Gazetelerde adı "8 Kadın İşçi" olarak geçen, fotoğraflarda yalnızca birer cesetten ibaret olan kadınların işçi olmaktan öte kimlikleri vardı. Sevdikleri, sevmedikleri, yaptıkları, yapmadıkları, umutları, ummadıkları... Sular altında kalan bir araçta sıkışıp boğulmadan önce "8 Kadın İşçi" den ötesiydiler. Günlük kaygılarla sıkılan, somurtan, emeği ile geçinen herkes gibi zaman zaman haklarını alamadığını düşünen... Bir arabanın içinde boğulup gittikten sonra gazetelerde haber, haberlerde isim, dillerde "vah vah" oldular. Bazı iyimserler "adalet yerini bulur elbet" dediler. Yarı realist, yarı idealist olanlar "adalet yerini bulur mu acaba?" dediler. Çokça realist ve hayattan yaka silmişler ise "hiç bir bok olmaz, ölen öldüğüyle kalır" diye düşündüler.
"8 Kadın İşçi" yine gazetelerdeydi bugün. 5 satırlık haberde, 8 ölü işçi kadının davasında ailelerin şikayetlerini geri çektiği, olaydan sorumlu tutulan firma sahiplerinin de tahliye edildiği özetlenmişti. Firma sahipleri, belediyeyi suçlamışlar. Altyapı imiş olayın sorumlusu. Doğrudur. Altyapının İstanbul'un fazla suyunu çekecek yeterliliği olsaydı, insanların neden tek pencereli, kapalı bir araçta taşındıkları sorgulanmayacaktı. Takke düşüp kel görünmeyecekti. 8 kadın işçi, adlarıyla, hayalleriyle, tanışlarıyla, hayat mücadeleleriyle hala var olmaya devam edecekti. 8 ölüden öte olacaklardı. Doğruya doğru şimdi.
Bir de "Ölen 19 Maden İşçisi" var. Üç cümle ile özet. Kalabalıkların elinde 19 karanfil olarak özetlenmiş 19 hayat. Haklarında ayda 600 -700 lira para kazandıkları ve bu parayı haketmek için günde bilmem kaç ton kömür çıkarmak zorunda kaldıkları dışında bir şey biliyor muyuz? Haklarında bir şey bilmiyoruz ama emeklerinin gaspedildiğini, ölümlerinin bir süre konuşulup sonra siliniverecek bir durum olduğunu biliyoruz. Biliyoruz, çünkü şerbetlendik. Benzerlerini Tuzla'da gördük. Selde gördük. Muş'ta kör kurşunla ölen muhtarın yetim kalan iki kız çocuğunda gördük. Gördük ve ağladık. Ağladık ve geçti.
Geçenlerde güzide siyasetçilerimizden biri "2009 kayıp bir yıl oldu" diye buyurdu. Her sene, başındaki sayının değiştirilip hep aynı cümlenin kurulmasına da şerbetlendik. Ama bu kadarla kalıyor her sene. Kayıp senelere alıştık ama yitirdiklerimizin dökümünü yapmaya, insanları gazete bir isim olarak görmeye ne zaman bu kadar alıştığımızı sorgulamaya, sesimizi çıkarmaya üşeniyor, üşeniyor, üşeniyoruz.
Üşendiğimiz için de ağlıyor ve geçiyoruz. Kendimizi ortaya atmadan, fazla düşünmenin acı getireceğini bile bile, kendimizi korumak adına susarak...
Not: Fotoğraflar, ajanslardan ve Radikal Gazetesi'nden.
1 yorum:
Bir de tır parkında haytını kaybedenler var.ve daha niceleri...Acaba ağladık mı Ezgicim? Gerçekten göz yaşı dökebildik mi haybeye gidenler için? Yoksa yemek esnasında dinleyip geçtik mi.İki lokma arasında tüh tüh, vah vah mı dedik sadece? Kanıksadık, şerbetlendik ve maalesef bütün bu olanları normalleştirdik. Çok sağol bu konuya değindiğin, dem vurduğun için. Adını bilmediğim 8 tekstil işçisi kadın ve 15 maden işçisi adam için sağol.
Yorum Gönder