Lisede okuduğum 4 sene boyunca canım ne zaman sıkılsa, yahut okulu kıracak yer arasam kendimi Sultanahmet - Beyazıt arasında bulurdum. Zaten çocukluğum da Cağaloğlu yokuşlarında, parklarında geçti. Tarihi yarımadanın kişisel belleğimde önemi bu nedenlerle büyüktür. Bundandır ki, dolaştığım yerlere çoğu insanın yaptığı üzere turistlik yer olarak bakmaktan öteye geçerim. Asırlar önceki hallerini, buralarda yaşayanları, onların öykülerini merak ederim. İstanbul'un 8 bin, 5 bin, 3 bin önceki halini gözümün önüne getirmeye çabalarım. Reeankarnasyon'a temkinli yaklaşan biriyim, ama İstanbul'un hangi kadim sakininin günümüzdeki yansıması olduğumu merak ederim.
Jorge Luis Borges'in eşi Maria Kodama ile yaptığı seyahatleri kendi söz ve imgeleriyle birleştirdiği Atlas adlı kitabında İstanbul hakkında şunları yazıyor; "Üç günde Türkiye'yi ne kadar tanıyabilirim? Benim gördüğüm çok güzel bir kent, Boğaziçi, Haliç ve kıyılarında Runik alfabeyle yazılmış taşlar bulunmuş olan Karadeniz girişi. Kulağıma çalınan, yumuşak bir Almanca'yı andıran hoş bir dil. Buralarda bir çok değişik ulusun hayali dolaşıyor olsa gerek; Ben Bizans imparatorunun onur kıtasını oluşturmuş olan ve Hastings'te olup bitenlerden sonra İngiltere'den kaçan Saksonların katıldığı İskandinavları anımsamayı seçiyorum. Kuşku yok ki, keşfe başlamak için Türkiye'ye yeniden gelmeliyiz."
Son Marmaray kazılarıyla tarihi 8 bin yıldan da eskiye giden İstanbul'da Sultanahmet Meydan'ında dolanan turistlere bakıyorum. Borges gibi birilerini, medeniyetleri arıyorlar mı diye düşünüyorum. Çünkü rotaları çok bilindik; Ayasofya Müzesi, Sultanahmet Camii, Obelisk, Yılanlı Sütun, Yerebatan Sarnıcı ve Topkapı Sarayı. Çoğu, tur operatörlerinin tur programlarının dışına çıkmıyor bile. Çoğu güncellenmemiş rehber kitapları eşliğinde, tur rehberlerinin verdiği bilgiyle yetinerek "İstanbul'a gittim, gördüm, gezdim" denilebilir mi? Dün Topkapı Sarayı'nda Bilkent Kültür Girişimi'nin düzenlediği sohbet toplantısında katılımcılar olarak bu soruya ve başkalarına yanıt aradık. Ortak görüş, İstanbul'un basmakalıp bilgilerden ve bakış açılarından kurtarılarak gezginci ve araştırmacı bir ruhla yeniden ele alınmasıydı.
Bilkent Kültür Girişimi, Türkiye'de yer alan müze ve ören yerlerinin ulusal ve uluslararası ölçekte tanıtımına katkıda bulunmayı amaçlayan bir dizi projeyi hayata geçiriyor. Bunlardan biri, Türkiye genelinde müze ve ören yerleri’ne gelen ziyaretçilerle kültürel iletişimin güçlendirilmesi amacıyla müzenin markasını taşıyan ve Türkiye’nin kültürel değerlerini yansıtan tasarımlara yer verilen müze mağazaları hizmete açmak. Proje hakkında bilgi veren Bilintur CEO'su Orhan Hallik, hedeflerini 8 yıl içerisinde 55 müze ve ören yerinde toplam 95 müze mağazası açmak olarak açıklıyor.
