22 Mart 2011 Salı

Elektronik Müzik, Ama En Alternatifinden




Müzikseverler bugüne kadar elektronik müzik icra eden müzisyenleri çoğu zaman amacı yalnızca müzik dinlemek olmayan insanların arasında, kalabalık gece kulüplerinde ve geç saatlerde dinleyebildi. Hâl böyle olunca, ne müzisyenler müziğini istediği kitleye çalabildi, ne de dinleyici müziği tam manasıyla hissedebildi. Gece kulüplerinin hafta sonu programlarına uygun olmayan müzik yapan gruplar için sessiz sakin çalacakları mekân arayışındaki müzisyenler biraraya geldi ve Dielectric Sessions projesini yarattı. Dielectric Sessions'ın ilk icraatı bu cumartesi günü yalnızca 80 kişilik kapasitesi olan Kumbara 36'da gerçekleşecek. Şehrin en yeni müzik projesi hakkında biz sorduk, projeye katılan müzisyenler yanıtladı...



Dielectric Sessions'u kağıt üzerinde -lafın gelişi, aslında ekranda- biraz okuduk. Projenin çıkış amacı 'gece kulüplerinin hafta sonu programlarına uygun olmayan müzik yapan gruplar için, sessiz sakin çalacakları bir mekân ihtiyacı' olarak özetlenmiş. Projenin özet olmayan hikâyesini anlatın desek?


Klasik müzik veya caz dinlemeye giden insanlar bunun sessiz sakin bir ortamda dinlenebileceğini baştan kabul etmiş durumda. Bu tür müzikler de kendi içinde farklı alt tarzlar ihtiva etmelerine rağmen hemen hemen benzer ortamlarda icra edilip dinleniyorlar. Göz ardı edilen şu ki elektronik müzik de kendi içinde bir çok farklı alt tür içeriyor fakat ismi söylendiğinde akla ilk gelen şey kulüplerde dans edip deşarj olunacak müzik (Tabii ki dans müziğini de seviyoruz). Hepimiz benzer ortamlarda müzik yaptık ama 'insanları nasıl eğlendirsek' fikrinin müziğin önüne geçmesi sıkıcı bir durum. Bu yüzden insanların sadece müziğe odaklanabileceği bir oluşum olan Dielectric Sessions fikri ortaya çıktı.

Dielectric Sessions'ın kapısı hangi müzisyenlere açık? Dielectric Sessions'dan hangi müzikseverler hazeder?


Fikir elektronik müzik temelinden çıkmış olsa da, oturarak müzik dinleyecek bir kitleye müzik icra etmekten hoşlanacak, ve müziğini paylaşmak için daha uygun bir ortam bulamayacağını düşünen her tür müzisyene kapımız açık. Projeye dahil olmak isteyen müzisyenler bizimle internet sitemiz üzerinden irtibata geçebilirler. Dinleyicilere gelince; kulağı elektronik tınılara aşina olan, olmasa da müzikal anlamda açık fikirli olan dinleyicilerin performanslarımızdan hoşlanacağını düşünüyoruz.


'Nezih bir ortam' ihtiyacındaki sebep, İstanbul'da elektronik müziğin değerini bilmeyen, 'ortama dans müziği olsun' diyen işletme sahiplerine bir tür karşı çıkış mı?


Aslında bir tepkiden değil bir ihtiyaçtan doğdu bu proje. Müziği üretip icra edenlerin ihtiyacından. Hazır konu açılmışken şöyle de bakmak lazım, yığın müziğine daha yakın, daha geniş kitleler tarafından takip edilen bir çok elektronik müzik türü varken yine de bunların İstanbul gece hayatında kapladıkları yer çok az. Dans müziği kısmında bile hemen her mekan aynı tarz (disco, deep house) çalıyorken gerçekten bir elektronik müzik ortamı var mı acaba diye düşünmek lazım. Bildiğimiz takip ettiğimiz bir çok insan var İstanbul'da elektronik müziğin daha alternatif kısmında müzik üreten. Bu proje umarız onlara da istedikleri müziği icra etmeleri için bir fırsat olacak.


Dielectric Sessions ilk icraatını hangi gün, hangi mekânda, kimlerle gerçekleştirecek? İlk tanışmanın ambiyansı nasıl olacak?


Dielectric Sessions'ın ilk konseri Kumbara isimli mekanda, 26 Mart Cumartesi gecesi saat 20:00'da olacak (etkinlikle ilgili detaylar Facebook'taki event sayfasından ya da websitemizden öğrenilebilir) Gruplar sırasıyla Onor Bumbum, Fuji Kureta ve Fecr-i Ati. İlk tanışma, bizim açımızdan adrenalini yüksek bir ambiyansta gerçekleşecek. Bu gerçekten hem İstanbul alternatif sahnesi, hem de biz performans sergileyecek müzisyenler için yepyeni ve heyencan verici bir yaklaşım. Dolayısıyla alacağımız tepkiler bizim için önemli ölçüde yol gösterici olacak. Dinleyicilerimizin de bu heyecanımıza ortak olmalarını, destekleriyle bizi yüreklendirmelerini diliyoruz.




Dielectric Sessions şehrin en yeni müzik projesi olarak, kendi müziğini yapan tanınmamış müzisyenlerle arasını nasıl tutacak? Projelere yeni müzisyenler dahil edilecek mi?


Dediğimiz gibi, bizimle hemfikir olan ve bu projeye gecesini gündüzünü katarak dahil olmak isteyen müzisyenlere kapımız açık. İlerki konserlerin hepsinde illa ki bu ilk konserdeki üç grup yer almayacak; o yüzden elektronik altyapıları da kullanan, eski-yeni tüm gruplarla işbirliği yapmaya hazırız.


Dielectric Sessions'ın ajandası nelerle dolacak? Proje kapsamında önümüzdeki günlerde neler göreceğiz?


Bu ilk konserin sonucunda alacağımız tepkiler, nereye doğru evrileceğimizi bize gösterecek aslında. Şimdilik, Internet üzerinden çok pozitif yorumlar aldık, bir çok kişi projemizi çok meşru ve yerinde bulduğunu bize bildirdi. Volume I'den sonrasi için de gözümüz yükseklerde :) Dielectric Sessions Volume II, III vs için İstanbul'un ve hatta başka şehirlerin itibarlı sergi mekanlarını, sanat atölyelerini, konser-tiyatro salonlarını hedefliyoruz, tabii ki başka müzisyen arkadaşlarımızı da bünyemize katıp büyüyerek.

Elektronik Müzik, Ama En Alternatifinden




Müzikseverler bugüne kadar elektronik müzik icra eden müzisyenleri çoğu zaman amacı yalnızca müzik dinlemek olmayan insanların arasında, kalabalık gece kulüplerinde ve geç saatlerde dinleyebildi. Hâl böyle olunca, ne müzisyenler müziğini istediği kitleye çalabildi, ne de dinleyici müziği tam manasıyla hissedebildi. Gece kulüplerinin hafta sonu programlarına uygun olmayan müzik yapan gruplar için sessiz sakin çalacakları mekân arayışındaki müzisyenler biraraya geldi ve Dielectric Sessions projesini yarattı. Dielectric Sessions'ın ilk icraatı bu cumartesi günü yalnızca 80 kişilik kapasitesi olan Kumbara 36'da gerçekleşecek. Şehrin en yeni müzik projesi hakkında biz sorduk, projeye katılan müzisyenler yanıtladı...



Dielectric Sessions'u kağıt üzerinde -lafın gelişi, aslında ekranda- biraz okuduk. Projenin çıkış amacı 'gece kulüplerinin hafta sonu programlarına uygun olmayan müzik yapan gruplar için, sessiz sakin çalacakları bir mekân ihtiyacı' olarak özetlenmiş. Projenin özet olmayan hikâyesini anlatın desek?


Klasik müzik veya caz dinlemeye giden insanlar bunun sessiz sakin bir ortamda dinlenebileceğini baştan kabul etmiş durumda. Bu tür müzikler de kendi içinde farklı alt tarzlar ihtiva etmelerine rağmen hemen hemen benzer ortamlarda icra edilip dinleniyorlar. Göz ardı edilen şu ki elektronik müzik de kendi içinde bir çok farklı alt tür içeriyor fakat ismi söylendiğinde akla ilk gelen şey kulüplerde dans edip deşarj olunacak müzik (Tabii ki dans müziğini de seviyoruz). Hepimiz benzer ortamlarda müzik yaptık ama 'insanları nasıl eğlendirsek' fikrinin müziğin önüne geçmesi sıkıcı bir durum. Bu yüzden insanların sadece müziğe odaklanabileceği bir oluşum olan Dielectric Sessions fikri ortaya çıktı.

Dielectric Sessions'ın kapısı hangi müzisyenlere açık? Dielectric Sessions'dan hangi müzikseverler hazeder?


Fikir elektronik müzik temelinden çıkmış olsa da, oturarak müzik dinleyecek bir kitleye müzik icra etmekten hoşlanacak, ve müziğini paylaşmak için daha uygun bir ortam bulamayacağını düşünen her tür müzisyene kapımız açık. Projeye dahil olmak isteyen müzisyenler bizimle internet sitemiz üzerinden irtibata geçebilirler. Dinleyicilere gelince; kulağı elektronik tınılara aşina olan, olmasa da müzikal anlamda açık fikirli olan dinleyicilerin performanslarımızdan hoşlanacağını düşünüyoruz.


'Nezih bir ortam' ihtiyacındaki sebep, İstanbul'da elektronik müziğin değerini bilmeyen, 'ortama dans müziği olsun' diyen işletme sahiplerine bir tür karşı çıkış mı?


Aslında bir tepkiden değil bir ihtiyaçtan doğdu bu proje. Müziği üretip icra edenlerin ihtiyacından. Hazır konu açılmışken şöyle de bakmak lazım, yığın müziğine daha yakın, daha geniş kitleler tarafından takip edilen bir çok elektronik müzik türü varken yine de bunların İstanbul gece hayatında kapladıkları yer çok az. Dans müziği kısmında bile hemen her mekan aynı tarz (disco, deep house) çalıyorken gerçekten bir elektronik müzik ortamı var mı acaba diye düşünmek lazım. Bildiğimiz takip ettiğimiz bir çok insan var İstanbul'da elektronik müziğin daha alternatif kısmında müzik üreten. Bu proje umarız onlara da istedikleri müziği icra etmeleri için bir fırsat olacak.


Dielectric Sessions ilk icraatını hangi gün, hangi mekânda, kimlerle gerçekleştirecek? İlk tanışmanın ambiyansı nasıl olacak?


Dielectric Sessions'ın ilk konseri Kumbara isimli mekanda, 26 Mart Cumartesi gecesi saat 20:00'da olacak (etkinlikle ilgili detaylar Facebook'taki event sayfasından ya da websitemizden öğrenilebilir) Gruplar sırasıyla Onor Bumbum, Fuji Kureta ve Fecr-i Ati. İlk tanışma, bizim açımızdan adrenalini yüksek bir ambiyansta gerçekleşecek. Bu gerçekten hem İstanbul alternatif sahnesi, hem de biz performans sergileyecek müzisyenler için yepyeni ve heyencan verici bir yaklaşım. Dolayısıyla alacağımız tepkiler bizim için önemli ölçüde yol gösterici olacak. Dinleyicilerimizin de bu heyecanımıza ortak olmalarını, destekleriyle bizi yüreklendirmelerini diliyoruz.




Dielectric Sessions şehrin en yeni müzik projesi olarak, kendi müziğini yapan tanınmamış müzisyenlerle arasını nasıl tutacak? Projelere yeni müzisyenler dahil edilecek mi?


Dediğimiz gibi, bizimle hemfikir olan ve bu projeye gecesini gündüzünü katarak dahil olmak isteyen müzisyenlere kapımız açık. İlerki konserlerin hepsinde illa ki bu ilk konserdeki üç grup yer almayacak; o yüzden elektronik altyapıları da kullanan, eski-yeni tüm gruplarla işbirliği yapmaya hazırız.


Dielectric Sessions'ın ajandası nelerle dolacak? Proje kapsamında önümüzdeki günlerde neler göreceğiz?


Bu ilk konserin sonucunda alacağımız tepkiler, nereye doğru evrileceğimizi bize gösterecek aslında. Şimdilik, Internet üzerinden çok pozitif yorumlar aldık, bir çok kişi projemizi çok meşru ve yerinde bulduğunu bize bildirdi. Volume I'den sonrasi için de gözümüz yükseklerde :) Dielectric Sessions Volume II, III vs için İstanbul'un ve hatta başka şehirlerin itibarlı sergi mekanlarını, sanat atölyelerini, konser-tiyatro salonlarını hedefliyoruz, tabii ki başka müzisyen arkadaşlarımızı da bünyemize katıp büyüyerek.

21 Mart 2011 Pazartesi

Sen Öğrenci Ol, İstanbul Öğretmen...

S6300707

Dün 'How I Met Your Mother'ı izliyordum. Diziyi 'Ne yapmadan tam manasıyla New York'lu sayılmazsın?' sorusu üzerine kurmuşlardı. Sözgelimi, Robin Kanada'dan geleli 6 yıl olmasına rağmen bir kafede otururken Woody Allen'ı hiç görmemiş, trafiğe takılmadan bir yerden bir yere gitmenin en zahmetsiz yolunun metro olduğunu anlamamıştı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, zavallıcık metroda kalabalığı umursamadan hıçkıra hıçkıra ağlamamıştı bile. Kanadalı olduğu için dalga geçilmesi yetmezmiş gibi, gerçek bir New York'lu olarak da kabul edilmiyordu. Bölümün sonunda Robin Woody Allen'ı bir kafede görmek dışında tüm aşamaları geçerek gerçek bir New Yorker olarak nihayet kabul görüyordu.


Aynı sorunun cevaplarını İstanbul için düşündüm. Sahi, İstanbullu olmanın olmazsa olmazları neydi? Mesela, kırık bir kaldırım taşına takılıp kan oturacak şekilde ayağını burkmadıysan, ikramiye çıkmayacağını bile bile her özel günden önce Nimet Abla gişesinde kuyruğa girmediysen, metrodaki 'sarı çizgiyi geçmeyiniz' yazısını alnına yapıştırıp etrafına uyarı işareti çakmak hiç istemediysen, yağmurun bardaktan boşalırcasına yağdığı bir gecede sırılsıklam ıslanman yetmiyormuş gibi bir de şemsiyeni otobüs durağında unutmadıysan, bindiğin minibüs sıkışık trafikte direksiyonu benzin istasyonuna kırıp boş yolda 100 mt. gitmeyi marifet saymadıysa, sadece iki adım kalmışken vapuru kaçırıp, ardından hüzünlü bakışlarla el sallamadıysan, herhangi bir sahil kenarında durup, sisten görünmeyen öte yakayı seyretmediysen, susamların mideni yakacağını bile bile ofis hengamesine karışmadan önce derin bir nefes alır gibi Beşiktaş simidi alıp yemediysen, çakma saat satan Afrikalı göçmenle pazarlık etmediysen, iyi meyhane dediğinin otlu meze olmadan olmayacağını bilmiyorsan, elektroniğin ucuzunun nereden alınacağını keşfetmemişsen, dolmuşta arabesk dinlemediysen, metrobüste sağ kalmanın yolunu öğrenemediysen, Perşembe'den Pazar'a Asmalımescit'e paralel boş sokakları ezberlememişsen, istemenin her zaman başarmak demek olmadığı gerçeği kafana dank etmediyse ya da bu gerçeğin ansızın İstanbul'un bir duvarında karşına çıkabileceğini öngöremiyorsan...


Sana tavsiyem odur ki, ben sapına kadar İstanbulluyum ve bu şehri avucumun içi gibi bilirim deme. Otur ve mütemadiyen sürecek bir öğrenciliğin keyfine var, öğretmenin İstanbul.

Sen Öğrenci Ol, İstanbul Öğretmen...

S6300707

Dün 'How I Met Your Mother'ı izliyordum. Diziyi 'Ne yapmadan tam manasıyla New York'lu sayılmazsın?' sorusu üzerine kurmuşlardı. Sözgelimi, Robin Kanada'dan geleli 6 yıl olmasına rağmen bir kafede otururken Woody Allen'ı hiç görmemiş, trafiğe takılmadan bir yerden bir yere gitmenin en zahmetsiz yolunun metro olduğunu anlamamıştı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, zavallıcık metroda kalabalığı umursamadan hıçkıra hıçkıra ağlamamıştı bile. Kanadalı olduğu için dalga geçilmesi yetmezmiş gibi, gerçek bir New York'lu olarak da kabul edilmiyordu. Bölümün sonunda Robin Woody Allen'ı bir kafede görmek dışında tüm aşamaları geçerek gerçek bir New Yorker olarak nihayet kabul görüyordu.


Aynı sorunun cevaplarını İstanbul için düşündüm. Sahi, İstanbullu olmanın olmazsa olmazları neydi? Mesela, kırık bir kaldırım taşına takılıp kan oturacak şekilde ayağını burkmadıysan, ikramiye çıkmayacağını bile bile her özel günden önce Nimet Abla gişesinde kuyruğa girmediysen, metrodaki 'sarı çizgiyi geçmeyiniz' yazısını alnına yapıştırıp etrafına uyarı işareti çakmak hiç istemediysen, yağmurun bardaktan boşalırcasına yağdığı bir gecede sırılsıklam ıslanman yetmiyormuş gibi bir de şemsiyeni otobüs durağında unutmadıysan, bindiğin minibüs sıkışık trafikte direksiyonu benzin istasyonuna kırıp boş yolda 100 mt. gitmeyi marifet saymadıysa, sadece iki adım kalmışken vapuru kaçırıp, ardından hüzünlü bakışlarla el sallamadıysan, herhangi bir sahil kenarında durup, sisten görünmeyen öte yakayı seyretmediysen, susamların mideni yakacağını bile bile ofis hengamesine karışmadan önce derin bir nefes alır gibi Beşiktaş simidi alıp yemediysen, çakma saat satan Afrikalı göçmenle pazarlık etmediysen, iyi meyhane dediğinin otlu meze olmadan olmayacağını bilmiyorsan, elektroniğin ucuzunun nereden alınacağını keşfetmemişsen, dolmuşta arabesk dinlemediysen, metrobüste sağ kalmanın yolunu öğrenemediysen, Perşembe'den Pazar'a Asmalımescit'e paralel boş sokakları ezberlememişsen, istemenin her zaman başarmak demek olmadığı gerçeği kafana dank etmediyse ya da bu gerçeğin ansızın İstanbul'un bir duvarında karşına çıkabileceğini öngöremiyorsan...


Sana tavsiyem odur ki, ben sapına kadar İstanbulluyum ve bu şehri avucumun içi gibi bilirim deme. Otur ve mütemadiyen sürecek bir öğrenciliğin keyfine var, öğretmenin İstanbul.

Özel Tasarım ve El Yapımı Defterler Kazanmak İster misiniz?




Linda Nihan Lafcı, Marmara Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü mezunu bir tasarımcı. Şu anda aynı üniversitede yüksek lisans öğrencisi olan Lafcı, aynı zamanda '% 100 Hand Made by lindanihan' markasının da yaratıcısı.

White Bird on Yellow


Eski dergi , poster, gazete , kumaş ve kullanılmayan kağıt gibi malzemeleri yeniden kullanılır hale getirmenin en güzel yollarından birisinin onları defter olarak yeniden tasarlamak olduğunu keşfeden Linda Nihan Lafcı, aldığı eğitimin temeli olan "Tasarladığınız ürün çevreye dost, kullanıcısına dost bir ürün olmalı!" anlayışını benimsemiş.



100 percent Hand Made Journal by lindanihan


Tasarımcının '% 100 Hand Made by lindanihan' adını taşıyan markası da bu anlayışın bir ürünü. '%100 Hand Made by lindanihan' defterlerinin üretim aşamasında mümkün olduğunca geri dönüşümlü malzemeler kullanılıyor. Defterler, geri dönüşüm ile üretilmiş 2. hamur kağıtlardan üretiliyor. Beyaz kağıtlar ise kağıt yapımı için özel yetiştirilmiş ağaçlardan elde ediliyor. Defter kapaklarında kullanılan mukavvalar ise geri dönüşüm ile üretilmiş malzemeler.


handmadelinda

Defterlerin kapaklarında hayvanlardan, bitkilerden ve yaşadığı çevreden esinlenerek oluşturduğu özgün çizimlerini kullanan tasarımcı, baskılarını kendi atölyesinde özgün baskı tekniklerinden biri olan linol baskı tekniği ile alıyor. Her baskı tek tek el ile alındığı için sonuçlar her zaman bir önceki baskıdan biraz daha farklı oluyor ve bu durum defterlerin her birinin özel olmasını sağlıyor. Defterlerin forma dikişlerini, kapak ciltlemelerini, kesimini, paketlenmesini ve dağıtımını Linda Nihan Lafcı gerçekleştiriyor.



'% 100 Hand Made by lindanihan' defterleri, doğaya ve kullanıcısına dost ürünler arayan özel tasarım meraklılarının ilgisini bekliyor.


Tasarımcı ve
'% 100 Hand Made by lindanihan' ile ilgili detaylı bilgiyi bu adresten alabilirsiniz.




Bu da Bizden Olsun!





Alternatif-İstanbul, özel tasarım ürünlere meraklı bir okuyucusuna Linda Nihan Lafcı tarafından üretilen ve yukarıda fotoğrafını gördüğünüz iki el yapımı defteri armağan ediyor. Defterler A6 boyutunda ve çantada rahatlıkla taşınabilir. Galata Kulesi baskılı mor renkli defterin iç sayfaları kitap sayfası olarak da bildiğimiz 2. hamur kağıt. Kuş baskılı buz mavisi defter ise, beyaz kağıttan üretilmiş.


Linda Nihan Lafcı tasarımı bu özel defterlerin satırları sizin kaleminizle dolsun isterseniz, yapmanız gereken sağ menüde yer alan 'İzle' butonuna basarak Alternatif-İstanbul'u takibe almak ve 25 Mart Cuma günü saat 17:00'ye kadar ezgi@alternatif-istanbul.net adresine 'Linda Nihan Lafcı Tasarımı Defter' başlıklı ve adınızı, soyadınızı ve adres bilgilerinizi içeren bir e-posta göndermek. Kazananı random.org aracılığı ile yapacağımız çekiliş belirleyecek.

İyi şanslar!



Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons