Belki de bu nedenle kısa öyküler kaleme alan yazarlara ya da kısa filmler çeken yönetmenlere hayranım. Kendim bu işlere kalkışacak olsam, en az 2,5 saatlik bir film ya da 400-500 sayfalık bir kitapla ancak işin içinden çıkardım.
Katherine Mansfield'in kısa öykülerinden derlenen "Ah Bu Rüzgar" kitabını okuyorum. Üslubu net ve dolambaçsız. Olması gereken kadar detaylı, ne eksik, ne fazla. Doğrusu, tam ihtiyacım olan açıklığı ve dinginliği hissediyorum okurken.
Aklıma gelenleri Linda'nın el emeği olan kedili defterime not ediyorum. Bir dolmakalem edindim. Böylece yazdığım yazı gözüme çok daha güzel görünüyor. Siyahla yazmaktan sıkılınca mavi mürekkebe geçiyorum. Defteri renkli kalemlerle boyuyorum, elime geçen ıvır zıvırı yapıştırıyorum. En son adadan getirdiğim bir defne yaprağını ve 2005 yılında Eskişehir'de okulun kampüsünden topladığım sonbahar yapraklarından birini iliştirdim. 3 sene öncesinden, 2005 yılının Kasım ayından sarı bir yaprak. Yaprağı yerden alırken o kampüse, kente ve yaşananları anımsatacak somut bir simge olsun diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Çizgi Roman ve Animasyon Festivali için alıp başımı gideceğim günlerin hayali ile yaşıyorum. Ayrıca, Fran Healy adı ile bilinen Travis kişisini As You Are gibi bir şarkıyı dillendirdiği için çıplak elle boğmak istiyorum.
PS: Ivır zıvırlara karşı olan önlenemez zaafım sayesinde şu günlerde The Little Prince dolmakalemleri ve Swatch'un Corto Maltese'li saatine kafayı takmış durumdayım.
0 yorum:
Yorum Gönder