17 Kasım 2009 Salı

Dünkü dertlerin bugün yok, bugünkü dertlerin yarın olmayacak...

Aylar önce bir fotoğraf çekmiştim. Yıkık dökük, camları kırılmış ve tüm odaları karanlığa gömülmüş bir biçimde terkedilmiş ahşap bir ev... Tüm bu yalnızlığa karşı, evin pembe ve turkuaz renklerle boyanmış işlemeli bir kapısı vardı. Öyle kırık dökük bir evde bu capcanlı kapının ne işi var, diye düşünebilirsiniz belki. Size söyleyebileceğim tek şey, o kapının o evde hiç eğreti durmadığı. Sanki her an birileri çıkıverecekmiş gibi duran renkli bir kapı.



Geçenlerde o fotoğrafı aradım ama bir türlü bulamadım. Olması muhtemel yerlere baktım. Bunalmıştım, o kapıya bakmam, derin bir nefes almam gerekliydi. Aslına ulaşamadım, zihnimdeki imgesiyle yetindim. Şimdi günlerdir o kapıyı düşünüyorum.


Aslında olayı en başından anlatmadım. Yüzünü bile görmediğim ama hayatıma girdiği andan itibaren sözcükleriyle hayatıma değer katan birini kaybettim geçtiğimiz gün. Kaybetmek sözcüğü mecazen değil. Ölüm sözcüğünün yumuşatılmış hali. Haberi öğrendiğimden beri de yukarıda bahsettiğim fotoğrafı arıyorum işte.


O fotoğrafı arayıp durmamın öyle ağdalı bir sebebi yok aslında. Karanlıkta öylece duran pembe-turkuaz boyalı bir ahşap kapı. İlle anlam yükleyeceksem, aklıma şu cümleyi getirdiği ile yetinebilirim: Dünkü dertlerin bugün yok, bugünkü dertlerin yarın olmayacak...



0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons