28 Haziran 2009 Pazar

20. Yüzyıl yıldızları 20. yüzyılda mı kalmalı?



Bugün ne bir kitap, film, albüm ne de bir etkinlikten bahsedeceğim..


Cuma sabahından bu yana içimde tuttuklarımı kusayım istiyorum. Tamamen öznel fikirlerden oluşan bu yazıyı okumak da okumamak da serbest.
Michael Jackson’ın ölümü üzerine yazılanların önümüzdeki birkaç ay ardı arkası kesilmeyecek gibi görünüyor.


Çevrem bu konuda gerçekten bıçak sırtı gibi ikiye ayrılmış durumda. Birinci grup, MJ’nin müzikal yaşamına gönderme yapmaksızın, yalnızca “çocuk sevgisi” üzerine odaklanarak evini sırf bu sebeple Disneyland’e çevirdiğini ve ölümünün kendi üzerlerinde herhangi bir üzüntü duygusu,etkisi yaratmadığını öne sürenler. Hatta Charlie’nin güzeller güzeli meleklerinden Farah Fawcett'in ölümünün güme gittiğini düşünüp, bundan yakınanlar .

İkinci grup ise benim de aralarında bulunduğum ve MJ’yi 80’lerin ve 90’ların çığır aşan, milyonlarca insanın yaşayış biçimini, müzik algısını şekillendiren ve evrimleştiren, kanlı canlı bir insandan ziyade nefes alan ama aslında yaşamayan bir “heykel” olarak görenler.


Burada dikkat çekmek istediğim iki konu var:


Birincisi MJ’nin asla 21. Yüzyıla ait bir karakter olmadığı hususu. Onun böyle olduğunu söyleyenler ve hatta iddia edenler olduğunu görüyorum ve kesinlikle katılmadığımı her fırsatta dile getiriyorum. MJ asla Madonna gibi olmadı, “olamadı” demeyeceğim , zira 21. Yüzyıl müzik piyasasının gereklerine ayak uydurmanın MJ açısından yalnızca sağlık sorunları nedeniyle geri planda bırakılacak bir kariyer planı olduğunu düşünmedim hiç. Bu tamamen MJ’nin tercihiydi ve Madonna’yı ne denli seversem seveyim, yaptığı her işi ne denli yakından takip edersem edeyim, durmayı bilmeyen yapısı ve hırsı ile içten içe rahatsızlık duyduğumu da belirtmeliyim.


MJ’nin 50 konserlik son turnesini de aslında bir jübile olarak görmüş, sonrasında ortalardan tamamen kaybolacağını tahmin etmiştim ama böyle bir kayboluş aklımdan bile geçmemişti.


Değinmek istediğim ikinci konu ise MJ’yi asla bir insan olarak görememiş olmam mevzusu. Belki içinde bulunduğu soyso-kültürel ve politik çevreye karşı ayakta kalabilmek için canı pahasına da olsa kimsenin kolay kolay cesaret edemeyeceği bir yol seçmesinden, belki de vücudunu kullanış biçiminin kendine özgülüğünden ve ne kadar taklidi yapılırsa yapılsın aslının üslubuna asla sahip olunamadığından…


Dış görünüşüne ilişkin değişim her seferinde daha da rahatsız etse de, zihnimdeki MJ imajını Thriller albümündeki haliyle sabitleyebilmiş olmaktan memnunum. Belki de bu sebeple daha sonra yaşadıkları, röportajlarında estetik ameliyat olduğunu inkar edişleri vs. hiç de komik, absürd gelmedi. Kendisinin nefes alan bir “heykel” olduğunu bir kez daha düşündüm sadece..


Bu ölüm aslında zihnimde çocukluğumdan ve ilk gençlik yıllarımdan kimi anıların lekelenmesine neden oldu yalnızca. Fiilen öldüğü duyurulmuş olabilir ama heykel olarak yıkılabileceğini hiç sanmıyorum. 20. Yüzyılın kapandığının bir hatırlatması belki de…


Kanlı canlı dinleyebilmeyi isterdim gerçekten, içimde kalan tek ukte bu olsa gerek.

2 yorum:

linda dedi ki...

iyiki vardı MJ ( hatalı yazım olmuş da)

linda dedi ki...

Mj ile ilgili olarak benim de aklımda kalan daha doğru dürüst yazı yazıp oumayı bile bilmezken evde bana dedmden kalmış tek kaset çalabilen radyoyu yatagımın başına koymak ve ona karşı uzanarak dayımdan kalma mj kasetleri dinlemekti. bu şarkıları ingilizce bilmesemde ezbere bilirdim. Nedense her zaman çok duyguysal olduğunu düşündüğüm bir sanatçıydı. ama hayatı boyunca herşeyi neredeyse kendi değiştirmiş yaşantısında. bu kadarına yön veren birinin ölümünüde kendi yönlendirmiştir gibi geliyor bana. yazı için teşekkürler. insanların sadece topluma uymayan yönlerini alıp karşı gruba geçenlere ithafen iyi vardı MJ diyorum.

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons