Şu ahir ömrümde İstanbul'da Rembetika dinleyen taksici gördüm ya, sanırım ölsem de gam yemem. Radyoda Rosa Eskenazi, elimde son sayfalarını okuduğum "Demirci'nin Kızı", çantamda bir Fellini filmi... Pencereden akan trafiğe bakıyorum: Ben Ezgi Hanım, nasılım?
Gün boyunca şu küçük sehpam gözümde tütüyor. Zaman yavaş yavaş akıyor, nihayet bana ait dakikalar başlıyor. Sabah ve akşam deniz otobüsünde okuduğum 20'şer sayfa, gün arasında bir nefeslik kaçmalar... Sırf fona uysun diye fünikülerde "Tunnel Visions" dinlemekler, metro karanlığına dalmadan önce saniyelerle ölçülen bir sürede (!) denize bakmaklar, Pıtırcık'lar, Red Kit'ler, Küçük Prens'ler, limonatalar, hep aynı ya da benzer yemekler... Sinemaya gitmeyeli ne kadar oldu? DVD formatın dışına çık(a)maz oldum.
Dikkat, Bayık Çıkabiler!
Ben Ezgi Hanım, nasılım? Bugünlerde az biraz kendimden baymış hallerdeyim, yağmur yağsın diye beklemedeyim, selam ederim.
0 yorum:
Yorum Gönder