Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı? Bu soru, aynen "yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan?" sorusu gibi gereksiz münazaraların en mühim konu başlıklarından birisi. Söz konusu İstanbul olunca neden yalnızca gezmekle ya da yalnızca okumakla yetinelim ki?
Mesela dinleyelim: Evin açık penceresinden iskeleden kalkan ada vapurunun sesi girsin odaya. Karşı pencerede bir rüzgar çanı. Arada martı, çokça karga sesleri. Kedi Felicita, uyuklarken ağzını şapırdatsın. Kalan Müzik arşivinden "İstanbul'un Hanımları/ Women of Istanbul" albümü dönsün dursun müzikçalarda.
Okuyalım mesela: Artun Ünsal'ın "Benim Lokantalarım İstanbul'dan Anadolu'ya Göz ve Damak Anıları 232 Adres" adlı kitabını.
Kapılardan baktırmayı pek seven Mart, kazmaları kürekleri yaktırıp yerini Nisan'a bıraktığında bu okumalar gezmelere-görmelere-keşiflere pek yaraşır, beş duyunuzu da birbirinden ayırmadan açık tutun derim bundan sebep.
Bir de blog önerisi: İstanbul'un Lezzetleri'nin İzinde
0 yorum:
Yorum Gönder