz baştan uyaralım, İstanbul feleğinizi şaşırtır. Nedensizce tıkanan trafik değildir insanı yalnızca çileden çıkaran, yolda yürürken dikkatinizi dağıtan herhangi bir kişi ya da performans , aldığınız bir e-mail ya da telefon yaptığınız onca planın bir anda alt-üst olmasına neden olabilir.
Hafta içinde ağırladığım misafirlerin ardından haftasonunu dinlenerek sessiz sakin geçirmeyi –Ezgiyle gidilen ve mest olunan İKSV Salon’daki Melissa auf der Maur konseri hariç- düşünürken, tıpkı az önce söylediğim gibi tek bir telefonla bütün planlar bir anda bambaşka bir seyir izledi.
Buna neden olan iki ana etkinlikten bahsedeceğim sizlere. Birincisi 16-19 Aralık tarihlerinde gerçekleşen 6. İstanbul Animasyon Festivali’ydi. 3 gün boyunca Pera Müzesi’nde gencecik bir ekip nefis bir işe imza attı. Arkadaşımın organizasyona destek veriyor olması nedeniyle ben de bir anda kendimi ekibin içinde buldum denebilir. Ve böylelikle birbirinden nefis animasyonlar izledim, yeri geldi salon boşalttım, yeri geldi fotoğraf çektim.. Ve filmlerden “Missing”in (http://www.missingshortfilm.com/) yönetmeni olan Filistin asıllı olup Ürdün-İngiltere arasında mekik dokuyan Tariq Rimawi İle tanışma ve vakit geçirme şansını yakaladım. –Galler’de animasyon yönetmenliği eğitimi alan Tarık’ın filmi gerçek bir hikayeden esinlenerek Filistin-İsrail savaşının yaşattıklarını kan ve çatışma sahneleri olmaksızın anlatıyor.
Animasyon festivaline ilişkin en çok beğendiğim filmleri yazının sonunda paylaşacağım..
Ondan önce haftasonumuzu şenlendiren diğer olaya değineyim. Babası İtalyan, annesi Şilili amma velakin kendisi Amsterdam’da yaşayan GianCarlo Pazzanese isimli genç sanatçı, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerinin son demlerinde İstiklal Caddesi’nde gerçekleştireceği performans için kendisine yardımcı olarak birilerine ihtiyaç duymuş, işin ucu bir şekilde bana dokundu ve bir anda kendimi olayın bir parçası olarak buldum.
Urban Cosmopolitans isimli Hollanda menşeili vakfın yürüttüğü "Exchange for a cosmopolitan future" projesi etkinlikleri kapsamında Giancarlo, Pazar günü öğle saatlerinde Atlas Pasajı önünde sergilediği “seksek” performansıyla bir hayli dikkat çekti. Unla -Dünyanın farklı kentlerinde normalde tebeşir tozuyla yapılıyor, burada un daha ucuz olduğu için tercih edildi- çizdiği karelere AB üyesi ülkeleri simgelemek amacıyla kartondan kesilmiş şablonlarla kısaltmaları yazan ve ardından Türkiye’yi de karelerden birine ekleyen GianCarlo, Avrupa’ya ilişkin hayali sınırları simgelemek istedi. Sonuçta herksin zihnindeki Avrupa imgesi ve haritası değişim gösteriyor. Çizimin ardından oynadığı seksekle bu hayali sınırlar üzerinde oynanan oyunu ve birbirine karışan un taneleriyle de sınırlardaki geçişkenliğe vurgu yaptı. GC’ye göre kendi sınırlarımızı aşarsak belleğimizi de değiştirebiliriz.
