17 Ekim 2006 Salı

Sinema'da Savaş Olgusu

İlkçağlardan beri dünyanın kaderini belirleyen savaşlar nedenleri ve şekilleri farklı olsa da insanlığın en önemli sorunlarından biri olmaya devam ediyor. 7.Sanat sinemanın bu olguya kayıtsız kalması beklenemezdi. Ardı ardına çeşitli savaşları irdeleyen pekçok film çekildi ve bu filmler Sinema Tarihi'nin Klasikleri arasındaki yerlerini çoktan aldılar. Sinema kuralları ile savaşın karakteri arasındaki çelişkiler, Çekilen ülkeye göre değişen kahraman ve düşman prototipi, sinemada savaş psikolojisinin seyirciyi sıkmadan nasıl verilebileceği gibi konular hep tartışma konusu oldu.

1930-1960 yılları arasında 1.ve 2.dünya savaşlarını konu alan filmler ardı ardına çekildi. Çoğunlukla savaşın soğukluğunu ensesinde hisseden yönetmenler tarafından çevrilen bu filmlerde, karakterlerin psikolojik durumları tek tek irdelenmek suretiyle, seyirciye savaşın gereksizliği ve insanlık dışı oluşu vurgulanmaya çalışıldı. 1930 yapımı, Batı Cephesinde Yeni Birşey Yok ( All Quiet on West Front-Lewis Milerstone) bunun en önemli ve başarılı örneklerindendir. Erich Maria Remarque'ın aynı adlı eserinden uyarlananmıştır. Erich M.Remarque romanın başında şöyle der: ''Bu kitap, ne bir şikayettir, ne de bir itiraf. Sadece savaşın sillesini yemiş, aralarında mermilerden kurtulan olsa bile, yıkıntılarından kurtulamamış bir kuşağı anlatan bir denemedir.''(1) Birinci Dünya Savaşı'nı anlatan film, savaşın etkilerinden uzun süre kurtulamamış bir gençliği, cephedeki psikolojilerini:

-Ben ve Kayzer,ikimizde savaşıyoruz. Tek fark,Kayzer burada değil. (Slim Summerville)

Öğretmen Kantorek nezlinde savaş kışkıtıcılarını:


-Kantorek hepimize candan iyilikler diliyor.

-Keşke Kantorek de burada olsaydı!

-Kantorek ne yazıyor mektubunda?

-Bizler demirden gençlikmişiz. (askerler acı acı gülüyorlar.)

ve bol para kazanabilmek uğruna insanların kıyasıya öldürülmelerini anlatır. Kamera,siperdeki askerleri tek tek inceler, bu da filmin en önemli özelliklerinden biri olan Askerlerin Gözünden Savaşın Korkunçluğu'nu anlatan en iyi filmlerden biri sıfatını almasını sağlar. Filmin bir başka sahnesinde, askerler arkadaşlarını hastanede ziyarete giderler. Franz Kemmerich'in yatağına yaklaşırlar ve yaralı asker, değerli saatinin çalındığından bahseder.

-Ben hep söylerdim sana, öyle değerli saat taşınmaz diye, der Müller.

Oysa ki oda biliyordur ki,Kemmerich,asla evine dönemeyecek, saati nasılsa evine, ailesine göndermekten başka ellerinden gelen olmayacak. Müller'in yatağın altındaki avcı çizmelerinde aklı kalmıştır. Nasıl olsa,asker hastaneden sağ çıksa bile tek bacağı olmayınca o nefis çizmeler ne işine yarar ki?

Filmin son sahnesi, daha etkileyici olması için yönetmen tarafından eklenen bir sekansla dramatikleştirilir: Siperde bir Alman Asker ileride bir kelebek görür. Ona bir an için dokunmak, uzun zamandır sadece silahın soğuk namlusuna dokunmuş bir asker için önemlidir.Bir anlık dikkatsizliği sonucu, tam elini kelebeğe uzatmışken,bir Fransız keskin nişancısı tarafından vurulur. O gün Alman Genelkurmayı’na tek cümle bir rapor gider: “Batı Cephesinde Yeni Birşey Yok”.

İlerleyen yıllarda 2.dünya savaşı soykırımını, Nazileri ve Yahudileri anlatan filmler ardı ardına geldi. Cepheler ve düşmanlar değişti. Kendi ideolojilerinin propogandalarını yapan filmlerin yanısıra (Jud Süss-Almanya- veya Stalingrad -Rusya-) savaşı bir insanlık suçu olarak gösteren filmler çekildi, hala da çekiliyor.


En önemli 2.dünya savaşı filmlerinden olan
Kwai Köprüsü(The Bridge on The River Kwai,David Lean,1957) müzikleriyle de sinema tarihinin klasikleri arasında yerini alır: 1943'te bir esir kampının komutanı olan Japon Saito kampa yeni gelen İngiliz komutandan adamlarıyla bir köprü inşa etmelerini ister. Amaç nehrin diğer tarafındaki askrelerine cephane ulaştırabilmektir. İngiliz komutan ise adamları için iyi bir moral kaynağı olacağı düşüncesiyle inşaaya başlar. Fakat köprü yapımı ilerledikçe,köprünün asıl amacını unutup sadece daha mükemmel olması için çabalar.

Tüm zamanların en iyi savaş filmlerinden biri diye nitelendirilen bir başka film Navaro'nun Topları.(The Guns of Navaros,J.Lee.Thompson,1961).Ege'de,Almanların kontrolündeki bir kanalı aşarak İngilizlere yardım götürmek için çalışan komandoları anlatır.

Billy Wider'ın 1953 yapımı filmi Stalag 17 ise, bir esir kampında aralarındaki casusu yakalayabilmek için uğraş veren Amerikalı Askerleri anlatan ve yer yer komedi unsurlarıyla harmanlanmış başarılı bir filmdir.

- ''Alçaktan uçan Alman uçaklarını taşlayanlar hücre hapsiyle cezalandırılacaklardır!''


1981 yapmı Das Boot (Wolfgang Petersen) ise, 1942' de bir Alman denizaltısı'nın İngiliz Donanması'na karşı verdiği görevde ağır kayıplar vermesini ve denizaltıdaki askerlerin aldıkları eğitimi, psikolojilerini ve zor görevlerini ustaca anlatan bir filmdir.

Sophie'nin Seçimi (Sophie's Choice,1982,Alan J.Pakula) adlı film ise Nazi kampından kurtulabilen Yahudi bir annenin o zaman yaptığı tercihi yıllar sonra sorgulamasını anlatır ve oldukça dramatik öyküsüyle seyircilerini duygulandıran bir yapımdır.

Schindler'in Listesi (Schindler's list, 1993,Steven Spielberg) Gerçek bir hayat hikayesinden sinemaya aktarılan filmde Alman işadamı Oskar Schindler'in Polonya'daki fabrikasında 1100 yahudi işçiyi çalıştırmaya başlayıp soykırımdan kurtarması anlatılır.

Amen(2002,Costa Gavraz) ise Alman asker ve kimyager Kurt Genstein'in, genç rahip Riccardo Fontana'nın yardımı ile, işlenen suçları kınamak için Papa'ya ulaşmaya çalışmasını anlatır. Müzikleri filmin etkileyiciliğini arttırmakta önemli bir unsurdur.

Piyanist(2002,Roman Polanski):Varşova Radyosu'na piyanist olarak görev yapan Wladyslaw Spzilman'ın(Adrien Brody) hayatı,Almanların Polonya'yı işgali ile değişir.Şans eseri toplama kampından kurtulan Spzilman,Varşova gettolarında yoksulluk dolu bir hayata adım atar ve bir kaçış öyküsü başlar.Ta ki Bir Alman askerinin yardımına kadar...

-Duvarın bu tarafında olmak daha iyi, ha?

-Ben bile bazen ne tarafta olduğumu bilmiyorum.

Filmin etkileyici yıkıntı görüntülerinin yanısıra, müzikle bütünleşip, acısını unutmaya çalışan sanatçının çelişkileri de filmin ana öğelerindendir. Filmde çalınan Chopin'in ''Mazurka in a minör'' adlı eser, Wladyslaw Spzilman'in kendi kaydıdır.

1970-1980'ler ise Amerika'nın Vietnamı işgalini haklı çıkaran ve yeren (çoğunlukla) filmlerin yıllarıydı.:İsveçli ünlü yönetmen İngmar Bergman'ın yönettiği Scammen(Utanç,1968) adlı filmde Liv Ullman(Eva) ve Max von Sydow (Jan) rol aldılar.Amerika'nın Vietnam'ı kuşatmaya hazırlandığı dönemde çekilen film,savaşın karşısında insanlığın duruşunu sorgular.

Birdy(1984,Alan Parker) Vietnam savaşından dönen 2 yakın dost, savaştan önceki durumlarından oldukça farklıdırlar. Al savaştan fiziksel yaralarla dönerken, kuşlara özel bir ilgisi olan Birdy kendisini kuş zannetmeye başlar. Savaşın ruh durumları üzerinde yarattığı tahribatı etkileyici bir dille anlatan bir filmdir.

Müfreze(Platoon,1986,Oliver Stone) ise Genç bir müfrezenin Vietnam Savaşı sırasında ormanda ölümle kalım arasındaki ince çizgide verdikleri mücadeleyi anlatır ve Vietnam hakkında yapılan en sert filmlerden biri olarak kabul edilir.

Stanley Kubrick filmi Full Metal Jacket(1987) ise Amerikalı gençlerin cephede,daha önce aldıkları eğitimden daha zorlu koşullarda yaşamak ve mücadele etmek zorunda kalışlarını anlatır. Sinema tarihin en etkileyici repliklere sahip filmlerinden biridir. Seyirci Full Metal Jacket'i izlerken hiçbir ayrıntıyı kaçırmamalıdır. Joker karakterinin üzerinde "Born To Kill" yazan bir miğferle, yakasında ise barış sembolüyle dolaşması askerlerin içinde bulunduğu çelişkili durumu anlatan simgelerden yalnızca biridir. Kireçlenmiş ölülerin başında Joker'in "Ölülerin bildiği tek şey vardır, o da yaşamanın daha güzel olduğu... " lafını etmesi askerlik psikolojisini gayet sağlam bir biçimde açıklar.

-Çimeni yetiştiren nedir?

-Kan,kan,kan.

-Peki,bizi yaşatan nedir?

-Öldürmek,öldürmek,öldürmek.

Helikopterde kadın ve çocukları tarayan Crazy Earl'e Joker sorar:

-Çocukları ve kadınları nasıl öldürebiliyorsun?

-Kolay. Bu dünyada yaşamaya haklarının olmadığını düşünüyorum.

Filmde bir diğer ayrıntı erkek olmanın kahraman olmak anlamına geldiğini düşünen askerlerin John Wayne Sendromu'dur:

Private Cowboy: Hey, kamera burayı çeksin. "Bir Vietnam Filmi."
Private Eightball: Evet, Joker John Wayne olsun. Ben at olacağım.
Donlon: Kaya. Ben kayayım.
T.H.E. Rock: Ben de Ann-Margret olayım.
Crazy Earl: Ben General Custer'ım.
Private Rafterman: Peki kızılderililer kim olacak?
Animal Mother: Hey, Vietnamlıları da Kızılderili yaparız.


Vietnam Savaşını konu alan diğer filmler ise Apocalypse Now (Kıyamet,Francis Ford Coppola),Deer Hunter (1978,Michael Cimino) , Dr.Strangelove:How I learned to Stop Worrying and Love the Bomb (S.Kubrick,1964), Good Morning Vietnam (Barry Levinson) şöyle bir replik kalmış aklımda:''Yanlış adam,yanlış zaman ama doğru yerde.''


1990'lı yıllar ise Balkanların çalkantılı dönemlerine ait öyküleri sinema perdesine taşır.


Ulis'in bakışı (Le Regard D'Ullyse,Theo Angelapaulos,1995) 1
905'te Balkanlardaki günlük hayatı filme olan yönetmen kardeşler Miltiates Ve Yannakis Manakia'nın izini süren yönetmen, Saraybosna'ya kadar gider.Varlığından bile emin olmadığı filmleri ararken kendi benliğini de sorgulamaya başlayacaktır.

Saraybosna'ya Hoşgeldiniz (Welcome To Sarajevo,1998,Michael Winterbottom):Savaşı medya açısından inceleyen etkileyici bir drama.

Tarafsız Bölge (2002,No Man's Land,Danis Tanovic). Film, Bosna'daki savaştan yola çıkarak, savaşmanın haklı bir nedeni olamayacağını ve mutlaka kaçınılması gerektiğini göstermeye çalışır.


Ulusların kendi propogandalarını yaptıkları ırkçı yaklaşımlı filmler dışında kalanlar insanlığın en büyük suçlarından olan savaşın karşısına insani duyguları çıkarttılar. Savaş filmlerinin
sinema dünyasının kurallarla çelişip, çelişmedikleri çok tartışıldı, konularının acıklı olması sebebiyle sinemaya seyirci çekmek için daha eğlendirici öğeler katılması gerektiği söylendi, ''kahraman'' olgusuna yüklenilip, ''Biz-Onlar'' propogandası yapılmaya çalışıldı bazı filmlerde fakat hepsi birer klasik olarak sinema tarihindeki yerlerini aldılar.

1.E. Maria Remarque, Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Engin Yayıncılık (1.Baskı,1994)

Dip Not: Yukarıda okumuş olduğunuz yazı yalnızca yazarının izlediği filmleri içermektedir.

Ezgi Aktaş

ezgiaktastr@gmail.com

0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons