Bir Zamanlar “Gavur Mahallesi...”
Yazar Vital Cuinet, “Osmanlı Asya Vilayetleri” adlı eserinde, 1890 yılında, Diyarbakır Şehrinin nüfusunu 35.000 kişi olarak vermektedir. Bu nüfusun 20.142’si Müslüman, 10.259’u Ermeni, 960’ı Rum, 999’u Katolik Keldani, 1350’si Suriyeli Katolik ve Yakubi, 284’ü Yahudi olarak ayrıntılandırılmaktadır.
Yazar Vital Cuinet, “Osmanlı Asya Vilayetleri” adlı eserinde, 1890 yılında, Diyarbakır Şehrinin nüfusunu 35.000 kişi olarak vermektedir. Bu nüfusun 20.142’si Müslüman, 10.259’u Ermeni, 960’ı Rum, 999’u Katolik Keldani, 1350’si Suriyeli Katolik ve Yakubi, 284’ü Yahudi olarak ayrıntılandırılmaktadır.
“... Mecliste bulunanlar hep beraber zihinleriyle Diyarbekir “kuçe”lerinde gezinerek “ğhane ğhane” Ermeni evlerini saymaya, bu evlerde yaşayan Ermenilerin nereli, ana, baba, “olığ çocığ” kaç kişi olduklarını tespit etmeye çalışırlardı. Bunun için Hançepek’te, Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Gavur Mahallesi ya da Gavur Meydanı’nın hangi sokağından başlayıp, hangi yoldan yürüyüp en son nerede, hangi sokakta bu sayma işine son vereceklerini kararlaştırırlardı...”
“Demağ ki, Diyarbekir’de üç yüz elli ğhane Hay var...”
Bu dönem, Margosyan’ın anılarında yaşam biçimi olarak da gözlerimizin önünde canlanıyor:
“... Yemenici, lastikçi Eğuş yine çarık dikmeye, demirci Mero kurt kapanı yapmaya, marangoz topal Nişo erik ağacından kaval yapmaya, nalbant Henuş nal çakmaya, kısacası herkes kendi işine dönerken Keldani asıllı attar Yusuf ile dükkan komşusu Süryani asıllı berber Yakup da kaldıkları yerden dama oynamayı sürdürdüler.”
.............
“... Diyarbakır’da yaşıyorsunuz. Her sabah erkenden kalkıp işinize, sıvacılığa gidiyorsunuz. Yolda yürürken, tanıdık, eş, dost, akraba, bir sürü insana rastlıyorsunuz. Kimine Ermenice “pariluys”, kimine Arapça “selamünaleyküm” diyorsunuz; akşam, kireç, harç, badana, boya karışımı elbisenizle işten dönerken de, yine kimilerine Ermenice “parirgun”, bazılarına Türkçe “iyi akşamlar”, başkalarına da Kürtçe “evarete ğher” deyip, omzunuzda taşıdığınız kocaman karpuzunuzla eve giriyorsunuz;...”
KALANLAR... GELENLER...
“Gavur Mahallesi”nden Ne Kaldı?
Şimdi ise Diyarbakır’da yalnızca üç Ermeni, 18 Süryani, 30 kadar Keldani yaşadığı biliniyor. Gavur Mahallesi’nde ise hiç yok... Yok mu?
GAVUR MAHALLESİ – KALANLAR / GELENLER Sergisinde, fotoğrafçı Müjgan Arpat, Gavur Mahallesi’nin son beş yılının öyküsünü anlatıyor.
Müjgan Arpat beş yıl boyunca Gavur Mahallesini karış karış gezdi, insanlarla tanıştı, binlerce fotoğraf çekti. “Kalanları” fotoğrafladı, iki yıl önce kiliseleri kullanılmaz hale gelen Ermenilerin, Süryani kilisesine taşınıp ibadetlerini burada sürdürmelerine, bir mezar taşının yok olmasına tanık oldu. Kalan evlerin ve işyerlerinin yeni sakinleri, zorunlu göç mağduru yoksul Kürt ailelerin buralardaki “yeni yaşamlarını” gözledi. Sığındıkları mekanı tanımayan, Türkçe bilmeyen, yoksunluğa ve acılara direnen insanları... Müjgan Arpat, iki ayrı dünyanın bağını fotoğraflarla kurdu...
Bu sergi de iki bölümden oluşuyor... “Kalanlar” bölümü, dönemin “Gavur Mahallesi”nde yaşayanların izini sürüyor. Varolmaya direneni, direnemeyeni, silineni.... Ermenilerden, Süryanilerden, Keldanilerden kim kaldı? Kalamayanlar ne bıraktılar arkalarında? “Gelenler” bölümü ise zorunlu göçle gelip mahalleye yerleşen Kürt ailelerinin fotoğraflarından oluşuyor. Terk edilmiş izlerin üzerine yerleşen terk edenlerin dramını sergiliyor.
Serginin bütünü ise üst üste binmiş acıların temassızlığını anlatıyor. Aslında temas kurmaya çalışıyor.
Fotoğraf bir ışık olabilir mi? Silinmiş izleri yeniden konuşturabilir mi? Bir fotoğrafçı nasıl yüzleşir kendi tarihiyle? Bilmediği geçmişin acısını nasıl görüntüler? Müjgan bir umutla sarılmış makinesine.
Müjgan’ın fotoğrafları bu sorulara yanıt veriyor.
0 yorum:
Yorum Gönder