Bir Sudan atasözü: "Hiçbir mutfak birden çok kadını alacak kadar geniş değildir." der ama İstanbul bu konuda bir istisnadır bana göre. Ben İstanbul'u her gelenin masaya bir tabak koyduğu, basit bir yemeğin bile pişirene göre çeşitlendiği, bol baharatlı, çok kültürlü, büyük bir mutfağa benzetirim. Bu mutfağın adına ister Byzantium, ister Costantinapolis ya da İstanbul densin farketmez, her gelen avucunda sakladığı baharatla zenginleştirmiştir eldeki malzemeyi.
İstanbul'un yeme içme kültüründe meyhanelerin yeri ise tartışılmaz. Bütün dışarıdan müdahalelere rağmen Yeditepe'nin bağrında hala yetişen birbirinden leziz otlar ve sebzeler, turşuya ve mezeye dönüştürülüp meyhane masalarında rakının yanına katılır ve yüzlerce yıldır İstanbul Mutfağı'nda yemek pişiren Rum, Ermeni, Beyaz Rus ve daha 70 milletten ustanın tarifleri yaşatılır.
Bu kadar keyif ehli bir mutfakta, bir o kadar keyif ehli müzikler dinlenir. Kah sefarad müziği, kah ağdalı Türk Musikisi, kah Rembetiko. Rembetiko denince de akla Roza Eskenazi gelir. 7 yaşında İstanbul'dan Selanik'e göçeden Roza'nın sesi denizaşırı memleketlerden doğduğu şehre uzanır, dinleyeni mesteder. İşbu nedenledir ki fikrimce şu aralar İstanbul'a en güzel yakışan ses, Roza'nın Memories albümünden kulaklara yayılır. Yanıbaşına Selim İleri'nin İstanbul Hatıralar Kolonyası* kitabı yakışır.
1 yorum:
bu albüm harika
sagol ezgiiiiiii
Yorum Gönder