Bu mağazalarda satışa sunulacak ürünlerin el işi sanatçıları ve tasarımcılar tarafından yaratılacağının ve elden geldikçe ülkenin kültür geçmişini büyük ölçüde yansıtılmaya çalışılacağının altının çizilmesi, benim en çok hoşuma giden husus oldu. Daha da güzeli, basmakalıp rehberlerin, kültürle hiçbir alakası olmayan ürünlerin ve kalitesizliğin bu mağazaların kapısından giremeyecek olması. Ziyaretçilere sunulacak ürünlerin kimin tarafından tasarlandığı, hangi medeniyetlerden etkilenerek tasarlandığı giibi bilgiler ürünlerle birlikte paylaşılacak. Bunun en güzel yanı, kaynağı ve geldiği yer belli olmayan turistik hediyelik eşyaların değil, gezdiğiniz müzeden ya da ören yerinden esinlenmiş özel bir parçanın hayatınıza katılacak olması. Haliyle, geleneksel el sanatlarıyla uğraşanlara ve tasarımcılara gelir sağlayacak bir oluşum daha hayata geçmiş oluyor.
Bilkent Kültür Girişimi, bu müze mağazalarını ürün satışı yapılan yerler olmaktan ziyade ufuk açıcı kültürel noktalar haline gelmesini önemsiyor. Bu iyi niyetli düşünce, altı dikkatle doldurulması gereken bir konu. Müzelerdeki tarihi eserlerin replikaları, heykeller, ikonalar, özenle hazırlanmış tarihi figürler, seramik kaplar, gündelik kullanıma uygun takılar ve mücevherler hem geçmişi daha iyi anlamamıza katkıda bulunacak, hem de gündelik yaşamımızın birer parçası olacak. Müze mağazalarında bilgileri güncellenmiş rehber kitapların yanı sıra, kültür-sanata dair yayınlara ve değişik yazarların eserlerine yer verilecek. Eserlerine yer verilecek yazarların özenle seçileceğini düşünmekle birlikte, Yaşar Kemal, Sait Faik, Nazım Hikmet gibi yazarların kitaplarının Türkçe ve yabancı dillere çevrilmiş baskılarını görmeyi arzu ettiğimi belirtmek istiyorum.
Güzel ve ufuk açıcı bir sohbetin ardından diğer katılımcılarla Topkapı Sarayı Müze Mağazası'nı bir fincan Türk kahvesi eşliğinde gezdik. Kahvenin tadı hala damağımdayken, Orhan Hallik'in müze mağazalarında satılacak geleneksel Türk kahvesi ile ilgili verdiği bilgileri paylaşmazsam olmaz. Hallik bu kahvelerin çok kaliteli çekirdeklerden öğütüldüğünü belirtiyor. Kahveden bir yudum aldığınızda şu zamana dek içtiğiniz kahvelerin kalitesinden şüpheye düşüyorsunuz. Kendim de bir Türk kahvesi müdavimi olduğumdan rahatlıkla söyleyebilirim ki, İstanbul'da rahiyası son derece yerinde bir yandan çarklı tatmak için seçeneklerinizden birisi de Topkapı Sarayı'ndaki Müze Mağazası'nın içindeki Müze'nin Kahvesi olsun.
Bilkent Kültür Girişimi'nin Müze Mağazaları projesinin önemli bir katkısını daha aktarmak gerek. Girişimin websitesine girdiğinizde Müzeler başlıklı bir bölüm olduğunu görüyorsunuz. Bu bölümde, müze ve ören yerleri ile ilgili temel bilgilerin yanı sıra, iletişim bilgilerine de yer veriliyor. Pek çok müze ve ören yerinin kendine ait bir websitesi olmadığı düşünülürse, bu bölümün ulaşılabilirlik konusunun çözümüne katkıda bulunacağını söylemek mümkün.
Topkapı Sarayı Müze Mağazası ile birlikte İstanbul'da Ayasofya Müzesi Mağazası ve Büyük Saray Mozaikleri Müzesi Mağazası ziyaretçilerini bekliyor. Mağazayı dolaşırken ağırlığını hissettiğimiz Bizans ve Osmanlı etkileriyle birlikte, İstanbul'un 8 bin yıllık tarihine olabildiğince yer verilmesini umut ve hayal ettiğim Müze Mağazaları'nın İstanbul Modern'in son derece başarılı bulduğum müze mağaza anlayışını sürdüreceğine inanıyorum. Tabi bu temennim tüm Türkiye geneli için de geçerli.
Fotoğraflar; Gökşen Çalışkan, Ezgi Aktaş ve Bilkent Kültür Girişimi websitesi.
0 yorum:
Yorum Gönder