Sonuç olarak sokağın gürültüsüne eşlik eden bu etkinlik, sınırlar ve hafıza ile ilgili sorunları oyun bahçesine taşımış oldu. Daha doğrusu taşımaya çalıştı. İstanbul 2010 AKB etkinlikleri kapsamında olduğu için gerekli izinler alınmasına rağmen, performans esnasında kullanılan un başımıza bela oldu. Belediye ve zabıta görevlileri bir dizi sıkıntı çıkararak performansın durdurulmasını ve çizimlerin temizlenmesi için araç getirilmesini sağladı. Ve yaklaşık yarım saat süren ve gerçekten insanların dikkatini çeken bu etkinlik de hüsranla sonlanmış oldu. Sanatı anlamak, umursamak zorunda elbette değiliz ancak gerekli tüm yasal izinlere rağmen gösterimin bu şekilde sonlanması biraz canımızı sıktı.
Sen bu işin neresindeydin diye sorarsanız, performansın kameraya çekimi ve fotoğraflanmasında yardımcı oldum diye özetlerim.
Performansın eğlenceli kısmı, bütün o yarım saatlik süre boyunca hem GianCarlo’nun hem de ben ve çekim yapan diğer arkadaşımın insanların sorularına kayıtsız kalma çabalarımızdı. İnsanlar biz müdahale etmeden, açıklama yapmadan konuşsun, tepki versin istedik,ki bu da performansın bir parçasıydı. Nitekim de öyle oldu. Kimileri bu işin anlamsızlığından dem vururken, kimisi neden Türkiye’nin en son karede yer aldığını kafasına taktı. Kimisi “un”a atfettiği kutsallığı, dünyada ve Türkiye’de milyonlarca insan açken, unun sokağa savrulmasının yanlış olduğunu vurgulayıp durdu, kiminin derdi ise bu unun nasıl kim tarafından temizleneceği oldu.
Zabıta ve belediye görevlileriyle ilgilenmek de elbette GianCarlo’ya değil bizlere düştü. Temizlik aracı geldi, bir güzel temizliğini yaptı ve gitti.
GianCarlo yaşanan gerginliğe rağmen –sonradan gelen tepkileri kendisine aktarınca- oldukça memnun olduğunu söyledi. Hep birlikte performansı Türk sanatçılarla tartışmak üzere Mısır Apartmanı’ndaki Casa Del Arte’ye gittik, burada mini bir panel düzenlendi, çektiğimiz fotoğraflar eşliğinde performansın amacı ve yaşananlar konuşuldu. Performansın İstiklal’de değil de İstanbul’un başka bir semtinde yapılmasının , sanatçının erkek değil de kadın olmasının, yabancı değil de Türk olmasının ve malzeme olarak un yerine pudra kullanılmasının yaratabileceği tepkiler tartışıldı.
Bir hayli keyif aldığımı itiraf etmeliyim. Olan bitenlere ilişkin daha fazla bilgi almak isterseniz urbancosmopolitans.com adresine bakabilirsiniz. Fotoğrafları ve videoyu GC onay vermeden paylaşmak istemedim açıkçası. GC ve yaptıklarına ilişkin ayrıntılı bilgi bu adreste:
Günün sonunda Animasyon Festivali’nin en iyilerini izlemek için yeniden Pera Müzesi’nin yolunu tuttuk. Ve 3 günlük programın ardından benim en iyilerim şu şekilde belirlendi:
-Logorama-Fransa
-The Cat Piano-Avustralya
-The King of the Island-İtalya
-Post-Almanya
-Hansel & Gretel: The true story- Makedonya
-Kidnap-ABD
Eğer herhangi birine bir şekilde denk gelirseniz lütfen durun ve izleyin. Bunlar sadece benim izleyebildiklerim arasından aklımda kalanlar. Daha fazlası için festivalin websitesine bir göz atın (http://www.iafistanbul.com/ ).
Bu dolu dolu geçen haftasonunun bitiminde payıma düşen, İstanbul’da plansız programsız yaşamanın zaman zaman ne denli keyifli olabildiğini anlamak oldu.
Ve elbette tanıştığım birbirinden renkli insanlar da bonus haneme eklendi.
0 yorum:
Yorum Gönder